26 Ağustos 2011 Cuma

Yeni Osmanlı değil, Sümbül Ağa Dönemi!..

Soru sormak, düşünmektir. (Soru sormayı pas geçmiş beyinler, bu büyük ve günah dolu(!) zahmetten, her şeyin cevabını bilen kimi zatlara mürit olmakla kurtulmak(!) şerefine nail olmuş olduklarından, sözümüz elbette onlara değil..) "Soru doğru sorulduğunda", göze bir kaos yumağı halinde görünen olayların, nasıl da kolayca çözülüverdiğini görmenin "mümkünât"ına dair güzel bir örnek teşkil eden aşağıdaki makale, aynı zamanda, ülke gündemini işgal eden "hâdisat"ı, ona layık bir üslupla açıkladığı için de, nasıl bir içler acısı "gerçeklik" ile karşı karşıya bulunduğumuzu, bize bir kere daha manidar bir şekilde hatırlatmakta...


YENİ OSMANLI  DEĞİL, SÜMBÜL AĞA DÖNEMİ


Dünya 10 senedir Yeni Roma hayaliyle dünyayı topyekun işgale girişip, Haçlı Seferi'nin klasiklerinden olan sosyal ve ekonomik çöküşleri yaşarken, ne hikmetse ülkemizde narkoz altındaki toplum Sıfır Muhakeme ile yaşamaya şartlandırılıyor.


4 Temmuz'da askerimizin kafasına çuval geçirenler, şimdi hukuk ve ekonomi kesiminin kafasına da aynı çuvalı yasal yöntemlerle geçiriyor. Hırsız hep masum, vatandaş hep suçlu.

Devamını gör...

25 Ağustos 2011 Perşembe

KİNİNİ “DİN” ETMEK…

İslami literatürde, Müslümanlara yönelik çok önemli bir uyarı vardır. Onlardan, “kinlerini din etmemeye” özellikle dikkat etmeleri istenir. Çünkü, Müslümanlar için böyle bir tehlike daima vardır ve bu tehlikenin girdabına kapılanlar, giderek “dinlerine” değil “kinlerine” tapar hale gelirler!.. Bu tehlike ile karşılaşmış ve derhal kendisine çeki düzen vererek Müslümanlara ibretlik bir davranış örneği sergilemiş olan Hz. Ali’nin başından geçen o ünlü hadiseyi, burada bir kere daha tekrarlamakta fayda görüyoruz:


“Bir savaşta, yere yıktığı düşmanını öldürmek üzere kılıcını onun boynuna dayamış olan Hz. Ali, düşmanının yattığı yerden yüzüne tükürmesi üzerine, kılıcını derhal düşmanının boynundan çekiyor. Bu duruma çok hayret eden adam, Hz. Ali’ye, kendisini öldürmekten neden böyle birden bire vazgeçtiğini soruyor. Bunun üzerine Hz. Ali de: “Peki sen niye bana tükürdün?!..” diye soruyor. Adam derhal cevap veriyor: “Seni öfkelendirip de bir an önce canımı alasın diye!..”


İşte, bundan sonrasında da, Hz. Ali şu ibretlik cevabı veriyor:

Devamını gör...

23 Ağustos 2011 Salı

"Enigma şifresinin kırılmasına denk bir başarı..."

"BU BAŞARI, ENİGMA ŞİFRESİNİN KIRILMASI İLE KARŞILAŞTIRILABİLECEK BİR BAŞARIDIR"


Bölüm 3


Holger Stark / Der Spiegel
(Çeviri: A. Hüsnü Sezgin)



MOSSAD, Stuxnet'in bu başarısını, II.Dünya savaşı sırasında, Almanların Enigma adını verdikleri şifreleme makinesinin şifresinin Polonyalı ve İngilizler tarafından kırılmasında gösterilen başarı ile karşılaştırılabilecek bir başarı olarak görüyor. İsrail ordusu, çok yüksek bedellere mal olan Stuxnet'in bu başarısından havalara uçacak bir sevinç duymasa da, Mollalar idaresindeki İran rejiminin böylece geriletilerek dağıtılabileceğini savunuyor.


