11 Şubat 2018 Pazar

İçeriden Fethedilen Kale: CHP (II)




Gazeteci Celal Eren Çelik tarafından kaleme alınan ve kendi twitter hesabı olan @yazparov'da yayınladığı "İçeriden Fethedilen Kale: CHP" başlıklı "flood"larını, önemine binaen bir araya getirerek bir önceki sayfada yayınlamıştım. Yine aynı hesap tarafından yayınlanan ikinci paylaşım dizisini de burada, yine aynı nedenle okuyucunun dikkatine sunuyorum. 

BÖLÜM: III

 -Flood serimizin yayınlanmasının hemen ertesi gününde ismini burada veremeyeceğimiz, ancak Sn.Uğur Dündar'ın çok yakın çevresinde olan ve çok güvenilir bir kaynak bize ulaşarak floodda Uğur Bey ile ilgili geçen bölümle ilgili bilgilerini aktardı...

-Kaynağımız, floodumuzda yazdığımız Kılıçdaroğlu-Fırat ve Kılıçdaroğlu-Gökçek düellolarının planlama ve yayınlanmasından Aydın Doğan'ın zerre kadar haberi olmadığı gibi yayınlardan da son dakikada haberdar olduğunu belirtti...


-Yine bu güvenilir kaynağın verdiği bilgilere göre Kılıçdaroğlu kameralar karşısına geçerek Fırat'ı düelloya çağırmış ve bu çağrı üzerine de Sn.Uğur Dündar tarafları karşılaşmaya davet ederek yayını organize etmiş, bu bağlamda Aydın Doğan yayından son dakikada haberdar olmuştu.

-Keza Gökçek-Kılıçdaroğlu düellosunun da Doğan'ın bilgisi dışında planlandığını belirten kaynağımız olayın "planlı bir operasyonun parçası olduğunu" hissetse yahut editoryal bir baskı altında kalsa Uğur Dündar'ın buna ters tepki vereceğini ve olayın üzerine gideceğini aktardı...

-Biz de kendisine cevabımızın Uğur Bey'e ulaşacağından emin olarak, bu olaylardan Aydın Doğan'ın haberdar olmamasının mümkün olmadığını ancak "taşların bu açıklaması ile" kafamızda daha iyi oturduğunu belirterek devam ettik...

-Doğan'ın böyle görevlendirmeyi direkt olarak Uğur Dündar'a yapmasının Dündar açısından ters tepki ile karşılanacağını bilen ve hesaplayan Aydın Doğan'ın bizatihi nokta atışla o dönem Kılıçdaroğlu'na bu talebi kameralar önünde söyletmiş olmasının her şeyi açıkladığını belirttik.

-Ve o dönemde kameralar önüne geçen Kılıçdaroğlu'nun "herhangi bir kanalda karşılaşalım" şeklinde değil "Uğur Dündar hakemliğinde karşılaşalım" şeklindeki nokta atışı talebinin çok daha açıklığa kavuştuğunu ve bizim hipotezimizde bir değişiklik olmadığını ifade ettik...

-Bu yaşanan gelişme ve gelen açıklama ile bizim Sn.Dündara "ulaşacağına" emin olduğumuz yanıtımızı sizlerle paylaştıktan sonra kaldığımız yerden CHP'nin İÇERİDEN FETHEDİLİŞİ'ni yazmaya devam ediyoruz...

-Yayınlanan videoda Baykal'a ait olduğu öne sürülen, bir bayanla çekilmiş görüntüler vardı... Ama daha çarpıcı olanı videonun VARAN 1 ibaresi taşımasıydı. Bu çok "ince ve keskin" bir mesajdı...

-Operasyonu başlatan güçler"VARAN 1" diyerek görüntülerin devamının ellerinde olduğu mesajını veriyorlardı...

-Baykal,bir süredir beklediği ama "gölgeleri" çözemediği büyük operasyonun nihayet yapıldığını ve büyük resmi gayet net görüyordu.... Tarihler 6 Mayıs 2010'u gösteriyordu...

- Baykal kendisi üzerinden CHP'ye bir operasyon yapıldığının ve nihai amacın ele geçirilecek CHP ile iktidarın ardından muhalefetin de teslim alındığı ve tamamen Küresel Güç Odaklarının güdümündeki bir Türkiye siyaseti dizaynı olduğunu görmekteydi...

-2009 yerel seçimlerinde Karayalçın'ın Ankara'daki yenilgisini "hezimet" olarak niteleyen medya kanalı ile Karayalçın tasfiye olurken aynı medya Kılıçdaroğlu İstanbul'da kaybederken yaşanan %10 oy artışı nedeni ile "Kaybederken kazanan" bir kahraman yaratma algısı yaratıyordu.

-Artık küresel güçlerin üzerinden CHP'ye operasyon çekeceği isim belli olmuştu... Atatürk'ün koltuğu için Kılıçdaroğlu hazırlanıyordu... Baykal arkasındaki güçleri göremese de artık Kılıçdaroğlu isminden emindi...

-Ancak üst üste yaşadığı seçim başarısızlıkları kendi parti tabanı içerisinde ciddi rahatsızlığa yol açmıştı.

-Öte taraftan partinin eksen kayması yaşaması için örgütlerde çekilebilecek bir operasyona karşı koyabilmek adına zaman zaman parti içi anti demokratik uygulamalar sergiliyor ve Önder Sav ile birlikte delegasyon yapısının Atatürkçü ulusalcı genetiğini muhafaza ediyorlardı...

-Tüm bu etkenler bir araya geldiğinde ise ortaya "Sürekli seçim kaybeden, parti içinde koltuğunu korumak için anti demokratik yollara başvuran, parti içi inandırıcılığı kalmamış" bir Baykal-Sav yönetimi çıkıyordu...

-Oysa Baykal-Sav ekibi tasfiye oldukları an partinin "dizayn" edileceğini biliyor ve bunu engellemek için gerekirse kendilerine gelebilecek en ağır eleştirileri göğüslemek bahasına antidemokratik bazı yollara parti içinde başvuruyorlardı…

-Baykal görüntülerin "özel bir evde" çekildiğini biliyordu. Burayı ise 3-4 kişi dışında bilen yoktu. Baykal böylece uzun zamandır bildiği teknik takibin yanı sıra "fiziki takibe" de alındığını anlamıştı...

-YEŞİL GLADİO'nun yeniden reorganize olduğu 1991 yılı itibariyle en etkin yapılandığı alan ise Emniyet İstihbarat Dairesi'ydi. Baykal için komplonun tetikçisini anlamak hiç de zor olmamıştı.

-Baykal görüntülerin ortaya çıkmasının hemen ardından Angora Villaları'nda bulunan dairesine çekildi. Kritik saatler yaşanıyordu ve yanında tabii ki Önder Sav vardı...

-İlk şok ile Baykal Sav'a "Sen götür" dese de kısa sürede o ilk şoku atlatarak sakince düşünmeye başladı. Sorun bu büyük operasyon karşısında kimin partinin başında olacağı değildi...

-Öncelikli yapılması gereken bu büyük operasyona karşı komplike bir karşı operasyon hamlesi yapabilmekti...

-Yıllarını siyasete, parti içi mücadelelere, siyasi rakipleri ile mücadeleye harcamış bir taktik ustası olan Baykal'ın pes etmeye hiç ama hiç niyeti yoktu. CHP ve CHP üzerinden Türk siyasetine çekilecek operasyonu bozmaya kararlıydı...

