18 Ağustos 2011 Perşembe
"Ver Şam'ı, Al Kandil'i!.."
Birdenbire hızlanan PKK terörü ve buna paralel olarak İran topraklarında terörist faaliyetlerini artıran PKK'ın PJAK'ındaki bu hareketlenme, yıllardır sürdürülen bir planlamanın öngördüğü bir şekilde, önümüzdeki dönemde Ortadoğu dengelerini önemli ölçüde değiştirecek çok daha büyük olayların yaklaşan ayak sesleri olarak tanımlanabilir.
Meseleye, Suriye-Türkiye-İran üçgeni üzerinden baktığımızda, bu Kürt ayrılıkçı terör örgütünün aslî fonksiyonunun ne olduğunu daha rahat görebiliyoruz.
Suriye yönetimi ile mezhep temelinde bir yakınlığı bulunan İran'ın, sadece bu nedenle bile olsa diskalifiye edilmesi, BOP planlamasının önemli bir hedefidir. Kaldı ki, Irak'ın kuzeyinde "kurdurulan" Kürt Federe Devleti'nin uzun vadede kendisinden beklenen hedeflere ulaşabilmesi de İran'ın bölgedeki gücünün kırılmasına bağlıdır. Şu anda İran, Türkiye ve Suriye arasında sıkışmış ve Amerika/İsrail desteği ile ancak ayakta durabilen Kürdistan'ın, bu şekli ile devam edebilmesi ve özellikle "büyük parça"yı Türkiye'den, diğer parçaları da Suriye ve İran'dan kopararak (bu planın) nihai amacı olan "Büyük (Judaik) Kürdistan"ı gerçekleştirmesi mümkün değildir. Bu hedefin gerçekleştirilmesi ise göründüğü kadarı ile "eş-zamanlı" bir çalışma yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Zira, İran pasifize edilmeden Türkiye'den koparılacak o "büyük parça" ile büyütülecek bir Kürdistan'ın yaşama şansı yoktur. Her halükarda, Ortadoğu'nun bu iki büyük aktörü; İran ve Türkiye'nin karşı karşıya getirilerek kafa kafaya çarpıştırılmaları ve böylece BOP Planına engel teşkil eden "potansiyel" enerjilerini böylece boşaltmış olmaları gerekmektedir. Bunun için "Füze Kalkanı" projesi dahil her türlü siyasi, stratejik ve ekonomik unsurları tahrik eden ama bugüne kadar bunlardan istediği verimi alamayan "proje sahipleri", bu defa "Suriye" kozunu kullanarak Türkiye ile İran'ı karşı karşıya getirmeye karar vermiş görünüyorlar.
Amerikan abası altında tutulan "PKK"nın terör faaliyetlerini artırması ile Türk kamuoyunda yaratılacak infialin Türk hükümetini "bir şeyler yapmaya" zorlayacağını çok iyi bilen "proje sahipleri", Irak'ın kuzeyinde yuvalanmış bu terör örgütüne karşı Türkiye'nin şu veya bu şekilde bir "harekata" girişmek zorunda kalacağını iyi biliyorlar. (Nitekim bu yazının yazıldığı şu saatlerde Türk jetlerinin "Kandil"i bombaladığı haberleri televizyonlardan verilmeye başlandı bile...)
"İyi bildikleri" diğer bir husus ise, "kendi rızaları olmadan" bu harekatlardan Türkiye lehine hiç bir sonuç çıkmayacağıdır!.. Sözü uzatmadan söyleyelim ki, gelinecek nokta, (Ümit Özdağ'ın ifadesi ile): "Ver Şam'ı, al Kandili" olarak özetlenebilir.
"Peki, iyi de; biz ABD lehine Suriye'ye diklenip duruyoruz zaten..." derseniz de, burada dikkat edilmesi gereken hususlardan biri; bizden beklenen bu "diklenme"yi İran'a rağmen "sonuna kadar" sürdürmemiz ve bu tutumuza haklılık sağlayacak "hayati" gerekçenin de "dost ve müttefikimiz" tarafından böylece önümüze "sunuluyor(!)" olması, diğeri de; "açılım dedin kaldın, hadi bakalım elini çabuk tut!.." mesajının veriliyor olmasıdır. Zira, "açılım" adıyla başlatılan bu girişimde AKP'nin "ayak sürümesi", onun "alaşağı edilmekle tehdit edilmesi" için yeterli bir gerekçe olabilir ve AKP'nin bu mesajı almamış olması da mümkün değildir. Bu konuyu daha iyi anlamak için Emre Uslu'nun; "AKP hükümeti 6 ay içinde istifa etmek zorunda kalacak!" (http://www.biroybil.com/showthread.php?16442-AKP-h%FCk%FCmeti-6-ay-i%E7inde-istifa-etmek-zorunda-kalacak!&p=24373#post24373) başlıklı makalesine bir göz atmak yararlı olabilir.
Ha, bir de şu husus var ki, Esad sonrası Suriye'de kurulması "planlanan" yeni yönetimin "Arap/Kürt" halklarının haklarını(!) gözeten bir yönetim olacağı ve Suriye'nin bundan sonra Arap ve Kürt halklarının "kardeşçe(!)" yaşayacağı yeni bir Suriye olacağıdır!...