Bu, gerçekten de oldukça zahmetli bir operasyondu. İranın bir IR-I santrifüjü, normalde saniyede 1064 hertzlik bir devirde çalışır. Santrifüj rotorlarına müdahale başladığında ise, 15 dakika boyunca hız frekansı 1410 hertze çıkarılmış ve sonra yeniden normal frekansına döndürülmüştü. Virüs, 27 gün sonra yönetimi yeniden ele aldı ve bu defa tam 50 dakika boyunca rotorların gücünü birkaç yüz hertz düşürerek, rotorları yavaşlattı. Böylece ortaya çıkan aşırı merkezkaç kuvveti, alüminyum tüplerin genişlemesine ve parçaların birbirleri ile temas riskini giderek artmasına yol açarak santrifüjlerin imha edilmesini sağladı.


Altı bölüm içinde yer alan 164 santrifüjün bu şekilde tahrip edilmiş olduğu rapor edilmiştir. İran nükleer programının yetkilileri ve Washington kökenli “Institute for Science and International Security” (ISIS) (Bilim ve Uluslararası Güvenlik Enstitüsü)nden David Albright gibi otoriteler, stuxnetin bu şekilde tahrip ettiği nükleer santrifüj sayısının 1000 civarında olduğuna inanıyorlar. İran da, Nükleer çalışmalarında bir gerileme olduğunu itiraf etti. İran Sivil Savunma Teşkilatı Başkanı Gulamrıza Celali'ye göre, nükleer program, potansiyel olarak büyük bir hasara uğradı.

Devamını gör...

21 Ağustos 2011 Pazar

Siber Silah Stuxnet

II. BÖLÜM - Güvenlik Açıkları ve Hileler


Saldırıyı mümkün kılan hile, dahice olduğu kadar basittir de… Stuxnet, sistemi manipule etmede Windows açıklarını kullanır. Bu açıklar sayesinde virüs, mesela bir USB Flash bellek vasıtası ile sisteme sızdırılabilir. Böylece, sürücü derhal sistemdeki bir bilgisayara bağlanarak yüklemeyi fark edilmeden başlatır.




Holger Stark / Der Spiegel
(Çeviri: A. Hüsnü Sezgin)


Stuxnet, ilk olarak anti-virüs programlarını tarar. Kendisi, bu anti-virüs programlarını aşmak için programlanmıştır. Şayet bu programları aşamıyorsa, geride hiçbir iz bırakmadan kendi kendini bilgisayardan kaldırır.


* * *


İkinci aşamada, Stuxnet, kendini USB Flash bellekleri yöneten işletim sistemi içinde, hesap toplamlarını izleyebileceği bir yere, amacını belli etmeyecek bir şekilde yerleştirir. Hesap toplam değeri 19790509’a ulaştığında enfeksiyon durur. Symantec, bunun bir çeşit kod olduğunu düşünüyor. Geriye dönüp baktığımızda, bu sayının; 9 Mayıs 1979’da Tahran'da idam edilen Yahudi İşadamı Habib Elghanian’ın idam tarihi ile bire bir örtüştüğünü görüyoruz. Öyleyse bu bir rastlantı mı, provakasyon mu, yoksa kasıtlı olarak düşünülmüş bir oyun mu?


* * *


İsraillilerin bu virüsü Natanz’a nasıl sokabildikleri ise hala belirsizliğini koruyor. Önceden öngörülemeyen Window'sun bu güvenlik açıklarına, bilgisayar uzmanlarının jargonunda, “zero-day exploits” deniyor. Bu güvenlik açıklarını aramak, hackerler için bir meydan okuma ve bir iş tarzıdır. Bilgi değerlidir ve daha önce bilinmeyen bir güvenlik açığının karaborsa değeri 100,000 $ (€70,000) ya da daha fazla olabilir ama STUXNET bu tür dijital mücevherlere en az dört çeker!..




‘Mavi ve Beyaz bir Operasyon’

Devamını gör...

19 Ağustos 2011 Cuma

"Kürtçüler" bunu bir daha düşünmeli!..

"Kürtçü" düşüncenin peşine düşenler ve bunların yardakçıları, Türkiye Cumhuriyetinden daha ziyade, Kürtlerin başına sardıkları belanın büyüklüğünün bilmem ki ne kadar farkındalar?!.. 


