15 Eylül 2010 Çarşamba

Ne kadar da kolay saygı duyuveriyorsunuz böyle?!...

Malûm referandumun malûm sonucuna dair açıklama yapan CHP kurmay(!)ları, son derece üzgün ve mahçup bir sesle, bu sonucun "halk iradesi"nin bir tecellisi olduğunu, bundan dolayı da, her şeye rağmen "saygı duyulması gerektiğini" ifade ediyor, böylece de ne kadar "demokrat adamlar" olduklarını ve "demokrasi"(!)ye de ne kadar saygılı olduklarını bu vesile ile etraflarına bir daha duyurmuş oluyorlar.

Güler misin, ağlar mısın dedikleri durum bu olsa gerek.

Yahu, bir kere siz hangi demokrasiden bahsediyorsunuz?

Karşınızdakiler kim?

Anayasa Mahkemesi tarafından, mevcut anayasanın "laiklik" ilkesine karşı "odak" olduğu tescillenmiş bir parti değil mi? Bu durumun bir "kapatma" gerekçesi olması gerekirken "para cezası" ile yetinilmiş olması gerçeği ortada değil mi?

Devletin imkânlarının sonuna kadar kullanılmış olduğu, başbakanlık emrine tahsis edilen "örtülü ödenek"ten kullanılan paranın katrilyonu geçtiği gerçeği ortada değil mi?

Cemaate bağlı bir yığın "devlet memurlarının, amirlerinin, müdürlerinin.." vb. yaptıkları, ettikleri, amirleri yerine Hoca Efendi'lerinden emir aldıkları, Hanefi Avcı gibi üst kademelerde yıllarca görev yapmış bir müdürün ağzından yazıya dökülerek bütün ülkeye duyurulmuş değil mi?

Ülkenin doğu ve güneydoğusunda, bırakın "sandık güvenliği"ni, halkın güvenliğinin bile olmadığı, kendi özgür iradesini kullanabilecek bir durumda olmadığı, artık sağır sultanın bile bildiği bir durum değil mi?

Yüksek Seçim Kurulu'nca kullanılmaya devam edilen "bilgisayarlı seçim sistemi"nin her türlü istismara açık yapısı nedeni ile bu sistemi Yunanistan'ın bile kullanmaktan vazgeçtiği ve hattâ bu sistemle yapılan bir genel seçimin iptal edildiği, Alman Anayasa Mahkemesi'nin daha bir kaç ay önce "bilgisayarlı seçim sistemi"nin Almanya'da kullanımını men ettiğine dair hükmü ortada değil mi?

Bütün bu gerçekler ortada iken, hiç birine itiraz etmeyip yenileceğini bile bile, böyle bir göstermelik "demokrasi oyunu"nda figüran olmayı kabul etmek ve sonra da çıkan sonuca saygı duyulması gerektiğini demokrasi adına ilan etmek? "Hadi canım sende!" demeden önce, yazının sonunu memleketimden gerçek bir hikaye ile bağlayayım:

Zamanında "Kara Müftü" namıyla maruf, aklı başında bir din adamı, yanında iki oğlu ile köyüne giderken, yol kenarındaki karpuz tarlasından kendilerine doğru perişan bir şekilde koşa koşa gelen tarla sahibinin seslenişi ile duruyorlar ve adamın gelmesini bekliyorlar. Adam nefes nefese geliyor ve; "Müftü Efendi, bir saat kadar önce iki tane adam geldi, hem karpuzlarımı yoldular, hem de beni dövdüler! Yapmayın, etmeyin dedimse de beni dinlemediler. Öte dünyada sizden hakkımı alırım, sizi Allah'a havale ediyorum, deyince de karnıma karpuzla vurdular..." deyip, Müftü Efendiden bir teselli cümlesi beklerken Müftü Efendiden önce oğlu atılıyor: "Öte dünyada da karnına karpuzla vururlar senin!"


İşte böyle, adam hiç olmazsa "Allah'a havale ediyor", bunlarsa saygı duyuyorlarmış. Peh!..

0 yorum:

Yorum Gönder

 

"Allahsız Oğlu Allahsız"

Firavunların Laneti ile Damgalandı: "Allahsız Oğlu Allahsız" - Açık İstihbarat

Sizi artık ne gücünüz, ne malınız mülkünüz, ne gizli hesaplardaki paranız, gizli ortaklıklarınız, sansürünüz, RTÜK'ünüz, her yıl yenisini yaptırmakla övündüğünüz hapishaneleriniz, eteğinizi öpen basınınız, biat etmiş yargıçlarınız, silah arkadaşları bin bir iftirayla tutuklanırken size topuk selamı veren generalleriniz;

Ne öfke ve kin kusan diliniz, korku filmine dönen çehreniz, yalakalarınız, dalkavuklarınız, jurnalcileriniz, gaz bombalarınız, özel yetkili mahkemeleriniz, 'akilleriniz'...

Allah'ı kandırmak, güya günahlarınızın kefaletini ödeyip sıyırmak amacıyla, halkın parasıyla inşa ettirmeye giriştiğiniz cami-mabed'leriniz..

Hiç birisi kurtaramayacak demektir...

Devamı...

Perdenin arkasında hava kötü

Sürece Diyarbakır'dan bakınca...


Örgütün gizli ajandasını anlamamız
için son iki gün içinde yerinde teyit ettiğim üç noktayı kayda geçeyim:

1- Örgüte katılım artıyor.Yeni yapıda rol almak için dağa çıkanlar artıyor. Burada örgütün şöyle bir taktiği var. Çekilme adı altında gidenlerin ciddi bir kısmı bu yeni katılımlar. Bir yandan da tecrübeliler içeride bekletiliyor. Hem bölgedeki koordinasyonu yapıyorlar hem de olası bir yol kazası sonrası çatışmaya hazır bekliyorlar. Plana göre ekime kadar tecrübeliler çıkmayacak. Sonra da kar kış bahanesiyle kalmaya çalışacaklar.

2- PKK ağır silahlarını ve bombaları belli bölgelerde depoladı.
Etraflarını da bubi tuzakları ve mayınlarla çevirdi. Dolayısıyla ihtiyaç halinde lojistik sorunu yaşamayacak. Asker bir şekilde buralara girmek isterse de ağır zayiat verecek.

3- Örgüt bu süreci legalleşme dönemi olarak gördüğü için önceki gün yeni bir kampanyanın startını verdi. Bundan sonra herkes evine ve işyerine Öcalan posterleri asacak.

4- Örgüt uyuşturucu ekimine hız vermiş. Diyarbakır kırsalı esrar tarlalarıyla dolu. Diyarbakır neredeyse suç ihraç ediyor. 'Nasıl olsa çözüm sürecindeyiz operasyon olmaz' diye köylüleri de baskı altına almışlar.

Başka örnekler de vermek mümkün. Yani örgüt bir yandan çözüm/barış diyor ama öbür taraftan başka bir ajandanın yol haritasını uyguluyor.