-Gerek Baykal, gerekse Sav yapılmak istenen büyük operasyonun başında olduklarını biliyorlar ancak kendilerine karşı gerek kamuoyu gerekse parti tabanında biriken tepkiyi de görüyorlardı...

-Şu aşamada bir "direniş" yahut "Geri dönüş" mümkün değildi..

-Ama Baykal bir strateji uzmanıydı ve devlet adamıydı... Kritik anlardaki kriz yönetme becerisi ve baskı altında strateji üretme yeteneği yeniden ve belki de hayatının en kritik dönemecinde tekrar ortaya çıkacaktı...

-Ve Baykal ilk şoku atlatır atlatmaz stratejisini belirleyerek, Önder Sav ile birlikte CHP'ye yapıla operasyona karşı "kontra operasyon" planını yaptı...

-2007 yılından itibaren başlayan 2008 ile hız kazana süreçte gelinen noktada büyük medya desteği ile Kılıçdaroğlu tabanda "Beklenen Kurtarıcı" konumuna getirilmişti...

-Baykal, operasyonun bu ayağına şu aşamada direnme şansı olmadığını görüyordu. Karşı operasyon planını bu gerçeği merkeze alarak yaptı...

-Önder Sav ile yapılan toplantıda öncelikle alınan karar, kaset komplosunu kimin kurduğunu anlamalarının önüne geçmek için "Bilmiyor" gibi yapmak hatta Cemaat'in konu ile alakası olmadığını açıklamak oldu...

-Böylelikle Cemaat'in artık YEŞİL GLADİO'ya evrilmiş olduğunu bilen Baykal-Sav 2'lisi "2. bir ölümcül darbenin" önünü kesecekler yahut bu riski minimize edeceklerdi...

-Planın 2. aşaması, operasyon yapan asıl güçlerin ve onların taşeronu olan YEŞİL GLADİO'nun "istediklerini elde ettiklerini" sanmasını sağlamaktı... Bunun için Baykal istifa edecekti...

-CHP'ye gerçekleştirilen operasyonu planlayanların "istediklerini aldıklarından" emin olması için CHP'NİN BAŞINA HAZIRLADIKLARI ve kamuoyu ile parti tabanında beklenti yaratılan Kılıçdaroğlu'nun önü bizatihi Baykal ve Önder Sav tarafından açılacaktı...

-Kılıçdaroğlu için ise artık "altın tepsi içerisinde" kendisine sunulacak "CHP'nin anahtarlarını" bekleme vaktiydi...

-Baykal yıllarca parti içi mücadelelere girişmiş ve bu mücadeleler onu "taktik/strateji" olarak geliştirerek çok üst düzeye taşımıştı. Bu parti içi mücadelelerinden en önemlisi ise SHP döneminde Erdal İnönü ile giriştiği mücadeleydi...

-Baykal, İnönü ile olan mücadelesinde belki Genel Başkanlığı kazanamamış ama Parti Meclisi ve MYK'yı ele geçirerek kitlemiş, İnönü'yü hareket edemez noktaya taşıyarak siyaseten felç etmişti...

-Baykal uzmanı olduğu aynı stratejiyi izleyecekti... Ancak bu kez plan çok daha geniş çerçeveli, uzun vadeli, alternatifli ve komplike hazırlanıyordu. Baykal, hata yapma lüksü olmadığını biliyordu...

-Plana göre Baykal milletvekili olarak ve her an müdahil olacak şekilde parti içerisinde kalacak, Önder Sav Genel Sekreter olarak örgütleri kontrol edecek, Hakkı Süha Okay ise Meclis grubunu kontrol etme görevini üstlenecekti.

-Böylece Kılıçdaroğlu Genel Başkan olsa da, parti örgütü, milletvekilleri, Parti Meclisi ve tabii MYK Baykal-Sav ikilisinin kontrolünde olacaktı.

-Baykal bu süreçte daha fazla yıpranmamak için hiç ön plana çıkmayacak ve partinin "bir bileni" konumunda arka planda yer alacaktı. İlerleyen süreçte yaşanacak olumsuzluklar sonrası örgütler ve vekillerin yanaşacağı çekim merkezi olması için şimdi bir adım geri adım atacaktı...

-Bu planın kısa vadeli hedefi CHP ve CHP üzerinden Türkiye'ye çekilen operasyonun yıkıcı etkilerinden korunmaktı...

-Orta vadede ise Baykal-Sav ikilisi Kılıçdaroğlu'nun ilk seçimde bir rüzgâr yakalasa da Türkiye'de en az 10-15 yıl siyasal İslam'ın iktidarda "tutulacağını" ön gördüklerinden art arda alacağı seçim mağlubiyetleri sonrası yıpranacağı, Baykal-Sav ikilisi kaset komplosu ortaya çıkmadan yıllar önce bazı şeyleri görmüşlerdi...

-Türkiye'de siyasal İslam iktidarının BOP planının kayıtsız şartsız destekçisi olan iktidar AKP eli ile "ihtiyaç olduğu" müddetçe yürütüleceği açıktı..

-ABD, kendisi için hayati önem taşıyan ve büyük toplumsal etkileri olan konularda siyaseti dizayn etmek için mutlaka bir hamle yapardı. Ancak siyasal dizaynın zaman alacağını anlaması ve uzayan zamanın kendisine maliyetinin fazla olması halinde B planına geçerdi...

-Bu plana göre "hedef ülke" 1-2 yıl kaosa sürüklenir, kamplara bölünür, silahlı çatışma, bombalı eylemler lojistik finansal olarak desteklenirdi. Uygulanan bu stratejiye "Tansiyon Stratejisi" adı verilirdi.(BKZ:AVRUPA'NIN KALBİNE SAPLANAN BIÇAK GLADİO serimiz)

-Yaşanan kaos ortamı ile askeri darbeye zemin hazırlanır ve ardından da ABD destekli darbe gerçekleşirdi....

-Türkiye'de bunun en çarpıcı örneği, uluslararası kapitalist sisteme tam entegrasyon için alınan ve sivil bir iktidarın uygulamasının mümkün olmadığı 24 Ocak kararlarının uygulanabilmesi için, oluşturulan iç savaş ortamı, kaos ve çatışmalar sonrası "halkın bekler hale getirildiği" darbe ile 12 Eylül 1980'de ordunun yönetime el koymasıydı. Kenan Evren ve ekibi Türkiye'de yönetime el koyarken Washington'da Beyaz Saray'da "Bizim çocuklar başardı" denilecekti...

-Erdoğan daha şiir okuyup hapse girdiğinde bu sürecin başladığını anlayan Baykal, "Yasaklı Erdoğan" olmadan iktidara gelen AKP'nin "Karizmatik Lider" odaklı yapısını görüyor ve Erdoğan olmadan AKP'nin uzun süre dayanamayacağını ve dağılacağını öngörüyordu...

-Bu noktada Erdoğan'sız zayıflayarak İKTİDARDAN DÜŞECEK AKP, ABD'nin askeri darbe için düğmeye basması anlamına gelecekti...