Meselenin son derece uzağında, kendi hallerinde hayat mücadelelerini sürdürmeye çalışan insanların bile yüreğinde nihayet keskin bir nefret hissi uyandırmayı becerebilmiş olan bu aymazlar, her gün "konuk" edildikleri televizyon kanallarında "görüş" belirttiklerini zannederek, bu milletin gözünün içine baka baka, sözde "haklı" davalarının mücadelesini verdiklerini iddia ediyorlarsa, hemen söyleyelim; çok yanılıyorlar!.. 


Ha, bir de bunlara yancılık yapan sözde "liberal-sosyalist-sosyaldemokrat" bir güruh var ki, bu Kürtçüler bir gün deseler ki; "biz bugüne kadar anladık ki yanlış yapmışız, o "sorun" dediğimiz şey "Kürt Sorunu" değil başka bir sorunmuş!.." Bunlar, ellerinden oyuncağı alınmış çocuklar gibi ağlayıp, zırlayarak bunların paçalarına yapışırlar ve: "Hayır, vallahi de tillahi de sizin böyle bir sorununuz var!.." diyerek bunları yeniden bu işe ikna etmeye çalışırlar!.. Bu da ayrı bir mesele!..


Her ne ise, yeniden konumuza dönecek olursak; bunlar hakikaten çok yanılıyorlar, zira şu ülkenin en sade insanının yüreğinde bile en sonunda bir "kazık yemişlik hissi" uyandırmayı başarabildiler!.. Çünkü, "ne verilse daha fazlasını isteyen" bir arsızlıkla ve "istekleri" yerine gelmedikçe yakmaya, yıkmaya ve öldürmeye devam edeceklerini söyleyenlerin bu küstahlıklarını, epey bir müddettir sükunetlerini ve soğukkanlılıklarını muhafaza etmeye çalışarak izleyen bir büyük kitle, artık  kendilerinin "keriz" yerine konulduğunu düşünüyor!..  

Devamını gör...

KÜRTÇÜLERİ PERİŞAN EDEN RAPOR!


“ABD Temsilcisinin 89 Yıl Önce Hazırladığı Kürt Raporu’nun Sırrı”


Türkiye’de “Kürt Sorunu” diye adlandırılan ayrılıkçı Kürtçü faşizmi besleyen iki ana damar vardır. Bunlardan biri aşiret-tarikat kontrolündeki feodal yapı, diğeri ise emperyalizm kıskacıdır.  

Yüzyılın başında Anadolu’da “uydu bir Kürt devleti” kurdurmak isteyen ABD, İngiltere ve Fransa, Kurtuluş Savaşı yıllarında, Anadolu’daki Kürtlerle çok yakından ilgilenmiş, ayrılıkçı Kürtleri önce Türk ulusunun ölüm kalım mücadelesi olan Türk Kurtuluş Savaşı’na, sonra da çağdaş Türk ulus devletine karşı isyana teşvik etmiştir. Kurtuluş Savaşı yıllarında ve sonrasında Anadolu’da Türkiye karşıtı 30’dan fazla Kürtçü isyan çıkmıştır.[1]

“Kürt Sorunu”nun, daha doğrusu “ayrılıkçı Kürtçü faşizmin” kaynağını doğru anlamak için, Kurtuluş Savaşı sırasında ve sonrasında Türkiye’de cirit atan ABD, İngiltere ve Fransa temsilcilerinin ve ajanlarının hazırlayıp ülkelerine gönderdikleri Kürt raporlarını iyi incelemek gerekir.

Örneğin, ABD’nin Türkiye’deki Yüksek Komiseri Tuğamiral Mark L. Bristol, 20 Şubat 1922’de İstanbul’dan Washington’a gönderdiği bir “Kürt raporunda” şu bilgilere yer vermiştir:
“Sayın Dışişleri Bakanı Efendim!

Devamını gör...

18 Ağustos 2011 Perşembe

Mossad'ın yeni Siber Silahı: Stuxnet

İran'a karşı uygulanacak her türlü mali, siyasi ve askeri yaptırımların en hararetli destekçisi ve savunucusu olan İsrail, İran'ın nükleer çalışmalarını sabote edecek yeni bir siber silahı devreye sokmuş görünüyor.


