21 Şubat 2018 Çarşamba

İçeriden Fethedilen Kale: CHP (IV)





BÖLÜM VI

-CHP'de "DERİN DİRENİŞ" başlamıştı ve ilk hedef Kılıçdaroğlu'na ilk "Kaybettikleri mevzii" olan Meclis Grup Başkanvekilliğini geri kazanmak olacaktı...

-Bu mevziyi kazanarak hem parti içerisindeki etkinliklerindeki azalmayı minimize etmeyi hedefleyen hem de "ilerisi için düşündükleri" isimlerden birisini yavaş yavaş ön plana çıkarmayı planlayan Baykal ekibi, Muharrem İnce ismi üzerine yoğunlaştılar...

-Bu "Direniş Stratejisinin" ilk adımı olacaktı... Ve Baykal-SAV ikilisi parti içindeki tüm ağırlıklarını kullanarak Muharrem İnce'nin yapılan seçimde 3 grup başkanvekilinden birisi olarak seçilmesini sağladılar... İlk mevzi geri kazanılmış, "direnişin" ilk hattı kurulmuştu...

-Şimdi sırada ikinci adım vardı. CHP Haziran 2011 seçimlerinden %25 oy ile ana muhalefet partisi olarak çıkarken medya bunu bir önceki seçimlerde alınan %20 oy üzerinden değerlendirerek yine bir "başarı öyküsü" yazma çalışmalarına başlamıştı.

-Seçim öncesinde Kılıçdaroğlu "%30 alamazsam istifa ederim" demiş ve kendisini bağlamıştı. Küresel güçlerin desteği, Baykal etkisinin minimize edildiği ve tamamen kendi yaptığı liste ile medya gücü ile %30'u rahatlıkla alacağını düşünüyor bu güvenle bu beyanatları veriyordu...


-Ancak evdeki hesap çarşıya uymamış, sandıklar açıldığında %25 oy alan CHP, Kılıçdaroğlu'nun kendisini bağladığı "%30" oranının altında kalmıştı...

-Kılıçdaroğlu zordaydı, BAYKAL-SAV ikilisi içinse önemli bir fırsat doğmuştu. Bu seçimlerde taahhüt ettiği oyu alamayan Kılıçdaroğlu, aynı zamanda referandum sonrası üst üste 2. yenilgisini almıştı...

-Üstelik referandumda medya algısı ile tamamı kendi başarı hanesine yazılan %42 referandum sonucunun kendi başarısı olmadığı anlaşılmış, %42 HAYIR'dan %25 CHP oyuna düşüş sergilenmişti.

-Yani aslında Kılıçdaroğlu faktörü %3 civarındaydı belki o kadar da değildi. Zira kararsız ve ilk kez oy kullananların verdikleri oyu da Kılıçdaroğlu'nun başarısı olarak görmek yanlış olurdu...

-Ve tüm bu şartlar ile argümanları birleştiren BAYKAL-SAV ikilisi Kılıçdaroğlu'nu ikili bir kıskaca alacak stratejiyi geliştirdiler... Bu stratejiye göre Gürsel Tekin istifa talebini dillendirmeye başlayacak ve medya bağlantıları ile bunu gündeme taşıyacaktı...

-Ama daha önemlisi tüzük değişikliği talebi ile olağanüstü kurultayda BAYKAL ekibi PM listesinde yeniden üstünlüğü sağlamak için sayının düşmesi, ön seçim şartı gibi stratejik taleplerini gündeme taşıyacaktı.

-Bu noktada öne çıkacak isim ise TBMM'de "ön plana çıkması" için ışık yakılan ve başarılı performansı ile her geçen gün yıldızı daha da parlayan milletvekili İsa Gök olacaktı...

-Ve plan işlemeye başladı... Gürsel Tekin medyadaki güçlü bağlantılarını devreye soktu. Bağlantılarını özellikle Doğan grubu dışından seçiyordu. Ağırlığı CİNER GRUBU'na vermişti ve HABERTÜRK GAZETE ve TELEVİZYONU ile propagandaya başlamıştı...

-Tekin, Kılıçdaroğlu'nun verdiği sözü tutmasını istiyordu. Ve ekliyordu "Gerekirse ben siyasi bedel ödemeye hazırım..."

-O esnada küresel güç odakları Kılıçdaroğlu'nun şu aşamada cepheden bir mücadele için yeterli güçte olmadığını ve BAYKAL-SAV ekibinin direnişinin halen kırılamadığını görmüşlerdi...

-Ve Kılıçdaroğlu ani bir manevra ile "Olağanüstü Kurultay" kararı aldı... Baykal ekibi bunu bekliyordu ve şimdi pazarlık zamanıydı...

-CHP 16.Olağanüstü Kurultay tarihi olarak 26 Şubat 2012 tarihi belirlenmişti... Kurultayın teması ve sloganı ise "Demokrasi Şöleni" olarak belirlenmişti... Ancak Kurultay hiç de sessiz sedasız ve şölen havasında geçmeyecekti...

-Baykal'ın geri planda SAV ile birlikte yönlendirdiği muhalifler talepleri masaya sürdüler... Taleplerinin karşılanmaması halinde ise kongreye katılmayarak kongrenin toplanarak açılması için yeterli delege sayısına ulaşılmasını engelleyeceklerini belirttiler...

-İlk etapta Kılıçdaroğlu ve ekibi taviz vermeme taraftarıydı ancak Baykal ve ekibinin isterlerse kongreyi açtırmayabileceğini gördüler. Son dakikaya kadar pazarlıklar devam etti. Kılıçdaroğlu, Baykal'a bizzat telefon açarak kongreye katılmasını istemek zorunda kaldı...

-Baykal ise taleplerinin tamamının yerine getirilmesi halinde "SAV İLE BİRLİKTE" kongreye katılabileceğini aksi halde gelmeyi düşünmediğini iletti. Muhaliflerin karargahı Ankara Atalay Otel olmuştu... Herkes Baykal'dan gelecek direktifleri bekliyordu...

-Kongrenin ilk saati içerisine kadar Kılıçdaroğlu ile Baykal ekibi arasında anlaşma sağlanamadı... Baykal ilk direktifi İsa Gök'e verdi. İsa Gök kurultay salonuna noter getirtti. Ve yeterli delege olmadığını bu nedenle kurultayın açılamayacağını belirten dilekçeyi divana sundu.

-Arbede yaşandı, İsa Gök polis ve korumalar nezaretinde salondan çıkarıldı. Kılıçdaroğlu ekibi ise durumun ciddiyeti kavramıştı. Yaşanan telefon trafiği sonrasında eksik olan 600 delegenin 300'ü aniden (!) geliverdi... Kılıçdaroğlu geri adım atmak zorunda kalmıştı...

-Bu arada kurultay öncesinde tüzük taslağı da tamamlandı. Muhaliflerin 9 isteğinden 7'si yerine getirildi. Hazırlanan taslakta muhaliflerin isteklerinde yer alan ve Genel Merkez'in ilk etapta soğuk baktığı 'örgütlere hazine yardımından yüzde 40 pay verilmesi' kabul edildi.

-Milletvekili adaylarını belirleme konusunda da tüzük taslağında yenilikler yapıldı. 550 milletvekili adayını belirlemede yüzde 10'un altında oy alınan iller hariç yüzde 15'lik merkez yoklaması ile adaylar belirlenecekti.

-Baykal ekibi "ön seçim" ile Kılıçdaroğlu'nun listelerdeki direkt atama etkisini kırmayı hedeflemişti...

-Böylece sadece 63 milletvekilini Genel Merkez belirleyebilecekti. Geri kalan bölgelerde ise milletvekili adayları için ön seçim yapılacak. Parti Meclisi sayısı ise 80'den 60'a düşürüldü.

-Üzerinde tartışma yaşanan bir başka konu olan kadın kotası ise yüzde 25'den yüzde 33'e çıkarıldı. .

-"DİRENİŞ" başarı ile devam ediyordu... 2.hedef de gerçekleştirilmişti...

-Ancak Kılıçdaroğlu ve ekibi bu durumun "sürüdürülemez" olduğunun farkındaydılar... Bu nedenle artık cepheden karşılaşma zamanı gelmişti. Ya Baykal ve ekibini tasfiye edeceklerdi ya da bu süreç kendilerini tasfiye etmeye götürecekti...