-Baykal o nedenle 2 aşamalı bir plan yaptı. Önce Erdoğan'ın siyasi yasağını kaldırarak mağduriyet kozunu ekinden aldı ve onu siyasal sisteme entegre edecekti. Böylece mağduriyet üzerinden keskinleşecek ve "toplumsal kaos" projesine yatkın hale gelecek kitlelerin önünü kesecekti.

-Hem de en az 10-15 sene iktidarda "tutulacağını" gördüğü AKP iktidarının yıkıcı etkilerini minimize edecek bir toplumsal muhalefet ve AKP sonrası Türkiye'nin içerisine gireceği "restorasyon" süreci için "toplumsal mutabakat süreci" örgütleyecekti...

-Böylece belki kendi siyasi kariyerini riske atacak ama bir askeri darbe operasyonunun altyapısını ve zeminini "Küresel Güçlerin" elinden almış olacaktı...

-İşte Baykal bu plan çerçevesinde Erdoğan'ın siyasi yasağının kaldırılmasının önünü açtı.

-Baykal'ın tüm bu karşı hamleleri 1 Mart Tezkeresi ile birleşince tasfiyesi zorunlu hale geldi ve kalemi kırıldı.

-Şimdi ise siyasal İslam ile birlikte 2 partili bir meclis dizayn ederek bu meclise kendi dizayn ettikleri "CHP" "DÖNÜŞTÜREREK" kaldıracın sol tarafı olarak yerleştirmek isteyen "Küresel Güç Odakları" ile adeta bir "Gölge Savaşı" başlatacaktı.

-Zira gerçek düşmanı hâlâ göremiyordu.

-Baykal'ın planının işleyebilmesi için iki önemli temel şart vardı. Bunlar YEŞİL GLADİO haline dönüşen Cemaat'e "Sizden gelen bir saldırı yok" mesajını net biçimde iletmek ve Baykal-Sav ikilisinin "ayrıştığı" izleniminin yaratılmasıydı...

-Sav plana göre Baykal'ı "Satacaktı"... İkili arasında kavga ve küslük olduğu imajı yaratılacaktı.

-Planın belki de en can alıcı noktası buydu. Kılıçdaroğlu'na tam bir güven verilmeliydi...

-Ve plan uygulamaya sokuldu... Derin CHP "POLİTBÜROSU" DEVREDEYDİ ve CHP "SESSİZ DİRENİŞE" geçmişti...

-Tarih yaprakları 10 Mayıs 2010 gününü gösterirken Baykal kameraların karşısına geçti. Tüm Türkiye 4 gündür ne diyeceğine kilitlenmişti. Kurt politikacı duygusal bir veda konuşması gerçekleştirdi... Ancak veda konuşmasının satır aralarında bu tezgâhın kendisine değil, kendisi üzerinden CHP'YE yapıldığı mesajını verdi...

-Baykal konuşmasını yaparken Gürsel Tekin NTV stüdyosunda, şimdinin hızlı AKP savunucusu Savcı Sayan ise tam karşısında binlerce kişi gibi gözyaşı döküyordu...

-Kolay değildi,Türkiye 40 yıllık bir siyaset adamının 40 saniyelik bir video ile siyasi kariyerinin sonlanmasına ve bir efsanenin çöküşüne tanıklık ediyordu... Oysa her şey yeni başlamıştı.

-Başta Doğan medyası olmak üzere, televizyon ve gazeteler ise Kılıçdaroğlu'nu çoktan "Pompalamaya" başlamışlardı bile... Adeta Kılıçdaroğlu şimdiden CHP'nin yeni genel başkanı ilan edilmişti...

-Kanalların ve gazete köşelerinin başlıca konusu CHP'nin geleceği olurken, herkes ağız birliği etmişçesine "CHP'yi bu kaostan Kemal Kılıçdaroğlu" çıkarır diyordu...

-2008 itibariyle yapılan PARLATMA OPERASYONU ve psikolojik harekât ile genel kamuoyu ve parti tabanını bu algı yönetimi operasyonunun etkisine açık hale getirmişti...

-Bu arada Baykal-Sav ikilisi Gürsel Tekin'i plandan kısmi olarak haberdar ederek, Kılıçdaroğlu'na yakınlaşmasını istemişlerdi. Tekin, Baykal'ı istifadan vazgeçirme çabalarını bırakarak Kılıçdaroğlu'na yanaşmıştı. Baykal-Sav ikilisi Kılıçdaroğlu'nun en yakınına bile girecekti...

-Baykal ve Sav uzun vadede parti içi iktidarı bizzat olmasa da kendi destekledikleri bir isimle yeniden ele geçirmeyi düşünüyorlardı. Ve daha planın başında bu "desteklenecek" isimler noktasında 4 kişilik bir liste oluşturmuşlardı...

-Ancak her 2 siyasetçi de "Gücün her türlü değeri alaşağı edebileceği ve tüm bağlılıkların yerini değiştirebileceği" gerçeğini çok iyi bilecek kadar uzun süredir siyasetin içerisindeydiler...

-Her ne kadar planları işlerse, kontrol kendilerinde olsa da mühür Kılıçdaroğlu'nun elinde olacaktı. O nedenle bu isimlerden sadakatini süreç içerisinde ispat eden ve hâlâ tasfiye olmamış hangi isim varsa ona destek verilecekti...

-Bu isimler, Hakkı Süha Okay, Levent Gök, Gürsel Tekin ve Muharrem İnce'ydi...

-Sessizliğini koruyan Kılıçdaroğlu ise medyanın ilgi odağı konumundaydı... Operasyon yapılmış nihai sonuca ulaşmak için çok yaklaşılmıştı... Ama "Birileri" Kılıçdaroğlu'na "Bekle" diyorlardı... Bu esnada medyada yoğun bir Kılıçdaroğlu rüzgârı esiyordu...

-HABERTÜK devreye girmişti... Gazete yaptığı anketten Kılıçdaroğlu'na %72.4 başkanlık desteği çıktığını açıklıyordu...

- Ama her şeye rağmen Kılıçdaroğlu'nu "son düzlüğe" sokan eller kendisine beklemesini söylüyorlardı. Medya ilgisinin odağında olan Kılıçdaroğlu, 15 Mayıs 2010 tarihinde Baykal ile Beysukent Angora Villaları'nda tam 1 saat 10 dakika baş başa görüştü...

-Herkes bu görüşme sonrasında Kılıçdaroğlu'ndan adaylık açıklaması gelmedi. Baykal Kılıçdaroğlu'na Kurultay'a gelmeyeceği taahhüt ve kararlılığını yineleyerek yeşil ışık yakarken örgüt ve delegeyi kontrol eden Sav'ın tavrını bilmediğini söyleyerek Kılıçdaroğlu'nu Sav'a yönlendirdi.

-İşte kum saati o andan itibaren geriye doğru akmaya başladı...

-Kılıçdaroğlu, ısrarla kendisine 12 Mayıs'tan beri Genel Başkan Adayı olup olmadığını soran gazetecilere “o tarihten bu yana aday değilim” diyordu, baş başa görüşme sonrasında da aday olmadığını bir kez daha beyan etti. Ama bu kez durum farklıydı...

-Çünkü "perde arkasındakiler" zaten başından beri bilinçli olarak Kılıçdaroğlu'na adaylığını açıklatmıyorlar ve üzerinde tabandan ve örgütten baskı oluşmasını adım adım bu baskının artması stratejisini izliyorlardı...

