29 Ocak 2010 Cuma

AKP'nin atası: Hürriyet ve İtilaf

.
3 Aralık 2009 Perşembe günkü; "'HÜRRİYET VE İTİLAF" PARTİLERİ" başlıklı yazımızda söylediklerimizi doğrular nitelikte tespitler içeren Güneş Gazetesi yazarı Sayın Rıza Zelyut'un makalesini dikkatlerinize sunuyoruz.

AKP'nin atası: Hürriyet ve İtilaf
 
Adalet ve Kalkınma Partisi'nin Milli Görüş içinden çıktığı biçimindeki değerlendirme, bir yönüyle doğru olsa da; bugünkü AKP daha çok Hürriyet ve İtilaf Partisi'ne (HİP) benzemektedir. Hürriyet ve İtilaf Fırkası, 1911 kasımında, o dönemdeki İttihat ve Terakki Partisi'ne (İTP) karşı kurulmuştu. İttihat ve Terakki, Türkçü/milliyetçi, modernleşmeden yana bir parti iken; Hürriyet ve İtilaf; padişah ve hilafet yanlısı idi. Bu partinin içine bütün gerici unsurlar ve etnik gruplar doluşmuştu.

İlk dünya savaşı bittikten sonra iktidar, İtilafçıların eline geçmiş bulunuyordu (1919). Bu partinin kurucu üyesi ve başkanı Damat Ferit idi; hükümeti de o kurmuştu.

Hürriyet ve İtilafçılar, Mustafa Kemal'in Anadoluda başlattığı, Kurtuluş Mücadelesi'ne şiddetle karşı çıkıyordu. Bunlar; Kuva-yı Milliye'yi, İstanbul'daki meşru hükümete karşı bir ayaklanma sayıyorlardı.

Devamını gör...

26 Ocak 2010 Salı

Sözde Demokrasinin Türkiye'ye Maliyeti

.

"Demokrasi!" Ne sihirli bir kelime. Her derdin ilacı, ölümden gayrı ne varsa her derde deva, hastalara şifa, aç midelere gıda, gözlere fer, batna cila! Ne mümkün demokrat olmamak, ne mümkün onu sevmemek! Hele de ehlinin eline düşerse ne mümkün ona karşı olmak! O, bütün kirleri örten bir perde, o, insanoğlunun keşfettiği ne muazzam bir silah! O kötüleri, kötülükleri, haksızları, haksızlıkları bir anda meşru kılan ne müthiş bir kimya! Bütün haklı itirazları bir anda susturabilen ne sihirli bir kelime o!

Evet, tabiatın bütün fiziksel zorluklarının üstesinden gelmeyi becerebilen akıl sahibi insanoğlunu bir anda olduğu yerde mıhlayıp, zihinlerini anında dondurup ona başeğdirebilen yegâne kuvvet: Demokrasi!

İnsanoğlunun kendi eliyle yaptıklarına tapmak gibi çok eskilerden kalma bir sabıkası var. Bu alışkanlığından da kolay kolay vazgeçecek gibi görünmüyor ama daha vahimi olanı da şu ki; bugün kendi yaptığına değil, başkalarının dayattığına kucak açıp, baş eğiyor ve putu yapanlardan küçük bir takdir duyabilmek için olmadık şekillere girmeye can atıyor. Bu saflığa bıyık altından gülen bir avuç uyanığın ellerini keyifle ovuşturup bu safların ceplerine uzatmaları ve koyunlar gibi bekleşen bu mebzul miktardaki saftirik yığınlar için göz kırparak tanrılarına teşekkür ettiklerini tahmin etmek çok zor olmasa da, sözü daha fazla uzatmadan, içinde bulundukları durumun tahlilini yapmaktan ısrarla imtina edip, adına demokrasi denen o efsunkâr perinin sihirli değneğinden medet ummakla ömür geçiren dünyadaki yığınlardan kendi hissemize düşen kısmına yüzümüzü çevirelim. Bu konuda, daha önce de değerli fikirlerini sizlerle paylaştığım değerli hocam Prof. Çetin Yetkin'in tahlilleri ile sizi baş başa bırakayım. Buyrun:

Devamını gör...

19 Ocak 2010 Salı

AÇLIKLA BOĞUŞAN BİR ÜLKEDE DİN SÖYLEMLERİ

.
.

