19 Ağustos 2011 Cuma

KÜRTÇÜLERİ PERİŞAN EDEN RAPOR!


“ABD Temsilcisinin 89 Yıl Önce Hazırladığı Kürt Raporu’nun Sırrı”


Türkiye’de “Kürt Sorunu” diye adlandırılan ayrılıkçı Kürtçü faşizmi besleyen iki ana damar vardır. Bunlardan biri aşiret-tarikat kontrolündeki feodal yapı, diğeri ise emperyalizm kıskacıdır.  

Yüzyılın başında Anadolu’da “uydu bir Kürt devleti” kurdurmak isteyen ABD, İngiltere ve Fransa, Kurtuluş Savaşı yıllarında, Anadolu’daki Kürtlerle çok yakından ilgilenmiş, ayrılıkçı Kürtleri önce Türk ulusunun ölüm kalım mücadelesi olan Türk Kurtuluş Savaşı’na, sonra da çağdaş Türk ulus devletine karşı isyana teşvik etmiştir. Kurtuluş Savaşı yıllarında ve sonrasında Anadolu’da Türkiye karşıtı 30’dan fazla Kürtçü isyan çıkmıştır.[1]

“Kürt Sorunu”nun, daha doğrusu “ayrılıkçı Kürtçü faşizmin” kaynağını doğru anlamak için, Kurtuluş Savaşı sırasında ve sonrasında Türkiye’de cirit atan ABD, İngiltere ve Fransa temsilcilerinin ve ajanlarının hazırlayıp ülkelerine gönderdikleri Kürt raporlarını iyi incelemek gerekir.

Örneğin, ABD’nin Türkiye’deki Yüksek Komiseri Tuğamiral Mark L. Bristol, 20 Şubat 1922’de İstanbul’dan Washington’a gönderdiği bir “Kürt raporunda” şu bilgilere yer vermiştir:
“Sayın Dışişleri Bakanı Efendim!



Başkanlığın bilgisi için askeri ateşe tarafından Kürdistan’daki durumla ilgili hazırlanan raporu sunuyorum. Daha önceki yazılarımda belirttiğim gibi Kürt sorunu dikkati çekecek değerdedir. Normal koşullarda bile Kürtler daima komşuları için sorun olmuşlardır. Şimdi, Kürdistan’ın ünlü petrol yatakları nedeniyle yabancı entrikalar kuşkusuz başladığı için ciddi sonuçlar çıkabilir. İngilizler herhalde Kürdistan’ı denetim altına almak için Kürtleri Türklere karşı kullanmak isteyeceklerdir. Türkler de Kuzey Mezopotamya’yı (Kuzey Irak’ı) ele geçirmek için aynı şeyi yapacaktır. Kürdistan’ı özel etki bölgesi sayan Fransızlar da Türk İngiliz sürtüşmesinden çıkar sağlamakta bir an duraksamayacaklardır.”

Bristol raporuna, Fransız Askeri İstihbaratı’nın Kürtler hakkında hazırladığı bir rapordan alıntılar yaparak, şöyle devam etmiştir:

