30 Kasım 2013 Cumartesi

"Faiz Lobisi" diyerek ortalığı ayağa kaldıranlar bunu nasıl bilmez?

İcraatlarına karşı yapılan her hareketin arkasında mutlaka ikincil bir maksat arayan iktidar, "gezi olayları" olarak Türk siyasi tarihine geçen o olaylardan "faiz lobisi" olarak adlandırdığı "gizli bir güç"ü sorumlu tutmuştu.

Buna göre, enflasyonun ve faizlerin düşmesinden son derece rahatsız olan bu "lobi", "eski güzel günler"ini arıyor ve fahiş kârlar elde ettiği o günlere geri dönebilmek için hükumeti her fırsatta köşeye sıkıştırmaya çalışıyor!

Yani, bundan da anlamamız gerektiği üzere; sevgili hükumetimiz nereyi düzeltmek için el atsa karşısına adeta yedi başlı bir ejderha çıkmakta, bir başı kesse, yanı başında hemen ikinci bir baş belirmektedir! 

Vatandaş olarak bizden beklenense, elinde çala kılıç, can-hıraş bir şekilde ve kan-ter içinde bu ejderha belası ile adeta efsanevi bir kahraman gibi mücadele eden başbakanımıza alkış tutmak ve ona minnet beslemekten ibarettir! Tabii bir de, ne, niye, nasıl sorularını asla sormamak ve aklımızın alamadığı kadar mühim olan bu meselelerde haddimizi bilip susmaktır!..

Bu efsanevi mücadeleyi(!) hayranlıkla seyredenlere iyi seyirler dileyelim ve bu ülkenin "sorunlu vatandaşları" olarak biz gerçeklere geri dönelim:

Devamını gör...

28 Kasım 2013 Perşembe

Cemaat, AKP'ye duyduğu "gayr-ı meşru muhabbet"in bedelini ödüyormuş...


Kendileri öttüğü için sabah olduğunu düşünen kibirli horozlar, güneşin kendilersiz de doğabileceğini fark etmenin şaşkınlığı içindeler.

On bir yıldır dikensiz gül bahçesinde oyun hamuru muamelesi yaptıkları bu güzel ülkeyi şekilden şekile sokarak eğlenmek güzeldi de, güzel olmayan; hesabı masa arkadaşlarının üstüne yıkıp sıvışmaya çalışmak, bunu beceremeyince de günah çıkarmaya kalkmak!

Uzun süredir masa altında süregelen tekmeleşmeler, "dershanelerin kapatılması" kararı ile iyice gün ışığına çıktı ve "cemaat" ve AKP arasındaki ayrışma giderek derinleşmeye başladı. 

Şurası muhakkak ki, asıl mesele; kendisini "iktidar"a ortak gören "Gülen hareketi"nin "görülen lüzum üzerine" "ortağını" diskalifiye etme çabası içine girmesiydi. Önce MİT müsteşarı Fidan'ı, ardından da Erdoğan'ı "içeri alma" girişiminin gece yarısı alelacele çıkartılan bir kanunla son anda önlenebilmiş olması, "meselenin büyüklüğü"nü kavramak için sanırız yeterli bir örnek. 

Devamını gör...

27 Kasım 2013 Çarşamba

“Bayern Munich’ten maç kaybetmesi talep edilemez...”

Yampiri yürüyüşlü, "ağzı iyi laf yapan" adamların elinde oradan oraya sürüklenen bu güzel memleketin kendini "öte dünya"ya adamış şaşkın insanları, dünya siyaset tarihine geçecek sakillikler sergileyen bu iktidarın icraatlarını alkışlamaya devam etseler de, dünya kendi kanunları ile dönmeye devam ediyor...

Yani, demem o ki, "salavatın kuvvete bağlı olduğunu" bilmedikten sonra istediğin kadar "ya Allah, bismillah!.." de dur!..

İstediğin kadar eski alışkanlığınla, höt-zöt ederek, ona buna omuz atarak siyaset yapılabileceğini zannet!

El alem görüyor ki, nihayetinde, önün de, arkan da "bağlar gazeli"!..

Bak, Ertuğrul Özkök ne diyor:

Devamını gör...

23 Kasım 2013 Cumartesi

"EN PAHALI SAVAŞ, KAYBEDİLENDİR"


Tartışmaya dahi gerek yok ki, "Kürtçülük hareketleri", geçmişte Ermeniler üzerinden başlatılan ama akim kalan Türkiye'nin jeopolitik konumunu kırma planlarının daima en müsait unsuru oldular.

Onların taleplerine, önce "analar ağlamasın" sloganı üzerinden haklılık kazandırmaya çalışan hükumet çevreleri, şimdi de "ne istiyorlarsa verelim gitsin!" gibi bir kararı kafalarımıza yerleştirmek için önümüze gayet bilimsel(!) bir "kâr/zarar tablosu" koymaya kalkıyorlar! Bu "görev"i üstlenenlerden biri de AKP Genel Başkan yardımcılarından "Prof" Numan Kurtulmuş.

