1 Aralık 2010 Çarşamba

WIKILEAKS BELGELERİ, ERDOĞAN’IN SERVETİ VE YEŞİL CENNETTEKİ SIR HESAPLAR

Türkiye'nin gündemi, daha önce hiç bu kadar yoğun ve peşpeşe gelen ve her biri diğerinden ilginç olaylarla dolu olmuş muydu, hiç zannetmiyorum. Özellikle internet teknolojilerindeki gelişmelerin küresel çapta iletişim ve paylaşımı olağanüstü kolaylaştırması, aynı zamanda dünya halklarından, onların aleyhine gizli saklı işler çevirenlerin de işlerini bir hayli zora sokmaya başladı.

Bugünlerde, bizde olduğu gibi diğer bir çok hükümetin de başını ağrıtan "Wikileaks Belgeleri" de, dünyada artık yeni bir dönemin başladığının adeta habercisi sanki.


Bu belgelerden Türkiye'nin payına düşenler ise epey bir baş ağrısına sebep olacak gibi. Bunların başında ise sayın başbakanımızın serveti ile ilgili bölümler geliyor.


Bu belgelerde söylenenlere bakınca insan, ister istemez biraz daha gerilere gitmek ihtiyacını duyuyor. Mesela;


-Daha AKP kurulurken Rahmi Koç gibi ülkenin en önde gelen bir işadamı; "Erdoğan'ın 1 Milyar Doları var!" demek gereğini neden duymuştu?


-Daha sonraları aynı konu yeniden gündeme gelmiş, Yeniçağ Gazetesi yazarlarından Sabahattin Önkibar, 6 Şubat 2010 tarihinde; "Wikipedia sitesinde yer alan: “Tayyip bey; Brunei Sultanı, Suudi Kralı ve Körfez Emirlerinden sonra dünyanın en zengin 7. lideridir. 2 milyar dolarlık serveti var.” bilgisini köşesine taşımış, ardından Rahmi beyin söyledikleri karşısında sessiz kalan Erdoğan, Önkibar’a karşı ise sessiz kalmamış ve derhal dava açmıştı. Önkibar, bunu köşesinde şöyle dile getiriyordu:



"“Bendeniz herkesin erişebildiği bir siteden aldığım bu haberi (Yazım yayımlandıktan sonra o bilgiler siteden çıkarıldı, ama eski çıktısı mevcut) iddia olarak yazdığım için mahkemeye verilir ve tazminat talep edilir durumuna getirilirken aynı konuda benden çok ama çok öte sözler eden birine böyle bir dava Tayyip bey tarafından açılma gereği bile duyulmadı.


Kastettiğim kişi, Koç’un patronu Rahmi beydir.


Rahmi Koç, AKP kurulma aşamasındayken manşetlere oturan şu sözü etmişti:


"Tayyip Erdoğan'ın 1 milyar doları var"


Rahmi Koç’a dava yok


Evet Rahmi bey direkt itham ederek böylesine ciddi bir iddiada bulunurken, Tayyip Erdoğan bu sözü edeni mahkemeye vermeye gerek görmemiş.


Peki ama niçin?"

Rahmi beyin somut olarak bildiği şeyler vardı da Erdoğan bundan mı ürktü?

Yoksa Rahmi Koç’un kişiliğini veya konunun uçukluğunu mu ciddiye almadı!"

Şimdi biraz daha gerilere gidelim ve gazeteci Güler Kömürcü'nün 2 Ekim 2007 tarihli Akşam Gazetesi'de, "Yeşil cennetteki sır hesaplar..." başlıklı makalesinden alıntıladığımız şu satırlara bir göz atalım.


‘Erdoğan’ın BM’deki ikili temasları arasında St. Vincent Grenadines isimli ada devletinin başbakanı da yer aldı. Bağımsızlığını elde edeli daha 30 yıl bile olmamış 120 bin nüfuslu bu ülkenin BM oylamalarında Karayipler’deki beş komşusunun tercihini de etkilediği biliniyor. BM Güvenlik Konseyi’nde koltuk hedefleyen Türkiye’nin ada devlete ilgisi bu yüzden. Ayrıca Erdoğan’la görüşen Başbakan Ralph Gonsalves’in Temmuz ayında tatile Türkiye’ye geldiği de ortaya çıktı...’


Karayipler’deki ‘bizim mahalle kadar’ bile nüfusu olmayan bu ada devletin başbakanına ‘geniş çevrelerce gösterilen’ bu özel ilgi, dünyanın tatil cenneti Karayipler’den ‘tatil için sık sık Türkiye’ye gelen Gonsalves’in dikkat çekici bu sosyal alışkanlığı beni yine şeytanın avukatlığına mecbur etti.