“Rapor’da Kürdistan ayaklanmasına, bütün Yakındoğu sorununun bir parçası ve İngilizlerin, dünyanın bu bölgesindeki amaçları ve istekleri açısından bakmak gerektiğini belirtmektedir. Sonra Büyük Britanya’nın en büyük sorununun Hindistan’ı güven altına almak olduğu, İngilizlerin planlarına bu bakımlardan yaklaşmak gerektiği ileri sürülmektedir. Bunlardan biri İran üzerinden Bolşevik tehdidi, öte yanda Mezopotamya, İran ve Gülucistan üzerinde  Milliyetçi-Türk Pan İslam tehdididir. Bu son tehdidi önlemek için İngilizler, Filistin ve Irak dahil Akdeniz’den Basra Körfezi’ne uzanan kendi etkilerinde bir dizi devlet kurmak görüşündedir. Kral Hüseyin ailesini kullanarak güçlü bir Arap imparatorluğu kurmak ve Türklerin yoluna set çekmek istemiş, ancak Hicazlı aileyle işler yolunda gitmemiştir. Büyük çapta bir Arap ordusu düzenlemek oldukça güç bir iştir. Ayrıca daha kötüsü Halifelik İstanbul’da bulunmaktadır. Dolayısıyla Büyük Britanya’nın Kürdistan’daki rahatsız durumdan yararlanıp Mustafa Kemal’in sırtında bir tehdit olacak bir biçimde bunu geliştirmeye çabalamasına, aynı zamanda Milliyetçi Türkiye ile Mezopotamya arasında bir perde kurmasına şaşmamak gerekir.
Bundan sonra Kürt tarihi ile ilgili bilgiler verilmiştir. Bu arada Kürdistan’ın tamamen coğrafi bir deyim olduğu, hiçbir zaman siyasal bir birlik haline gelmediği belirtilmiştir. Kürtler, Türkiye ve İran da dağınık durumdadırlar. İran’da, Kürdistan’da, sonra Azerbaycan ve Ardilan’da başka etnik gruplara karışık olarak bulunmaktadırlar. Türkiye’de ise altı doğu vilayetinde; Trabzon, Erzurum, Van, Bitlis, Harput ve Diyarbakır’da, ayrıca Sivas ve Musul vilayetlerinde bulunmaktadırlar. Ermeno-Kürdistan’da ve Sivas’ta Ermeni ve Türk halkı ile birlikte yaşamaktadırlar. Diyarbakır ve Musul’da ‘Milli’ denilen Araplarla iç iç içedirler. Türkiye’deki Kürtlerin sayısı aşağı yukarı 1.200.000’dir. Dünya Savaşı sırasında başlıca Kürt ailelerinden Bedirhan ailesinin başı Abdürrezzak Bedirhan, kendini Kürdistan Prensi tanıması koşuluyla Rusya’ya hizmetini ve 25.000 süvari vermeyi önermiştir. Çar’ın egemenliğini kabul etmeye hazır olduğunu bildirmiştir. Rusya, bu öneriyi çok tehlikeli olacağı gerekçesiyle reddetmiştir. Ara yerde İstanbul Hükümeti, Kürtleri ayaklandırmaya çalıştığı için Bedirhan’ı ölüme mahkum etmiş, Bedirhan ise çabalarını sürdürmüş ve bu defa İngilizlere dönmüştür, ancak birden bire ölmüştür. Ölümünün Türk ajanlarının verdiği zehirden ileri geldiği öne sürülmüştür. Versailles Antlaşması’ndan önceki yıllarda Paris’te yaşamakta olan zengin ve etkili bir Kürt, Şerif Paşa, bu anlaşmaya bir Kürt devleti kurulmasını sokuşturmayı neredeyse başarmış, ancak Londra Konferansı bunu engellemiştir. Türkler, Şerif Paşa’nın eylemlerinden başka, Kürt devleti akımının arkasında kimsenin bulunmadığını iddia etmektedirler, ancak gerçek şudur ki, Kürt halkı kendisinden devamlı adam ve para istenmesinden bıkmıştır. İngilizler, onların bu hoşnutsuzluğundan yararlanarak karışıklık yaratmak, bir isyan çıkarmak üzere ajanlar göndermiştir. Bu ajanlar arasında Kürt Mustafa Paşa, Mulan Zade ve Hamit Paşa vardır. Geçen ilkbahar da Ankara Hükümeti’nin Kürtlerden istekleri o kadar dayanılmaz bir düzeye gelmiştir ki, en sonunda ayaklanmışlardır. Başlangıçta bu ayaklanma hiçbir güçlük çıkmadan bir Türk taburuyla bastırılmıştır. Haziran’daki başka bir ayaklanma daha ciddi olmuş ve bununla başa çıkmak için bir tümen kadar kuvvet gerekmiştir. Kazım Karabekir Paşa, bütün yaz boyunca Kürtlerin eylemlerine katılanların sayısının, bütün önlemlere rağmen artması karşısında kuşku içinde kalmıştır. (…) Kasım ayında Mardin’in Kürtler tarafından alındığı haber verilmiştir.”
“Kürt akımı çok ciddiye alınmamalıdır. Kürtler bir lider bulamamışlardır. Onları düzene koyacak güçte kimse yoktur. Şerif Paşa, ülkesinden yetki alamamıştır. İstanbul’daki iki Kürt derneği ise oturup uzun uzun tartışmakta, ancak ortaya bir lider çıkaramamaktadır. Halen Süleymaniye’de bulunan Kürt Kongresi, bir başkan seçmek ve bir program üzerinde birleşmek için çağrıda bulunmuş, ancak Kürt aşiret reislerinin üçte ikisi bu çağrıya katılmamışlardır. Askeri ve siyasi liderlikten yoksundurlar. Yunanlılar önemli bir zafer kazanırlarsa Kürt isyanı Türkiye’nin arkasını ciddi bir biçimde tehdit edebilir. Ancak Batı’daki savaş Türklerin lehine gelişirse, Türkler ellerindeki yarım düzine yetenekli liderden biriyle Kürt sorunlarına son verebilir. İngilizler kuşkusuz bu durumu bilmektedirler. Gene de Kürt durumuyla meşgul olduğu sürece Mustafa Kemal’in Musul’a el koyamayacağını düşünmektedirler. Dolayısıyla Kürt akımına yardımcı olmaktadırlar. Bay Churchill, Avam Kamarası’ndan İngiliz Yüksek Komiserliği’nin yönetiminde  olursa Kürtlerin Mezopotamya (Irak) ile birlikte idare edilmeye razı olduklarının araştırmalar sonunda öğrenildiğini söylemiştir. Gerçekte ise bu araştırmalar, İngilizlerin İstanbul’daki iki Kürt derneğini ‘Teali’ ile ‘Teşkilat’ Musul ve Mardin bölgesindeki bazı küçük Kürt reislerini satın almaları biçiminde sınırlı olmuştur. (…)”