Bugünkü yazısında Kurtulmuş'un özüm Süreci”nin iktisaden ne kadar gerekli olduğu" tezini ele alan Hürriyet Gazetesi yazarı Ege Cansen, bu yazısıyla Kurtulmuş'a ve onun zihindaşlarına adeta ders verir bir surette cevap vermiş:

"...Kurtulmuş, “Çözüm Süreci”nin iktisaden ne kadar gerekli olduğunu kanıtlamak için bir “fırsat maliyeti” hesabı yapmış. Profesör Kurtulmuş bu hesabında “terör”ün Türkiye’nin milli gelir artış hızını (büyümeyi) yavaşlattığı kabulünden hareket ediyor. Eğer terör olmasaydı, son 28 yıl içinde Türkiye’nin milli geliri, her yıl en azından % 0,25 ve hatta % 0,5 daha hızlı artardı diyor. Bu iki varsayıma göre de “kaybedilen” milli gelir rakamını buluyor. Sonuçta bu kaçan fırsatın % 0,5 düşük büyüme şıkkında kabaca 2,4 trilyon lira olduğunu söylüyor. Ondan sonra da maliyeti halkın gözünde iyi canlandırabilmesi için, “her aileye bir ev bir araba” alınabilirdi diyerek eski Başbakan Prof. Çiller’in “iki anahtar” sloganına nazire yapıyor.

Devamını gör...

20 Kasım 2013 Çarşamba

Siyaseti adamlar yapar, bunun adı pespayeliktir!


(Hızla değiştirilen gündeme geç kalmış, fakat yazmadan geçemeyeceğim bir konu...) 

Kapitalist hegemonyanın kaçınılmaz bir sonucu olarak toplumun her kesimine salgın bir hastalık gibi sirayet eden bir aşağılaşma, bayağılaşma, ilkesizlik ve görgüsüzlük yarışıdır almış başını gidiyor!

Neyin doğru, neyin yanlış olduğunun bir önemi de yok! Bir halk aşığının ifadesiyle durumu özetlersek: "Şimdi rağbet gözel ile zengine!.."

Sosyal hayat vaziyetlerimizi zaten geçtik, peki ya siyaset adına sergilenenler?..

Görüntü; yolun tam da ortasına atılıp saçılmış bir çöp bidonu görüntüsü gibi!..

Vaziyeti görenin içi kalkıyor, insanın yolunu değiştirip elli metre öteden dolanası geliyor!

Evet, iktidarı ve muhalefeti ile, siyaset adına bugün yapılan ne varsa hiç biri ne bir siyasi literatüre, ne akıl, ne mantık, ne de vicdan ölçüsüne sığıyor! Kısacası bunun adı ne siyasettir, ne muhalifliktir, ne de adamlıktır. Tek kelime ile izah edilecek olursa, bunun adı tam olarak pespayeliktir!

Anormal olması gereken ne varsa hepsini normal karşılanabilir bir hale koyma gayretinde olan bugünkü iktidarın vizyonu da misyonu da zaten bellidir! Bu konuda daha fazla söz söylemek de bu saatten sonra abestir!

Devamını gör...
 

"Allahsız Oğlu Allahsız"

Firavunların Laneti ile Damgalandı: "Allahsız Oğlu Allahsız" - Açık İstihbarat

Sizi artık ne gücünüz, ne malınız mülkünüz, ne gizli hesaplardaki paranız, gizli ortaklıklarınız, sansürünüz, RTÜK'ünüz, her yıl yenisini yaptırmakla övündüğünüz hapishaneleriniz, eteğinizi öpen basınınız, biat etmiş yargıçlarınız, silah arkadaşları bin bir iftirayla tutuklanırken size topuk selamı veren generalleriniz;

Ne öfke ve kin kusan diliniz, korku filmine dönen çehreniz, yalakalarınız, dalkavuklarınız, jurnalcileriniz, gaz bombalarınız, özel yetkili mahkemeleriniz, 'akilleriniz'...

Allah'ı kandırmak, güya günahlarınızın kefaletini ödeyip sıyırmak amacıyla, halkın parasıyla inşa ettirmeye giriştiğiniz cami-mabed'leriniz..

Hiç birisi kurtaramayacak demektir...

Devamı...

Perdenin arkasında hava kötü

Sürece Diyarbakır'dan bakınca...


Örgütün gizli ajandasını anlamamız
için son iki gün içinde yerinde teyit ettiğim üç noktayı kayda geçeyim:

1- Örgüte katılım artıyor.Yeni yapıda rol almak için dağa çıkanlar artıyor. Burada örgütün şöyle bir taktiği var. Çekilme adı altında gidenlerin ciddi bir kısmı bu yeni katılımlar. Bir yandan da tecrübeliler içeride bekletiliyor. Hem bölgedeki koordinasyonu yapıyorlar hem de olası bir yol kazası sonrası çatışmaya hazır bekliyorlar. Plana göre ekime kadar tecrübeliler çıkmayacak. Sonra da kar kış bahanesiyle kalmaya çalışacaklar.

2- PKK ağır silahlarını ve bombaları belli bölgelerde depoladı.
Etraflarını da bubi tuzakları ve mayınlarla çevirdi. Dolayısıyla ihtiyaç halinde lojistik sorunu yaşamayacak. Asker bir şekilde buralara girmek isterse de ağır zayiat verecek.

3- Örgüt bu süreci legalleşme dönemi olarak gördüğü için önceki gün yeni bir kampanyanın startını verdi. Bundan sonra herkes evine ve işyerine Öcalan posterleri asacak.

4- Örgüt uyuşturucu ekimine hız vermiş. Diyarbakır kırsalı esrar tarlalarıyla dolu. Diyarbakır neredeyse suç ihraç ediyor. 'Nasıl olsa çözüm sürecindeyiz operasyon olmaz' diye köylüleri de baskı altına almışlar.

Başka örnekler de vermek mümkün. Yani örgüt bir yandan çözüm/barış diyor ama öbür taraftan başka bir ajandanın yol haritasını uyguluyor.