-Bu nedenle Kılıçdaroğlu, çok yoğun biçimde Temmuz ayındaki 34.Olağan Kurultaya hazırlanmaya başladı... Ve 18 Temmuz 2012 tarihine gelindiğinde CHP'de taşlar bir daha kolay kolay yerine oturmayacak şekilde değişti...

-Kılıçdaroğlu, Genel Merkez'in tüm imkân ve gücünü kullanarak tek aday olarak girdiği seçimde BAYKAL-SAV ikilisini bu kez adeta "biçti"... Ve ağır bir hezimete uğrattı...

-Şimdi Kılıçdaroğlu'nun tartışmasız hakimiyetini sağlayan o listeye bakalım ve ilginç detaylara göz gezdirelim isterseniz...

-Parti Meclisi alınan oylara göre şöyle şekillenmişti: 'Haluk Koç (902), Şafak Pavey (878), Adnan Keskin (876), Umut Oran (871), Murat Karayalçın (850), Faik Öztrak (838), Ayşe Gülsün Bilgehan (821), Gökhan Günaydın (803), Engin Altay (787), İhsan Özkes (787), Veli Ağbaba (786)

-Levent Gök (774), Bihlun Tamaylıgil (772), Perihan Sarı (754), Candan Yüceer (748), Osman Faruk Loğoğlu (741), Mehmet Volkan Canalioğlu (729), Durdu Özbolat (728), Hurşit Güneş (714), Nihad Matkap (714), Sena Kaleli (707), İlhan Cihaner (702), Fikri Sağlar (699), Faruk Demir (696), Zühal Samlı (696), Mehmet Emrehan Halıcı (686), Sezgin Tanrıkulu (682), Alaattin Yüksel (678), Gürsel Tekin (677), Saniye Nazik Işık (666), Ercan Karakaş (644), Gülseren Onanç (644), Onursal Adıgüzel (643), Halit Toraman (639), Bülent Tezcan (633), Ayşe İnci Beşpınar (627), Aytun Çıray (623), Hüseyin Yaşar (623), Bülent Kuşoğlu (622), Yakup Akkaya (619), Tekin Bingöl (615), Gökçe Pişkin (613), Hüseyin Saygılı (603), Çetin Soysal (602), Erdoğan Toprak (601), Emel Yıldırım (599), Ekrem Kerem Oktay (595), Meryem Gül Çiftçi (582), Lamia Yıldız Tokman (580), Kutsiye Benan Baykal (578), Berrin Gürçay Dilekçi (577), İbrahim Yener (574).

-Bu listedeki pek çok ismi ve "ilginç" bağlantılarını sizler ile serinin 5. bölümünde paylaşmıştık... Ama bu listeye işte bu PM listesi eklenen isimler vardı ve onları ve "ilginç" ilişkilerini de sizinle paylaşalım isterseniz...

-Aytun ÇIRAY: DYP Genel Başkanı Tansu Çiller zamanında 1995 yılında DYP‘den milletvekili aday adayı oldu, İzmir İli DYP Önseçim Üçüncüsü seçildi. Ancak merkez kararı ile 5. sıraya kaydırıldı.

-O dönemde DYP dört milletvekili kazandı. 1999 Genel Seçimleri 1999 İzmir İli Önseçim Birincisi. Merkez kararı ile listeden tamamen çıkarıldı ve bunun üzerine DYP‘yi terk etmek zorunda bırakıldı.

-Daha sonra 2002 yılı seçimlerinde Mesut Yılmaz zamanında ANAP İzmir 2. sıradan aday gösterildi ancak parti baraj altında kalınca seçilemedi.

-Daha sonra Demokrat Parti‘ye geçti. DP (DYP) 2007 kongresinde Genel Başkan adayı oldu. Tüm medya ve siyasi analistler tarafından ilk üç aday arasında olduğu kabul edildi, ancak kongreyi siyaseten meşru bulmadığı için adaylıktan çekildi.

-Kılıçdaroğlu ile önce PM üyesi oldu sonra vekil seçildi.Şu an İYİ PARTİ GENEL SEKRETERİ (GÜNİZ SOKAK/MERKEZ SAĞ KONTENJANI)

-Saniye Nazik IŞIK: LGBT hakları savunucusu. KAOS GL isimli LGBT Hakları Derneği'nin önde gelen isimlerinden. KAOS GL Derneği SOROS nüfuzundaki Alman Friedirch Ebert Vakfı'nın "PARTNERİ"

-Gülseren ONANÇ: KAGİDER kurucusu. Bu dernek de Alman Friedich Ebert Vakfı'nın "PARTNERİ"-Kendisi daha sonra Genel Başkan Yardımcılığına kadar yükselecektir...

-Gökhan GÜNAYDIN: İstanbul Üniversitesi Hukuk mezunu (İstanbul Üniversitesi Ekibi)

-Ercan KARAKAŞ: SODEV Kurucusu ve "Onursal Başkanı"-SODEV Friedrich Ebert Vakfı'nın "PARTNERİ"

-Gökçe PİŞKİN: TARSUS AMERİKAN KOLEJİ MEZUNU, LONDRA EKONOMİ ve SİYASET OKULU MEZUNU (LİBERAL KANAT EKİBİ) (BU OKULUN ÖZELLİĞİNİ 5.BÖLÜMDE YAZDIK)

-Ekrem Kerem OKTAY: Eski TEPAV Analisti ve R.Hisarcıklıoğlu'nun danışmanı olduğunu yazmış, Anadolu büyük sermayesi-CHP-TOBB arasındaki köprü görevinin kendisine verildiğini yazmıştık. Danışmanlık yeterli gelmedi ve PM'ye alındı...

-İbrahim YENER: İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Fakültesi (İÜ EKİBİ)

-Murat KARAYALÇIN: Eski SHP Genel Başkanı. Baykal'ın ezeli rakibi, Tüm ekibi Friedrich Ebert Vakfı'nın partneri olan TÜSES'te. Alternatif olarak diri tutuluyor. Kendisi de PM'de...

-Perihan SARI: TESEV'in "fonlu" araştırmalarını yürüten 10 ARALIK HAREKETİ lideri Süleyman Çelebi'ye çok yakın bir sendikacı (10 ARALIK HAREKETİ EKİBİ)

-Yüksek Disiplin Kurulu'nda ise Şenal Sarıhan, Tülay Ateş (aynı zamanda Friedrich Ebert Vakfı bağlantılı SODEV KURUCUSU), Atila Emek, Refik Eryılmaz gibi isimler vardı ve hepsinin ortak özelliği ne tesadüf ki "İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ" HUKUK çıkışlı olmalarıydı...

-Yeni PM'ye Bilim ve Kültür Platformu'ndan giren 2 isim de dikkat çekiyordu... Bunlardan birisi Sencer AYATA ki kendisi Friedrich Ebert PARTNERİ olan TÜSES'in önemli bir ismiydi...

-Diğeri ise 10 ARALIK HAREKETİ sözcüsü Prof.Burhan ŞENATALAR'dı...

-İşte CHP'yi 2014 yerel ve 2015 Genel seçimlerine bu PM taşıyacak adayları bu PM belirleyecekti (!)

-Kılıçdaroğlu tam parti içerisinde hakimiyetini kurmuşken hiç beklenmedik bir gelişme yaşanacak ve Kılıçdaroğlu bu gelişmeye tüm Türkiye gibi hazırlıksız yakalanacaktı...

-Ülke giderek gerginleşiyor, toplumun üzerindeki baskı artıyor gerginliğin yaydığı olumsuz enerji ise gün geçtikçe çok daha net hissediliyordu...

-İşte bu gerginlik ve tahammülsüzlük ortamında 28 Mayıs günü Türkiye tarihinde benzerini yaşamadığı bir sürecin sabahına uyanacaktı...

-İstanbul'un simge parklarından olan TAKSİM GEZİ PARKI'na Taksim Yayalaştırma Projesi çerçevesinde imar izni olmadan yeniden inşa etme kararı ile birlikte alana gelen çalışma makinelerine kısa sürede sosyal medya aracılığı ile ciddi tepki geliyordu...

