27 Eylül 2010 Pazartesi

Kuzey kutbunda petrol savaşları

"Dünyanın en değerli dağı paylaşılamıyor"

Dünya petrol ve doğalgaz rezervlerinin dörtte birine ev sahipliği yapan Lomonosov Sıradağları'nın uzunluğu 1800 km, okyanus tabanından yüksekliği 3700 metreye çıkıyor. Rusya'nın yeni hamlesi, kelimenin gerçek anlamıyla 'Soğuk Savaş'ı kızıştıracak.


Rusya, 2007 ilkbaharında Kuzey Kutbu'nun derinliklerine diktiği bayrakla yeni bir 'Soğuk Savaş'ı da başlatmış oldu. Aslında 2001 yılında Rusya Birleşmiş Milletler'e (BM) Kuzey Kutbu'nun kendisine verilmesi için başvurmuş, ancak yeterli kanıt sunmadığı gerekçesiyle başvuru reddedilmişti. Aradan 6 yıl geçtikten sonra gelen Moskova'nın hamlesi bir işaret fişeği gibiydi.


2007'de bayrak dikmek için okyanusun 4 kilometre dibine inen aralarında iki milletvekili ve bilimadamlarının bulunduğu Rus ekibinin amacı, 1.2 milyon kilometrekarelik Lomonosov Sıradağları'nın denizaltından kayalık silsilesiyle Rusya'ya bağlandığını kanıtlamaktı.

Devamını gör...

24 Eylül 2010 Cuma

İsrail'in "Kürt" ilgisi

Önceleri daha üstü kapalı bir şekilde sürdürülen İsrail devletinin Kürt ilgisi, son gelişmelere paralel olarak daha açık bir şekilde dillendirilmeye başlandı. Bu "ilgi", PKK Terör Örgütü dahil olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti'nin başını ağrıtan bir çok güvenlik sorununun temel kaynağının ne olduğu gerçeğini daha iyi anlamamamızı sağlıyor. PKK elebaşılarından Murat Karayılan'ın daha bir kaç gün önce İsrail'de yayın yapan Kanal2 televizyonunda yayınlanan görüntüleri ve İsrail yetkililerine; "Ortak düşmanımız Türkiye" diye seslenmesi, önümüzdeki günlerde bu muhabbetin(!) meyvelerinden Türkiye'nin daha çok tadacağı anlamına da geliyor. Bu amaca hizmet için kurulmuş İsrail-Kürt Enstitüsü'nün web sitesinde Ramazan Kerim tarafından yayınlanan bir makale bu muhabbetin boyutlarını ortaya koyması bakımından gayet manidar. İşte o makale:


Kürtler ve Yahudiler arasındaki genetik bağlar

Devamını gör...

18 Eylül 2010 Cumartesi

"EVET" dediniz ve (ne) kazandınız!

Kuru bir inadı bir "fikir"miş gibi sahiplenmek, onu kesin bir inanç haline getirmekten haz duymak, uzunca bir zamandır bizde bir gelenek haline geldi. Halbuki, bir toplumun gelişmişliği; bilgiye karşı açlık duyan, merak eden, soru soran, durmadan bir şeyler öğrenmek ihtiyacı içinde olan insanların çokluğu ile doğru orantılıdır. Batı'da "intellectual curiosity " denen ve "entellektüel merak" olarak adlandırabileceğimiz bu, sürekli "öğrenme açlığı" çeken insan sayısının azlığı, bir toplumun her türlü iç ve dış manüpilasyona açık halde bulunduğunun bir göstergesidir. Boyuna, posuna, yürüyüşüne, bakışına, konuşma tarzına "hayran" olduğu bir insan vasıtası ile kendisine (pazarlamacı değil) "pazar esnafı" mantığı ile dayatılan sloganları-ki, bunun kibar adı "toplum mühendisliği" oluyor-adeta havada kapan ve sonra da bunları bir fikir imiş gibi "ölümüne" sahiplenmeyi bir "marifet" ve "yiğitçe" bir "sadakat" sayan fertlerden müteşekkil bir toplumun seçebileceği tek şey, olsa olsa, sırtına vurulacak semerin rengini seçmek olur! Şimdi, bu sözüm üzerine derhal vaveyla koparacak "EVETÇİ" vatandaşlardan, mesela şu aşağıda (benzer bir çokları içinden seçip) zikrettiğim konudan haberdar olup olmadıklarını sormak isterim:

GLOCAL FORUM NEDİR, NECİDİR, NE İŞ YAPAR, ADINI DUYMUŞLUĞUNUZ VAR MI?