Uzun bir süredir dünya kamuoyunu meşgul eden bu yeni "siber virüs"ün emsallerine nazaran çok farklı bir yapıya sahip olduğu ve İran'ın nükleer çalışmalarını sabote etmek üzere, İsrail'in istihbarat örgütü olan MOSSAD tarafından geliştirildiği öne sürülen bu virüsün yayılmasında  MOSSAD'ın  Alman kökenli "Siemens" firmasının alt yapısını kullandığı da öne sürülen iddialar arasında. Bu konuda 8 Ağustos 2011 tarihli, Almanya'da yayınlanan "Der Spiegel" dergisinde "Holger Stark" imzası ile yayınlanan bir haber oldukça ilgi çekici. İşte, "Mossad's Miracle Weapon" (Mossad'ın Mucize Silahı) başlıklı o ilginç makale:

Devamını gör...

"Ver Şam'ı, Al Kandil'i!.."

Birdenbire hızlanan PKK terörü ve buna paralel olarak İran topraklarında terörist faaliyetlerini artıran PKK'ın PJAK'ındaki bu hareketlenme, yıllardır sürdürülen bir planlamanın öngördüğü bir şekilde, önümüzdeki dönemde Ortadoğu dengelerini önemli ölçüde değiştirecek çok daha büyük olayların yaklaşan ayak sesleri olarak tanımlanabilir.


Meseleye, Suriye-Türkiye-İran üçgeni üzerinden baktığımızda, bu Kürt ayrılıkçı terör örgütünün aslî fonksiyonunun ne olduğunu daha rahat görebiliyoruz. 


Suriye yönetimi ile mezhep temelinde bir yakınlığı bulunan İran'ın, sadece bu nedenle bile olsa diskalifiye edilmesi, BOP planlamasının önemli bir hedefidir. Kaldı ki, Irak'ın kuzeyinde "kurdurulan" Kürt Federe Devleti'nin uzun vadede kendisinden beklenen hedeflere ulaşabilmesi de İran'ın bölgedeki gücünün kırılmasına bağlıdır. Şu anda İran, Türkiye ve Suriye arasında sıkışmış ve Amerika/İsrail desteği ile ancak ayakta durabilen Kürdistan'ın, bu şekli ile devam edebilmesi ve özellikle "büyük parça"yı Türkiye'den, diğer parçaları da Suriye ve İran'dan kopararak (bu planın) nihai amacı olan "Büyük (Judaik) Kürdistan"ı gerçekleştirmesi mümkün değildir. Bu hedefin gerçekleştirilmesi ise göründüğü kadarı ile "eş-zamanlı" bir çalışma yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Zira, İran pasifize edilmeden Türkiye'den koparılacak o "büyük parça" ile büyütülecek bir Kürdistan'ın yaşama şansı yoktur. Her halükarda, Ortadoğu'nun bu iki büyük aktörü; İran ve Türkiye'nin karşı karşıya getirilerek kafa kafaya çarpıştırılmaları ve böylece BOP Planına engel teşkil eden "potansiyel" enerjilerini böylece boşaltmış olmaları gerekmektedir. Bunun için "Füze Kalkanı" projesi dahil her türlü siyasi, stratejik ve ekonomik unsurları tahrik eden ama bugüne kadar bunlardan istediği  verimi alamayan "proje sahipleri", bu defa "Suriye" kozunu kullanarak Türkiye ile İran'ı karşı karşıya getirmeye karar vermiş görünüyorlar.

Devamını gör...

15 Ağustos 2011 Pazartesi

Emperyalist krizlerin sonu savaştır!..

"Liberallik sevdası kara toprakta biter!" de diyebiliriz buna... Çünkü, sürekli bir itiraz içinde bulunduğumuz ve adına "liberal-kapitalist sistem" denilen bu garabet, "doğa"ya aykırı yapısı ile insanlığı ve onun üzerinde yaşadığı dünyayı, dün olduğu gibi bugün de hızla yeni bir felakete doğru sürüklüyor!..


Yapısı gereği, her girişimi dönemsel krizlerle sonuçlanan bu "sistem", kendi ürettiği ama bir türlü içinden çıkamadığı krizlerin üstesinden gelebilmek adına hangi çareye başvursa, o da bir noktadan sonra daha büyük krizlere kapı aralıyor ve üst üste binen krizler küresel çapta "stresin" daha da bir artmasına sebep olmaktan ve sonu ancak "savaşla" giderilebilecek "çözümsüzlükler" yaratmaktan başka bir işe yaramıyor!.. Zira, o güne kadar onun bunun cebinden aşırıp kendi cebine koyduklarından bir zerresini bile geri vermeye yanaşmadan "çözüm"(!) arayan emperyalist kapitalizm, sonuna kadar emdiği bedenlerde kan kalmayınca deliye dönüyor ve cinnet nöbetleri geçirmeye başlıyor!..