-İş makinelerinin çalışmasını engellemek için alana gelen aktivistler polisin orantısız güç kullanımı ile karşılaşınca Cumhuriyet tarihinin en yaygın ve en uzun süreli sivil protesto eylemlerinin de fitili ateşlenmiş olacaktı.

-Toplum üzerindeki baskılardan bunalmış, GEZİ PARKI bir sembol haline dönüşerek iktidarın baskıcı politikalarını protesto eden bir sivil protesto hareketine dönüşmüştü... Siyasilerden sanatçılara sıradan vatandaşlardan STK'lara kadar herkes yurt genelinde sokaklardaydı.

-Ama bir gariplik vardı... Bir sol parti hele muhalefette olan bir sol partinin her seferinde ısrarla şikayetçi olduğu iktidarın baskıcı uygulamaları karşısında toplumun her kesimi birlik halinde sokağa dökülmüşken, onların toplumsal öncüsü/muhalefetin örgütleyicisi olması için bundan uygun bir zaman ve zemin olamazdı...

-Ama CHP ısrarla her geçen gün giderek büyüyen ve yaygınlaşan bu protestolara "KURUMSAL KİMLİĞİ" İLE SOKAĞA İNEREK DESTEK SAĞLAMAKTAN KAÇINIYORDU. SANKİ"BİRİLERİ" CHP'Yİ "FRENLİYORDU" ve "BİR BİLDİKLERİ VARDI".

-Evet, protestolar Türkiye'nin "İÇ DİNAMİKLERİ" ile ortaya çıkarak yaygınlaşmıştı ancak iktidar müdahalesi gecikmedi... 5.günün ardından hareket ve protestoların meşruiyetini sorgulatan ve iktidarın elini kuvvetlendiren hareketler yaşanmaya başlandı...

-Banka ATM'leri sökülüyor, esnafın camları kırılıyor, yağma olduğu haberleri yayılıyordu... Maddi hasar ciddi boyuta ulaşmıştı. Sanki birileri "düğmeye basmıştı". Meşru bir eylem açıkça içerisine yapılan "sızma harekatı" ile "sabote ediliyor", meşruiyeti kaybettiriliyordu.

-Öte yandan 8 bin kilometre öteden Fethullah Gülen'in verdiği beyanat ilginçti. Olaylar ile ilgili "Biri olup biten şeyleri hafife alırsa, yangını hafife alıyor gibi, savaşı hafife alıyor gibi… Savaş başladı ama arzu ettiğiniz yerde onu durduramadınız. Her şeyi seylaplar halinde önüne kattı, sürükledi götürdü."

-Gülen alenen "Başlayan bir savaştan bahsediyordu" ve "Hafife almayın" diyordu...

-CHP, savaşta taraf olup yıpranmasın diye mi sokaklara "KURUMSAL KİMLİĞİ" ile indirilmemişti?

-Bu arada Gezi Parkı Direnişi farklı dinamikleri de ortaya çıkartıyordu... Örneğin alternatif bir medya oluşumu gibi...

-Uğur Dündar ve Tuncay Mollaveisoğlu'nun başında olduğu bir grup gazeteci bir muhalif kanal kurmaya karar verirler ve çalışmalara başlarlar. Teknik ekipman sağlanır, kadro hazırdır, stüdyolar tamamdır. Yeni kanalın ismi ise ARTI1 TV olarak konulur...

-Her şey tamamdır ancak bir sorun vardır. Kanal uyduya çıkarak yayına geçecek maddi kaynağı bulamamaktadır... Soruna el atan isim hiç de yabancı olmayacaktır: CHP'nin Kılıçdaroğlu dönemi ile birlikte öne çıkan PM üyesi, sermaye temsilcisi, eski devlet bakanı Erdoğan TOPRAK...

-Erdoğan Toprak finansman sorununu çözeceğini söyler, hatta kanalın finansmanının sağlanması için bazı CHP'li Belediye Başkanları ile yemekli toplantılarda bir araya gelinir... O toplantılarda bir kaynak aktarımının formüle edilip edilmediği bilinmese de...

-Oldukça ilginç bir ilişkiler ağının adımlarının atılmaya başlandığı kesindir...

-Erdoğan Toprak bir süre sonra Dündar ve Mollaveisoğlu ile Friedrich Ebert Vakfı'nın önemli PARTNERİ olan TÜSES VAKFInın en önemli isimlerinden Altan ERTÜRK'ü bir araya getirir...

-Altan ERTÜRK kanalı üzerine alarak finanse etmeyi kabul eder. Dündar ve Mollaveisoğlu, editoryal olarak tamamen bağımsız olacaklardır...

- Peki kimdir bu bir anda bir televizyon kanalını üzerine alıp finanse edecek isim olan Altan ERTÜRK? Biraz yakından bakmaya ne dersiniz?

-Altan ERTÜRK tabii ki bir iş adamı, zaten burası gayet normal burada şaşacak hiçbir şey yok... Ama ortağını duyunca baya bi şaşıracaksınız... Sıkı durun: Altan ERTÜRK, Davut DİŞLİ ile ortak...

-Davut DİŞLİ... Hani Kemal Kılıçdaroğlu'nun AKADEMİ OFSET A.Ş yolsuzluğu ile koltuğundan ettiği AKP vekili ve MKYK üyesi Şaban DİŞLİ'nin öz be öz kuzeni...

-CHP PM Üyesi Erdoğan Toprak kanal finansmanı için bula bula Şaban DİŞLİ'nin ortağını buluyor... "Şaşırmayın" zira daha yeni başlıyoruz....

-Bir süre sonra Altan ERTÜRK, kanala "Yönetici" pozisyonunda kimi getiriyor dersiniz? Friedrich Ebert Vakfı'nın bir başka "PARTNERİ" olan DİSK'İN Genel Başkanı Süleyman ÇELEBİ tarafından kurulan meşhur 10 ARALIK HAREKETİ'nin sözcüsü Prof.Burhan Şenatalar'ı...

-Şenatalar, o zaman da, şimdi de CHP PM üyesi... Ve asla Altan ERTÜRK'e laf söyletmiyor bu konuya azami hassasiyet gösteriyor...

-ARTI1 TV Gezi Parkı protestoları sürecinde reytingleri allak bullak ediyor, giderek yükselen bir değer haline geliyor... Halkın MUHALİF KANAL ihtiyacının adresi oluyor...

-Ancak ne oluyorsa birden bire kanalın Genel Yönetmeni Mustafa Hoş'a "tepeden" yani kanal patronajından baskılar gelmeye başlıyor... Bir süre sonra bu baskılar alenen "müdahaleye" dönüşmeye başlıyor...

-HALK TV, CHP'nin kanalı olarak bilinse de aslında hisseleri Baykal'ın yakınlarına ait, yani CHP ile Baykal olmasa alâkası yok ve Kılıçdaroğlu yönetiminin bir kanal ihtiyacı var... ARTI 1 TV yükselişte.

-Erdoğan Toprak ve Burhan ŞENATALAR vasıtası ile kanal yönetiminde söz sahibi olunmuş...

-"OPERASYON" için düğmeye basılıyor... Ve özellikle yayına müdahale dozajı giderek artmaya başlıyor. Ve neticesinde beklenen oluyor... Öncelikle Uğur Dündar istifa ediyor kendi kurduğu kanaldan... Tuncay Mollaveisoğlu ise biraz daha direnme kararında...

-Ama Tuncay Mollaveisoğlu, Türk basın tarihinde eşine az rastlanır bir "nezaketsizlik" ile kurduğu kanaldan kovuluyor...

-Bu arada CHP, küresel güç odaklarının istediği biçimde tabanın tüm rahatsızlığına ve tepkisine rağmen yaklaşan 2014 Yerel seçimleri öncesinde YEŞİL GLADİO'ya dönüşen Cemaat ile adım adım yakınlaşıyor, taban isyan ederken tavanın kulakları bu duruma sağır kalıyor...

-Bu arada ARTI 1 TV'de göreve CAN DÜNDAR getiriliyor. CAN DÜNDAR, kendisinden önceki ekibin kendisini arayarak "Yapma bak orada farklı hesaplar dönüyor. Kirli, işlere alet olma" uyarılarını dikkate bile almıyor kanalın başına geçiyor...

-Ve Aralık ayının 17'si itibariyle Türkiye tarihinin en büyük yolsuzluk operasyonuna uyanıyor. 4 bakanın isminin karıştığı skandal gündeme bomba gibi düşüyor...

