Bugünkü iktidar ana muhalefet partisine hemen her çatışında; "siz ekmeği karneye bağlayan, milleti aç bırakan" bir partisiniz diyor ya, bunun doğruluğuna derhal iman edenlerin çokluğunu da görünce CHP adına değil ama bir hakkı teslim etmek adına, bildiğimiz ve o günleri bire bir yaşamış büyüklerimizden duyduğumuz gerçekleri derli toplu bir araya getirerek paylaşmak artık şart oldu.
CHP'nin halkı ekmeğe muhtaç edecek kadar kötü bir hükumet olduğunu vurgulamak için ikide bir bu iddiayı öne sürenler, ekmeğin karneye bağlanma kararının dünyayı adeta bir ateş topuna çeviren II. Dünya Savaşı nedeni ile alındığı gerçeğini gizlemeyi nedense tercih ediyorlar. Yani şu an maazallah bu çapta bir savaş çıksa, acaba kendileri ne gibi tedbirler alırlardı, o da ayrı mesele!
Gerçi bütün bunlat elbette bilinmeyen şeyler değil ama her biri başka bir yerde, parça-bölük yazıldığı ve derli toplu bir araya getirildiğine en azından benim şahit olamadığım için, bu hususu konu başlığımız çerçevesinde toparlamaya çalışacağım.
Şu kadarını söyleyelim; burada "unutulan" diyemeyiz ama özenle unutturulan bir ayrıntı var. Siyaset yapmak uğruna, bir tarihi gerçekliğin nasıl çarpıtıldığına dair ibretlik bir örnek olmaya aday bir konu olan bu olayın gözlerden kaçırılmaya çalışılan o ayrıntısı ise işte şurada:
1933'de Almanya'da iktidarı ele geçiren Hitler, o tarihten itibaren ülkesini savaşa hazırlamaya başlamış ve bu amaçla ihtiyaç duyduğu hammaddeleri süratle ülkesine ithal etmeye başlamıştı. Bu maddelerden biri de ziraî adı "sorgum" olan, halk arasında ise "akdarı" ya da "cin darısı" olarak bilinen bir tahıl cinsiydi. Zira, akdarı depolanmaya dayanıklı bir tahıldır ve ondan elde edilen un ile yapılan peksimetler de yine aynı şekilde uzun süre dayanan, besleyici özelliği yüksek bir yiyecektir.
Araya şunu da sıkıştıralım ki, belli mi olur, belki gün gelir birinin işine yarar: Bütün bu emtianın yanı sıra, Almanya, bu dönemde bizden silah dipçiği yapmak üzere külliyatlı miktarda "ceviz kütüğü" de satın almıştır.
24 Şubat 1941 yılında, bütün bu iaşe işlerini düzenlemek üzere Ticaret Bakanlığına bağlı bir "İaşe Müsteşarlığı" kurulmuş, 17 Aralık 1941 yılında da ekmeğin "karne" ile dağıtılmasına karar verilmiştir.
Ekmek dağıtımına 1942 yılının Ocak ayının 13'ünde başlanmış, muhtarların tasdiki ile alınan aile beyannamelerine göre herkese; adına düzenlenmiş ekmek karnesi verilmişti. Bu düzenlemeye göre, kişi başına 375 Gr. (yarım) ekmek veriliyor, 7 yaşından küçük çocuklara ise bunun yarısı (çeyrek ekmek) veriliyordu. 750 Gr.lık tüm ekmeğin fiyatı ise 60 Kuruştu. İşçilerin ise tüm ekmek alma hakları vardı. 21 Ocak 1944 yılında ekmeğin ağırlığı 900 grama çıkarıldı ve savaşın bitimi ile beraber de karne uygulamasına son verildi.
Konuyu bitirmeden şunu da hatırlatmalıyız ki, bu ekmek kısıtlaması, yukarıda anlatmaya çalıştığımız nedenlerden dolayı sıkıntısını en çok 1942 yılında hissettirmiş, bunu takip eden yıllarda ise bu sıkıntı, her yeni gelen yılın mahsülünün ilavesi ile kırsal kesimlerden başlayarak etkisini giderek azaltmıştır.
* * *
Bütün bunları yazarken şunu da biliyoruz ki, okuduğuna değil duyduğuna inanan ve ancak inanmak istediğini duyanlar için bütün bunların bir faydası olmayacaktır. Fakat bu böyle diye, herhalde biz de doğru bildiklerimizi dile getirmekten vazgeçecek değiliz...
5 yorum:
Savaş ekonomisinde Bellini'ye İsmet İnönü heykeli yaptırılmasını nasıl açıklayacaksınız? Ekmek 60 kuruş ve karneyle, heykel 1.000.000 lira
Sayın okuyucu,
Yazımda da belirttiğim üzere, ben bu yazıyı kimseyi savunmak ya da karalamak için kaleme almadım. Sadece ve sadece dünyayı ikinci kere yakıp kavuran bir dünya savaşı esnasında, alınması zorunlu olan olağanüstü kararların-sanki olağan bir dönemde millet aç bırakılmış gibi-algılatılmaya çalışılmasının yanlış olduğuna dikkat çekmek için yazdım. Ne kadar süreceği belli olmayan bir büyük savaşın içinden geçerken tedbirli davranmak başka bir şeydir, her şey kendi yolunda giderken halkını aç bırakarak kendi sefasının derdine düşmek ayrı bir şeydir. Bu anlamda, İnönü'nün bahsettiğiniz heykeli yaptırmasının doğruluğu, yanlışlığı elbette tartışılabilir. Sadece bu da değil, bunun gibi İnönü ve CHP politikaları konusunda da eleştirilmesi gerekli konular vardır ama konumuz "ekmeğin karneye bağlanması meselesi" olduğuna göre ve bu mesele de "parasızlıktan" kaynaklanmadığına göre, bu dediğiniz mesele de ancak kendi zemininde bir tartışma gerektirir. Fakat şurası da muhakkak ki, kamuya ait olanın, kamu yararına harcanması gerekir, buna da elbette itiraz edilemez.
Bir de, bir önceki cevabımda vakitsizlikten yazamadım; dilerim 70 küsur yıl evvelindeki bir heykel için yapılan masrafa gösterdiğiniz hassasiyeti, dilerim millet kesesinden hovardaca saraylara, uçaklara, ayakkabı kutularında götürülen milyon dolarlara ve daha burada sayacağım sayısız vurgun ve talan için savrulan paralara da gösteriyorsunuzdur. Zira, en küçüğünün miktarı yanında, o heykelin parası çerez parası gibi kalıyor da...
Merhaba ben de sizin gibi düşünüyorum. Yalnız araştırdım ama bulamadım Türkiye de sadece bir defa mı ekmek karneyle satıldı yani sadece bahsettiğiniz bu dönemde mi? Yoksa daha sonraları da karneyle ekmek satıldığı oldu mu?
Sadece o dönemde oldu. Ve aynı zamanda 1.dünya savasında amerika ingiltere fransa gibi ülkelerde ekmek ve temel ihtiyaclar karneyle dağıtıldı.
Yorum Gönder