Devamını gör...

12 Ağustos 2011 Cuma

"Gıda Harcamaları!.."


Dün akşam açık kalmış televizyonun takılı kaldığı kanallardan birinde, haber saati gelmiş olmalı ki, spiker günün haberlerini okuyor. 


Tam bu esnada, kulağıma şöyle bir cümle çalınıyor:


"Yapılan bir araştırmaya göre, düşük gelir gurubunda olanlar, yüksek gelir gurubunda olanlara göre gıdaya daha çok para harcıyorlar..."...mış!!..

Şimdi, elinizi vicdanınıza koyarak söyleyin; böyle bir cümlenin zihninizde ilk anda yarattığı görüntü nedir?!.. 

Devamını gör...

11 Ağustos 2011 Perşembe

Dünyayı sarmalayan bir "antimadde kuşağı" keşfedildi


PAMELA uzay aracının antimadde kuşağı keşfi





Dünya'nın etrafını saran bir antiproton kuşağı ilk kez tespit edildi.


10.08.2011 - 12:34

Astrophysical Journal Letters adlı bilimsel dergide yayınlanan bulgu, Dünya'nın manyetik alanının antimadde* parçacıklarını hapsedebileceğini öngören teorik çalışmaları doğruluyor. Çalışmayı gerçekleştiren ekibin açıklamasına göre, Van Allen kuşağı olarak bilinen ve Dünya'nın manyetik alanı tarafından hapsedilen yüklü parçacıklardan oluşan kuşakların arasında az miktarda antiprotondan içeren bir kuşak da bulunuyor.
Araştırmacılar bu miktarın, uygun bir yöntemle, gelecekte uzay araçlarının yakıt gereksinimini karşılamaya yetebileceğini belirtiyorlar.
Antiprotonları tespit eden PAMELA uzay uydusu (Payload for Antimatter Matter Exploration and Light-nuclei Astrophysics) Güneş'ten ve Güneş Sistemi'nin dışından gelen yüksek enerjili parçacıkları (kozmik ışınlar) incelemek amacıyla 2006'da fırlatılmıştı.

Devamını gör...

10 Ağustos 2011 Çarşamba

Somali'de Açlık İstismarı

"Somali'de yaşanan açlığın nedenlerini ve bütün dünyaya yapılan yardım çağrılarının arkasındaki gerçekleri deştiğinizde, karşınıza yine BATI'nın Liberal/Kapitalist yüzü çıkmakta ve toplanan yardım paralarının nasıl bir "rant" çarkına dönüştürüldüğü insanların gözünden ustalıkla saklanmaktadır. 


Somali'de neler yaşandığına bir de bu taraftan bakın diyor ve aşağıdaki makale ile sizleri baş başa bırakıyoruz." 


Rasna Warah - Pambazuka News
(Çeviri : Sedef Özgönül)


Rasna Warah iyi işleyen bir merkezi hükümetin yokluğunda, ‘Somali aslında yardım kuruluşları tarafından yönetiliyor ve kontrol ediliyor’ diye yazıyor.


Ancak bu global haber şebekeleri ya da ‘yaşamaları Kenya aracılığıyla yakında Somali’ye akacak bağış paralarına dayalı olan yardım çalışanları’ tarafından anlatılması muhtemel olmayan bir hikayedir.


Kuzey Kenya ve Somali’de ki açlık hakkındaki gerçek hikayenin, Dadaab kampında CNN için kıtlık “raporu”nu bildiren genç bir dış yardım görevlisini izlediğimde muhtemelen hiç anlatılmayacağını biliyordum.


Genç beyaz kadın açıkça kurumunu tanıtmak için CNN’de görünme fırsatını kullanmak için hazırlanmış, üzerinde OXFAN kelimesi olan bir t-shirt giymişti.

Devamını gör...

I. Dünya Savaşını bize kaybettiren büyük hatamız!..


"BOP İslamı"nın modifiyeli mücahitleri!." başlıklı makalemizle bağlantılı olarak bugün de, I. Dünya savaşından "umulmadık kayıplarla" çıkmamıza sebep olan Filistin cephesindeki çözülmenin nedenleri üzerinde duracağız. 


