28 Ekim 2010 Perşembe

"Türkiye, demokratik, lâik, sosyal, hukuk devleti" ise...

...bu nedir?

‘Özgür ülke’nin tutsak öğrencileri


27.10.2010 - 11:07

Üniversitelerdeki antidemokratik uygulamalar ocak ayından bu yana büyük artış gösterirken parasız eğitim istediği için 9 aydır tutuklu bulunan Ferhat Tüzel’in annesi Hayat Tüzel, oğlunun fiziksel saldırıya maruz kaldığını söyledi.

Hayat Tüzel, “Oğlum adam mı öldürdü? Erdoğan’ın katıldığı toplantıda pankart açtı. Parasız eğitim istediği için tutuklandı. Bu yüzden psikolojik olarak yıpratılıyor” dedi.

Devamını gör...

27 Ekim 2010 Çarşamba

Somali'nin Korsanları

"Kalenin bedenleri..." gibi bir başlık olduysa da, bunun arkasından gelen; Salmayın gidenleri" dizesi, kim ne derse desin "duruma" pek uygun düşüyor!


Yaşı benim gibi biraz geçkince olanlar hatırlayacaklardır; eskiden bu memlekette "eşkiya"lar vardı. Biz de buna ucundan kıyısından yetiştik. Şimdilerde kalmadı, çünkü "eşkiyalık" yapmak için artık "dağa çıkmaya" ihtiyaç kalmadı! "Kravatlı eşkiyalar"la rekabet etmekte aciz kalan eski eşkiyaların artık esamisi okunmuyor! Zira "liberal demokrasi"yi ihdas edenler, bu konuya daha "pratik" çözümler getirdiler ve "namlı, şanlı bir eşkiya" olmak için gerekli olan "yiğitlik ve mertlik" gibi fazlalıklardan eşkiyalığı arındırarak, işi doğrudan bir "para kazanmak" gibi daha "sade" bir hedefe oturttular. Ne de olsa; daha "çok para", daha çok şöhret" demek!  Siz, "kahramanların" manşetlere taşındığını, hakkında arka arkaya röportajlarının ve boy boy resimlerinin yayınlandığını hiç gördünüz mü? Neyse, konuyu genişletmek mümkün ama biz yazımızın konusuna dönelim.

Devamını gör...

26 Ekim 2010 Salı

İşte Atatürk'ün gerçek sesi

Atatürk'ün daha önce hiç duymadığınız gerçek sesi ve görüntüleri ortaya çıktı.



Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi işbirliğiyle hayata geçirilen "Osmanlı İmparatorluğu, Cumhuriyetin İlk Yılları ve Atatürk'e ait yazar tabanlı filmlerin restorasyon" projesinin tanıtımı yapıldı.


Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, "Bu kayıtlar uzun süreden bu yana üniversitede duruyormuş sonra bunların restore edilmesi konusundan bir anlaşma yapma ihtiyacı doğdu. Telif Hakları Sinema TV Genel Müdürlüğümüzle üniversitemiz arasında böyle bir işbirliği ortaya çıktı" şeklinde konuştu.


Bu görüntüleri daha önce çizgili ve cızırtılı izlediğini kaydeden Bakan Günay, "Ama bu kez sanki yeni çekilmiş bir yapım gibi son derece net bir şekilde ögreneceğiz " dedi. Günay, "Toplumun geçenlerde çok ilgisini çekti. Atatürk'ün gerçek sesine ulaşıldı diye. Doğru. Yani biz Atatürk'ü 10. Yıl Nutk'unda o tiz sesle dinlemeye alışmışız. Halbuki hepimizin ses tonuna benzeyen ortalama bir ses tonuyla meclise hitabı var " diye konuştu.


DHA

Devamını gör...

Tony Bennett gözüyle Irak'taki Amerika




Karikatürlerin devamı için konu başlığınıa tıklayınız

Devamını gör...

25 Ekim 2010 Pazartesi

Yoksulluk bireysel bir sorun mudur?