Başbakan Erdoğan’ın da ‘dış işleri’ nedeniyle yakın ilgisine mazhar olan Karayipler’deki malum adanın çoook önemli bir özelliği var; dünyanın sayılı vergi cenneti, sır hesapları barındıran off shore bankalara sahip olması. İnternette kısa bir gezintiyle bulduğum bilgilere bakalım hemen;

‘St. Vincent ve Grenadines: ‘Vergi cenneti ülkelerin sayısı aslında 50’nin üzerinde. OECD resmi internet sitesinde yer alan listede, 38 ülke vergi cenneti olarak sayılmış. Bu ülkelerin başında ‘St. Vincent and the Grenadines, geliyor. Vergi cennetlerinin amacı, bankacılık ve finans alanında olsun, vergisel konularda olsun, sundukları imkânlarla ve gizlilik prensipleriyle her ülkeden her milletten yabancı yatırımcıyı, yabancı sermayeyi kendilerine çekmek. Bunda da başarılı oldukları söylenebilir, zira rakamsal olarak trilyon dolarlık işlem hacminden ve mevduattan bahsediliyor.

Bakın, Sayın Muzaffer Demir (Eski Gelirler Başkontrolörü, YMM) bir makalesinde ne diyor? ‘Sözgelimi, 300.000 nüfuslu Bahama Adaları’ndaki off-shore bankalarda biriken mevduat tutarı 350 milyar doları bulmuştur? (tek bir bölgede 350 milyar dolaaarlık hesap, rakama bakın)


Şimdi, bu bilgilerden sonra sizlerin de aklına aynı soruların geldiğine eminim, acaba? Vergiden muaf olan, sır hesapları barındıran bu adalarda acaba Türkiye’den kim-kimlerin ‘sır hesapları’ vardır? (off shore hesap açmakta elbette bir yasadışı durum yok) Asıl sorum daha doğrusu şu; Bu hesapların ne kadarı ‘Türkiye’den kayıt altında çıkmıştır? Kayıt dışında gezinen sır hesaplar Karayipler’de hangi ‘gelişmiş ülkenin’ kontrolünde bulunmaktadır? Bu sır hesaplar acaba hangi şirket hesaplarının içinde gizlenmiştir?


St. Vincent Grenadines isimli ada devletinin başbakanı Gonsalves beye acaba sık sık gerçekleştirdiği Türkiye seyahatlerinde kim-kimler ev sahipliği yapıyordur?


Benden bu kadar, soru ve cevaplara katkıda bulunmanızı bekliyorum ey benim meraklı okurum...”

Şimdi biraz daha yakınlara, 16 Ocak 2010 tarihinde "Açık İstihbarat" adlı sitede yayınlanan bir makaleye gelelim.

Makalenin başlığı şu: "Bir Milli Güvenlik Sorusu : "Erdoğan"'ın Servetini Kim Yönetiyor?"

İşte bu makaleden bazı satırlar:"Avrupa ; derin bir skandalla çalkalanıyor. Aslında son iki senedir arka planda pişen bir skandal bu.


Gizlilik yasaları ile ünlü bir bankacılık sektörüne sahip İsviçre'nin bankalarındaki gizli hesapları içeren bir CD için yürütülen pazarlık bir çok insanı uykusuz bırakacak cinsten. Almanya; içerisinde İsviçre bankalarında gizli hesapları bulunan kişilerin listesinin bulunduğu CD için 3.4 milyon dolar ödemeye hazırlanıyor.


Bu CD'deki hesapların hangi bankalara ait olabileceği konusunda spekülasyonlar mevcut. Tahminler Credit Suisse, UBS ve HSBC üzerinde yoğunlaşmış durumda.


Hatırlarsınız geçenlerde; Fransa Devlet Başkanı Sarkozy'nin Erdoğan'a, serveti ile ilgili imalı bir çıkışta bulunduğunu yayınlamıştık. (Bkz. Çok zenginleştiniz Mösyö / http://www.acikistihbarat.com/Yazilar.asp?yazi=695)


Erdoğan bu tarz imalara alışık. Başbakanlığının daha ilk günlerinde Rahmi Koç; "her şeyi biliyoruz" mesajını bir gazeteciye verdiği röportajda araya sıkıştırdığı şu cümle ile vermişti:


Bu servet söylentileri, 8 senelik bir iktidar pastası keyfinden önceydi. Ne Aycell'ler Aria ile birleştirilip Avea yapılmış (Berlusconi dostluğunun tohumlarının atıldığı özel satış) , ne yandaşlara özelleştirme rantları dağıtılmış, ne Lübnan'da Telekom balayılarına çıkılmış, ne Çamlıca sırtlarında villalar alınmıştı.


