30 Temmuz 2011 Cumartesi

BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ ÇERÇEVESİNDE PETROLÜN YENİDEN DAĞILIMI

"Lider, halkının seviyesine inen değil, halkını kendi seviyesine çekebilen insana denir" sözünü boşa çıkarmak, epey bir zamandır bu ülkedeki kimi insanlar için adeta kutsal bir vazife gibi kabul edilir oldu. 


Kendi çapını genişletmeye çalışmak yerine, dünyayı ısrarla kendi çapı içine sığdırmaya çalışan ve böyle bir zihin yapısı ile bir milletin kaderini tayin etmek cüret ve cesaretini dahi kendinde rahatlıkla bulabilen insan sayısı, kendilerine gösterilen rağbete paralel bir şekilde artmaya devam etmekte... 


Daha kendi konumunu tayin etmekten aciz iken uluslarası arenada "fink"(!) atmaya kalkmak, her ne kadar içerideki "çapdaşlar"ın "şakşakçılık" hislerini tetikleyerek taraflar arasında geçici bir "hoşluk hissi" yaratsa  da, neticesinin; yıkım değil hüsranla sınırlı, telafi edilebilir bir hata boyutunda olmasını şiddetle temenni ettiğimiz bu "aymazlığın" gerçek boyutunu bize gösteren aşağıdaki makaleyi, biz de "görmek isteyen" gözlerin dikkatine tekraren sunmakla kendimizi vazifeli sayıyor ve burada yayınlıyoruz..


GİRİŞ:


13 Ağustos 2008


Enerji sektöründe uluslararası ve ulusal planlar, 4-5 yıllık seçim süreleri göz önüne alınarak, ya da seçim yatırımları, kişisel çıkarlar gözetilerek yapılmaz. Onlarca yıl sonrası için, hatta bir yüzyılı şekillendirecek, gereğinde dünya siyasal coğrafyasını değiştirecek şekilde yapılır; birileri tarafından yapılıyor da. Enerji planlarında en kısa süre, denetim altında tutulan rezervlerin tüketilmesi sürecidir. Bu nedenle, şark tipi politikacının seçimden seçime yönlendirdiğini sandığı politikalar, dünya enerji politikalarını kavrayabilecek, uzun vadede ülke çıkarlarını, hatta bağımsızlığını koruyabilecek basiretten uzak kalır.

Devamını gör...

29 Temmuz 2011 Cuma

Okyanus tabanında büyük keşif !

Japonya, Pasifik’te ‘teknoloji hazinesi’ buldu

Evren Gülyaşar yazdı


Japon araştırmacılar, Çin’in tekelinde bulunan ve neredeyse tüm teknolojik cihazlarda kullanılan elementleri Pasifik Okyanus’unda buldu. Dünya rezervi 110 milyon tonken, bulunan element miktarının 100 milyar ton olduğu tahmin ediliyor. Bu elementler iPhone’dan iPad’e kadar hemen her yüksek teknolojik üründe kullanılıyor.


Jeologların tahminlerine göre Pasifik Okyanus’unun çamurla kaplı zemininde 100 milyar ton az bulunan element bulunuyor. Çin şu anda ileri teknoloji ürünlerinde kullanılan ve dünya üzerinde çok az bulunan elementlerin yüzde 97’sini üretiyor.


Uzmanlara göre Pasifik’te gerçekleştirilen keşif Çin’in bu konudaki etkinliğine son verebilir. İngiliz gazetesi Nature Geoscience’da yer alan haberde araştırmayı yürüten bilim insanlarının başında yer alan Tokyo Üniversitesi’nden Yasuhiro Kato, okyanus dibinde tam 78 noktada mineralleri bulduklarını açıkladı.

Devamını gör...

27 Temmuz 2011 Çarşamba

NEREYE KADAR?!..

Ülke ekonomisi hakkındaki değerlendirmeleri; “ne ararsan bulunuyor…” kriterinden ibaret olanlar, ülkenin başındakilerin de kendileri gibi düşündüğünü gördükçe, burunlarının dibine kadar gelip dayanmış bir tehlikeyi işaret edenlere, “muhalefet yapıyorlar işte akıllarınca!” diyerek burun kıvırmaya devam etseler de, üretmeden yemenin, borçlanarak yaşamanın acı faturasını, “küresel entegrasyon” yalanının rüzgârına kapılarak ülkenin kapısını ardına kadar dışarıya açanlar değil, yine bu milletin fakir fukarası ve zaten zar zor ayakta durmaya çalışan küçük sanayicisi, esnafı ve çiftçisi ödeyecek!..


Unutulmasın ki, daha bundan on yıl önce, “yeni küresel nizam” gereği bu ülkede on milyar dolar cari açıktan “istifade edilerek” büyük bir ekonomik “kriz çıkarıldı” ve sadece milli varlıklarımız değil, “siyasi iktidar” da el değiştirdi!.. Bugünkü cari açığımız 68 Milyar dolara kadar gelip dayanmış ise, meselenin vahametini varın siz hesap edin!..


