30 Mayıs 2012 Çarşamba

HAY AKLINIZIN DİBİNİ SEVEYİM SİZİN!..


Bir kanser gibi bu ülkenin her noktasına yayılan ve hemen her yurttaşın zihnine saldıran acaip bir çapsızlık ve sığlık hastalığı her gün yeni kurbanlar almaya devam ediyor!

İnsanın, etrafına baktığında zekâ eseri bir söz, aklı selîm bir fikir, zarif bir davranış görememesi gerçekten azap verici bir durum! 

Bu durumun uzunca bir süre devam etmesi halinde ise ortaya “mank” denecek kadar biçare ve güdülmeye hazır bir neslin çıkması da haliyle kaçınılmaz oluyor! Toplumu sinsice kemiren bu illetin yarattığı hasarlı beyinlere artık daha bir sık rastlar olmamız da boşuna değil!

Bu durumun nedenlerini zaman zaman muhtelif yazılarımızda kendimizce sorguladığımızdan, o konulara burada yeniden girmeyeceğiz. Bunun yerine, “nedenler, sonuçları ile ölçülür” ilkesinden hareket ederek, bu durumun nedenlerinden çok sonuçları üzerinde duracağız.

Bu noktadan sonra sadede gelecek olursak, kasıtlı olarak hızla ve sürekli olarak “değiştirilen” siyasi gündem tuzaklarından kurtulmayı başaramayarak fikri bir baş dönmesi yaşayan muhalif siyasilerimizin, bu durumdan dolayı artık zihinsel olarak kusmaya başladıklarını görmek vatandaş olarak bizleri gerçekten üzüyor!..

Nasıl derseniz; daha bundan birkaç gün önce, Ulusal Kanal adlı TV kanalındaki bir haber programında, “Yeni Anayasa” çalışmaları konusunda fikir beyan etmek üzere ekrana çıkan CHP Milletvekili ve aynı zamanda bir “Anayasa Hukukçusu” olan Prof. Dr. Süheyl Batum, canlı yayın esnasında öyle sözler etti ki, ekran başında kendisini izlerken adeta donduk kaldık!.. 

Devamını gör...

19 Mayıs 2012 Cumartesi

Ah Enver Paşa, vah Enver Paşa...

Bilindiği üzere, yakın tarihimize damgasını vuran İttihat Terakki Cemiyeti'nin üç önemli adamından biri olan Enver Paşa, Osmanlı imparatorluğunu içine düştüğü çıkmazdan kurtarmak uğruna arkadaşları ile beraber giriştiği amansız mücadelenin hüsranla sonuçlanması üzerine, diğer iki arkadaşı; Cemal ve Talat paşalarla birlikte ülkeyi terk etmek durumunda kalmıştı. 


Herşeye rağmen mücadele azmini kaybetmeyen bu vatansever adamlar, ülkeleri adına birşeyler yapmak için ülke dışında da didinip durdular. Yalnız, şurası da muhakkak ki, böyle bir mücadele için sadece vatansever olmak yetmiyor; bu mücadelenin olayları hakkı ile değerlendirebilecek bir akıl ve yetenekle desteklenmesi de gerekiyor. Aksi halde, o mücadelenin başarı ile neticelenmesi ve "talihinizin yaver gitmesi"(!) imkânsız denecek kadar zordur!    


Son zamanlarda, Türkiye siyasetinde gözlenen aşırı dalgalanmalar ve yön arayışları siyasi kadrolarla beraber vatandaşlar arasında da derin fikir ayrılıklarına yol açmakta, bu vesile ile de geçmişte yaşanmış olaylar ve kişiler yeniden ele alınmakta, çünkü taşların yerli yerine oturmadığı düşünülmektedir. Eskilerin dediği üzere, evveliniz neyse, ahiriniz de odur. Öyle ise, demek ki biz şimdi bu anlamda geçmiş hayatımızın ahiretini yaşıyoruz ve bizim bugün yapıp ettiklerimiz de yarın, bizden sonrakilerin ahireti olacaktır. O halde biz, bizim bu günlerde yaşadıklarımızda artı ya da eksi katkısı olanları doğru değerlendirmeli ve sırtımızı kimlere dayadığımıza dikkat etmeli, geçmişten doğru dersler çıkarmalıyız. 


Şu halde, yukarıda söylediklerimiz ışığında, "Sarıkamış Hareketi" dahil, bir çok hatalı karara imza atan ama bütün bunlara rağmen bugün bir kısım insanımız tarafından, "kıymeti bilinmemiş, talihi yaver gitmemiş, şanssız bir kahraman" olarak değerlendirilen ve 4 Ağustos 1922 yılında, Türkistan'da Rus Bolşeviklerine karşı adeta "intihar" gibi yaptığı bir saldırıda, henüz 41. yaşında iken hayata veda eden Enver Paşa'nın, kendisini böyle bir sona götüren bu hareketine dayanarak, onun siyasi kişiliği ve vizyonu hakkında bize yeteri kadar fikir verebilecek tarihi bir mektuptan bahsetmeye geçebiliriz. 

Devamını gör...

9 Mayıs 2012 Çarşamba

Afrika ne kadar büyük, hiç merak ettiniz mi?

Dünyanın orta yerinde durup durduğu halde, çoğu zaman nasıl oluyorsa gözlerden uzak kalan ve ancak "açlık" ve "yoksulluk" konuşulduğunda akla gelen, o da yetmiyor gibi çoğu zaman da "Kara Kıta" olarak anılan bu devasa kıtanın gerçekte ne kadar bir büyüklüğe sahip olduğunu hiç düşünmüş müydünüz? 