Hatırlanacağı üzere, Mustafa Kemal'in de görev yaptığı bu cephe, bütün bir Arabistan ve Yemen'deki kıt'alarımızın bağlı bulunduğu Dördüncü Ordu'nun komuta merkezi olması sebebi ile, çöküşü Arap yarımadasındaki hakimiyetimizi de büyük bir hızla kaybetmemize neden olmuştu.. 


Bu durumdan Mustafa Kemal'i sorumlu tutan ve çöküşün faturasını ona çıkarmaya çalışan malûm odaklar, bütün bunların "danışıklı" bir şekilde Mustafa Kemal ile İngilizler arasında önceden kararlaştırılmış bir hareket tarzı olduğunu ve Mondros mütarekesine giden yolun, böylece bilerek(!) açılmış olduğunu iddia ediyorlar! İşte biz de bugün burada hem hiç bir mesnedi olmayan bu iddiaları, hem de bu vesile ile bugüne kadar üzerinde çok durulmamış olan ama Osmanlığı imparatorluğunun beklenenden çok daha hızla ve çok daha büyük kayıplarla çökmesine sebep olan "yanlışlar zinciri"ni masaya yatırmak istiyoruz.


Bir kere baştan şunu belirtmeliyiz ki, Filistin Cephesinin çöküşünü inceleyerek bundan bir sonuç çıkarmak isteyenler, (diğer her türlü tarihi olaylarda da geçerli olduğu üzere) önce, bu çöküşü hazırlayan sebepleri ele alarak işe başlamak durumundadırlar. Aksi durumda, olayları sadece o anki eylem ve kararlara bakarak değerlendirmek,  sadece bir "durum tespiti" yapmaktan öte bir mana ifade etmeyecektir. Yok, maksat; ortaya çıkan "sonuçları", sebepleri ile değerlendirerek, akıp giden zaman içindeki hadiseleri birbiri ile sağlıklı bir şekilde bağlayıp bundan bir ders çıkarmak değil de, birilerini karalamak ve kendi siyasi görüşlerine malzeme sağlamak ise, "statik" bir tarih anlayışı bu türden bir çarpıtmalar elde etmek için hiç şüphesiz daha elverişli bir yoldur. Tabii ki, bu yolu tercih etmekle elde edeceğinizi düşündüğünüz çıkarın foyasının er ya da geç bir gün döküleceğini göze alabiliyorsanız!..


Şimdi, gelelim konumuza:


Devamını gör...

8 Ağustos 2011 Pazartesi

"BOP İslamı"nın modifiyeli mücahitleri!..

ATATÜRK İNGİLİZLERLE ANLAŞMIŞMIŞ!!..


"Pek çok safdil zanneder ki, Türkiye Kurtuluş Savaşı ile kurulmuş bir devlettir…


Ve yine o pek çok safdil şu soruya cevap veremez; “İngilizler nasıl olur da tek kurşun atmadan İstanbul gibi dünyanın kalbi bir şehri terk eder?..”


Yukarıdaki satırlar, internet medyası olarak adlandırılan binlerce haber sitesinden birinden, bir sözde haber(!) (ama bana göre bir "kara propaganda") sitesinden alınmıştır. Bu günlerde ortaya atılan bu "iftira"yı daha çok fazlası ile duyacağımızdan şüpheniz olmasın!.. Bir merkezden verilen talimat ile harekete geçenler, Türkiye Cumhuriyeti hakkındaki duygu ve düşünceleri herkesin malûmu olan Ermeni asıllı bir tarihçi(!) tarafından "tarih" diye uydurulan bu türden iftiralara, bugünlerde nedense pek bir "candan" sarılıyorlar?!.. 


Efendim, bunların sarıldıkları iddianın özeti şu:


"Mustafa Kemal, güya I. Dünya Savaşı esnasında İngilizler ile gizlice anlaşmış da, bizi Mondros mütarekesine zorlayan önemli bir amil olan Filistin cephesinde savaşı kaybetmemizi bilerek sağlamış da, böylece Osmanlı İmparatorluğunun çöküşünün yolunu açmış, biz de böylece Mondros mütarekesini imzalamak zorunda kalmışız!!.."


Ermeni-BOP'çu Müslüman(!) ittifakından doğsa doğsa ancak işte böyle bir "ucube" doğar!.. 