“GLOCAL FORUM, İtalya merkezli uluslararası kuruluştur. GLOCAL FORUM’un Yönetim Kurulu Başkanı, İsrail gizli servisi MOSSAD’ın İkinci Başkanlığı’na kadar yükselen David KIMCHE olup GLOCAL FORUM 5 toplantısından yaklaşık bir yıl önce 6 Ağustos 2005’de Ankara’ya gelmiş ve Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanı Melih GÖKÇEK’le hem toplantı yapmış, hem de GÖKÇEK’in “özel istekleri” üzerine görüşmüştü.



Devamını gör...

16 Eylül 2010 Perşembe

Buyrun, "saygı" duyabiliyorsanız duyun!



Bir gün önce, sözde demokrasi adına, olur olmaz her şeye saygı duymaya "amade" bir zihniyete dair görüşlerimi izaha çalışmıştım. İlginçtir ki, hemen ertesi günü Odatv.com haber sitesinde benzer kaygılarla kaleme alınmış, konuyu çok daha kapsamlı bir şekilde ele alan bir makale ile karşılaştım. "AKP İKTİDARINI SÜRDÜRMENİN YOLUNU NASIL BULDU" başlığı ile yayınlanana bu makaleyi, konunun önemine binaen sizlerle paylaşmak istedim. "Demokrasi" adına, nasıl uyutulmak istendiğimizi, nasıl kandılımaya çalıştığımızı ve malûm zihniyetin bir "Tramvay" olarak tanımladığı "demokrasi" anlayışının "demokrasi" diye diye memleketi nerelere sürüklediğini ve bu kelimenin büyüsünden nasıl istifade ettiğini bütün çıplaklığı ile gözler önüne seren bu makaleyi, buyrun birlikte okuyalım:

Devamını gör...

15 Eylül 2010 Çarşamba

Ne kadar da kolay saygı duyuveriyorsunuz böyle?!...

Malûm referandumun malûm sonucuna dair açıklama yapan CHP kurmay(!)ları, son derece üzgün ve mahçup bir sesle, bu sonucun "halk iradesi"nin bir tecellisi olduğunu, bundan dolayı da, her şeye rağmen "saygı duyulması gerektiğini" ifade ediyor, böylece de ne kadar "demokrat adamlar" olduklarını ve "demokrasi"(!)ye de ne kadar saygılı olduklarını bu vesile ile etraflarına bir daha duyurmuş oluyorlar.

Güler misin, ağlar mısın dedikleri durum bu olsa gerek.

Yahu, bir kere siz hangi demokrasiden bahsediyorsunuz?

Karşınızdakiler kim?

Anayasa Mahkemesi tarafından, mevcut anayasanın "laiklik" ilkesine karşı "odak" olduğu tescillenmiş bir parti değil mi? Bu durumun bir "kapatma" gerekçesi olması gerekirken "para cezası" ile yetinilmiş olması gerçeği ortada değil mi?

Devletin imkânlarının sonuna kadar kullanılmış olduğu, başbakanlık emrine tahsis edilen "örtülü ödenek"ten kullanılan paranın katrilyonu geçtiği gerçeği ortada değil mi?

Devamını gör...

6 Eylül 2010 Pazartesi

'ORYANTALİZM' ve BATI'NIN İDEOLOJİK HAKİMİYETİ

"BATI"nın ve "MEDENİYETİ"nin ne olup, ne olmadığını anlamamıza katkı sağlayacak önemli bir makaleyi daha dikkatlerimize sunuyorum.


KAPİTALİZM:


Gerçek, kartezyen bilgiye dayanmakla birlikte göstermekle yetinmez; talepkardır. Soru sorar.


'ORYANTALİZM' ve BATI'NIN İDEOLOJİK HAKİMİYETİ : HALAYIKLAR,KAPIKULLARI..
Batı, her zaman 'öteki' hakkında berbat bir imgeler/semboller dizini ve hiyerarşik bir yapı üretmiştir: Karakafalı, barbar, vahşi, geri, uyuşuk, fanatik, hırsız, maço, saldırgan vs. Önce küçümseme ve hor görme, ardından koruyucu 'papaz' tavrı gelir. Bu tavırla gelen mesajın virüsü/truva atı, bulaşıcısı her zaman köleleştirme, ardından kendinden nefret ve kimliklerin inkarıdır. Bu sömürü ilişkisinin ayrı bir jargonu/dili vardır. İçlerinden bir kısmı daha yakındır kamçılı kolonyaliste; çiftliğin kâhyası mertebesine yükseltilir. Bunlar kapıkullarıdır. Diğer 'ötekilere' karşı 'elçi' görevini yaparlar. Misyonerler ve devşirmeler alınlarındaki secde izinden tanınırlar. Bugün de hemen hemen aynı format ve konsept hakimdir Doğu Batı ilişkilerine.