-YEŞİL GLADİO'ya dönüşen FETÖ'nün AKP ile iktidar savaşı ilk kez bu kadar açık, net ve cepheden yaşanırken ART1 TV NE YAPIYIOR?

-Sanki bir basın organı değil de, bu iktidar hesaplaşması ve kavganın taraflarından biriymiş gibi pozisyon alıyor... YouTube'daki ses kayıtlarından tapelere kadar YEŞİL GLADİO'nun elindeki tüm argümanları çarşaf çarşaf yayınlıyor...

-Kanal adeta YEŞİL GLADİO'ya tahsis edilmiş agresif bir yayın politikası benimsiyor bu süreçte... Bu arada yaşanan süreç Erdoğan'ı sallıyor ama Erdoğan ağır hasar alsa da bu süreci atlatıyor...

-Öte yandan bu yayın politikasına geçilmeden hemen önce yani Uğur Dündar ve Tuncay Mollaveisoğlu'nun ekipleri ile kanaldan ayrılmasından hemen sonra ARTI 1 TV'de sürekli bir firmanın reklamları yayınlanmaya başlıyor: EA İNŞAAT...

-Peki, bu EA İNŞAAT'ın sahibi kim: KAMİL EKİN ALPTEKİN... Bu arkadaşa biraz dikkatli bakmamız gerekiyor, gelin isterseniz biraz mercek altına alalım bu KAMİL EKİN ALPTEKİN'i...

-Bu arkadaşımız başlı başına bir "Başarı Öyküsü" (!)...Mesela çok ilginçtir, ABD'de sadece 1,5 (Yazı ile bir buçuk) yıl kalmasına rağmen ABD'nin en başarılı Türk girişimcisi olarak gösterilebiliyor...

-Yine 1,5 sene kalmasına rağmen, ABD'de yıllardır ABD ile yahut bizatihi ABD'de iş yapan iş adamları değil de bu ticaret dehası(!) girişimci işadamımız, Türk Amerikan İşadamları Derneğinin (TABA) Genel Başkanlığını ve Türkiye ABD İş Konseyi'nin (DEİK/TAİK) Başkanlığını yapıyor.

-Bu arkadaş ABD'de batmak üzere olan bir uçak fabrikası alıyor, orada özel jetler yapıyor bu da yetmiyor bunları Körfez ülkelerinin şeyhlerine satıyor. Bu da yetmiyor inşaat sektörüne lüks konsept projeler ile hızlı bir giriş yapıyor...

-Cihan Kamer ve ATASAY kuyumculuk size bir şey ifade ediyor mu bilmem ama bu genç arkadaşımız için baya bir şey ifade ediyor, zira bu satın aldığı uçak fabrikasından önce Cihan Kamer'i ortaklık için ikna ediyor ve 120 uçaklık bir filo kurmaya karar veriyorlar. Ama iş olmuyor. -Sonra bu cevval arkadaş, Hollanda'nın büyük emlak yatırım firmalarından Van Herk'in Erdoğan Bayraktar Başkanlığındaki TOKİ'ye "ilk yabancı ortak" olmasını, 2006 yılında sağlıyor...

-Bu arada artık AKP ile iyiden iyiye de yakınlaşıyor tabi bu genç ve başarılı iş adamımız...

-Bu başarılı iş adamımız sıradan birisi ile evlenecek değil ya, gidiyor ülkemizin önemli gazetecilerinden ABD ile ilişkileri en iyi olan muharrirlerimizden Aslı Aydıntaşbaş ile evleniyor. Nikâh şahidi kim dersiniz? ŞABAN DİŞLİ :))

-Şimdi bu ŞABAN DİŞLİ'nin rüşvet protokolünü ortaya çıkarıp koltuğundan eden Kılıçdaroğlu... Kılıçdaroğlu'nun ortaya çıkardığı protokolde AKADEMİ OFSET olarak rüşvete imza atan MEHMET KARASU... Şimdi sıkı durun...

-Bilmeyenler epey şaşıracak zira bu MEHMET KARASU, ARTI1 TV'yi perde gerisinden finanse eden bu EKİN ALPTEKİN isimli başarılı iş adamımızın, 110 MİLYON DOLARLIK Beykonak Evleri projesinin danışmanı...

-Şimdi bu MEHMET KARASU aynı zamanda kim? Kılıçdaroğlu ekibinin ele geçirme operasyonu çektikleri ARTI1 TV'nin kağıt üzerindeki sahibi Friedrich Ebert Vakfı'NIN partneri TÜSES'in en önde gelen isimlerinden Altan ERTÜRK'ün de ortağı... :))

-Bu ilişkiler ağını kurgulayan PM Üyesi ve sonra vekilimiz(!) Erdoğan Toprak...

-Bitti mi? Biter mi... Bitmedi tabii...

-Şimdi ARTI1 TV bakar ki tüm gücü ile yüklenmesine, kaset tape ne varsa yayınlamasına, kendisini ateşe atmasına rağmen Erdoğan gitmiyor, "bir yerlerden" mesajı alır...

-Zira bu yapılanlara Erdoğan'ın ilk fırsatta cevap vereceği hem de bu cevabın çok sert olacağını herkes anlamıştır...

-Ve bu "ekip" aynı zamanda Erdoğan ile Perinçek önderliğindeki "Avrasyacı" kanadın yaklaşmasını da görmektedir. Bir dalga gelmektedir. Ve yapılacak en doğru hamle Gülen'i satmak ve Rusya ile irtibat kurabilmektir. Bu dalgadan ancak böyle korunabileceği hesap edilir...

-Ve yeniden bu başarılı iş adamımız EKİM ALPTEKİN ve "DERİN İLİŞKİLERİ" DEVREYE GİRER...

-Kısa bir süre Trump'ın Ulusal Güvenlik Danışmanlığı görevini yürüten Michael Flynn ile temasa geçilir... Flynn'ın en önemli özelliği ise Rusya ile olan yakın ilişkileridir.

-Washington Hattı'ndan İlhan Tanır'ın haberine göre Flynn, Adalet Bakanlığına teslim ettiği raporlarda Alptekin'in şirketi için yaptığı danışmanlık faaliyeti için 3 aylığına 530 bin dolar para aldığını ifade etmiştir...

-Flynn, ABD seçimlerinin yapıldığı 8 Kasım günü The Hill gazetesine yazdığı yazıda ise bu sefer Fethullah Gülen’i Bin Ladin ve Humeyni ile karşılaştırıp, Türkiye’ye iade edilmesi gerektiğini ileri sürer...

-Darbe girişimi sonrası Flynn'ın şirketi Gülen hakkında bir belgesel projesine girişirler...

-ABD merkezli Wall Street Journal (WSJ) gazetesi, Başkan Donald Trump'ın eski Ulusal Güvenlik Danışmanı Michael Flynn'in danışmanlık şirketi Flynn Intel Group'un, Türk hükümetiyle bağlantılı olduğu öne sürülen iş adamı Ekim Alptekin'in şirketi Inovo BV'den aldığı 530 bin dolarlık ödemenin bir kısmını kullanarak, Fethullah Gülen hakkında bir belgesel çekmek için ekip kurduğunu ve çekimler yaptığını bildirdi.

-Ancak gazete haberinde, Flynn'in ulusal güvenlik danışmanlığına atanmasının ardından şirketini kapatması ve Inovo ile yaptığı üç aylık kontratın da sona ermesinin ardından belgesel projesinin de yarım kaldığını ifade etti.

-WSJ, yarım kalan belgeselin ham görüntülerine ulaştığını belirtirken, projenin Kasım 2016 içerisinde Flynn'e ulusal güvenlik danışmanlığı teklifinin resmen yapılmasından iki gün önce rafa kaldırıldığını bildirdi.

-Kılıçdaroğlu ve kendisini yönlendiren ekip HALK TV'yi pasifize edip kendi medyalarını yaratmak için bir operasyon yapmışlar ama işi farklı boyutlarda ellerine yüzlerine bulaştırmışlardı... Kulaklarına "KANALDAN KURTULUN" DİYE FISILDANDI...

-Ve ARTI 1 macerası da böylece sona erdi...