Sarkozy'nin Tayyip Erdoğan'a yaptığı dokundurma ile Rahmi Koç'un dokundurması 8 yıl arayla geldi ama mesaj aynıydı. "Servetini biliyoruz"


Fakat Başbakanınızın bu servetinin Sarkozy gibi bir küresel palyoçunun diline pelesenk olması bir "milli güvenlik" sorunudur ve bu günlerde Avrupa'da istihbarat servislerinin elinde dolaşan özel CD'lerle bağlantılı ele alınmalıdır.


Son günlerde ; küresel finans şebekelerin kontrolündeki dev bankalardaki gizli hesapların çeşitli istihbarat servislerinin elinde oyuncak olduğu yukarıda belirttiğimiz haberlerden aşikar.


Tayyip Erdoğan'ın da bu ülkenin görüp göreceği en şaibesiz başbakan olmadığı da herkesin malumu. Maliye Bakanı Unakıtan'ın ani istifası ve "ortadan kayboluşu" ile ilgili iddialarla yanyana konulduğunda ve daha seneler öncesinden, Üzeyir Garih'in rahle-i tedrisatından / rahle-i ihalelerinden geçen Erdoğan'ın Koç'un iddiaları karşısındaki suskunluğu hatırlanıldığında;


HSBC bombalamalarının Balyoz planı ile ilişkilendirildiği şu günlerde; özel hesap bilgileri ve ülkenin başbakanının dillere destan servetinin kimler tarafından yönetildiği hepimizi ilgilendiren bir sorun olmaya devam ediyor."


Amerikan Yahudi Kongresi'nden ödülünü, New York'taki HSBC binasında düzenlenen törenle alan Tayyip Erdoğan'ı bu bilgiler ne kadar ilgilendirir bilemiyoruz. Hesap bilgilerinin bir çalışan aracılığı ile bankadan çıkarıldığı ve daha sonra Fransız yetkililerin eline geçtiği belirtiliyor.


HSBC ; bir daha bu tarz bir veri hırsızlığı vakasının yaşanmaması için güvenlik sistemlerine 100 milyon İsviçre frangı (93.5 milyon dolar) yatırım yaptığını eklemeyi de unutmadı. Çalınan hesap verilerinin 2006 Ekiminden önce açılan hesaplar olduğu belirtiliyor. HSBC daha önce yaptığı açıklamalarda bilgileri çalınan hesap sayısının 10'dan az olduğunu açıklamıştı. Geçen Perşembe günü yapılan açıklamada ise HSBC'nin İsviçre'deki özel bankacılık biriminden bilgileri çalınan hesap sayısının 15.000 olduğu belirtildi. HSBC'den geçenlerde yapılan bir açıklama , bu bankanın özel bankacılık biriminde gerçekleşen veri hırsızlığının boyutunun tahmin edilenden de büyük olduğunu ortaya çıkardı. Haberde İsviçre'den çalınan özel hesap bilgilerinin olası kaynaklarından biri de HSBC olarak belirtilmişti. Fransa Devlet Başkanı Sarkozy'nin; Erdoğan'a yaptığı , "Çok zenginleştiniz mösyö" şeklindeki imalı çıkışının da bu arka plan çerçevesinde okunması gerektiğini belirtmiştik.


Mehmet Metiner'i bile kaygılandırması gereken bir sorundur bu. "

Bu makalenin ardından aynı site, 16 Mart 2010'da;

"HSBC'deki Hırsızlık Erdoğan'a Uzanır mı?" başlıklı bir makale daha yayınlıyor ve şöyle diyordu:

"Bir Milli Güvenlik Sorusu : Erdoğan'ın Servetini Kim Yönetiyor" başlıklı haberimizde, İsviçre'den çalınan özel hesap bilgilerinin Almanya ve Fransa istihbarat servislerinin elinde dolaştığını ve bu özel hesap bilgilerinin Türkiye üzerinde bir şantaj unsuru olarak kullanılabileceğine dikkat çekmiştik.

Fransa Devlet Başkanı Sarkozy'nin; Erdoğan'a yaptığı , "Çok zenginleştiniz mösyö" şeklindeki imalı çıkışının da bu arka plan çerçevesinde okunması gerektiğini belirtmiştik.


Haberde İsviçre'den çalınan özel hesap bilgilerinin olası kaynaklarından biri de HSBC olarak belirtilmişti.


HSBC'den geçenlerde yapılan bir açıklama , bu bankanın özel bankacılık biriminde gerçekleşen veri hırsızlığının boyutunun tahmin edilenden de büyük olduğunu ortaya çıkardı.