Yukarıdaki düşünceden hareketle ekonomiyi çoktan çözmüş(!) vatandaşlarımızın yanı sıra, ekonomiyi, “döviz, faiz ve borsa”dan ibaret zannedip, cafcaflı kravatlar takarak büyük televizyon kanallarına çıkan uzman(!)ların sabah akşam yaptıkları “indi çıktı” muhabbetlerine bakıp bakıp, bir gün elbet bana da bir şeyler düşer umudu ile ömür ve servet tüketen kimi uyanık vatandaşlarımıza da söyleyecek bir çift sözümüz var: Olması mukadder olan, ancak “zamanını”(!) bekleyen bu büyük kriz, sadece “ekonomik kayıplar” verilerek kurtulunamayacak kadar büyük olacaktır ve bu defa karşılığında bu ülkeden çok daha vahim bedeller talep edecektir. Bu bedelin ne olacağını merak edenler ise, bu sorunun cevabını bir zahmet; bugünlerde kendi kendilerine “özerklik” ilan edip, nara atarak devlete millete sövenlerin “cüretlerinde” arasınlar!..


Merkez Bankamız tıka basa döviz mi dolu?

Devamını gör...

25 Temmuz 2011 Pazartesi

Uzayda büyük keşif!



İki astronomi ekibi, Evren'in bugüne kadar keşfedilmiş en büyük su kütlesini ortaya çıkardı.

Dünyadan 12 milyar ışık yılı uzakta olan su kütlesi, okyanusların 140 trilyon katı büyüklüğünde.

Dünyadan 12 milyar ışık yılı mesafedeki bu su kütlesi, dünya okyanuslarının içerdiği toplam su kütlesinin 140 trilyon katı büyüklüğe sahip. Buhar halindeki su kütlesi, kuasar olarak adlandırılan ve ortasında, çevresindeki maddeyi yutan büyük bir kara delik bulunan gök cismini sarıyor.

NASA'nın Kaliforniya'daki laboratuvarından Matt Bradford, kuasar çevresindeki ortamın oldukça özgün bir yapıya sahip olduğunu belirterek, bu yapının "devasa büyüklükte su ortaya çıkardığını" belirtti.

Devamını gör...

15 Temmuz 2011 Cuma

MHP'nin Açmazları (3)

Buraya kadar söylediklerimizi toparlayacak olursak; "sağlam bir ideolojiye sahip olmayan siyasi partiler, halihazırdaki ya da gelecekte gerçekleşmesi muhtemel sorunlar karşısında aciz kalmaya mahkûmdurlar" diyebiliriz. Zira, varlık sebeplerinin ne olduğunu bilemeyenler; "ne için" hizmetlerine talip olduklarını vatandaşlarına izah edemezler!.. 


İşte bu yüzdendir ki, iktidardaki o "özel partiye" bakarak kafası karışan şaşkın muhalefetin o külyutmaz(!) siyasetçileri, muhalefet ettikleri "parti"nin benimseyip uyguladığına kanaat getirdikleri; "küreselleşen(!) dünyadaki "yeni siyaset" anlayışının kodlarını "nihayet"(!) çözmüş olmalılar ki, kendileri de, semt pazarındaki pazarcılar gibi; "..madem onlar şunun yanında bunu bunu veriyorlar, öyleyse biz de bunun yanında size şunu da veriyoruz ey vatandaş!.." tarzında "siyasi promosyon" işlerine girişiyor ve bu "promosyonların" kendilerine "iktidar olma şansı" verebileceğini zannederek, bütün umutlarını bu tarz bir siyasete(!) bağlayabiliyorlar!.. 

Devamını gör...

8 Temmuz 2011 Cuma

MHP'nin Açmazları (2)

22 Temmuz 2007 seçimleri, mevcut "MHP yönetimi" hakkındaki bir önceki yazımızda vardığımız hükümleri pekiştirecek örnekler içermesi bakımından önemlidir. 


İlginçtir; anılan seçimler öncesinde meydanlarda, "Apo"'yu asmak için ip atan ve "ABD'ye de kaçsa getirip Yüce Divanda yargılatacağız!.." diyecek kadar AKP'ye "öfkeli" görünen MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, seçimlerden hemen sonra, MHP'nin Grup Başkanvekili Mehmet Şandır'ın, 6 Ekim 2007 tarihli Hürriyet Gazetesine verdiği demecindeki; "Milletin AKP'ye öfkesinin sözcüsü olmak istemiyoruz " sözlerine, nedense müdahale etme gereği bile duymamıştır?!.. Yoksa, "vekili" olmaya talip oldukları kesimin "AKP'ye öfkeli" olmadığını mı düşünüyorlardı, ya da "milletin AKP'ye öfkesini" haksız mı buluyorlardı, doğrusu bugüne kadar bunu anlayabilmiş değiliz?!!..  


Söz konusu demeçle ilgili olarak, Bahçeli ve ekibi tarafından partiden uzaklaştırılan isimlerden biri olan merhum Mehmet Gül, 10 Ekim 2007 tarihinde, Yeniçağ Gazetesindeki köşesinden MHP yönetimine şöyle sesleniyordu:


"MHP Genel Başkan yardımcısı Mehmet Şandır diyor ki "Milletin AKP'ye öfkesinin sözcüsü olmak istemiyoruz." Yani laf ola beri gele.