-Yani Kılıçdaroğlu "Aday olmayacağım" demesine rağmen gün geçtikçe dayanılmaz hale gelen taban ve örgüt baskısı ile "Adayım" diyecek ve "Kurtarıcı" olarak karşılanacak, "Liderliği" tartışılmayacaktı...

-Fakat Baykal'ın yeşil ışığından önemli olan örgüt ve delegasyona hâkim yeni güç odağı Sav'ın tavrıydı... Kılıçdaroğlu mesajı almıştı, hemen Sav ile irtibat kuruldu... Bu görüşme kamuoyundan gizli gerçekleşti...

-Yapılan görüşmede Sav, Kılıçdaroğlu'na "Baykal büyük bir sorumsuzluk yaparak sadece kendisini yakmadı partiyi de ateşe attı, referandum varken onun yüzünden belki ülke tehlikede" diyerek Baykal ile yollarının ayrıldığını ve kamuoyu ile taban desteğinin Kılıçdaroğlu ile olduğunu söyledi...

-Kılıçdaroğlu "Ya örgüt ve delege?" dediğinde Sav, "O konuda ben taahhüt veriyorum. Bir an önce partiyi bu kaostan çıkarmalıyız. Bunu şu an yapabilecek isim sensin ve bu görevden kaçamazsın" diyerek Kılıçdaroğlu önündeki son engeli de kaldırıyordu...

-İşte 15 Mayıs'ta "Aday değilim" diyen Kemal Kılıçdaroğlu, "Küresel Güçlerin" de artık zamanı demesi ile Sav ile görüşme ve aldığı garantinin sonrasından 48 saat sonra CHP Genel Merkezi'nde kameraların karşısına geçerek "Adayım" diyordu...

-Bu adaylık açıklamasının hemen ardından Önder Sav tüm il başkanlarını Ankara'da bir araya topluyor ve il başkanları Kılıçdaroğlu'na tam destek deklarasyonunu açıklıyordu...

-Baykal'ın planı sorunsuz işliyordu... Baykal katıldığı bir davette Önder Sav için kameralar açıkken mikrofonu eline alıyor ve davetlilere hitaben "Benden size tavsiye siyaset yaparken vefalı olun, siyasette vefa olmalı" şeklinde konuşuyor bu konuşmalar medyaya Baykal-Sav yol ayrımı olarak yansıyordu...

-Bu açıklama ile birlikte hâlâ olanları anlamlandıramayan bir kısım CHP tabanında ve genel kamuoyunda Sav çoktan "satıcı" damgasını yiyordu... Baykal-Sav ikilisinin istediği de tam buydu...

-Erdoğan kasedi meydanlarda "Genel, genel" diyerek kullanmaya başlamıştı. CHP'nin daha fazla kaosta kalarak yara alması küresel güç odaklarının işine gelmiyordu. Denge kaybolmamalıydı...

-O nedenle artık Kılıçdaroğlu operasyonu bir an önce tamamlanmalı hatta Kılıçdaroğlu'nun yerinin sağlamlaştırılması ve tabanda Baykal'a olası bir dönüşün önünün kesilmesi için medya desteği ile %5-7 arası CHP'nin oyunun artması gerekiyordu...

-Kısa süre sonra CHP Olağanüstü Kurultayı'nda rekor sayıda delegenin imza ve oyları ile Kılıçdaroğlu CHP'nin 7. Genel Başkanı oluyordu...

-Ama PM listesine Önder Sav damgasını vurmuştu, bu aynı zamanda MYK'yı da belirlemek demekti. Partinin ana ekseninden çıkmasını sağlayacak isimlere geçit verilmemişti...

-Bu toz, duman ve coşku içerisinde bir emekli bürokratın 2002'de üye olduğu bir partide 8 senede nasıl genel başkan olduğu hiç sorgulanmıyordu. İlk bakışta harika bir algı yönetimi operasyonu ve muhteşem bir dizayn söz konusuydu...

-Oysa PM listesini gören "birileri" hiç de memnun değillerdi.

-Baykal-Sav ikilisinin planları neredeyse %100 oranında işlemişti... Ve küresel güç odakları Kılıçdaroğlu'nu koltuğa oturttukları anda bir karşı operasyon yediklerini anlamışlardı...

-Daha operasyonu yediklerini anlar anlamaz B planı devreye alınacak ve Sav'ın TASFİYESİ İÇİN DÜĞMEYE basılacaktı...

-B PLANININ ana yürütücüsü olarak bir kez daha SOROS görevlendirildi...

-Küresel Güçler başladıkları operasyonu tamamalamaya kararlıydılar ve "Çevreleme Stratejisini" uygulamaya soktular...

-Satranç masasında bir hamle daha yapılmıştı ama Baykal-Sav ikilisi direnebildikleri yere kadar direnmeye kararlıydılar...

-Operasyon tamamlanamamıştı ve anlaşılan bu operasyonun tamamlanması hiç de sandıkları kadar kolay olmayacaktı. CHP Devlet kurucu bir partiydi ve "Devlet" refleks gösteriyordu...

BÖLÜM IV

-Bu bölümümüz ile birlikte Kılıçdaroğlu'nun koltuğa oturtulmasının ardından partinin dizayn sürecini, SOROS bağlantılarını, STK ve Üniversite kuşatmasını, Vatikan ve Pensilvanya'ya uzanan ilişkiler ağını, büyük sermayenin parti içine girişini "tasfiye ve dizayn" şeklinde özetlenebilecek şekilde gözler önüne sereceğiz...

-Kılıçdaroğlu Genel Başkanlık koltuğuna oturtulmuştu oturtulmasına ama Baykal-SAV ekibi planını son derece başarılı biçimde uygulamış ve PM ile MYK'yı ellerinde tutarak partinin kontrol dışına çıkmasına izin vermemişlerdi. Meclis grubu ise zaten olduğu gibi aynıydı...

-Kılıçdaroğlu "KİLİTLENMİŞTİ"

-Küresel güç odakları, esen Kılıçdaroğlu rüzgarı ve kongrenin henüz kalkmayan toz bulutu arasında kimsenin dikkat etmediği bu gelişmeyi görmüş ve bir "karşı operasyon yediklerini" anlamışlardı... Derhal B PLANI devreye alındı, SAV'ın kalemi kırıldı...

-SAV, partide "Genel Sekreter" konumu ile tüm örgütlere hükmediyordu partinin 2 numarasıydı.

-Ancak bir önceki kongrede Genel Sekreter'in pek çok görevinin bölünerek Örgütlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı'na verilmesi karara bağlanmış, ancak alınan kararda uygulama SAV'ın isteği ile 2 yıl sonraya bırakılmıştı...

-Küresel Güçler istedikleri açık noktayı bulmuşlardı ve onlar "açık affetmiyorlardı".

-Küresel güç odakları PM ve MYK'daki Baykal-Sav ekibi ağırlığını kırmak için SAV'ın tasfiyesini zorunlu gördükleri için CHP'deki DÖNÜŞÜM ve DİZAYN operasyonu bizatihi yönetecek olan SOROS'un manevra kaabiliyetini yükseltmek adına önce SAV'ın tasfiyesine karar verdiler...

