23 Kasım 2013 Cumartesi

"EN PAHALI SAVAŞ, KAYBEDİLENDİR"


Tartışmaya dahi gerek yok ki, "Kürtçülük hareketleri", geçmişte Ermeniler üzerinden başlatılan ama akim kalan Türkiye'nin jeopolitik konumunu kırma planlarının daima en müsait unsuru oldular.

Onların taleplerine, önce "analar ağlamasın" sloganı üzerinden haklılık kazandırmaya çalışan hükumet çevreleri, şimdi de "ne istiyorlarsa verelim gitsin!" gibi bir kararı kafalarımıza yerleştirmek için önümüze gayet bilimsel(!) bir "kâr/zarar tablosu" koymaya kalkıyorlar! Bu "görev"i üstlenenlerden biri de AKP Genel Başkan yardımcılarından "Prof" Numan Kurtulmuş.

Bugünkü yazısında Kurtulmuş'un özüm Süreci”nin iktisaden ne kadar gerekli olduğu" tezini ele alan Hürriyet Gazetesi yazarı Ege Cansen, bu yazısıyla Kurtulmuş'a ve onun zihindaşlarına adeta ders verir bir surette cevap vermiş:

"...Kurtulmuş, “Çözüm Süreci”nin iktisaden ne kadar gerekli olduğunu kanıtlamak için bir “fırsat maliyeti” hesabı yapmış. Profesör Kurtulmuş bu hesabında “terör”ün Türkiye’nin milli gelir artış hızını (büyümeyi) yavaşlattığı kabulünden hareket ediyor. Eğer terör olmasaydı, son 28 yıl içinde Türkiye’nin milli geliri, her yıl en azından % 0,25 ve hatta % 0,5 daha hızlı artardı diyor. Bu iki varsayıma göre de “kaybedilen” milli gelir rakamını buluyor. Sonuçta bu kaçan fırsatın % 0,5 düşük büyüme şıkkında kabaca 2,4 trilyon lira olduğunu söylüyor. Ondan sonra da maliyeti halkın gözünde iyi canlandırabilmesi için, “her aileye bir ev bir araba” alınabilirdi diyerek eski Başbakan Prof. Çiller’in “iki anahtar” sloganına nazire yapıyor.


Hayatta hepimiz geriye dönüp kaçırdığımız fırsatların maliyetini hesaplarız. Çünkü her zaman kaçmış fırsatlar vardır. Bu bizi mutlu veya mutsuz edebilir. Amaç geçmişten ders çıkarmaksa, bu egzersiz yararlıdır. Eğer bu hesap, siyasilerce bugün uygulanan politikanın propagandası için kullanılıyorsa zararlıdır. Kendini kandırmaktır. Unutulmasın, gelecekte de bugün uygulanan politikanın tersinin daha iktisadi olduğunu gösteren varsayımsal hesaplar yapılacaktır. Çünkü ne olmadığı zaman onun yerine başka neler olmuş olabileceği de belli değildir. Yaşananlar daima gerçekken, yaşanmayanlar hep hayaldir. Fırsat maliyeti hesapları ileriye doğru yapılmalıdır. O zaman alternatif stratejilerin değerlemeleri daha isabetli olur. Bu da yararlı bir temrindir.


ABD, Irak’ı yıkmasa ve Arap ülkelerine “bahar” gelmeseydi Türkiye’de “terör(?)”ün sonu ne olurdu? Nobel kazanmış iktisatçı Stiglitz, Irak harekâtının ABD’ye 3 Trilyon dolara patladığını yazmıştı. ABD hükümeti, ülkenin âli çıkarları için bu müdahale gerekliydi dedi ve konu bitti. Hz. Muhammed, Bedir, Uhud, Hendek ve diğer savaşları yapmasaydı İslam ne olurdu? Kıbrıs’a müdahale etmeseydi Türkiye daha mı kârlı olurdu? NATO, hâlâ Afganistan’da ne arıyor? Bunun maliyeti ne? Niçin Taliban’la hemen barış yapmıyorlar? İkinci Dünya Harbine ABD girmeseydi 558 bin ABD askeri ölmeyecekti… Dünya tarihi “Harpler Tarihi”dir. Adı terörle mücadele veya başka bir şey olsun savaş kötüdür. Acı, ölüm, yıkım ve gözyaşı vardır. Etkili ve iktisadi savaşma vardır; ama bedava savaş yoktur.