“Alınan istihbarata göre İngilizler, Hicazlı Kral Hüseyin’in üçüncü oğlu Emir Zeid’i kral yapmak istemektedir. Ancak kendinden çıkacak bir lideri bulamayan Kürdistan’ın bir yabancı prensi kabul etmesi düşünülemez.

Fransız-Türk anlaşmasına karşı yürüttükleri kampanya ve Kürt ayaklanmasına verdikleri itici güç konusunda İngilizlerin eylemlerini yakından izlemek gerekir. İngiliz iddiasına göre, gizli bir anlaşma ile Türkler geri aldıktan sonra Musul’daki petrol yataklarının işletilmesini Fransızlara söz vermişlerdir. Böyle bir anlaşmanın varlığı konusunda ellerinde kanıt yoktur. Şimdi aynı zamanda bizim Türklere yaptığımızı (yanlış olduğuna eminim) Kürtlere yapmaya çalışmaktadırlar. Kürtleri, Mardin ve öteki bölgeleri ele  geçirmeye, yani Türklerin bize verdikleri bölgeleri ele geçirmeye itiyorlar. Bu durumda İngilizler, Fransız çıkraları aleyhinde çalışmıyorlar mı?”
[2]

İşte, Atatürk’ün ifadesiyle, “Bizi mahvetmek isteyen emperyalizmin…” kirli yüzü ve kirli oyunları…

İşte emperyalizmin Türkiye’yi bölüp parçalamak için kullandığı Kürt kartı!

Amiral Bristol’un Washington’a gönderdiği bu rapor, emperyalizm için “Kürt”, “Türk” veya başka bir milletin değil, “ulusal çıkarların” esas olduğunu, emperyalizmin “kendi ulusal çıkarları için” gözünü kırpmadan, büyük bir soğukkanlılıkla “halkları” kullanabileceğini gözler önüne sermektedir.

Bu rapor, Kurtuluş Savaşı sırasındaki “Kürt isyanlarının” ve “ayrılıkçı” Kürt hareketlerinin arkasında “emperyalist güçlerin” olduğunu; İngilizlerin ve Fransızların Kürtler üzerindeki “kirli oyunlarını” ve “entrikalarını”, ABD’nin çok yakından takip ettiğini şüpheye yer bırakmayacak biçimde kanıtlamaktadır.
Özetlemek gerekirse:
1.  ABD temsilcisine göre Kürtler, komşuları için bile daima sorun olmuşlardır.

2.  Kürtler üzerindeki yabancı entrikaların temel nedeni bölgedeki petrol yataklarıdır.

3.  İngilizler, Kürt bölgelerini (Kürdistan’ı) denetim altına almak için Kürtleri Türklere karşı kullanmaktadırlar.

4.  Fransa da Kürt bölgelerini (Kürdistan’ı) özel etki bölgesi saymakta ve çıkarları doğrultusunda çalışmaktadır.

5. İngiltere, Hindistan sömürgelerini korumak için Ortadoğu’da kendi etkisinde bir dizi devlet kurmak istemektedir. Bu devletlerden biri de Kürdistan’dır.

6. İngiltere, Kürt bölgelerindeki rahatsızlıktan yararlanıp Atatürk’ü, tehdit edecek bir biçimde Kürt sorununu geliştirip milliyetçi Türkiye ile Mezopotamya (Irak)arasında bir tampon oluşturmaya çalışmaktadır. 

7.  Kürdistan adı tarih boyunca hep “coğrafi bir bölge” adı olarak kullanılmış, hiçbir zaman “siyasal birlik” anlamında kullanılmamıştır.

8.  ABD temsilcisi, Ermeno-Kürdistan kavramından söz ederek, emperyalistlerin bölgede bir Ermeni-Kürt Federasyonu kurmak istediklerini ima etmektedir.

9.  Bazı Kürt liderleri ve Kürt aşiretleri I. Dünya Savaşı’ndan beri ayrılıkçı faaliyetler içine girmişlerdir.

10. İngiltere, Kürtlerin içinde bulundukları durumdan yararlanarak onları Türklere karşı kışkırtmak için ajanlar göndermiştir.