-Önce SAV ve "kemik" ekibi tasfiye edilecek PM ve MYK'DA ULUSALCI-MİLLİ etki kırılacak, ilk etapta tamamen tasfiye gerçekleşemese bile denge sağlanacak ve DÖNÜŞÜM operasyonunun temelleri atılacaktı...

-Kılıçdaroğlu, Baykal-Sav ekibinin karşı operasyonu ile "Yalnız Başına" bir genel başkan pozisyonundaydı ancak küresel güç odakları dönüşüm operasyonunun ana hatlarını çizmek için SAV'ın tasfiyesini de beklemeyeceklerdi.

-Milletvekilleri Baykal döneminden gelen ve grupta etkisi "sınırlı" olan Kılıçdaroğlu, PM ve MYK'da Baykal ekibinin kuşatması altına girmişti. O halde DÖNÜŞÜM operasyonu için ekibi olmayan Kılıçdaroğlu'na "BİR EKİP KURULACAKTI".

-Ve hiç vakit kaybedilmeden Kılıçdaroğlu' na bir danışman ekibi kuruldu: Bu ekibin ana çekirdeğini oluşturan ve Kılıçdaroğlu'nu "Planlanan Strateji" yönlendirecek isimler ise 3 kişilik bir "çelik çekirdekten" oluşturuldu...

-Bu 3 isim Veli Özdemir, Rasim Bölücek ve Şükrü Karaca'ydı...

-Şimdi bu isimlere şöyle bir göz atalım isterseniz...

-Veli Özdemir: Gazeteci. UBA Ajansı'nın sahibi... Akın Birdal vurulduğu an yanında olan kişi... Ama en çarpıcı özelliği 1999 seçimlerinde EMEP-DEHAP destekli listelerden bağımsız olarak aday olmuş olması... Kılıçdaroğlu'na kadar CHP ile bir bağı yok...

-Rasim Bölücek: Rasim Bölücek, ülkücü harekette “Cemal amca” olarak bilinen ve sevilen, hatta Muhsin Yazıcıoğlu'nun “baba gibi” gördüğü Cemal Bölücek'in oğlu.

-Şükrü Karaca: Kılıçdaroğlu'nun "Beyin Takımı" içerisindeki çelik çekirdeğin en "derin" ismi ve tabii hiç kuşkusuz en dikkat çekeni...

-1994 yılında çalışmaya başladığı Çiller’e danışmanlık günleriyle hafızalara kazındı. DYP’de Mehmet Ağar, ANAP’ta Erkan Mumcu ile çalıştı. 1999’da DYP Ankara Milletvekili adayı oldu.

-Başbakan Erdoğan’ın teknik kadrosunu yakından tanıyor, çoğuyla da eski dost, hatta ağabeyi konumunda…

-İşte bu "özel danışman" ekibin yönlendirmesi ile SAV tasfiyesinin de düğmesine zaman geçirmeden basılıyordu... Bunun için "Yolu açmakla" ise YEŞİL GLADİO görevlendirilmişti...

-YEŞİL GLADİO'nun yüksek yargı ayağı devreye girdi ve birden bire CHP'de bir önceki kongrede alınan Genel Sekreterliğe dair kararın uygulanmasını isteyen tebligatı yaptı...

-Bu tebligatın hayata geçirilmesi için olağanüstü Kurultay gerekiyordu... SAV ve Baykal ekibi bu kez hazırlıksız yakalanmışlardı, bu kadar keskin ve erken bir karşı hamle beklemiyorlardı... SAV direnmek istese de Kılıçdaroğlu olağanüstü kurultay kararı aldı...

-Bu esnada Küresel Güçler SOROS'a aktif olarak sahaya inme" görevini verdiler... SOROS 2004 yılı itibariyle her geçen gün daha da arttırdığı STK etkinliği ve üniversiteler ile kurduğu ilişkiler ağını artık CHP'NİN DÖNÜŞTÜRÜLMESİ OPERASYONUNDA kullanacaktı...

-Gerçekleştirilecek olağanüstü kongreye "Tasfiye kararlılığı" ile giden Kılıçdaroğlu, blok liste ile işini sağlama aldı. Baykal ve ekibi çarşaf liste direnişi ile bu liste delme operasyonu planı yapsa da bu plan başarısızlığa uğradı...

-Yapılan olağanüstü kongrede Kılıçdaroğlu, PM'yi artık dengelemiş ve BAYKAL-SAV ekibini tasfiye etmişti. Halen tam anlamı ile muktedir olamadığı içinse Baykal ile bağlantısı olmayan bazı Atatürkçü ulusal söylemleri yanında "farklı bağlantılara" sahip yeni yüzler PM'deydi...

- Şimdi CHP'de yaşana TARİHİ KIRILMANIN ve BÜYÜK DÖNÜŞÜM ve DİZAYN OPERASYONU'nun başlangıcı olan bu "Tasfiye" kurultayını anlamlandırabilmek için kurultay sürecine bir virgül koyalım.

-ve DÖNÜŞÜM SÜRECİNİN yöneticisi SOROS, bağlantılı üniversiteler, STK'lar ve kişilerin ilişkiler ağına göz atmaya başlayalım...

-Bu dönüşüm operasyonu SOROS önderliğinde yürütülürken "bağlantılı" ön plana çıkan STK'lar ve Üniversiteler şunlar oluyordu: TESEV, TÜSES, TEPAV, SODEV, ANADOLU KÜLTÜR VAKFI, 10 ARALIK HAREKETİ, FRİEDRİCH EBERT VAKFI... Üniversiteler ise:Bahçeşehir-Sabancı-Bilgi Üniversiteleri...

-Floodumuzun ilk bölümünde SOROS destekli TESEV Vakfı'ndan ve Kılıçdaroğlu'nun bu vakfın 183 numaralı kurucu mütevelli heyet üyesi ayrıca vakıf hissesi hissedarı olduğundan bahsetmiş, yine TESEV-LUREANTE VAKFI-CLİNTON VAKFI arasındaki ilişkileri yazmıştık...

-Şimdi diğer güzide (!) vakıflarımız ve ilişkiler ağını ve CHP'YE OLAN YANSIMALARINI yazmaya başlıyoruz... İlk olarak kısa adı TÜSES olan Türkiye Sosyal Ekonomik Siyasal Araştırmalar Vakfı ile başlayalım...

-TÜSES adeta Baykal'ın yıllarca SHP içerisinde mücadele yürüttüğü ekibin toplanma alanı ve bir "Baykal karşıtları" kulübü...

-Baykal'ın yıllarca mücadele verdiği SHP'de kendisine karşı olan ne kadar isim varsa bu vakıfta toplanmış...

-Baykal'ın yıllarca mücadele verdiği SHP'nin kurucu kadrosu kimler? Türkan Akyol, Türker Alkan, Tekin Alp, Uğur Batmaz, İsmail Hakkı Birler, Oktay Ekşi, Hicri Fişek, Korel Göymen, Yiğit Gülöksüz, Erhan Işıl, Cezmi Kartay, Cahit Külebi, Muzaffer Saraç, Atila Sav, Cevdet Selvi, Cahit Talas, Güler Tanyolaç (SODEV ve sonrasında SHP’nin kurucu ekibi)

-Peki TÜSES'in kurucu kadrosunda bu ekipten kimler var? TÜRKAN AKYOL, KOREL GÖYMEN, YİĞİT GÜLÖKSÜZ (AYNI ZAMANDA 10 ARALIK HAREKETİ’NİN KURUCULARINDAN), CEVDET SELVİ, ATİLA SAV... Peki, Baykal muhalifleri bununla sınırlı mı TÜSES'TE? Hayır.