-Evet dostlar, bugünkü bölümüzde yer alan ARTI1 TV operasyonu ile ilgili bilgilerin bir kısmı ile ilgili Çağdaş Ses İnternet sitesi ve Ece Sevim Öztürk ve ODA TV'nin konu ile ilgili haber ve araştırmalarından açık kaynak olarak yararlandığımızı belirtelim.

-Ayrıca yine bu konuda le ismini veremeyeceğimiz çok güvenilir bir kaynağımızın verdiği bazı detay bilgilerden de faydalandık...


BÖLÜM VII:

-Evet sevgili dostlar dün yazdığımız flood serimizin 7. bölümünde 2014 yerel seçim adaylarının ve özellikle de İstanbul'un nasıl "KÜRESEL GÜÇ ODAKLARI TARAFINDAN" "Dizayn Edilmiş" ve "Yeni" ambalajı ile sunulan içi boşaltılmış CHP'ye dayatıldığını yazmıştık…

-Sonuç olarak KÜRESEL DİZAYN EDİCİLER istediklerini almışlar ve başta kendileri için Türkiye'nin "can damarı" olan İstanbul ve tüm büyükşehirler olmak üzere istedikleri isimleri görevlere getirmişlerdi....

-Ama İstanbul'u seçimlerden aylar öncesinde KÜRESEL GÜÇ ODAKLARI'nın teslim almasını sağlayan operasyon çok büyük ve Türkiye'de uygulanmak istenen asli proje olan KALDIRAÇ MODELİ'nin denemesi olması açısından son derece önemliydi...

-Küresel Güç Odakları İstanbul özelinde çok önemli bir operasyona ve tabii CHP üzerinden imza atmışlardı...

Yerel seçimler için planlanan operasyon tamamlanmıştı... AKP kanadı ise 17/25 Aralık Operasyonu sürecine hazırlıksız yakalandığı ve bu sürecin çok öncesinde pek çok YEŞİL GLADİO'ya yakın ismi yerel seçim adayı olarak belirlemişti ve listelerini yenileme şansı yoktu...

-Böylece hem "Yenilenen" CHP kanadının "sağcılaştırılmış, soldan koparılmış, içerisine YEŞİL GLADİO BAĞLANTILARI'nı almış, liberaller ile kol kola girmiş ve partiyi kimliksizleştirmiş yönetiminin" SOROS koordinatörlüğünde gösterdiği ve küresel güç odaklarına uygun adaylar, hem de AKP'nin pek çoğu YEŞİL GLADİO'ya dönüşen Cemaat'e yakın adayları eli ile Büyükşehirler de de operasyon tamamlanmıştı...

-Artık en önemli hedef Cumhurbaşkanlığı seçimleriydi... Ve bu seçimi mutlak surette Erdoğan kazanmalıydı... Sürprize tahammül yoktu...

-RAND CORPORATİON yine çalışmaya başlamıştı... Uzmanlık alanlarından birisi "Lider Belirleme-Uygun Lider Profil Analizi Çıkarma" olan küresel güç odakları Türkiye'de Erdoğan'ın kazanabilmesi için sosyolojik, siyasal ve kişilik tüm dinamikleri alt alta koyarak bir rapor hazırladı.

-Buna göre Erdoğan'ın kazanması için temel şart Erdoğan'ın seçimi 2. tura bırakmadan kazanmasının "zorunlu oluşuydu".

-Zira seçimde 2. tura kalınması halinde CHP+HDP+MHP tabanının "fiili" bir konsolidasyon sağlayarak Erdoğan'ı ala aşağı etme şansı vardı ve bu Türkiye'de 20 yıldır ilmek ilmek ördükleri bütün planların ve verilen tüm emeklerin, sağlanan kazanımların bir günde çöpe gitmesi demekti. -O nedenle Erdoğan karşısına öyle bir aday çıkarılmalıydı ki... İşte burada geri dönmek üzere bir virgül koyalım ve takvim yapraklarını biraz geriye doğru çevirelim...

-Tarih: 16 Ocak 2013... Gazetelere bir haber düşer...CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu Çin gezisine çıkmaktadır...Yanında 46 önemli iş adamını da birlikte götürmektedir... Buraya kadar gayet normal...

-Ancak gazeteler bu 46 önemli iş adamından hiç birinin adını anmazken, hepsi ağız birliği etmişçesine tek bir isme vurgu yapmaktadır...

-O isim ALİ RIZA BOZKURT'tan başkası değildir... Nam-ı diğer "MÜTHİŞ TÜRK"...

-Peki kimdir bu "MÜTHİŞ TÜRK" ALİ RIZA BOZKURT, ilişkileri nedir, önemi nereden gelmektedir? İsterseniz yakından bir göz atalım...

-Sivas doğumlu olan ALİ RIZA BOZKURT, 1942 Sivas doğumlu, İTÜ mezunu bir Yüksek İnşaat Mühendisi... Ama İTÜ kendisini kesmiyor ve 1981 yılında eğitimi için ABD'ye yerleşiyor... Zaten ne oluyorsa ondan sonra oluyor...

-Ali Rıza Bozkurt, ABD'ye yerleşip bir de ABD vatandaşlığı aldıktan sonra Allah kendisine "Yürü ya Ali kulum" diyor, o da yürüyor...

-ABD'ye öğrenci olarak gittiği 1981 yılından sadece 8 sene sonra, 1989 yılında, ALİ RIZA BOZKURT'u Kuveyt'te o dönem "dünyanın en büyük" inşaat işini alırken görüyoruz...

-Etkisi, gücü ve nüfuzu o denli büyüyor ki, 1991 yılında 1.körfez Savaşı esnasında Saddam'ın askerleri işi gücü bırakıp "CANLI KALKAN" olarak BOZKURT'u esir alıyor, ABD de hiç yapmayacağı şeylerden birini yapıp müzakereye oturuyor, savaşın ortasında BOZKURT'u kurtarmanın derdine düşüyor ve pazarlıklar sonucu BOZKURT serbest bırakılıyor...

-Tam 20 ayrı ülkede, madencilikten, petrole, inşaata kadar pek çok önemli alanda çok hacimli projelere imza atan ALİ RIZA BOZKURT'un etkisi, Suudi Arabistan'da ise fazlası ile yoğun...

-Suud Hanedanı ile içli dışlı olan ALİ RIZA BOZKURT, aynı zamanda milyar dolarlık bir iş olan Mekke Tünelleri projesini gerçekleştiren isim...

-Ama daha önemlisi var ve burayı iyi not alın derim...

-ALİ RIZA BOZKURT siyasete de oldukça meraklı ama Türk siyaseti falan değil, direkt Amerikan siyasetine hem de Başkanlık seçimlerinde etkin olacak düzeyde... George W. Bush'un seçim kampanyasın yöneten -bakın bağış yapan falan demiyorum yöneten diyorum dikkat- bizzat BOZKURT...

-Ve asıl kritik durum şimdi geliyor... ABD'nin güvenliğini kontrol altına alabilmek ve üzerinde hâkimiyet kurabilmek için BOP planını yürürlüğe soktuğu Orta Asya petrol ve enerji hattının, ABD "derin sermayesi" temsilciliği yolu ile ABD temsilcisi kim oluyor dersiniz?

-Tabii ki ALİ RIZA BOZKURT...

- Şimdi ABD "arkanıza" SOROS'u vermiş ve sizi parti içi iktidara taşımış, yine SOROS organizatörlüğünde partinin içini de istediği gibi dizayn etmiş... Şimdi "yanınıza" da ALİ RIZA BOZKURT'u veriyor... Boşuna mı dersiniz? Adam ABD vatandaşı...

-ABD çıkarları için yemin etmiş, ABD'nin ORTA ASYA ENERJİ KORİDORU temsilcisi…

-Peki, bu ALİ RIZA BOZKURT, Kılıçdaroğlu'nun yanına ne zaman veriliyor? 2014 Cumhurbaşkanlığı seçiminden hemen 1,5 yıl önce... İlginç tesadüf değil mi?

