22 Mart 2012 Perşembe
Sürüngen Zihinlerin Yeni Dünya Düzeni
"Yeni dünya düzeni" ve bununla bağlantılı olarak dünyadaki masonik yapılanma ile ilgilenenler, David Icke adını mutlaka duymuşlardır.
"Dünyayı gerçekten kim, nasıl yönetiyor?" sorusuna yazı, makale ve muhtelif medya mecralarında yaptığı konuşmalarla açıklık getirmeye çalışan bu İngiliz yazar, 2005 yılından bu yana, bu konuda ortaya koyduğu görüşlerle, çalışmaları, dünya kamuoyunca ilgi ile takip edilen bir yazar konumuna gelmiş durumda.
İnternet ortamında bir çok çalışmasına kolayca ulaşılabilecek olan bu yazarın, "Yeni dünya düzeni"nin önde gelen savunucuları hakkında yaptığı bir tanımlamayı aktararak konuya girmek istiyorum. Aslına bakarsanız, sadece bu tanımlama bile dünyanın başına bunca iş açan o malûm "büyük başların" ve onların şahsında somutlaşan bir zihniyetin ne mahiyette olduğunu açıkça ortaya koymaya yetiyor. Şimdi, dönelim David Icke'ye ve bakalım neler dediğine:
"Sürüngen zihni, gelişmemiş bir duygusal seviyeye sahiptir ve bundan dolayı da ne kadar korku ve ahlâksızlık içine batarsa batsın, bu durumun sürüngen zihninde hiçbir karşılığı yoktur. Bunun örneklerini görebilmek için, yalnızca, bu kadar muazzam acılarla dolu görüntüler sonrasında, duygusuz, belli başlı hareketlere dayalı, önceden yazılmış konuşmaları yapan George W. Bush ve İngiltere Başbakanı Tony Blair’i izlemek yeterlidir."
Evet, "gelişmemiş bir duygusal seviyeye sahip bu sürüngen zihniyet" küreselleşme ve globalizasyon gibi tumturaklı kelimelerin arkasına saklanarak, sözümona dünyanın yeni bir döneme girdiğini ve bundan böyle dünyanın barış içinde yaşaması için gereken ne varsa yapılacağını ilan edip duruyorlar. İşe; önce Irak'ı işgal edip Saddam'ı asarak başlayan bu "sürüngen zihin", ardından "Arap Baharı" adı altında, NATO destekli, CIA/MOSSAD fiştekli fitneler ile karıştırdığı Arap ülkelerini "belirsizlikler" içinde bırakmayı, "dünya barışı"(!) için nedense daha uygun görüyor!
"Yeni dünya düzeni"nden kastedilen şeyin; "merkezi kontrole sahip faşist global bir devlet" olduğunun altını çizen Icke, İllimünati'nin, bir dünya hükümeti ve ordusu, bir dünya para birimi ve sistemi ile merkezi global finans diktatörlüğü ve kontrolü, mikroçiplenmiş insanlar ve sürekli, her an her türden gözaltında bulunacak bir topluluk ve medeniyet(!) istediğini vurgulayarak:.
"Ve kendilerini, korkmaya inandırılıp programlanmış oldukları şeylerden kurtarabilecek yetkililere gücünü ve sorumluluğunu veren korku dolu, yumuşak başlı, boyun eğen, köle gibi itaat ve hizmet eden bir insanlığın" İllimünati'nin nihai hedefine ulaşması için gerekli bir koşul olduğunu özellikle hatırlatma gereğini duyuyor.
