9 Ekim 2010 Cumartesi

CIA Böyle Öğretti

"Dokuz Sivil Bir Subay On Eder"

"Ergenekon" adı altında, yaklaşık üç yıldan bu yana sürdürülen "operasyon"larla, aralarında ağırlıklı olarak bir çok subay, astsubay, öğretim görevlileri ve gazetecilerin bulunduğu bir çok insan, ardı ardına tutuklanarak ceza evlerine konulmuştu. Halen süren ve nerede, nasıl biteceğini kestiremediğimiz (bu da mı "bin yıl sürecek" acaba?) bu tutuklama ve soruşturmaların başladığı ilk günlerde Bülent Esinoğlu'nun kaleme aldığı bir makaleyi, tarihten bir "hatırlatma" babında yayınlıyorum.

     "Propaganda, karşı propaganda, psikolojik savaş, karşı psikolojik savaş 
      sürüp gidiyor. Bakalım bu işin sonu nereye varacak.


Dokuz sivilin yanına bir subay veya astsubay koydunuz mu iş tamamdır. Bu işin ordu ile de ilişkisini kurdunuz demektir.


Eğer bu on kişinin içinde bir milliyetçi gazeteci veya aydın da varsa yemede yanında yat.


Artık bu gurubu yargılamasını ve sorgulamasını yapmadan çete diye ilan edebilirsiniz.


Tutuklanmalarını, basına yayın yasağı olmasına rağmen, verdiniz mi operasyon başlamış demektir.


Bu noktaya geldiniz mi psikolojik savaşın kurgulanması tamamlanmıştır.


Son iki üç yıldır bu sistem psikolojik savaşın ana şablonu olmuştur.


Duruma bakarsanız, Fethullahcılar bir sıfır öndedir.


Ülke dört bir taraftan kuşatılmış, ulusal pazarlar yabancılara terk edilmiş, toprak satışları bütün hızı ile devam ediyor, etnik ve dini bölünmelere uygun bir ortam oluşmuş ise ülkenin bu gidişatından hoşnut olmayanlar olacaktır.


Duyarlı insanlar bir araya gelerek çıkış aramaya başlarlar. Durumdan farklı vazifeler çıkaranlar olacaktır. Meşru imiş gibi duran iktidarlar meşruiyetini yitirince buna karşı mücadelelerin de meşru veya meşru olmayan yollardan yürüdüğünü tarihten biliyoruz.


Buna benzer tutuklamaların olduğunda, tutuklu gazeteciye "ordu ile ilişkili olduğunu söyle seni bırakalım" gibi konular gazete sayfalarına yansımaktadır.


Fethullahçı kadroların ordu ile savaşta oldukça başarılı olduklarını söylemek fazla abartılı olmaz.


Danıştay cinayetinden bu yana, suçlu diye yakalananların daha sorgulamaları bile yapılmadan ordu ve ulusalcılar ile ilişkilendirilmesi sürüyor. Televizyon ve gazeteler yayın yasağı olmasına rağmen tek taraflı yayın yapmaktadırlar. Kimsede ne oluyor diye sormuyor. Çünkü operasyondan elde edilecekler iktidarın kazanç hanesine yazılıyor.




Şemdinli'de başlayan savaş devam ediyor. Şemdinli operasyonlarında asıl hedef Büyükanıt'ın genel kurmay başkanlığını engellemekti. Orada başarılı olamayanlar veziri düşüremedik bari atı alalım çabasındadır.




5 Kasımdan sonra bu işlerde artışlar olmuştur. Amerikanın baskısı var. Şunu hazırlıyorlar,


"tamam sınır ötesi hareket diyordunuz, işte o da oldu. Artık af ve diğer açılımları da yapın. Zaman müsaittir. Çabuk olun."


İçerdeki Amerikan işbirlikçilerinin Amerikan taleplerini sanki demokratik açılım gibi takip etmeleri bundandır.


AKP'nin tavırlarının sindirme ve korkutmaya doğru yol aldığını görüyoruz.


Halka bir şey vermeyen iktidarlar belli bir süreden sonra baskı ve korku ile uluslarını yönetmeye kalkarlar.


En çıkmaz yol da budur."


Bülent ESİNOĞLU / acikistihbarat.com / 23.01.2008

0 yorum:

Yorum Gönder

 

"Allahsız Oğlu Allahsız"

Firavunların Laneti ile Damgalandı: "Allahsız Oğlu Allahsız" - Açık İstihbarat

Sizi artık ne gücünüz, ne malınız mülkünüz, ne gizli hesaplardaki paranız, gizli ortaklıklarınız, sansürünüz, RTÜK'ünüz, her yıl yenisini yaptırmakla övündüğünüz hapishaneleriniz, eteğinizi öpen basınınız, biat etmiş yargıçlarınız, silah arkadaşları bin bir iftirayla tutuklanırken size topuk selamı veren generalleriniz;

Ne öfke ve kin kusan diliniz, korku filmine dönen çehreniz, yalakalarınız, dalkavuklarınız, jurnalcileriniz, gaz bombalarınız, özel yetkili mahkemeleriniz, 'akilleriniz'...

Allah'ı kandırmak, güya günahlarınızın kefaletini ödeyip sıyırmak amacıyla, halkın parasıyla inşa ettirmeye giriştiğiniz cami-mabed'leriniz..

Hiç birisi kurtaramayacak demektir...

Devamı...

Perdenin arkasında hava kötü

Sürece Diyarbakır'dan bakınca...


Örgütün gizli ajandasını anlamamız
için son iki gün içinde yerinde teyit ettiğim üç noktayı kayda geçeyim:

1- Örgüte katılım artıyor.Yeni yapıda rol almak için dağa çıkanlar artıyor. Burada örgütün şöyle bir taktiği var. Çekilme adı altında gidenlerin ciddi bir kısmı bu yeni katılımlar. Bir yandan da tecrübeliler içeride bekletiliyor. Hem bölgedeki koordinasyonu yapıyorlar hem de olası bir yol kazası sonrası çatışmaya hazır bekliyorlar. Plana göre ekime kadar tecrübeliler çıkmayacak. Sonra da kar kış bahanesiyle kalmaya çalışacaklar.

2- PKK ağır silahlarını ve bombaları belli bölgelerde depoladı.
Etraflarını da bubi tuzakları ve mayınlarla çevirdi. Dolayısıyla ihtiyaç halinde lojistik sorunu yaşamayacak. Asker bir şekilde buralara girmek isterse de ağır zayiat verecek.

3- Örgüt bu süreci legalleşme dönemi olarak gördüğü için önceki gün yeni bir kampanyanın startını verdi. Bundan sonra herkes evine ve işyerine Öcalan posterleri asacak.

4- Örgüt uyuşturucu ekimine hız vermiş. Diyarbakır kırsalı esrar tarlalarıyla dolu. Diyarbakır neredeyse suç ihraç ediyor. 'Nasıl olsa çözüm sürecindeyiz operasyon olmaz' diye köylüleri de baskı altına almışlar.

Başka örnekler de vermek mümkün. Yani örgüt bir yandan çözüm/barış diyor ama öbür taraftan başka bir ajandanın yol haritasını uyguluyor.