-Şimdi size bir şey daha anlatayım efendim... Bilmeyen dostlar için... Türkiye'deki "Gerçek" 2-3 stratejistden birisi olan Erol Mütercimler'in anlatımına göre, bu ALİ RIZA BOZKURT'UN bir ilginç özelliği daha var…

-Bu ALİ RIZA BOZKURT, Cumhurbaşkanı seçilmeden tam 1 yıl önce o dönem Anayasa Mahkemesi Başkanı olan Sn. Ahmet Necdet Sezer'e "Cumhurbaşkanlığınız hayırlı olsun" diyen bir zat-ı muhterem. Yani Sezer'in haberi olmayan Cumhurbaşkanlığını 1 sene önce kendisine müjdeleyip tebrik ediyor.

-Anlayacağımız şu ki; bu "MÜTHİŞ TÜRK", Cumhurbaşkanı bilme konusunda çok mahir ve "derin" bir isim... Sahip olduğu servet, ünü dünyaya yayılan ALTIN KÖŞK gibi magazinsel konulara hiç girmiyorum bile...

-Şimdi efendim diyeceksiniz ki "İyi güzel de bu adamla Ekmeleddin İhsanoğlu arasında ne bağ var?" Anlatalım...

-Şimdi KÜRESEL GÜÇ ODAKLARI, yerel seçimlerde KALDIRAÇ MODELİNİ başarı ile uygulamışlardır... Yani kim kazanırsa kazansın İstanbul adayları kendi çıkarları doğrultusunda dizayn ederek, seçimler yapılmadan aylar önce aslında İstanbul'u zaten kazanmışlardır...

-Şimdi bunu geliştirerek sürdüreceklerdir ve "çok yönlü bir plan yapılır"... Öncelik ve istenilen Erdoğan'ın seçimi kazanmasıdır... Ancak seçim 2. tura kaldığı anda Erdoğan'ın seçilmesi riske girmektedir ve KÜRESEL DİZAYN EDİCİLERİN buna asla ama asla tahammülü yoktur...

-Ayrıca Erdoğan, YEŞİL GLADİO ile mücadeleye başlamıştır ve "Seçilmiş Cumhurbaşkanı" olarak daha totaliter eğilimler gösterip göstermeyeceği hakkında kafalarda soru işaretleri uyandırmaya başlamıştır...

-Yani Erdoğan'ın seçilememesi halinde bir B planı da gereklidir. KALDIRACIN diğer yanında öyle bir isim olmalıdır ki, olası bir yol kazasında Erdoğan girse bile enerji koridorunu ABD adına savunan, işbirliğine kayıtsız açık olan bir isim seçilmelidir...

-Küreselci Güç Odakları için isimler önemsizdir. Önemli olan BÜYÜK PLANIN aksamadan işlemesidir.

-Erdoğan karşısına "çıkartılacak" aday; hem muhafazakâr görünümlü, hem muhafazakârların desteğini alacağı düşünülürken, aslında "Erdoğan varken niye ona vereyim" dedirterek tepkisel olarak muhalif oyları bölecek, hem de ABD çıkarları ile uyum içerisinde bir isim olmalıdır.

-Aday, sol yahut milliyetçi kimliklerin üzerinde bir aday olmalı, eğer 2. tura kalınırsa, bu 2 ideolojik yapının "vatanseverlik" ortak paydası üzerinden bir blok oluşturması da böylece önlenebilmelidir...

-Bu aday, sağda tecrübesiz olmalı "öncelikli tercih" Erdoğan karşısında miting ve kampanyalarda üstünlük kuramamalıdır...

-Ve ilk başta da söylediğimiz gibi, tüm bu olumsuz şartlara rağmen Erdoğan'a karşı seçimi alsa ve Cumhurbaşkanı olsa dahi ABD enerji hattı çıkarları devam etmelidir...

-Profil netleşmiştir ve artık bu profilin isminin konulması gerekmektedir... ABD öncülüğünde, İngiltere ile Suudi Arabistan da seçimleri yakından izlemektedir...

-Zira ABD ve İngiltere gibi, bu ülkelerin "uydusu" olan ancak aynı zamanda bölgede liderlik iddiasındaki Suudi Arabistan da yeni bir Cumhurbaşkanı, yeni bir ittifak arayışı ile Türkiye'nin BOP Projesi çerçevesinden çıkabileceğinden ve liderlik iddiasında kendisi ile bir başka ittifakın desteği ile yarışabileceğinden endişelenmektedir.

-Özellikle sol tandanslı, Rusya ile iyi ilişkiler kurabilecek, alternatif enerji hatları üzerine çalışabilecek bir Cumhurbaşkanı seçilmesi, hem küreselcilerin hem Suud Hanedanı'nın tahammülü olmayan bir ihtimaldir...

-Ve süreç devam ederken, CHP tabanı kadar parti yetkili organları da adaylarının kim olduğunu bilmiyor... Kamuoyu da parti de aday kim olacak büyük bir merak içerisinde...

-Bu arada Aralık 2013'te, Fethullah Gülen'in ABD'deki temsilcilerinin çatı örgütü olan Turkic American Alliance (TAA) Başkanı Faruk Taban Başkanlığında, Washington'da Kılıçdaroğlu ve Emekli Büyükelçi Faruk Loğolu ile bir kahvaltıda bir araya gelirler...

-Bu TAA Başkanı olan Faruk Taban, ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden ile bire bir görüşen bir isim. Şimdi FETÖ'den iadesi istenmekte. Neyse efendim... O esnada parti örgütünde dikkatini çekenlerin tepkisini de çeken bu kahvaltıya çok bir anlam verilemez...

-Ama süreç ilerlemektedir ve CHP hala adayını kesinleştirememiştir. Ve Haziran 2014'te meşhur iş adamımız, "en üst düzey siyaset dizayn edici", MÜTHİŞ TÜRK, ALİ RIZA BOZKURT'un Ankara Bilkent'te bulunan ve "ALTIN SARAY" olarak bilinen ünü uluslararası alana yayılmış evi esrarengiz bir toplantıya ev sahipliği yapar...

-Bu esrarengiz toplantıda Kemal Kılıçdaroğlu ile birlikte bakalım kimler var? 10 ARALIK HAREKETİ öncülerinden -SOROS etkisindeki Friedrich Ebert Vakfı'nın DİSK üzerinden fonladığı 10 ARALIK- Erdoğan Toprak..

-Emekli Büyükelçi ve dönemin dış ilişkilerden sorumlu MYK üyesi Faruk LOĞOĞLU.

-TÜRK TANITMA VAKFI BAŞKANI KEMAL BAYTAŞ

-Ankara Çankaya Belediye Başkanı ALPER TAŞDELEN-Ki Taşdelen'in nikahının en önemli davetlilerinden birisi ALİ RIZA BOZKURT'TUR. Yani mazileri eskiye dayanır.

-Ve Doğan Grubunu temsilen toplantıya katıldığı iddia edilen bir "gazeteci"... O gazetecinin de TAHA AKYOL olduğu iddiası mevcut... Bir tek o isim kesinleşmedi. Taha Akyol'dan çıt yok zira...

-Toplantının gündem maddesi belli... CHP'nin Cumhurbaşkanı adayı... Ama ilginç olan şu ki, bu kadar önemli isim (?) toplanmışlar bir iş adamının evine, başta da Kılıçdaroğlu olmak üzere o iş adamına "Kimi aday göstermeli?" diye soruyor ve ağzından çıkacak cevabı bekliyorlar...

-Şimdi tabii orada ALİ RIZA BOZKURT'un Ekmeleddin İhsanoğlu ismini söyleyip söylemediğini o toplantıya katılanlardan birisi açıklamadıkça asla öğrenemeyeceğiz. Ama kesin olan bir şey var ki, bu görüşmeden günler sonra Kılıçdaroğlu, MHP Lideri Bahçeli'ye ziyarette bulundu...

-Baş başa yapılan görüşmenin sonrasında Kılıçdaroğlu pek sevdiği kameraların önüne geçti ve CHP'lileri yöneticiler de dahil şok eden "ÇATI ADAY EKMELEDDİN İHSANOĞLU'DUR" açıklamasını yaptı...

-CHP "ÜST YÖNETİM KADROLARI VE PARTİ ORGANLARI" dahil çok çok dar bir kesimin dışında kimsenin bu karardan haberi yoktu, daha da önemlisi böylesine hayati bir karar partinin yetkili kurullarına sunulmamış, konuşulmamış ve onaylanmamıştı.