"Etrafında yüzlerce binlerce şirket ve bankalara bakarak “serbest piyasa” ve “serbest rekabet”in varlığına hükmeden vatandaş, üste doğru çıkıldıkça bunların tek bir elde toplandığının farkına varamaz. Illimünati, insanlığı zihin ve duygular aracılığı ile idare etmekte ve köleleştirmektedir. Bu güçlü idare tekniği; “Problem – Reaksiyon – Çözüm” şeklinde formüle edilebilir" diyen Icke, adeta ülkemizin röntgenini çekmiş de sanki ona bakarak konuşuyormuş gibi sözlerine şöyle devam ediyor:
"Küresel dikta yönetimi için gerekli-yasa ve düzenlemeler yapmak için haklı(!) gerekçeleriniz olmalı. Bunun için bir takım olaylar "imal" etmelisiniz. Daha sonra medyanızı kullanarak, "imal edilmiş" bu olay hakkında vatandaşların nasıl düşünmeleri gerektiğini onlara dikte etmeli ve insanlarda; “bu daha fazla böyle devam edemez” hissi uyandırıp, başka birinin suçlanmasını garanti altına almalısınız. Böylece diktanız için gerekli yasal düzenlemeler için haklı(!) gerekçelere sahip olmanızın yolu da açılmış olur.
"Onlara bu fırsatı veren, insanların şuurunun, zihninin ve sorumluluklarının ellerinden çıkmasıdır." diyerek sözlerini sürdüren Icke, bu "sürüngen zihnin":
"Daha çok merkezileşme ve daha çok otorite için önce “problemi yarat”, sonra onları “korkmaya programlandıkları şeylerden” korumanız için özgürlüklerinden seve seve vazgeçsinler."
ilkesini kendine adeta şiar edindiğini ve halihazırda, BM Barış Gücü ile bütünleşen NATO’nun dünya ordusu ve dünya polis gücü haline gelmesiyle, "egemenliklerini devretmek istemeyen ülkelerin" bir bir hizaya sokulacağı bir döneme girildiğini bize hatırlatıyor.
Şimdi, bütün bu bilgiler ışığında, ABD'nin simgesi olan ikiz kulelerin 11 Eylül saldırısı ile yerle bir edilmesi ile "hızlandırılan" bu sürece ülkemizin son 12 yılında yaşananlar da dahil edildiğinde, sizce, manzara daha da bir netleşmiyor mu?
"Dünyayı gerçekten kim, nasıl yönetiyor?" sorusuna yazı, makale ve muhtelif medya mecralarında yaptığı konuşmalarla açıklık getirmeye çalışan bu İngiliz yazar, 2005 yılından bu yana, bu konuda ortaya koyduğu görüşlerle, çalışmaları, dünya kamuoyunca ilgi ile takip edilen bir yazar konumuna gelmiş durumda.
İnternet ortamında bir çok çalışmasına kolayca ulaşılabilecek olan bu yazarın, "Yeni dünya düzeni"nin önde gelen savunucuları hakkında yaptığı bir tanımlamayı aktararak konuya girmek istiyorum. Aslına bakarsanız, sadece bu tanımlama bile dünyanın başına bunca iş açan o malûm "büyük başların" ve onların şahsında somutlaşan bir zihniyetin ne mahiyette olduğunu açıkça ortaya koymaya yetiyor. Şimdi, dönelim David Icke'ye ve bakalım neler dediğine:
"Sürüngen zihni, gelişmemiş bir duygusal seviyeye sahiptir ve bundan dolayı da ne kadar korku ve ahlâksızlık içine batarsa batsın, bu durumun sürüngen zihninde hiçbir karşılığı yoktur. Bunun örneklerini görebilmek için, yalnızca, bu kadar muazzam acılarla dolu görüntüler sonrasında, duygusuz, belli başlı hareketlere dayalı, önceden yazılmış konuşmaları yapan George W. Bush ve İngiltere Başbakanı Tony Blair’i izlemek yeterlidir."