11. Kürtler, Ankara’daki Milli Hükümet’e karşı ayaklanmışlardır.

12. Kürtlerin başında iyi bir lider olmadığı sürece Kürt hareketini fazla ciddiye almamak gerekir.

13. Yunanlılar, önemli bir zafer kazanırsa Kürt isyanları Türkiye’yi tehdit edecek boyuta ulaşabilir, Ancak, savaşı Türkler kazanırsa Türkler “Kürt sorununu” çözebilir.

14. İngiltere, Atatürk, Kürt sorunuyla meşgul edildiği sürece, Türkiye’nin Musul’a el koyamayacağını düşündüklerinden bölgedeki Kürtleri Atatürk’e ve Ankara Hükümeti’ne karşı kışkırtmaktadırlar.

15. İstanbul’da iki Kürt cemiyeti vardır. Bu cemiyetler Kürtleri Türkiye’den koparıp İngiliz mandası altına almaya çalışmaktadırlar

16. İngiltere’nin ve Fransa’nın Kürt bölgelerindeki çıkarları çatıştığı için İngiltere ve Fransa arasında gizli bir mücadele yaşanmaktadır.

1922-2011; aradan geçen 89 yıla rağmen, ABD’nin ve Avrupa’nın Kürt politikası bugün ne kadar değişmiştir?

Görüldüğü gibi Kürt Sorunu’nun kaynağı Kemalizm değil, emperyalizmdir. Köksüz tatlısu solcularına, dönme liberallere ve kadim yobazlara duyurulur...


Sinan MEYDAN

18 Ağustos 2011
HALKnet.com
Kaynaklar-Dipnotlar


[1] Bütün bu Kürtçü isyanların ayrıntıları için bkz. Sinan Meydan, Cummhuriyet Tarihi Yalanları, 2. Kitap, İstanbul, (Eylül) 2011 


[2] Orhan Duru, Amerikan Gizli Belgelerinde Türkiye’nin Kurtuluş Yılları, İstanbul, 2001, s.156-161



           

0 yorum:

Yorum Gönder

 

"Allahsız Oğlu Allahsız"

Firavunların Laneti ile Damgalandı: "Allahsız Oğlu Allahsız" - Açık İstihbarat

Sizi artık ne gücünüz, ne malınız mülkünüz, ne gizli hesaplardaki paranız, gizli ortaklıklarınız, sansürünüz, RTÜK'ünüz, her yıl yenisini yaptırmakla övündüğünüz hapishaneleriniz, eteğinizi öpen basınınız, biat etmiş yargıçlarınız, silah arkadaşları bin bir iftirayla tutuklanırken size topuk selamı veren generalleriniz;

Ne öfke ve kin kusan diliniz, korku filmine dönen çehreniz, yalakalarınız, dalkavuklarınız, jurnalcileriniz, gaz bombalarınız, özel yetkili mahkemeleriniz, 'akilleriniz'...

Allah'ı kandırmak, güya günahlarınızın kefaletini ödeyip sıyırmak amacıyla, halkın parasıyla inşa ettirmeye giriştiğiniz cami-mabed'leriniz..

Hiç birisi kurtaramayacak demektir...

Devamı...

Perdenin arkasında hava kötü

Sürece Diyarbakır'dan bakınca...


Örgütün gizli ajandasını anlamamız
için son iki gün içinde yerinde teyit ettiğim üç noktayı kayda geçeyim:

1- Örgüte katılım artıyor.Yeni yapıda rol almak için dağa çıkanlar artıyor. Burada örgütün şöyle bir taktiği var. Çekilme adı altında gidenlerin ciddi bir kısmı bu yeni katılımlar. Bir yandan da tecrübeliler içeride bekletiliyor. Hem bölgedeki koordinasyonu yapıyorlar hem de olası bir yol kazası sonrası çatışmaya hazır bekliyorlar. Plana göre ekime kadar tecrübeliler çıkmayacak. Sonra da kar kış bahanesiyle kalmaya çalışacaklar.

2- PKK ağır silahlarını ve bombaları belli bölgelerde depoladı.
Etraflarını da bubi tuzakları ve mayınlarla çevirdi. Dolayısıyla ihtiyaç halinde lojistik sorunu yaşamayacak. Asker bir şekilde buralara girmek isterse de ağır zayiat verecek.

3- Örgüt bu süreci legalleşme dönemi olarak gördüğü için önceki gün yeni bir kampanyanın startını verdi. Bundan sonra herkes evine ve işyerine Öcalan posterleri asacak.

4- Örgüt uyuşturucu ekimine hız vermiş. Diyarbakır kırsalı esrar tarlalarıyla dolu. Diyarbakır neredeyse suç ihraç ediyor. 'Nasıl olsa çözüm sürecindeyiz operasyon olmaz' diye köylüleri de baskı altına almışlar.

Başka örnekler de vermek mümkün. Yani örgüt bir yandan çözüm/barış diyor ama öbür taraftan başka bir ajandanın yol haritasını uyguluyor.