-Bakın başka hangi "Amansız Baykal muhalifleri" bu derneğin kurucuları arasında...

-GÜLENCİ ŞAHİN ALPAY, SODEV’İN KURUCUSU ve ONURSAL BAŞKANI ERCAN KARAKAŞ+BAYKAL SONRASI CHP’NİN ETKİN İSMİ YAKUP KEPENEK+EROL ÇEVİKÇE+HİKMET ÇETİN+DSP’Lİ ŞÜKRÜ SİNA GÜREL…

-Yani TÜSES aslında bir "BAYKAL KARŞITI BLOK" olarak tasarlanmış ve B planı olan Karayalçın ekibini diri tutmak aynı zamanda CHP içerisine isim yerleştirmek misyonunu edinmiş.

-Şimdi bu güzide vakfımız(!) hangi vakfın "PARTNERİ" Rothschild Ailesi'nin SOROS üzerinden etkin olduğu ve Aydın Doğan'ın "stratejik ortağı" Alman Friedrich Ebert Vakfı ile... Birlikte güzel (!) projeler yapıyorlar...

-Bu Friedrich Ebert Vakfı'nı aklınıza iyice kazıyın. Zira SOROS kendisi açıktan destek olmasını "riskli bulduğu" stratejik fonları bu Alman Vakfı Üzerinden yapıyor... Şimdi gelelim TÜSES ile ilgili ilginç bir detaya...

-Bu kadar Baykal muhalifi, hem de hepsi siyasete yıllarını vermiş bakanlık, vekillik, meclis başkanlığı yapmış isimleri bir araya getirerek böylesi bir derneği her halde "ÇOK GÜÇLÜ VE AĞIRLIĞI OLAN”, sözü dinlenen bir siyasetçi kurar değil mi? Evet dediğinizi duyar gibiyiz ama değil.

-Şimdi bu TÜSES'in kuruluş sermayesi tamı tamına 65 MİLYON TL... 48 kurucu 2 isim dışında Vakfın kuruluş senedinde 250'şer bin TL'lik pay sahibi.... Diğer 2 kişiden birisi E.Yaşar ALIÇLI ve tam 2.5 milyon TL değerinde hisse satın almış...

-Şimdi sıkı durun en büyük hisse ise 5 MİLYON TL ise AKADEMİSYEN bir isimde: ASAF SAVAŞ AKAT... Bir akademisyen bu kadar önemli isimlerin başına geçiyor ve bir de onlardan 20 kat fazla para koyarak hisse alıyor... İlginç mi geldi... Gelmesin...

-Zira Asaf Savaş Akat sıradan bir akademisyen değil... AKAT uzun yıllar 2 kurumda çalışmış KAVALA HOLDİNG ve ECZACIBAŞI HOLDİNG... Buraların üst düzey yöneticiliğini yapmış. Hatta "Akademisyen" AKAT bir ara patronlar klübü TÜSAİD'a bile üye olmuş...

- "E ne var bunda?" derseniz bizce erken davranmayın... Zira AKAT'ın çalıştığı 2 holdingin birisi "KIZIL SOROS" olarak da anılan OSMAN KAVALA'ya ait, AKAT'ın çalıştığı Eczacıbaşı Holding'in sahibi Nejat Eczacıbaşı ise aslında TESEV'in ilk kurucusu. 2 İSİM TESEV'DE beraber...

-OSMAN KAVALA aynı zamanda SOROS'UN Can Paker eli ile kurdurduğu AÇIK TOPLUM VAKFI'nın mütevelli heyetinde....

-Kafanız karıştıysa söyleyeyim, daha yeni başlıyor bu ilişkiler ağı. Kâğıt kalem almadıysanız alın :))

-Şimdi gelelim meşhuur 10 ARALIK HAREKETİNE... Bu 10 ARALIK HAREKETİ dönemin DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi öncülüğünde bir araya gelen sendikacı, akademisyen ve iş adamlarından müteşekkil güya "çağdaş sosyal demokrat" (!) ama aslında bildiğiniz liberal bir yapılanma...

-İlk toplantıları 2005 yılında Ankara Dedeman Otel'de 10 Aralık Günü gerçekleşiyor. Toplantı çağrısını yapan DİSK Başkanı Süleyman ÇELEBİ...

-Bu pek "çağdaş" Sosyal Demokrat oluşum bir bildiri yayınlıyor... Baykal ve CHP yerden yere vuruluyor ülkede yeni bir "Sosyal Demokrat Siyaset" anlayışı gerekliliği dile getiriliyor.

-Sonuç bildirgesi ile birlikte Prof. Dr. Burgan Şenatalar ve Fuat Keyman, hareketin sözcülüğüne getiriliyorlar... Şimdi bu 2 isme bir yakından göz atalım ne dersiniz?

-Prof. Burhan Şenatalar: Burhan Şenatalar'ın en önemli özelliği BİLGİ ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ olması... BİLGİ ÜNİVERSİTSİ ise TESEV ve CLİNTON VAKFI üzerinden SOROS köprüsü ile CIA'ya bağlı yazmıştık... Bu bağı kurumsal olarak sağlayan ise LEUREATE VAKFI...

-Bu sayın profesörümüz bir ara "CHP kapatılmalıdır ve hayatına vakıf olarak devam etmelidir" beyanında bulunmuştu... Not ediniz...

-Gelelim 10 ARALIK HAREKETİ'nin diğer sözcüsü FUAT KEYMAN'a... Bu hocamız hem SOROS'un "önceliğim" dediği ve en çok fonlama yaptığı hem Friedrich Ebert Vakfı'nın partneri olan SABANCI ÜNİVERSİTESİ'nde Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi.... Liberal görüşleri ile tanınır.

-Kurumsal olarak baktığımız zaman da ne görüyoruz... 10 ARALIK HAREKETİ'ni kuran Süleyman ÇELEBİ'nin DİSK sendikası Friedrich Evert Vakfı'nı n partneri... Hali ile hareket olarak fonlanamadıkları için bir tüzel yapı üzerinden fonlama formüle edilmiş...

-Bu 10 ARALIK HAREKETİ bir dönem CHP'ye eleştiri dozajını daha da arttırıyor ve "Partileşme Sürecine" giriyor... Bu süreç içerisinde ilk bölge toplantısının yapıldığı yer manidar... BOLU. Sanırsınız ki sosyal demokratların %80 ile silme kazandığı, sosyal demokrasi için sembol kent.

-Bolu belki sosyal demokratlar için simge değil ama YEŞİL GLADİO'ya evrilen Cemaat için simge... Abant Toplantıları'nı hatırlayınız...

-Efendim bu kadar etkin bir sol muhalefet yapan 10 ARALIK HAREKETİ her ne hikmetse Baykal'ın istifası ile dağılıyor. İnternet siteleri kapanıyor. Peki Süleyman Çelebi? yeni dönemin CHP Milletvekili oluyor, Fuat Keyman CHP'de fahri danışman, Prof. Burhan Şenatalar PM üyesi...

-Ha bu harekette bir de yükselen değer var: OĞUZ KAAN SALICI... O da önce İstanbul İl Başkanı, şimdi PM üyesi...