Zira Afrika kıtası, dünyadaki belli başlı ülke ve kıtalarla karşılaştırıldığında ortaya çok ilginç bir tablo çıkıyor. Bunu anlamak için ise aşağıdaki "karşılaştırmalı" grafik/tabloya bakmak yetiyor:


(Resmi, gerçek boyutu ile görmek için üzerine tıklayınız...)


Devamını gör...

7 Mayıs 2012 Pazartesi

Türk halkının olağanlaşan çaresizliği ve Türkiye'nin demokrasisi

Bu kadar uzun süren bir "istikrar"(!) döneminde nasıl oluyor da, daha hâlâ bu ülkenin yarısı böylesine istikrarlı bir gidişten rahatsız oluyor da, bu istikrarın "müsebbibi" olan bir iktidara muhalefet ediyor?!.. Veya, soruyu tersten soralım: Mevcut iktidara muhalefet edenler, iletişim vasıtalarının bu kadar ileri olduğu bir çağda, nasıl oluyor da halkın yarısının ülke gerçeklerinden habersiz yaşadıklarını ve bu yüzden bu iktidara destek vermeye devam ettiklerini, bu sebepten onları bu gerçeklerden haberdar etmenin en başta gelen bir "vatanseverlik görevi" olduğunu ama bunda bir türlü başarılı olamadıklarını düşünüyorlar?..


Bu ülkenin siyasi tarihinde ve hatta dünyanın bilinen siyasi tarihinde dahi bir eşine rastlanmayacak bir siyasi yapılanma karşısında, bu yapılanmayı deşifre ederek buna karşı bir türlü bir strateji geliştirememek, ilk anda, parlamentoya girmeyi başarmış iki büyük siyasi partinin muhalefet ettikleri bu siyasi yapıyı hakkı ile deşifre edemediklerini ve dünyaya hakim olan küresel gücün yöntem ve argümanlarını kavrayamadıklarını düşündürüyor. Fakat, öyle görünüyor ki, bu bir "kavrayamama" sorunu olmaktan çok, muhaliflerin ekserisini temsil eden bu muhalefet partilerinin "yeni dünya düzeni"ni çoktan kabul ettiklerini ama asıl "sıkıntı"yı, kendilerini bu "yeni düzen"e adapte etme konusunda yaşadıklarını gösteriyor.


Devamını gör...
 

"Allahsız Oğlu Allahsız"

Firavunların Laneti ile Damgalandı: "Allahsız Oğlu Allahsız" - Açık İstihbarat

Sizi artık ne gücünüz, ne malınız mülkünüz, ne gizli hesaplardaki paranız, gizli ortaklıklarınız, sansürünüz, RTÜK'ünüz, her yıl yenisini yaptırmakla övündüğünüz hapishaneleriniz, eteğinizi öpen basınınız, biat etmiş yargıçlarınız, silah arkadaşları bin bir iftirayla tutuklanırken size topuk selamı veren generalleriniz;

Ne öfke ve kin kusan diliniz, korku filmine dönen çehreniz, yalakalarınız, dalkavuklarınız, jurnalcileriniz, gaz bombalarınız, özel yetkili mahkemeleriniz, 'akilleriniz'...

Allah'ı kandırmak, güya günahlarınızın kefaletini ödeyip sıyırmak amacıyla, halkın parasıyla inşa ettirmeye giriştiğiniz cami-mabed'leriniz..

Hiç birisi kurtaramayacak demektir...

Devamı...

Perdenin arkasında hava kötü

Sürece Diyarbakır'dan bakınca...


Örgütün gizli ajandasını anlamamız
için son iki gün içinde yerinde teyit ettiğim üç noktayı kayda geçeyim:

1- Örgüte katılım artıyor.Yeni yapıda rol almak için dağa çıkanlar artıyor. Burada örgütün şöyle bir taktiği var. Çekilme adı altında gidenlerin ciddi bir kısmı bu yeni katılımlar. Bir yandan da tecrübeliler içeride bekletiliyor. Hem bölgedeki koordinasyonu yapıyorlar hem de olası bir yol kazası sonrası çatışmaya hazır bekliyorlar. Plana göre ekime kadar tecrübeliler çıkmayacak. Sonra da kar kış bahanesiyle kalmaya çalışacaklar.

2- PKK ağır silahlarını ve bombaları belli bölgelerde depoladı.
Etraflarını da bubi tuzakları ve mayınlarla çevirdi. Dolayısıyla ihtiyaç halinde lojistik sorunu yaşamayacak. Asker bir şekilde buralara girmek isterse de ağır zayiat verecek.

3- Örgüt bu süreci legalleşme dönemi olarak gördüğü için önceki gün yeni bir kampanyanın startını verdi. Bundan sonra herkes evine ve işyerine Öcalan posterleri asacak.

4- Örgüt uyuşturucu ekimine hız vermiş. Diyarbakır kırsalı esrar tarlalarıyla dolu. Diyarbakır neredeyse suç ihraç ediyor. 'Nasıl olsa çözüm sürecindeyiz operasyon olmaz' diye köylüleri de baskı altına almışlar.

Başka örnekler de vermek mümkün. Yani örgüt bir yandan çözüm/barış diyor ama öbür taraftan başka bir ajandanın yol haritasını uyguluyor.