İçinde yaşadıkları dünyayı "olduğu gibi" kabul etmek, onun koşullarına göre yaşamaya çalışmak, kendisini o koşullara uymaya mecbur hissetmek, "böyle gelmişse, böyle de gider" demek, zannederim "insan olmanın" epeyce bir uzağına düşmek demektir. "Doğruyu ve adaleti aramak"; sorgulayan, "niye" diye soran ve kendi yaşadığı ortama biçim verip, "düzenleme" yetisine sahip bir "varlık" olan "insan"a mahsus bir özelliktir. Ona, onun bu özelliğini yitirmesi yönünde dolaylı/dolaysız baskı yapmak, ya da "unutmasını" istemek, onun "köleleşmesini" ve "insanlıktan çıkmasını" istemek demektir. Bu bakımdan, günümüz insanın içine "sürüklendiği" ve bir gün "huzura ereceği" umuduyla koşuşturup durduğu bu "hay-huyun", kendisine asla o huzuru veremeyeceğini görmeli ve insanlığın doğasına aykırı olan hiç bir "düzen" ve "düzenleme"nin insana ve insanlığa mutluluk getirmeyeceği gerçeği artık anlaşılmış olmalıdır. Bu düşünceler içerisinde aşağıdaki makaleyi sizlerle paylaşıyorum.



 
Kapitalist Tüketim Toplumunun Böldüğü Çalışanlar


Devamını gör...

20 Ekim 2010 Çarşamba

Olacağı budur!


Dün, Adana'daki Kanuni İlköğretim okulunda türbanla okula girmek isteyen bir ilköğretim öğrencisine okul idaresi izin vermemiş. Bu arada da birileri, bu olayı uzaktan kameraya çekiyormuş. Haber bu!

Konunun gidişatı ile ilgili daha önce de pek çok defalar değindiğimiz üzere, üniversitelerde "türban sorunu" çözülse bile "sorun(!) ortadan kalkmayacaktır. Çünkü sorun "başını örtenlerin" sorunu değil, küreselleşen emperyalizmin Türkiye Cumhuriyeti'ni dağıtmak için "kullandığı"; Kürt ve Ermeni sorunları(!) ile birlikte "oluşturulan" sacayağının ayaklarından biridir. Sorun, küresel emperyalizmin Türkiye Cumhuriyeti topraklarında daha rahat cirit atmasını ve Türk Milletinin kendine oynanan oyunu görmemesini ve "başka bir şeylerle" meşguliyetini sağlamak ve emperyalistleri, bir zamanlar hiç beklemedikleri bir şekilde ve dünyada ilk defa "yüz geri" döndüren ve "Müdafaa-i Hukuk İdelojisi" çerçevesinde Türkiye Cumhuriyetini kuran "irade"yi ve onun temsilcilerini "bertaraf" etmek "sorunu"dur.

Devamını gör...

11 Ekim 2010 Pazartesi

Bu da oldu...

"Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir" misali, Türkiye'yi "dönüştürme"ye ve cumhuriyetin temel değerlerini "değiştirme"ye yönelik bir "organizasyon"un, amacına ulaşmak uğruna, sistemli ve ibret verici bir şekilde "demokrasi"nin  bütün imkânlarını "kullandığını" nice aklı başında ve vicdanı yerinde adamlar yıllar yılı yazıp çizmekte ve bu gidişin, bu milletin hayrına bir gidiş olmadığını, ellerindeki imkânlar ölçüsünde ve adeta kendilerini yırtarcasına bu millete anlatmaya çalışmaktalar... 

Millî olan ne varsa, Türk adı, Türkiye adı, Atatürk adı nerede geçiyorsa, onları oradan kazımaya, bütün bunlar kimlerin gönlünde yaşıyorsa, onları sindirip, susturmaya ve Türk ve Türklüğe dair ne varsa, onların kendini ve izini bu topraklardan silmeye kararlı olan bu, "uluslararası organizasyon"un etkisini ve varlığını, bu milletin her ferdi, artık kendi şahsında, bizzat hissediyor. Durumun ne raddeye geldiğini görmek bakımından, Yeniçağ Gazetesi yazarlarından Selcan Taşçı'ya gönderilen bir okur mektubuna bakmak yetiyor. İşte o mektup:

Devamını gör...

9 Ekim 2010 Cumartesi

CIA Böyle Öğretti

"Dokuz Sivil Bir Subay On Eder"

"Ergenekon" adı altında, yaklaşık üç yıldan bu yana sürdürülen "operasyon"larla, aralarında ağırlıklı olarak bir çok subay, astsubay, öğretim görevlileri ve gazetecilerin bulunduğu bir çok insan, ardı ardına tutuklanarak ceza evlerine konulmuştu. Halen süren ve nerede, nasıl biteceğini kestiremediğimiz (bu da mı "bin yıl sürecek" acaba?) bu tutuklama ve soruşturmaların başladığı ilk günlerde Bülent Esinoğlu'nun kaleme aldığı bir makaleyi, tarihten bir "hatırlatma" babında yayınlıyorum.