SON SÖZ: EN PAHALI SAVAŞ, KAYBEDİLENDİR."(*)


* * *


Görüldüğü üzere, ne yaparsan yap "zırva" tevil götürmüyor ve ucuz propagandalar gerçeğin üzerini örtmeye yetmiyor!..


Akla, mantığa, vicdana ve insanlık tarihine hiç bir şekilde uymayan bu tür yaklaşımları bir "siyaset" olarak benimsemek, ancak "acz" içinde, iktidarlarını (ya da hınçlarını) götürebildikleri yere kadar götürmek çabasında olanların yapacağı bir iştir.

Emperyalist Batı'nın "yenilmez" olarak bilinen o zalim gücünü ilk kıran adam olarak adı insanlık tarihine geçen ve dünyanın bütün mazlum halklarına umut aşılayan bir adamın yanında durmanın şerefiyle yaşamak dururken, "küresel sermaye"nin planlarında "kullan-at" (disposable) bir malzeme olmaktan haz duyabilmek, esasen insan tabiatına da aykırı bir durumdur ve bu zihniyetin her düşünce ve eylemlerinde zuhur eden ve bu milleti millet yapan ne varsa ondan adeta "öç alır" gibi takınılan bu tavrın gerçek nedeni her ne ise bence asıl açıkça o sorgulanmalıdır!

--------------------

(*) http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/25186196.asp




0 yorum:

Yorum Gönder

 

"Allahsız Oğlu Allahsız"

Firavunların Laneti ile Damgalandı: "Allahsız Oğlu Allahsız" - Açık İstihbarat

Sizi artık ne gücünüz, ne malınız mülkünüz, ne gizli hesaplardaki paranız, gizli ortaklıklarınız, sansürünüz, RTÜK'ünüz, her yıl yenisini yaptırmakla övündüğünüz hapishaneleriniz, eteğinizi öpen basınınız, biat etmiş yargıçlarınız, silah arkadaşları bin bir iftirayla tutuklanırken size topuk selamı veren generalleriniz;

Ne öfke ve kin kusan diliniz, korku filmine dönen çehreniz, yalakalarınız, dalkavuklarınız, jurnalcileriniz, gaz bombalarınız, özel yetkili mahkemeleriniz, 'akilleriniz'...

Allah'ı kandırmak, güya günahlarınızın kefaletini ödeyip sıyırmak amacıyla, halkın parasıyla inşa ettirmeye giriştiğiniz cami-mabed'leriniz..

Hiç birisi kurtaramayacak demektir...

Devamı...

Perdenin arkasında hava kötü

Sürece Diyarbakır'dan bakınca...


Örgütün gizli ajandasını anlamamız
için son iki gün içinde yerinde teyit ettiğim üç noktayı kayda geçeyim:

1- Örgüte katılım artıyor.Yeni yapıda rol almak için dağa çıkanlar artıyor. Burada örgütün şöyle bir taktiği var. Çekilme adı altında gidenlerin ciddi bir kısmı bu yeni katılımlar. Bir yandan da tecrübeliler içeride bekletiliyor. Hem bölgedeki koordinasyonu yapıyorlar hem de olası bir yol kazası sonrası çatışmaya hazır bekliyorlar. Plana göre ekime kadar tecrübeliler çıkmayacak. Sonra da kar kış bahanesiyle kalmaya çalışacaklar.

2- PKK ağır silahlarını ve bombaları belli bölgelerde depoladı.
Etraflarını da bubi tuzakları ve mayınlarla çevirdi. Dolayısıyla ihtiyaç halinde lojistik sorunu yaşamayacak. Asker bir şekilde buralara girmek isterse de ağır zayiat verecek.

3- Örgüt bu süreci legalleşme dönemi olarak gördüğü için önceki gün yeni bir kampanyanın startını verdi. Bundan sonra herkes evine ve işyerine Öcalan posterleri asacak.

4- Örgüt uyuşturucu ekimine hız vermiş. Diyarbakır kırsalı esrar tarlalarıyla dolu. Diyarbakır neredeyse suç ihraç ediyor. 'Nasıl olsa çözüm sürecindeyiz operasyon olmaz' diye köylüleri de baskı altına almışlar.

Başka örnekler de vermek mümkün. Yani örgüt bir yandan çözüm/barış diyor ama öbür taraftan başka bir ajandanın yol haritasını uyguluyor.