Din konusuna, alışılagelmiş görüşler dışında farklı bir açıdan yaklaşan makaleleri ile dikkan çeken İhsan Eliaçık'ın güncel bir konu olması gerektiğini düşündüğümüz; çarpık bir ekonomik düzenin sonuçları olarak ortaya çıkan "açlık" ve "yoksulluk" konusunda yazdığı bir makaleyi dikkatlerinize sunuyorum. Mensuplarına "kaderlerine rıza göstermeleri" ve bütün bu olup bitenleri sorgulamamaları ve hatta "itirazsız" bir şekilde kabullenmeleri için dini bir vasıta olarak kullanagelmiş bir zihniyetin iç yüzünü ortaya koyması bakımından bu makalede yazılanları önemli buluyorum. Doğru anlaşılmadığı takdirde, her türlü istismara açık bir durum arz eden ve kişisel olmaktan çıkıp derhal bir siyasi kimliğe bürünme istidadı gösteren bu meselenin ciddi ve doğru bir şekilde aydınlatılması, sağlıklı düşünebilen medeni bir millet yapısının ortaya konmasında şüphesiz önemli bir katkı sağlayacaktır.

Şimdi o makaleye bir göz atalım:

 AÇLIKLA BOĞUŞAN BİR ÜLKEDE DİN SÖYLEMLERİ

(Not: Aşağıdaki yazı bundan 8 yıl önce 2002 seçimlerinden hemen sonra yazıldı. 2003 yılında çıkan “İhya’dan İnşa’ya” kitabıma da aynı başlıkla koydum. Son zamanlarda inşa etmeye çalıştığımız söylemin temel gerekçelerini gayet açık ortaya koyuyor. Mesele gelip geçici iktidarlarla ilgili değil; iş derinlerde ve temel “din algısının” dönüşümü ile ilgili. Gördüğüm lüzum üzerine yeniden yayınlıyorum…)


***

“Son yapılan araştırmalarda Türk toplumunun davranışlarını belirleyen temel unsurun “iş ve aş” kaygısı olduğu belirtiliyor. Hatta öyle ki toplumumuz yoğun ekonomik kriz nedeniyle iş ve aş kaygısından başka bir şey düşünemez hale gelmiştir. Toplum tarafından devlet, ekonomik ve sosyal olarak en önemli sığınak olarak görülmekte ve toplumda oldukça güçlü bir “sosyal devlet” talebi bulunmaktadır. Toplumun bilinçaltındaki devleti “baba” olarak gören muhayyile hala çok güçlüdür.

Devamını gör...

15 Ocak 2010 Cuma

"VAHDETTİN HAİN MİYDİ, DEĞİL MİYDİ?" Meselesi

.

Önce bilindik bilgiler içeren bir makale:

VAHDETTİN HAİN Mİ!
Resmi Tarih 19 mayıs 1919 olayının gerçeklerini hiçbir zaman açıklayamadı. - Falih Rıfkı Atay, ÇANKAYA isimli eserinde Atatürk’ün ağzından Vahdettin ile olan görüşmesini açıkladı. -Padişah Vahdettin, kendi yetkilerini vererek Mustafa Kemal’i Anadolu’ya gönderdiği hakkındaki belgeler Arşivde ortaya çıktı


-Türkiye’deki İnkılap Tarihi kitaplarında yer alan ve Vahdettin’i hain gösteren bilgileri esastan sorgulamak ve çıkarmak lazım.

Mayıs 1919 başları Osmanlı ülkesinde, İstanbul’da ümitlerin adeta yok olup gittiği kara günlerin felaketlerin beklendiği günler olarak hatırlanır. Olayların yaşanmasından yıllar sonra ÇANKAYA’daki sofrada savaş hatıralarını arkadaşlarına anlatan Mustafa Kemal, her şeyi bir yana bırakarak çok tartışılan bir konu hakkında açıklamalarda bulunuyordu. 19 Mayıs 1919 günü SAMSUN’A ÇIKMADAN ÖNCE İstanbul’da yaşanan olaylar, Padişah ile karşılaşması ve verilen görevle ilgili bilgiler aktarıyordu. Devletin resmi görüşleri bir yana bırakılmış, yaşanan olaylar açıklanıyordu. Sır ve sohbet arkadaşı Falih RIFKI ATAY’a…

Devamını gör...