Devamını gör...

8 Ekim 2010 Cuma

Çok manidar bir karikatür...

Batı gözüyle İslam!

Böyle çizmekle haksızlık ediyorlar,
diyebilir miyiz?!..

Devamını gör...

AKP ile Sabah Siftahı

Bugün, yani 8 Ekim cuma günü...

Televizyon kanallarını gezinirken, NTV'de yayınlanan bir sabah programına rastlıyorum. Programa konuk olan isim Bülent Arınç.

Konu; güncel siyaset. Ve lâf dönüp dolaşıp CHP'nin taze genel başkanı Kılıçdaroğlu'nun, memleketin bunca hayati meselesi içerisinden en öncelikli görerek seçip, yeniden alevlendirdiği "Türban" meselesine geliyor.

Tıpkı, yüzde yüz golle sonuçlanacak bir akın geliştiren bir takımın, son pası yanlışlıkla rakip oyuncuya vererek bütün bir akını heba etmesi gibi, Kılıçdaroğlu'nun, kale önünde kendi ayağına gelmiş topu cömertce rakibine plase etmiş olması, belli ki Arınç'ı ziyadesi ile keyiflendirmiş.

Program sunucusu; "peki ama "kamusal alanda" da örtünme meselesi gündeme gelirse..." dedikçe, o hiddetleniyor ve: "Bırak şimdi kamusal mamusal alanı da üniversiteyi konuşalım. Konumuz bu, önce bunu halledelim..." diyerek lâfı programcının ağzına tıkıveriyor.

Devamını gör...

Ekonominin kanunları bize vız geliyor!

Bunca TV kanalımız, bunca gazetemiz, bunca internet medyamız olmasına rağmen, olup bitenler konusunda gerçekleri öğrenmek için ciddi bir şahsi gayrete ihtiyaç duyuyor olmak, gerçekten esef verici bir durum. Medya kanallarındaki çeşitlilik ve çokluğun bu konuda sevindirici bir avantaj teşkil etmesi gerekirken, bilhassa en çok izlenen "marka" medyanın, umulanın aksine akıl karıştırıcı, zihin bulandırıcı bir role soyunması ise cidden çok düşündürücü. Hele günlük haber programlarına şöyle bir kulak verip geçen vatandaşlar için durum daha da vahim. "Bilgilenme hakkı"nı alenen suistimal ve sabote edip, kitleleri önceden belirlenmiş bir takım hedeflere yönlendirmek, "tasarlanmış" bir takım gelişmelere "hazırlamak" ve bütün bunları da "kutsanmış" bir "demokrasi" mevhumu ile tamamen "sorgulanamaz" hale getirmek, "liberal zihniyet"in, küresel ölçekte uygulanan klasik bir taktiğinden başka bir şey değil. Bu durumun somut örneklerine de toplum içinde her an rastlamak mümkün. Kıt kanaat geçinmeye çalışan bir vatandaş bile, içinde bulunduğu durumu sorgulamak ve bundan şikayetçi olmak yerine, haline şükretmeyi ve sesini yükseltmemeyi, garip bir şekilde yeğleyebiliyor. Sürekli ve alttan alta zihinlere malûm yollardan zerk edilen bu çarpık bilgilerden kendine göre bir sonuç çıkarmaktan ve bunu dillendirmekten de geri durmuyor.

Devamını gör...

4 Ekim 2010 Pazartesi

Referandum sonucunu okuma kılavuzu!

Malûm; aylardır ülkenin gündemini işgal eden "referandum stresi"ni 12 Eylül pazar günü yapılan oylama ile atmış bulunduk. Bu konuda elbette çok şey yazıldı, çok şey çizildi ama aşağıdaki makale kadar da durumumuzu anlamamızı kolaylaştıranına ben şahsen rastlamadım. Fikirlerden ziyade kişilere bağlanmak gibi, kökü çok eskilere dayanan bir hasleti(!) hala içimizde yaşatmayı sürdürdürdüğümüz için kendimizle ne kadar iftihar etsek azdır. Bundan dolayı da başımıza ne gelirse gelsin, bu mertlik ve yiğitliğimiz karşısında hiç bir önemi yoktur. Çünkü; sevdik, inandık, söz verdik, sözümüzün arkasında durduk, arkasında durduklarımızın başını göğe erdirdik ama biz battık, yine de kuyruğumuzu dik tuttuk elhamdülillah!

Buyrun:

Devamını gör...