-Bu isim ile ERDOĞAN TOPRAK, DAVUT DİŞLİ-MEHMET KARASU bağlantısını, nasıl ve neye hazırlandığını, Mike Flynn-Nedim ŞENER bağlantısını medya operasyonunu sırası gelince yazacağız...

-Şimdi geliyoruz TEPAV'a...

-Kısa adı TEPAV olan vakfın ismi Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı... TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu ve tamamı TOBB Yönetim Kurulu Üyesi isimlerin kurduğu vakfın kuruluş sermayesi 320 bin lira ve 5 sene içerisinde vakfın hesaplarına kurucular tarafından yatırılması taahhüt edilen 10 milyon dolar yahut muadili Türk Lirası...

-Vakfın kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu. Vakıf aslında İstanbul sermayesine karşı Anadolu sermayesinin temsilcisi olan TOBB'un think thank kuruluşu ve siyasete açılan penceresi...

-Şimdi "Ne alaka?" demeyin hemen... Bu vakfın Ekrem Kerem Oktay isminde 1982 doğumlu bir analisti var. Ekrem Kerem Oktay da aynı Kılıçdaroğlu...

-Kariyer basamaklarını 3-5'er çıkıyor ve milletin 10 senede başaramadığını 2 senede başarıyor ve TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu'na danışman oluyor...

-Tabii Kılıçdaroğlu kendisi gibi bu kadar hızlı kariyer basamağı çıkan genci "kulağına fısıldanınca" hemen fark ediyor... E yeni CHP'nin büyük sermaye ile entegre olması lazım. İstenilen dizaynda TOBB ve büyük Anadolu sermayesi için de Kılıçdaroğlu'na bir köprü lazım...

-Tabii Ekrem Kerem Oktay hemen "değerlendiriliyor"... Oktay artık "CHP GENEL BAŞKAN BAŞDANIŞMANI" sıfatını alıyor... Tam ünvan ve görev tanımı: Ekonomi ve İş Dünyası İle İlişkilerden Sorumlu Başdanışman...

-Gelelim Bahçeşehir Üniversitesi'ne...

-Bu güzide (!) üniversitemiz ise SOROS ile koordineli çalışan YEŞİL GLADİO'nun DÖNÜŞTÜRME OPERASYONU'na insan kaynağı sağlayan eğitim kurumu...

-Bahçeşehir Üniversitesi'nin sahibi Enver Uğur... Eğitim sektöründeki ilk yıllarında 3 sınıflı bir dershaneden Dünya'nın dört bir köşesinde eğitim kurumları olan devasa bir eğitim kurumları imparatorluğu yaratmış bir başarı öyküsü... İlk bakışta baya parıltılı geliyor değil mi?

-O zaman şu başarı hikâyesine biraz yakından göz gezdirelim ne dersiniz?

-Enver Uğur, daha orta ölçekli bir eğitim kurumları zinciri olan Uğur Kolejleri'nin sahibiyken bir anda büyümeye başlıyor. Art arda açılan okullar, yurt dışından özellikle de Afrika'dan gelen öğrenciler...

-Uğur kendisini "Dünya'ya eğitimin barış getireceğine inanan bir eğitim gönüllüsü" olarak tanımlıyor...

-Sene 2013'e geldiğinde işlerinin cirosu 93 milyon dolara ulaşıyor. Ama bu gömlek Enver Uğur'a dar geliyor ve hayatı 2013 yılında önce Amerika'ya ardından ise Vatikan'a yaptığı ziyaretler sonrası değişiyor...

-Enver Uğur,"sıradan bir eğitimci" olarak Vatikan'da bizzat Papa tarafından kabul ediliyor. Ve ardından Uğur'un önlenemez yükselişi başlıyor...

-Enver Uğur, Bahçeşehir Üniversitesi ile yüzbinlerce öğrenci kapasitesine ulaşırken-yurt dışı okullar da var- cirosu 850 milyon doları aşıyor... Peki, bu önlenemez yükseliş bir "hayır duası" ile mi oluyor? Elbette "HAYIR"...

-Enver Uğur'un Vatikan ziyaretinden sonra Enver Uğur "finanse edilmeye" başlanıyor... Kim tarafından? ABD merkezli gözükse de perde arkasında finansmanı Vatikan tarafından sağlanan Carlyle Grup. Vatikan destekli ABD’li ünlü özel yatırım fonu Uğur'a ortak bile oluyor...

-Aynı Enver Uğur'u ABD Başkanlık seçimlerinde Gülen'in tüm desteğini verdiği Hillary Clinton'a destek vermek için ABD'de görüyoruz. Ve Uğur, Clinton'a "destek" oluyor... Sokaklarda yüz binlerce Trump'a çarpı atılmış tişört bastırıp dağıtıyor, kendisi de bizzat giyiyor...

-Şimdi buna da belki "Ne alaka CHP ile?" diyebilirsiniz ama kazın ayağı öyle değil...

-CHP'de Önder Sav'ın tasfiye edildiği kongrede listeye bazı yeni isimler giriyor PM'de...

-Mahmut Tanal mesela... Tanal, Bahçeşehir Üniversite'sinde Siyaset Okulu Programı'ndan sertifika aldıktan sonra Bahçeşehir Üniversitesi’nin Ceza Mahkemesi Hukukunda İletişimin Denetlenmesi ve Teknik İzleme Programı eğitimi de görmüş bir isim... Cemaate de oldukça sıcak kendisi...

-Faik Öztrak mesela... Bahçeşehir Üniversitesi'nde konuk öğretim üyesi.

-Ve asıl bomba CHP Genel Sekreterliği'ne getirilecek olan ünlü Anayasa profesörü Süheyl Batum... Batum, Bahçeşehir Üniversitesinde REKTÖR'lük yapan bir isim... Sonraki süreçte ise her şeye rağmen az da olsa ulusalcı tavrını sürdürünce ihraç ile tasfiye edildi.

-Şimdi size bu Bahçeşehir Üniversitesi'nin bu meşhur Friedrich Ebert Vakfı'nın gerçekleştirdiği pek çok toplantıyı kampüsünde organize ederek ev sahipliği yaptığını da söyleyelim de tam olsun...

-Şimdi gelelim SODEV yani Sosyal Demokrasi Vakfı'na....Bu vakıf da yılmaz Baykal muhalifi ve TÜSES'in de kurucularından olan Ercan Karakaş tarafından kurulmuş bir vakıf...

- Vakıf 10 Aralık EKİBİ ile çok yakın hareket ediyor. Vakfın Genel Sekreteri Barbaros Dinçer CHP Gençlik Kolları'na "tepeden inme" Genel Başkan yapılıyor...

-Ve SODEV de SOROS güdümlü Alman Vakfı Friedrich Ebert Vakfı'nın PARTNERİ (!)

-Gelelim ANADOLU KÜLTÜR VAKFI'na... Bu Vakfın başında "Kızıl Soros" olarak bilinen ve SOROS'un pek çok STK faaliyetinin Türkiye ayağını da yürüten Osman Kavala Var...

-Kavala, TESEV, Açık Toplum ve PODEM gibi üst çatı organizasyonlarını kullanarak bir faaliyet ağı oluşturmuş durumda...