Herhalde; "ya bundan sonrası" da demezsiniz artık!..
Meseleye, Suriye-Türkiye-İran üçgeni üzerinden baktığımızda, bu Kürt ayrılıkçı terör örgütünün aslî fonksiyonunun ne olduğunu daha rahat görebiliyoruz.
Suriye yönetimi ile mezhep temelinde bir yakınlığı bulunan İran'ın, sadece bu nedenle bile olsa diskalifiye edilmesi, BOP planlamasının önemli bir hedefidir. Kaldı ki, Irak'ın kuzeyinde "kurdurulan" Kürt Federe Devleti'nin uzun vadede kendisinden beklenen hedeflere ulaşabilmesi de İran'ın bölgedeki gücünün kırılmasına bağlıdır. Şu anda İran, Türkiye ve Suriye arasında sıkışmış ve Amerika/İsrail desteği ile ancak ayakta durabilen Kürdistan'ın, bu şekli ile devam edebilmesi ve özellikle "büyük parça"yı Türkiye'den, diğer parçaları da Suriye ve İran'dan kopararak (bu planın) nihai amacı olan "Büyük (Judaik) Kürdistan"ı gerçekleştirmesi mümkün değildir. Bu hedefin gerçekleştirilmesi ise göründüğü kadarı ile "eş-zamanlı" bir çalışma yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Zira, İran pasifize edilmeden Türkiye'den koparılacak o "büyük parça" ile büyütülecek bir Kürdistan'ın yaşama şansı yoktur. Her halükarda, Ortadoğu'nun bu iki büyük aktörü; İran ve Türkiye'nin karşı karşıya getirilerek kafa kafaya çarpıştırılmaları ve böylece BOP Planına engel teşkil eden "potansiyel" enerjilerini böylece boşaltmış olmaları gerekmektedir. Bunun için "Füze Kalkanı" projesi dahil her türlü siyasi, stratejik ve ekonomik unsurları tahrik eden ama bugüne kadar bunlardan istediği verimi alamayan "proje sahipleri", bu defa "Suriye" kozunu kullanarak Türkiye ile İran'ı karşı karşıya getirmeye karar vermiş görünüyorlar.
Amerikan abası altında tutulan "PKK"nın terör faaliyetlerini artırması ile Türk kamuoyunda yaratılacak infialin Türk hükümetini "bir şeyler yapmaya" zorlayacağını çok iyi bilen "proje sahipleri", Irak'ın kuzeyinde yuvalanmış bu terör örgütüne karşı Türkiye'nin şu veya bu şekilde bir "harekata" girişmek zorunda kalacağını iyi biliyorlar. (Nitekim bu yazının yazıldığı şu saatlerde Türk jetlerinin "Kandil"i bombaladığı haberleri televizyonlardan verilmeye başlandı bile...)
"İyi bildikleri" diğer bir husus ise, "kendi rızaları olmadan" bu harekatlardan Türkiye lehine hiç bir sonuç çıkmayacağıdır!.. Sözü uzatmadan söyleyelim ki, gelinecek nokta, (Ümit Özdağ'ın ifadesi ile): "Ver Şam'ı, al Kandili" olarak özetlenebilir.
"Peki, iyi de; biz ABD lehine Suriye'ye diklenip duruyoruz zaten..." derseniz de, burada dikkat edilmesi gereken hususlardan biri; bizden beklenen bu "diklenme"yi İran'a rağmen "sonuna kadar" sürdürmemiz ve bu tutumuza haklılık sağlayacak "hayati" gerekçenin de "dost ve müttefikimiz" tarafından böylece önümüze "sunuluyor(!)" olması, diğeri de; "açılım dedin kaldın, hadi bakalım elini çabuk tut!.." mesajının veriliyor olmasıdır. Zira, "açılım" adıyla başlatılan bu girişimde AKP'nin "ayak sürümesi", onun "alaşağı edilmekle tehdit edilmesi" için yeterli bir gerekçe olabilir ve AKP'nin bu mesajı almamış olması da mümkün değildir. Bu konuyu daha iyi anlamak için Emre Uslu'nun; "AKP hükümeti 6 ay içinde istifa etmek zorunda kalacak!" (http://www.biroybil.com/showthread.php?16442-AKP-h%FCk%FCmeti-6-ay-i%E7inde-istifa-etmek-zorunda-kalacak!&p=24373#post24373) başlıklı makalesine bir göz atmak yararlı olabilir.
Ha, bir de şu husus var ki, Esad sonrası Suriye'de kurulması "planlanan" yeni yönetimin "Arap/Kürt" halklarının haklarını(!) gözeten bir yönetim olacağı ve Suriye'nin bundan sonra Arap ve Kürt halklarının "kardeşçe(!)" yaşayacağı yeni bir Suriye olacağıdır!...
Herhalde; "ya bundan sonrası" da demezsiniz artık!..
Gönderen A. Hüsnü Sezgin zaman: Perşembe, Ağustos 18, 2011
Etiketler: Emperyalist bir argüman olarak "Kürtçülük", Milli Güvenlik Meselelerimiz
Posts Relacionados
0 yorum:
Yorum Gönder