Bu sözde müslüman, "BOP İslamı"nın modifiyeli mücahit(!)lerinin büyük bir iştiha ile yaydıkları bu yalanlara atlamaya amade sazanlar, "vayy be!" demeden önce şu gerçekleri bilsinler diye yazıyorum ki:

Devamını gör...

3.5 Dakikada Dünya ve İnsan!..

Devamını gör...

3 Ağustos 2011 Çarşamba

Dünya Emek Piyasası(!)ndan Görüntüler...

Endonezya'nın CEHENNEM İŞÇİLERİ...!!

Endonezya'nın Java adasındaki Kawah Ijen volkanik krater gölünde "kükürt" işçileri canları pahasına çalışıyor. Her gün yaklaşık 200 madenci, volkanik gölün hemen yanında günde 7’yle 10 dolar arasında para kazanabilmek için 'cehennem işçiliği' yapıyorlar...

Hidrojen klorür ve sülfürik asit dolu Kawah Ijen volkanik krater 
Polipropilen boruların bakım çalışmaları
Borulardan sarı/kırmızı renkli bir sıvı halinde, erimiş olarak bayıltıcı bir gazla birlikte dışarı akan kükürt, yavaş yavaş soğutularak erimiş kükürt sertleştirilirmelidir.

Devamını gör...
 

"Allahsız Oğlu Allahsız"

Firavunların Laneti ile Damgalandı: "Allahsız Oğlu Allahsız" - Açık İstihbarat

Sizi artık ne gücünüz, ne malınız mülkünüz, ne gizli hesaplardaki paranız, gizli ortaklıklarınız, sansürünüz, RTÜK'ünüz, her yıl yenisini yaptırmakla övündüğünüz hapishaneleriniz, eteğinizi öpen basınınız, biat etmiş yargıçlarınız, silah arkadaşları bin bir iftirayla tutuklanırken size topuk selamı veren generalleriniz;

Ne öfke ve kin kusan diliniz, korku filmine dönen çehreniz, yalakalarınız, dalkavuklarınız, jurnalcileriniz, gaz bombalarınız, özel yetkili mahkemeleriniz, 'akilleriniz'...

Allah'ı kandırmak, güya günahlarınızın kefaletini ödeyip sıyırmak amacıyla, halkın parasıyla inşa ettirmeye giriştiğiniz cami-mabed'leriniz..

Hiç birisi kurtaramayacak demektir...

Devamı...

Perdenin arkasında hava kötü

Sürece Diyarbakır'dan bakınca...


Örgütün gizli ajandasını anlamamız
için son iki gün içinde yerinde teyit ettiğim üç noktayı kayda geçeyim:

1- Örgüte katılım artıyor.Yeni yapıda rol almak için dağa çıkanlar artıyor. Burada örgütün şöyle bir taktiği var. Çekilme adı altında gidenlerin ciddi bir kısmı bu yeni katılımlar. Bir yandan da tecrübeliler içeride bekletiliyor. Hem bölgedeki koordinasyonu yapıyorlar hem de olası bir yol kazası sonrası çatışmaya hazır bekliyorlar. Plana göre ekime kadar tecrübeliler çıkmayacak. Sonra da kar kış bahanesiyle kalmaya çalışacaklar.

2- PKK ağır silahlarını ve bombaları belli bölgelerde depoladı.
Etraflarını da bubi tuzakları ve mayınlarla çevirdi. Dolayısıyla ihtiyaç halinde lojistik sorunu yaşamayacak. Asker bir şekilde buralara girmek isterse de ağır zayiat verecek.

3- Örgüt bu süreci legalleşme dönemi olarak gördüğü için önceki gün yeni bir kampanyanın startını verdi. Bundan sonra herkes evine ve işyerine Öcalan posterleri asacak.

4- Örgüt uyuşturucu ekimine hız vermiş. Diyarbakır kırsalı esrar tarlalarıyla dolu. Diyarbakır neredeyse suç ihraç ediyor. 'Nasıl olsa çözüm sürecindeyiz operasyon olmaz' diye köylüleri de baskı altına almışlar.

Başka örnekler de vermek mümkün. Yani örgüt bir yandan çözüm/barış diyor ama öbür taraftan başka bir ajandanın yol haritasını uyguluyor.