Evet, "gelişmemiş bir duygusal seviyeye sahip bu sürüngen zihniyet" küreselleşme ve globalizasyon gibi tumturaklı kelimelerin arkasına saklanarak, sözümona dünyanın yeni bir döneme girdiğini ve bundan böyle dünyanın barış içinde yaşaması için gereken ne varsa yapılacağını ilan edip duruyorlar. İşe; önce Irak'ı işgal edip Saddam'ı asarak başlayan bu "sürüngen zihin", ardından "Arap Baharı" adı altında, NATO destekli, CIA/MOSSAD fiştekli fitneler ile karıştırdığı Arap ülkelerini "belirsizlikler" içinde bırakmayı, "dünya barışı"(!) için nedense daha uygun görüyor!
"Yeni dünya düzeni"nden kastedilen şeyin; "merkezi kontrole sahip faşist global bir devlet" olduğunun altını çizen Icke, İllimünati'nin, bir dünya hükümeti ve ordusu, bir dünya para birimi ve sistemi ile merkezi global finans diktatörlüğü ve kontrolü, mikroçiplenmiş insanlar ve sürekli, her an her türden gözaltında bulunacak bir topluluk ve medeniyet(!) istediğini vurgulayarak:.
"Ve kendilerini, korkmaya inandırılıp programlanmış oldukları şeylerden kurtarabilecek yetkililere gücünü ve sorumluluğunu veren korku dolu, yumuşak başlı, boyun eğen, köle gibi itaat ve hizmet eden bir insanlığın" İllimünati'nin nihai hedefine ulaşması için gerekli bir koşul olduğunu özellikle hatırlatma gereğini duyuyor.
"Etrafında yüzlerce binlerce şirket ve bankalara bakarak “serbest piyasa” ve “serbest rekabet”in varlığına hükmeden vatandaş, üste doğru çıkıldıkça bunların tek bir elde toplandığının farkına varamaz. Illimünati, insanlığı zihin ve duygular aracılığı ile idare etmekte ve köleleştirmektedir. Bu güçlü idare tekniği; “Problem – Reaksiyon – Çözüm” şeklinde formüle edilebilir" diyen Icke, adeta ülkemizin röntgenini çekmiş de sanki ona bakarak konuşuyormuş gibi sözlerine şöyle devam ediyor:
"Küresel dikta yönetimi için gerekli-yasa ve düzenlemeler yapmak için haklı(!) gerekçeleriniz olmalı. Bunun için bir takım olaylar "imal" etmelisiniz. Daha sonra medyanızı kullanarak, "imal edilmiş" bu olay hakkında vatandaşların nasıl düşünmeleri gerektiğini onlara dikte etmeli ve insanlarda; “bu daha fazla böyle devam edemez” hissi uyandırıp, başka birinin suçlanmasını garanti altına almalısınız. Böylece diktanız için gerekli yasal düzenlemeler için haklı(!) gerekçelere sahip olmanızın yolu da açılmış olur.
"Onlara bu fırsatı veren, insanların şuurunun, zihninin ve sorumluluklarının ellerinden çıkmasıdır." diyerek sözlerini sürdüren Icke, bu "sürüngen zihnin":
"Daha çok merkezileşme ve daha çok otorite için önce “problemi yarat”, sonra onları “korkmaya programlandıkları şeylerden” korumanız için özgürlüklerinden seve seve vazgeçsinler."
ilkesini kendine adeta şiar edindiğini ve halihazırda, BM Barış Gücü ile bütünleşen NATO’nun dünya ordusu ve dünya polis gücü haline gelmesiyle, "egemenliklerini devretmek istemeyen ülkelerin" bir bir hizaya sokulacağı bir döneme girildiğini bize hatırlatıyor.
Şimdi, bütün bu bilgiler ışığında, ABD'nin simgesi olan ikiz kulelerin 11 Eylül saldırısı ile yerle bir edilmesi ile "hızlandırılan" bu sürece ülkemizin son 12 yılında yaşananlar da dahil edildiğinde, sizce, manzara daha da bir netleşmiyor mu?
Gönderen A. Hüsnü Sezgin zaman: Perşembe, Mart 22, 2012
Etiketler: Emperyalist bir argüman olarak Demokrasi
Posts Relacionados
0 yorum:
Yorum Gönder