HSBC daha önce yaptığı açıklamalarda bilgileri çalınan hesap sayısının 10'dan az olduğunu açıklamıştı. Geçen Perşembe günü yapılan açıklamada ise HSBC'nin İsviçre'deki özel bankacılık biriminden bilgileri çalınan hesap sayısının 15.000 olduğu belirtildi.
Çalınan hesap verilerinin 2006 Ekiminden önce açılan hesaplar olduğu belirtiliyor.

Hesap bilgilerinin bir çalışan aracılığı ile bankadan çıkarıldığı ve daha sonra Fransız yetkililerin eline geçtiği belirtiliyor.


HSBC ; bir daha bu tarz bir veri hırsızlığı vakasının yaşanmaması için güvenlik sistemlerine 100 milyon İsviçre frangı (93.5 milyon dolar) yatırım yaptığını eklemeyi de unutmadı.


Amerikan Yahudi Kongresi'nden ödülünü, New York'taki HSBC binasında düzenlenen törenle alan Tayyip Erdoğan'ı bu bilgiler ne kadar ilgilendirir bilemiyoruz.


HSBC bombalamalarının Balyoz planı ile ilişkilendirildiği şu günlerde; özel hesap bilgileri ve ülkenin başbakanının dillere destan servetinin kimler tarafından yönetildiği hepimizi ilgilendiren bir sorun olmaya devam ediyor."


Şimdi vatandaş; WIKILEAKS Belgeleri, işte bu yüzden kafamızı daha bir karıştırıyor dese haksız mı?


0 yorum:

Yorum Gönder

 

"Allahsız Oğlu Allahsız"

Firavunların Laneti ile Damgalandı: "Allahsız Oğlu Allahsız" - Açık İstihbarat

Sizi artık ne gücünüz, ne malınız mülkünüz, ne gizli hesaplardaki paranız, gizli ortaklıklarınız, sansürünüz, RTÜK'ünüz, her yıl yenisini yaptırmakla övündüğünüz hapishaneleriniz, eteğinizi öpen basınınız, biat etmiş yargıçlarınız, silah arkadaşları bin bir iftirayla tutuklanırken size topuk selamı veren generalleriniz;

Ne öfke ve kin kusan diliniz, korku filmine dönen çehreniz, yalakalarınız, dalkavuklarınız, jurnalcileriniz, gaz bombalarınız, özel yetkili mahkemeleriniz, 'akilleriniz'...

Allah'ı kandırmak, güya günahlarınızın kefaletini ödeyip sıyırmak amacıyla, halkın parasıyla inşa ettirmeye giriştiğiniz cami-mabed'leriniz..

Hiç birisi kurtaramayacak demektir...

Devamı...

Perdenin arkasında hava kötü

Sürece Diyarbakır'dan bakınca...


Örgütün gizli ajandasını anlamamız
için son iki gün içinde yerinde teyit ettiğim üç noktayı kayda geçeyim:

1- Örgüte katılım artıyor.Yeni yapıda rol almak için dağa çıkanlar artıyor. Burada örgütün şöyle bir taktiği var. Çekilme adı altında gidenlerin ciddi bir kısmı bu yeni katılımlar. Bir yandan da tecrübeliler içeride bekletiliyor. Hem bölgedeki koordinasyonu yapıyorlar hem de olası bir yol kazası sonrası çatışmaya hazır bekliyorlar. Plana göre ekime kadar tecrübeliler çıkmayacak. Sonra da kar kış bahanesiyle kalmaya çalışacaklar.

2- PKK ağır silahlarını ve bombaları belli bölgelerde depoladı.
Etraflarını da bubi tuzakları ve mayınlarla çevirdi. Dolayısıyla ihtiyaç halinde lojistik sorunu yaşamayacak. Asker bir şekilde buralara girmek isterse de ağır zayiat verecek.

3- Örgüt bu süreci legalleşme dönemi olarak gördüğü için önceki gün yeni bir kampanyanın startını verdi. Bundan sonra herkes evine ve işyerine Öcalan posterleri asacak.

4- Örgüt uyuşturucu ekimine hız vermiş. Diyarbakır kırsalı esrar tarlalarıyla dolu. Diyarbakır neredeyse suç ihraç ediyor. 'Nasıl olsa çözüm sürecindeyiz operasyon olmaz' diye köylüleri de baskı altına almışlar.

Başka örnekler de vermek mümkün. Yani örgüt bir yandan çözüm/barış diyor ama öbür taraftan başka bir ajandanın yol haritasını uyguluyor.