2 Ocak 2010 Cumartesi

Küreselleşme = Açlığa mahkûm edilen milyonlar!

Önce bir kaç haber:

"TÜİK’in araştırmasına göre ise yılda 200 kişi açlıktan ölüyor. Ben bu araştırmaya gülerim, eğer açlıktan ölen ve yeterli beslenemediği için yakalandıkları hastalıklar sebebiyle kara toprağa girenlerin sayısı on binlere varmıyorsa ben bu ülkede yaşamıyorum demektir. Neler görüyoruz, neler. Ama böyle bir ülke televizyonlarında en çok seyredilen programlar yemek programları. Her gün en dindar kanalından halka ve dine en kindar olanına kadar bütün televizyonlarda onlarca çeşit yemeğin tarifi yapılıyor, “Yemekteyiz” deniyor, yemek mi yeniyor, yarışanlar birbirlerini mi yiyor, belli değil. Kimi o tarife göre yemek yapıyor, kimi seyredip yutkunuyor. Millet açlıktan ölürken bazı televizyonlarda surata yaş pasta atma yarışmaları düzenleniyor; ömründe yaş pasta yememiş çocukların içinden o yarışmayı seyrediyorken kim bilir neler geçiyor!"

(H. Demir / Yeniçağ Gzt. / 29.09.2009 tarihli makalesinden...)

Devamını gör...
 

"Allahsız Oğlu Allahsız"

Firavunların Laneti ile Damgalandı: "Allahsız Oğlu Allahsız" - Açık İstihbarat

Sizi artık ne gücünüz, ne malınız mülkünüz, ne gizli hesaplardaki paranız, gizli ortaklıklarınız, sansürünüz, RTÜK'ünüz, her yıl yenisini yaptırmakla övündüğünüz hapishaneleriniz, eteğinizi öpen basınınız, biat etmiş yargıçlarınız, silah arkadaşları bin bir iftirayla tutuklanırken size topuk selamı veren generalleriniz;

Ne öfke ve kin kusan diliniz, korku filmine dönen çehreniz, yalakalarınız, dalkavuklarınız, jurnalcileriniz, gaz bombalarınız, özel yetkili mahkemeleriniz, 'akilleriniz'...

Allah'ı kandırmak, güya günahlarınızın kefaletini ödeyip sıyırmak amacıyla, halkın parasıyla inşa ettirmeye giriştiğiniz cami-mabed'leriniz..

Hiç birisi kurtaramayacak demektir...

Devamı...

Perdenin arkasında hava kötü

Sürece Diyarbakır'dan bakınca...


Örgütün gizli ajandasını anlamamız
için son iki gün içinde yerinde teyit ettiğim üç noktayı kayda geçeyim:

1- Örgüte katılım artıyor.Yeni yapıda rol almak için dağa çıkanlar artıyor. Burada örgütün şöyle bir taktiği var. Çekilme adı altında gidenlerin ciddi bir kısmı bu yeni katılımlar. Bir yandan da tecrübeliler içeride bekletiliyor. Hem bölgedeki koordinasyonu yapıyorlar hem de olası bir yol kazası sonrası çatışmaya hazır bekliyorlar. Plana göre ekime kadar tecrübeliler çıkmayacak. Sonra da kar kış bahanesiyle kalmaya çalışacaklar.

2- PKK ağır silahlarını ve bombaları belli bölgelerde depoladı.
Etraflarını da bubi tuzakları ve mayınlarla çevirdi. Dolayısıyla ihtiyaç halinde lojistik sorunu yaşamayacak. Asker bir şekilde buralara girmek isterse de ağır zayiat verecek.

3- Örgüt bu süreci legalleşme dönemi olarak gördüğü için önceki gün yeni bir kampanyanın startını verdi. Bundan sonra herkes evine ve işyerine Öcalan posterleri asacak.

4- Örgüt uyuşturucu ekimine hız vermiş. Diyarbakır kırsalı esrar tarlalarıyla dolu. Diyarbakır neredeyse suç ihraç ediyor. 'Nasıl olsa çözüm sürecindeyiz operasyon olmaz' diye köylüleri de baskı altına almışlar.

Başka örnekler de vermek mümkün. Yani örgüt bir yandan çözüm/barış diyor ama öbür taraftan başka bir ajandanın yol haritasını uyguluyor.