-Kılıçdaroğlu, tüm parti meclisi ve MYK'yı devre dışı bırakarak "parti içi darbe yapmış" ve kararını açıklamıştı... MHP DE BU KARARA UYMUŞTU... Ama niye?

-Dünyaca ünlü matematikçi John Nash'in hayatının anlatıldığı "AKIL OYUNLARI" FİLMİ, aynı isimli kitaptan sinemaya uyarlanmış, başrolünü Russel Crow'un yaptığı film sinema tarihinin kült eserleri arasına girmiştir...

-Peki, bu filmin kitaba uyarlandığı kitabın yazarı kimdir? ZÜLFİYE NAZAR... ASIL İSMİNİ SÖYLEYELİM: SYLVİA NAZAR...

-"Ne alaka Akıl Oyunları, Zülfiye Nazar, sinema, John Nash" demeyin bekleyin hele...

-Şimdi sıkı durun... Kimdir bu Sylvia NAZAR? Bu soyadı hiç tanıdık gelmiyor mu? Hani DERİN DEVLETİN PARATONERİ: DEVLET BAHÇELİ floodumuzda Türkeş ile "yakın ve derin" ilişkilerinden bahsettiğimiz bir CIA ajanı vardı, ÖZBEK asıllı.

-Hani bir dönem Türkiye'de de görev yapmış 9 Mart muhtırasının tasfiye edilmesini Türkeş üzerinden sağlamış, ama asıl uzmanlık alanı ORTA ASYA olan-ALİ RIZA BOZKURT'UN ABD'NİN DERİN ENERJİ ŞİRKETLERİNİN DEVLET ADINA ORTA ASYA TEMSİLCİSİ OLDUĞUNU DA UNUTMAYIN-

-Hatırlamadıysanız hala hatırlatalım: Evet ünlü CIA ajanı Ruzi NAZAR... İşte bu Zülfiye, ya da asıl ismi ile Sylvia NAZAR o RUZİ NAZARIN öz be öz KIZI!

-Peki, film Dünya'da bu denli ilgi görünce John Nash'i Türkiye'de ağırlayıp onuruna yemekler veren kim? ALİ RIZA BOZKURT...

-Dönelim biz Kılıçdaroğlu'nun açıklamasına... Parti şok içindedir ama Kılıçdaroğlu adayı açıklamıştır... Açıklamıştır açıklamasına ama kimdir bu Ekmeleddin İhsanoğlu?

-İhsanoğlu, Mısır doğumlu bir Türk vatandaşı olmakla birlikte, yıllarca Türkiye'yi görmemiştir. Öğrenimini İslami eğitimde otorite sayılan Mısır'ın El Ezher Üniversitesi'nde tamamlamıştır...

-Ekmeleddin İhsanoğlu, 24 yıl boyunca İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) İslâm Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi'nin genel direktörlüğünün yürüttü.

-Bu görevinin yanı sıra, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Bilim Tarihi Bölümü ile Türk Bilim Tarihi Kurumu'nun başkanlığını ve İstanbul Üniversitesi Bilim Tarihi Müze ve Dokümantasyon Merkezi müdürlüğü görevlerinde bulundu.

-Ama Ekmeleddin İhsanoğlu'nun çok önemli 2 özelliği vardır...

-İhsanoğlu, 1974 yılında doktorasını yapmak üzere İngiltere'ye gider... Hangi Üniversite dersiniz? İngitere'nin "seçme öğrencileri alıp" sonrasında kendi ülkelerinde önünü yönetici konumuna getirmek için açtığı öğrencileri buluşturduğu üniversite olan EXETER ÜNİVERSİTESİ'ne.

-Tesadüfe bakın ki 1976-1978 yılları arasında aynı Üniversitede Abdullah Gül, Fehmi Koru da eğitim görmüştür. Sadece bu isimler mi? Elbette hayır... Şükrü Karatepe ve Hulusi Akar da o yıllarda orada aynı üniversitedeydi... Yine Mehmet Şimşek de bu üniversite çıkışlı bir isim...

-Ve Ekmeleddin İhsanoğlu'nun 2. önemli özelliği Suudi Kraliyet ailesinin ve Suudi Arabistan'ın son derece değer ve önem verdiği bir isim olması. Peki bu Suud ailesi ile kim içli dışlı? ALİ RIZA BOZKURT...

-Suudi Arabistan, İhsanoğlu'na her türlü desteği veriyordu... KALDIRAÇ MODELİ işlemeye başlamıştı... KALDIRACIN bir ucunda "Seçilmesi Tercih Edilen" Erdoğan vardı, diğer ucuna da "Olası bir kazada Erdoğan kaybederse BOP'un işlemesini sürdürecek" İHSANOĞLU monte edilmişti... -Yani kaybeden kim olursa olsun aynı İstanbul seçimlerinde olduğu gibi KÜRESEL DİZAYN EDİCİLER bir kez daha seçimler yapılmadan KAZANMIŞLARDI... Temmuz ayında yapılan ve Erdoğan'ın kazanarak Cumhurbaşkanı seçildiği seçim sadece zaferlerini tescilliyordu...

-2. ve daha büyük operasyon da yapılmış ve yine başarılı olunmuştu ve operasyon yine CHP eli ile hayata geçirilmişti...

-Ve gelinir 2015 seçimlerine... Kılıçdaroğlu, Baykal ve Muharrem İnce gibi listeye almazsa büyük tepki çekeceği isimlere verdiği adaylıklar dışında listeleri istediği gibi düzenler. Ön seçimler "fermuar yöntemi" ile formaliteye dönüşür...

-Kılıçdaroğlu, iyice soldan kopardığı partiyi liberaller, merkez sağcılar, SOROS bağlantılı vakıf üyeleri ile doldurur...

-Ancak beklenmedik bir şey olur. AKP'de yaşanan kan kaybı durmaz ve HDP beklenenin üzerinde oyla Meclis'e girer... AKP'nin tek başına iktidar dönemi bitmiştir. AKP ÇOĞUNLUĞU KAYBEDER...

-İşte o günlerde siyasal literatürümüze İSTİKŞAFİ MÜZAKERE süreci kavramı girer. AKP İLE chp 45 GÜN SÜRECEK KOALİSYON GÖRÜŞMELERİNE BAŞLAR.

-Ancak hükümetin kurulması için yasal süre sınırlıdır... İSTİKŞAFİ GÖRÜŞME bir yalanın adıdır. Yasal süreçte zaman doldurmak isteyen AKP'nin taktiğidir...

-Normal prosedüre göre 1.parti olan AKP, koalisyonu kuramazsa, 2.parti CHP'ye koalisyon kurma görevi verilmesi gerekmektedir. Ancak Erdoğan bu görevi vermeyeceğini söyler... Kılıçdaroğlu buna yasal olarak itiraz edip, kitleler ile eylem yapacağına şok eden çağrısını yapar...

-Kılıçdaroğlu, MHP Lideri Bahçeli'ye "Gelin koalisyonu kuralım Başbakan da siz olun" demektedir. Dünya'da ilk kez bir ana muhalefet partisi, kendinin yasal hakkı olan hükümeti kurma görevinin verilmesine itiraz etmiyor, üstüne başbakanlığı bir diğer parti liderine teklif ediyordur.

-CHP'yi dizayn eden güçlerin AKP iktidarının devamını istedikleri açıktır ve Kılıçdaroğlu mesajı net olarak almıştır. Bahçeli de aynı mesajı almış olacak ki, Kılıçdaroğlu'nu ciddiye bile almaz..."Erken seçim" der...

-Patlayan bombalar, her gün gelen şehit haberleri, güvenlik kaygısını üst düzeye çıkarmıştır. AKP milliyetçi söylemleri sertleştirir, güvenlik duygusuna oynar... Erken seçim kararı alınır...

-Kasım'da taşlar KÜRESEL DİZAYN EDİCİLER için yeniden yerine oturmuş, bir an tehlikeye giren AKP iktidarı Kılıçdaroğlu'nun kritik hamlesi ile yeniden tesis edilmiştir...

-Artık CHP üzerinden Türkiye çok daha rahat manipüle edilebilmekte, en zorlu operasyonlar çok rahatlıkla organize edilebilmektedir...

-Ancak Erdoğan'da bir "kontrolden çıkma havası" sezilmiştir... Bu uzun zamandır sinyalleri gelen otoriterleşme ile birlikte gelmiştir...