Devamını gör...

2 Eylül 2010 Perşembe

SEN BİR "MELEK" (DEĞİL)SİN!

Geçen gün, HaberTürk Televizyonu'nda iftar programları yapan Bayraktar Bayraklı Hoca, çok çok önemli bulduğum bir noktaya parmak bastı ve kendisi de aynı hassasiyetle bu konunun üzerinde çokça düşünülmesi gerektiğinin altını çizdi. Hoca'nın ne anlattığına gelirsek, mealen:


İnsanın "şerefi" Ku'ran'dadır. Yani Kuran-ı Kerîm, insanın şerefle yaşaması için gerekli "bilgi"lerin tamamını muhtevi, tamamını içeren bir kitaptır. Allah-u Teâlâ, bunu kitabında şöyle açıklıyor:

"(Allah:) şüphesiz sizin bilmediğinizi Ben bilirim dedi. Ve Adem’e isimlerin hepsini öğretti. Sonra onları meleklere yöneltip: Eğer doğru sözlüyseniz, bunları Bana isimleriyle haber verin dedi. Dediler ki: Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, her şeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın. (Allah:) Ey Adem, bunları onlara isimleriyle haber ver dedi. O, bunları onlara isimleriyle haber verince de dedi ki: Size demedim mi, göklerin ve yerin gaybını gerçekten Ben bilirim, gizli tuttuklarınızı ve açığa vurduklarınızı da Ben bilirim." (Bakara Suresi, 30-33)

Devamını gör...
 

"Allahsız Oğlu Allahsız"

Firavunların Laneti ile Damgalandı: "Allahsız Oğlu Allahsız" - Açık İstihbarat

Sizi artık ne gücünüz, ne malınız mülkünüz, ne gizli hesaplardaki paranız, gizli ortaklıklarınız, sansürünüz, RTÜK'ünüz, her yıl yenisini yaptırmakla övündüğünüz hapishaneleriniz, eteğinizi öpen basınınız, biat etmiş yargıçlarınız, silah arkadaşları bin bir iftirayla tutuklanırken size topuk selamı veren generalleriniz;

Ne öfke ve kin kusan diliniz, korku filmine dönen çehreniz, yalakalarınız, dalkavuklarınız, jurnalcileriniz, gaz bombalarınız, özel yetkili mahkemeleriniz, 'akilleriniz'...

Allah'ı kandırmak, güya günahlarınızın kefaletini ödeyip sıyırmak amacıyla, halkın parasıyla inşa ettirmeye giriştiğiniz cami-mabed'leriniz..

Hiç birisi kurtaramayacak demektir...

Devamı...

Perdenin arkasında hava kötü

Sürece Diyarbakır'dan bakınca...


Örgütün gizli ajandasını anlamamız
için son iki gün içinde yerinde teyit ettiğim üç noktayı kayda geçeyim:

1- Örgüte katılım artıyor.Yeni yapıda rol almak için dağa çıkanlar artıyor. Burada örgütün şöyle bir taktiği var. Çekilme adı altında gidenlerin ciddi bir kısmı bu yeni katılımlar. Bir yandan da tecrübeliler içeride bekletiliyor. Hem bölgedeki koordinasyonu yapıyorlar hem de olası bir yol kazası sonrası çatışmaya hazır bekliyorlar. Plana göre ekime kadar tecrübeliler çıkmayacak. Sonra da kar kış bahanesiyle kalmaya çalışacaklar.

2- PKK ağır silahlarını ve bombaları belli bölgelerde depoladı.
Etraflarını da bubi tuzakları ve mayınlarla çevirdi. Dolayısıyla ihtiyaç halinde lojistik sorunu yaşamayacak. Asker bir şekilde buralara girmek isterse de ağır zayiat verecek.

3- Örgüt bu süreci legalleşme dönemi olarak gördüğü için önceki gün yeni bir kampanyanın startını verdi. Bundan sonra herkes evine ve işyerine Öcalan posterleri asacak.

4- Örgüt uyuşturucu ekimine hız vermiş. Diyarbakır kırsalı esrar tarlalarıyla dolu. Diyarbakır neredeyse suç ihraç ediyor. 'Nasıl olsa çözüm sürecindeyiz operasyon olmaz' diye köylüleri de baskı altına almışlar.

Başka örnekler de vermek mümkün. Yani örgüt bir yandan çözüm/barış diyor ama öbür taraftan başka bir ajandanın yol haritasını uyguluyor.