Lafın tabanı olmazsa öyle olur derler.


Oysa ki siyasi partilerin en önemli görevlerinden biri sadece halkın öfkesini değil, halkın tepkilerini de izleyip değerlendirmek hak değil vazifedir de. Halkın bütün özlem talep ve ihtiyaçlarının, maddi ve manevi ihtiyaçlarının da, öfkesinin de sözcüsü olacaksın. Aksi halde bir parti kurmanın anlamı yok, figüran görevi görürsün.

Devamını gör...

1 Temmuz 2011 Cuma

MHP'nin Açmazları (1)

Ülkenin içinde bulunduğu durum itibarı ile kendilerine büyük umutlar bağlanan iki muhalefet partisinden biri olan "Milliyetçi Hareket Partisi",  şu hali ile kendisinden umulanın ya da beklenenin onda birini bile veremiyor desek bir çok vatandaşa göre, az bile demiş olacağız. 


Devlet Bahçeli'nin genel başkanlığı ile beraber MHP'de gözlenen "değişimin" aslında bir gelişmenin eseri değil yeni siyasi konjonktürü okuyamamaktan, ya da kendi ilkelerini yorumlayamamaktan kaynaklanan bir şaşkınlıktan başka bir şey olmadığı artık açıkça anlaşılıyor... Bir bakıma, AKP gibi, dinsel değerleri öne çıkaran bir siyaset anlayışına sahip bir siyasi partinin tek başına iktidar olması, bir muhalefet partisi olarak MHP'nin savunduğu değerlere ne derece sahip çıkıp, onları ne derece benimsediğinin, ya da daha doğru bir deyişle, MHP'yi MHP yapan ilkelerin reel siyaset düzleminde ne derece etkili ve gerçekçi olduğunun  anlaşılmasını da sağlamış oluyor. Bununla ne demek istediğimizi daha iyi anlatabilmek için, bu noktadan itibaren konuyu açmaya başlamamız ve karşılaşacağımız gerçekleri bir bir sıralamamız gerekiyor. 


Öyle ise başlayalım:

Devamını gör...
 

"Allahsız Oğlu Allahsız"

Firavunların Laneti ile Damgalandı: "Allahsız Oğlu Allahsız" - Açık İstihbarat

Sizi artık ne gücünüz, ne malınız mülkünüz, ne gizli hesaplardaki paranız, gizli ortaklıklarınız, sansürünüz, RTÜK'ünüz, her yıl yenisini yaptırmakla övündüğünüz hapishaneleriniz, eteğinizi öpen basınınız, biat etmiş yargıçlarınız, silah arkadaşları bin bir iftirayla tutuklanırken size topuk selamı veren generalleriniz;

Ne öfke ve kin kusan diliniz, korku filmine dönen çehreniz, yalakalarınız, dalkavuklarınız, jurnalcileriniz, gaz bombalarınız, özel yetkili mahkemeleriniz, 'akilleriniz'...

Allah'ı kandırmak, güya günahlarınızın kefaletini ödeyip sıyırmak amacıyla, halkın parasıyla inşa ettirmeye giriştiğiniz cami-mabed'leriniz..

Hiç birisi kurtaramayacak demektir...

Devamı...

Perdenin arkasında hava kötü

Sürece Diyarbakır'dan bakınca...


Örgütün gizli ajandasını anlamamız
için son iki gün içinde yerinde teyit ettiğim üç noktayı kayda geçeyim:

1- Örgüte katılım artıyor.Yeni yapıda rol almak için dağa çıkanlar artıyor. Burada örgütün şöyle bir taktiği var. Çekilme adı altında gidenlerin ciddi bir kısmı bu yeni katılımlar. Bir yandan da tecrübeliler içeride bekletiliyor. Hem bölgedeki koordinasyonu yapıyorlar hem de olası bir yol kazası sonrası çatışmaya hazır bekliyorlar. Plana göre ekime kadar tecrübeliler çıkmayacak. Sonra da kar kış bahanesiyle kalmaya çalışacaklar.

2- PKK ağır silahlarını ve bombaları belli bölgelerde depoladı.
Etraflarını da bubi tuzakları ve mayınlarla çevirdi. Dolayısıyla ihtiyaç halinde lojistik sorunu yaşamayacak. Asker bir şekilde buralara girmek isterse de ağır zayiat verecek.

3- Örgüt bu süreci legalleşme dönemi olarak gördüğü için önceki gün yeni bir kampanyanın startını verdi. Bundan sonra herkes evine ve işyerine Öcalan posterleri asacak.

4- Örgüt uyuşturucu ekimine hız vermiş. Diyarbakır kırsalı esrar tarlalarıyla dolu. Diyarbakır neredeyse suç ihraç ediyor. 'Nasıl olsa çözüm sürecindeyiz operasyon olmaz' diye köylüleri de baskı altına almışlar.

Başka örnekler de vermek mümkün. Yani örgüt bir yandan çözüm/barış diyor ama öbür taraftan başka bir ajandanın yol haritasını uyguluyor.