3 Ekim 2010 Pazar

Sevr'i geri getirmeye "Bu Demokrasi" yeter!


Gerçekten çok garip bir millet olduk! Binbir türlü badireden geçerek, nice ölüm-kalım anları yaşayarak ucu ucuna kotarabildiğimiz bağımsızlığımızı, koruyup kollamak ve geliştirmek adına sarıldığımız şey, ne gariptir ki, boğaz boğaza geldiğimiz Batı'nın "demokrasi" anlayışı oldu! Bünyemizi bir mikrop gibi kemiren, bizi "hasta" eden ve söküp atana kadar illallah ettiğimiz bu illete ait bir anlayıştan şifa beklemek, her halde bizden başka bir millete has olmayan bir özellik olsa gerektir!

Yıllardır savunageldiğimiz ve ısrarla altını çizdiğimiz bu hususun varlık ve bekamızı ne derece tehdit edebilecek bir mahiyet ve kudrette olduğunu tasdik ve tespit eden bir makaleyi daha sizlerle paylaşmayı gerekli buluyoruz. Sizi; "demokrasi" diyerek yüceltmekte birbirimizle yarıştığımız ama aslı "anayasal liberalizm"den başka bir şey olmayan ve olabildiğince uzak durmamız gereken bu kavramın ne derecede tehlikeli olabileceğini son derece somut bir şekilde ortaya koyan aşağıdaki makale ile başbaşa bırakıyoruz.

Türkiye'ye Sevr'i getirecek 11-12 milyon oy

Devamını gör...
 

"Allahsız Oğlu Allahsız"

Firavunların Laneti ile Damgalandı: "Allahsız Oğlu Allahsız" - Açık İstihbarat

Sizi artık ne gücünüz, ne malınız mülkünüz, ne gizli hesaplardaki paranız, gizli ortaklıklarınız, sansürünüz, RTÜK'ünüz, her yıl yenisini yaptırmakla övündüğünüz hapishaneleriniz, eteğinizi öpen basınınız, biat etmiş yargıçlarınız, silah arkadaşları bin bir iftirayla tutuklanırken size topuk selamı veren generalleriniz;

Ne öfke ve kin kusan diliniz, korku filmine dönen çehreniz, yalakalarınız, dalkavuklarınız, jurnalcileriniz, gaz bombalarınız, özel yetkili mahkemeleriniz, 'akilleriniz'...

Allah'ı kandırmak, güya günahlarınızın kefaletini ödeyip sıyırmak amacıyla, halkın parasıyla inşa ettirmeye giriştiğiniz cami-mabed'leriniz..

Hiç birisi kurtaramayacak demektir...

Devamı...

Perdenin arkasında hava kötü

Sürece Diyarbakır'dan bakınca...


Örgütün gizli ajandasını anlamamız
için son iki gün içinde yerinde teyit ettiğim üç noktayı kayda geçeyim:

1- Örgüte katılım artıyor.Yeni yapıda rol almak için dağa çıkanlar artıyor. Burada örgütün şöyle bir taktiği var. Çekilme adı altında gidenlerin ciddi bir kısmı bu yeni katılımlar. Bir yandan da tecrübeliler içeride bekletiliyor. Hem bölgedeki koordinasyonu yapıyorlar hem de olası bir yol kazası sonrası çatışmaya hazır bekliyorlar. Plana göre ekime kadar tecrübeliler çıkmayacak. Sonra da kar kış bahanesiyle kalmaya çalışacaklar.

2- PKK ağır silahlarını ve bombaları belli bölgelerde depoladı.
Etraflarını da bubi tuzakları ve mayınlarla çevirdi. Dolayısıyla ihtiyaç halinde lojistik sorunu yaşamayacak. Asker bir şekilde buralara girmek isterse de ağır zayiat verecek.

3- Örgüt bu süreci legalleşme dönemi olarak gördüğü için önceki gün yeni bir kampanyanın startını verdi. Bundan sonra herkes evine ve işyerine Öcalan posterleri asacak.

4- Örgüt uyuşturucu ekimine hız vermiş. Diyarbakır kırsalı esrar tarlalarıyla dolu. Diyarbakır neredeyse suç ihraç ediyor. 'Nasıl olsa çözüm sürecindeyiz operasyon olmaz' diye köylüleri de baskı altına almışlar.

Başka örnekler de vermek mümkün. Yani örgüt bir yandan çözüm/barış diyor ama öbür taraftan başka bir ajandanın yol haritasını uyguluyor.