-Çalışmaları Berghof Foundation, Chrest Foundation, Horizon 2020, Raoul Wollenberg İnstitute Of Human Rights ve Hollanda Kraliyet ailesi tarafından finanse ediliyor...

-KAVALA'nın ilişkide olduğu İsveç merkezli Raoul Wollenberg İnstitute Of Human Rights ise ilginç bir STK DAHA DOĞRUSU NGO..

-Bu NGO'nun başlıca ilgi alanı ise LGBT hakları. Hatta bu konuda çeşitli seminer ve oryantasyon programları ile özel üniversitelerden öğrenciler vakıf tarafından İsveç'e götürülüyor...

-Bir de bakıyoruz ki yeni PM'deki Melda Onur ve Mahmut Tanal daha sonra Meclis'e giriyorlar ve vekil olunca ilk işlerinden birisi LGBT Hakları üzerine teklif üzerine teklif vermek oluyor...

-Osman Kavala ise şu an FETÖ Soruşturması kapsamında tutuklu ve yargı aşaması devam ediyor...

-Şimdi Sav'ı tasfiye operasyonu ile sonuçlanan kurultayda PM'ye giren yeni ama dikkat çekici isimlere bakalım isterseniz...

-SENCER AYATA: TÜSES ÜYESİ

-YAKUP AKKAYA: 10 ARALIK HAREKETİ’NİN ÖNCÜSÜVE FRİEDRİCH EBERT VAKFI’NIN PARTNERİ DİSK’E BAĞLI BASIN-İŞ SENDİKASI GENEL BAŞKANI

-Doğa Çiğdemoğlu: Tarsus Amerikan Koleji Mezunu… Kolej 1888 YILINDA Amerikalı misyonerlerin kurduğu ilk okullardan birisi. Üniversite yine Amerika’da George Washington University… ABD’nin en pahalı üniversitesi… Mustafa Koç’un mezun olduğu okul…Ve paraşütle CHP PM…

-MESUT DEĞER: KÜRT SİYASAL HAREKETİNDEN GELMEKTEDİR-PKK’YA AF İSTEMİŞ HDP İLE İTTİFAK ÇAĞRISINDA BULUNMUŞTUR.

-İzzet ÇETİN: 10 ARALIK HAREKETİ'NİN öncüsü Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Aster-İş Sendikası Kocaeli Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi, (10 ARALIK HAREKETİ)-PM'YE SEÇİLMESİ SONRASINDA MİLLETVEKİLİ

-BİNNAZ TOPRAK: TESEV ADINA YÜRÜTTÜĞÜ "FONLU" PROJELERİ İLE MEŞHUR OLMUŞTUR.

-ERDOĞAN TOPRAK: 10 ARALIK HAREKETİ ve SERMAYE DÜNYASI İLE İÇ İÇEDİR...

-SEZGİN TANRIKULU: DİYARBAKIR ESKİ BARO BAŞKANI-PKK'LI TERÖRİSTLERİN AVUKATI-GENEL BAŞKAN YARDIMCISI VE MYK ÜYESİ OLMUŞTUR-BÖLGEDE HALK İLE CHP'Yİ BARIŞTIRACAK İSİM OLARAK LANSE EDİLSE DE İSTANBUL'DAN ADAY GÖSTERİLMİŞ VE KENDİSİNİ DİYARBAKIR'DA GÖREN OLMAMIŞTIR...

-İşte gerçekleştirilen Baykal-Sav tasfiye operasyonu sonrası PM'deki ulusalcı direniş kırılsa da hala partinin muktediri Kılıçdaroğlu değildir ve belli bir noktaya kadar Atatürk'çü ulusalcı kesimi cepheden karşısına almadan akıllı bir denge stratejisi izlemek durumundadır...

-Ancak Küresel Güç odakları durmayacak ve partideki Atatürkçü ulusal kesimin tasfiyesini sağlamak isteyecekler, partiye tamamen sağ kökenli,liberal, LGBT savunucusu, Kürt ve Alevi kökenleri öne çıkaran bir yapıyı hakim kılmayı planlayacaklardır...

-Ancak parti içerisindeki Atatürkçü ulusalcı kesim ve tabandaki hatırı sayılır kitle direnmeye devam etmektedir ve kolay kolay partiyi tamamen teslim etmeye niyetleri yoktur...

-CHP içerisinde "DERİN BİR SAVAŞ” başlamıştır ve bu parti içi savaşın etkileri tüm Türkiye'yi ilgilendirmektedir.



...

0 yorum:

Yorum Gönder

 

"Allahsız Oğlu Allahsız"

Firavunların Laneti ile Damgalandı: "Allahsız Oğlu Allahsız" - Açık İstihbarat

Sizi artık ne gücünüz, ne malınız mülkünüz, ne gizli hesaplardaki paranız, gizli ortaklıklarınız, sansürünüz, RTÜK'ünüz, her yıl yenisini yaptırmakla övündüğünüz hapishaneleriniz, eteğinizi öpen basınınız, biat etmiş yargıçlarınız, silah arkadaşları bin bir iftirayla tutuklanırken size topuk selamı veren generalleriniz;

Ne öfke ve kin kusan diliniz, korku filmine dönen çehreniz, yalakalarınız, dalkavuklarınız, jurnalcileriniz, gaz bombalarınız, özel yetkili mahkemeleriniz, 'akilleriniz'...

Allah'ı kandırmak, güya günahlarınızın kefaletini ödeyip sıyırmak amacıyla, halkın parasıyla inşa ettirmeye giriştiğiniz cami-mabed'leriniz..

Hiç birisi kurtaramayacak demektir...

Devamı...

Perdenin arkasında hava kötü

Sürece Diyarbakır'dan bakınca...


Örgütün gizli ajandasını anlamamız
için son iki gün içinde yerinde teyit ettiğim üç noktayı kayda geçeyim:

1- Örgüte katılım artıyor.Yeni yapıda rol almak için dağa çıkanlar artıyor. Burada örgütün şöyle bir taktiği var. Çekilme adı altında gidenlerin ciddi bir kısmı bu yeni katılımlar. Bir yandan da tecrübeliler içeride bekletiliyor. Hem bölgedeki koordinasyonu yapıyorlar hem de olası bir yol kazası sonrası çatışmaya hazır bekliyorlar. Plana göre ekime kadar tecrübeliler çıkmayacak. Sonra da kar kış bahanesiyle kalmaya çalışacaklar.

2- PKK ağır silahlarını ve bombaları belli bölgelerde depoladı.
Etraflarını da bubi tuzakları ve mayınlarla çevirdi. Dolayısıyla ihtiyaç halinde lojistik sorunu yaşamayacak. Asker bir şekilde buralara girmek isterse de ağır zayiat verecek.

3- Örgüt bu süreci legalleşme dönemi olarak gördüğü için önceki gün yeni bir kampanyanın startını verdi. Bundan sonra herkes evine ve işyerine Öcalan posterleri asacak.

4- Örgüt uyuşturucu ekimine hız vermiş. Diyarbakır kırsalı esrar tarlalarıyla dolu. Diyarbakır neredeyse suç ihraç ediyor. 'Nasıl olsa çözüm sürecindeyiz operasyon olmaz' diye köylüleri de baskı altına almışlar.

Başka örnekler de vermek mümkün. Yani örgüt bir yandan çözüm/barış diyor ama öbür taraftan başka bir ajandanın yol haritasını uyguluyor.