-Erdoğan, özellikle 17/25 Aralık'tan sonra, ABD'nin 1991 yılı itibariyle Gülen Cemaati üzerinden yeniden reorganize ettiği YEŞİL GLADİO ile mücadeleye başlamıştır. Bu mücadelede kendisi çok darbe alsa da, YEŞİL GLADİO'ya da çok ciddi darbe vurmuştur...

-Küresel güçler için hesap zamanıdır...

-Herşey hesaplanır ve YEŞİL GLADİO'nun çok yıprandığı, deşifre olduğu, emniyet ve yargı etkinliğini kaybettiği görülür ve bundan böyle örtülü "derin" operasyonlarda kullanılamayacağına kanaat getirilir...

-YEŞİL GLADİIO, "KENDİSİNİ DE YOK EDECEK" son bir görevle feda edilecek ve tasfiye edilmesinin önü açılacaktır...

-KÜRESEL DİZAYN EDİCİLER, "Başarısız Olmak Üzere" planlanmış bir darbe girişimini planlarlar. Zira planladıkları süreçte Ortadoğu'da önce Suriye ardından İran ve son olarak Türkiye'ye müdahale planlamaktadırlar...

-Bu süreçte SOROS'un söylediği şey olan "İHRAÇ EDECEK EN İYİ ÜRÜNÜ, ORDUSUNUN KANI" olan ve güçlü ordusu ile bölge dengelerinde önemli yer tutan Türkiye'nin müdahaleye açık, savunmasız hale getirilmesi gerekmektedir...

-Bu nedenle, "KURMAY ZEKASI İLE UZAKTAN YAKINDAN ALAKASI OLMAYAN" bir darbe planı, YEŞİL GLADİO'nun Pensilvanya Merkezi'ne dikte edilir, YEŞİL GLADİO FETÖ lideri Gülen eli ile bu plan TSK içinde "uyuyan" hücrelere gönderilir...

-KÜRESEL DİZAYN EDİCİLER'în amacı gerçekleşecek, "başarısız darbe girişimi" ile açığa çıkacak tüm üst rütbeli TSK mensupları ile birlikte, medya gücünü de kullanarak yoğun bir bilgi karmaşası ile kurunun yanında yaşı da yakarak TSK'nın belini kırmak, etkisiz hale getirmektir...

-Öte yandan YEŞİL GLADİO da böylece deşifre edilecek ve tasfiye olması için Erdoğan'ın eline bırakılacaktır…

-KÜRESEL DİZAYN EDİCİLER, zayıflatılmış TSK+FETÖ ile mücadele bağlamında, "DAHA DA GÜÇLENMİŞ ERDOĞAN" +MÜESSES NİZAM KORUYUCUSU OLARAK İKTİDARDAN YANA TAVIR ALACAK MHP+DİZAYN ETTİKLERİ KONTROLLERİ CHP eli ile BOP'un en kritik virajında TÜRK SİYASETİNE TAMAMEN EGEMEN OLMA HESABI YAPMAKTADIRLAR...

-Tasfiye olan GLADİO yapılanmasını ise, "paramiliter tetikçi" yapılanmalar ile, beyin takımını oluşturacak üst kadroyu müteşekkil edecek farklı vakıflar ve cemaatler üzerinden yeniden reorganize etmeyi planlıyorlardı...

-İşte bu noktada Kılıçdaroğlu, hala YEŞİL GLADİO'nun "feda edildiğini" okuyamıyordu... Ve KÜRESEL DİZAYN EDİCİLERİN "Testinden" sınıfta kalıyor, 15 TEMMUZ'da "stratejik ön görüden" yoksun konumlanıyordu...

-15 Temmuz Darbe girişimi, aslında tam da küresel güç odaklarının istediği gibi sonuçlandı... YEŞİL GLADİO tasfiye oldu, Erdoğan güçlendi, MHP AKP'ye doğru itildi, CHP dizayn edilmiş biçimde istenilen tarzda siyasete devam etti. Ama en önemlisi TSK'da ciddi bir yıpranma oluştu.

-Kılıçdaroğlu ise süreci okuyamamış, savrulup durmuştu ve KÜRESEL DİZAYN EDİCİLER artık kendisi için soru işaretleri koymaya başlamışlardı...

-Kılıçdaroğlu'nun belki de en büyük eksiği "Genel Başkan" oluşu, ama hâlâ "Lider" olamayışıydı... KÜRESEL DİZAYN EDİCİLER, Kılıçdaroğlu'na "Liderlik" statüsünü de kazandırarak yeni bir kredi açmaya karar verdiler. Bunda bazı hatırlı kişilerin temasları yardımcı oldu...

-KÜRESELCİLER, KILIÇDAROĞLU'nu lider yapacaklardı yapmasına ama, bundan sonra ellerini de üzerinden olabildiğince çekeceklerdi ve Kılıçdaroğlu artık kaderini kendi belirleyeceklerdi...

-KÜRESELCİLER ise çoktan KILIÇDAROĞLU'nun "Tek Başına Kaldığı Yolda" başarısız olması halinde B plânlarını ve Kılıçdaroğlu sonrası CHP'nin başına getirmeyi planladıkları isim üzerinde çalışmaya başlamışlardı...

-Kum saati artık KILIÇDAROĞLU için terse akıyordu...


Celal Eren Çelik / @yazparov

0 yorum:

Yorum Gönder

 

"Allahsız Oğlu Allahsız"

Firavunların Laneti ile Damgalandı: "Allahsız Oğlu Allahsız" - Açık İstihbarat

Sizi artık ne gücünüz, ne malınız mülkünüz, ne gizli hesaplardaki paranız, gizli ortaklıklarınız, sansürünüz, RTÜK'ünüz, her yıl yenisini yaptırmakla övündüğünüz hapishaneleriniz, eteğinizi öpen basınınız, biat etmiş yargıçlarınız, silah arkadaşları bin bir iftirayla tutuklanırken size topuk selamı veren generalleriniz;

Ne öfke ve kin kusan diliniz, korku filmine dönen çehreniz, yalakalarınız, dalkavuklarınız, jurnalcileriniz, gaz bombalarınız, özel yetkili mahkemeleriniz, 'akilleriniz'...

Allah'ı kandırmak, güya günahlarınızın kefaletini ödeyip sıyırmak amacıyla, halkın parasıyla inşa ettirmeye giriştiğiniz cami-mabed'leriniz..

Hiç birisi kurtaramayacak demektir...

Devamı...

Perdenin arkasında hava kötü

Sürece Diyarbakır'dan bakınca...


Örgütün gizli ajandasını anlamamız
için son iki gün içinde yerinde teyit ettiğim üç noktayı kayda geçeyim:

1- Örgüte katılım artıyor.Yeni yapıda rol almak için dağa çıkanlar artıyor. Burada örgütün şöyle bir taktiği var. Çekilme adı altında gidenlerin ciddi bir kısmı bu yeni katılımlar. Bir yandan da tecrübeliler içeride bekletiliyor. Hem bölgedeki koordinasyonu yapıyorlar hem de olası bir yol kazası sonrası çatışmaya hazır bekliyorlar. Plana göre ekime kadar tecrübeliler çıkmayacak. Sonra da kar kış bahanesiyle kalmaya çalışacaklar.

2- PKK ağır silahlarını ve bombaları belli bölgelerde depoladı.
Etraflarını da bubi tuzakları ve mayınlarla çevirdi. Dolayısıyla ihtiyaç halinde lojistik sorunu yaşamayacak. Asker bir şekilde buralara girmek isterse de ağır zayiat verecek.

3- Örgüt bu süreci legalleşme dönemi olarak gördüğü için önceki gün yeni bir kampanyanın startını verdi. Bundan sonra herkes evine ve işyerine Öcalan posterleri asacak.

4- Örgüt uyuşturucu ekimine hız vermiş. Diyarbakır kırsalı esrar tarlalarıyla dolu. Diyarbakır neredeyse suç ihraç ediyor. 'Nasıl olsa çözüm sürecindeyiz operasyon olmaz' diye köylüleri de baskı altına almışlar.

Başka örnekler de vermek mümkün. Yani örgüt bir yandan çözüm/barış diyor ama öbür taraftan başka bir ajandanın yol haritasını uyguluyor.