18 Şubat 2018 Pazar

İçeriden Fethedilen Kale: CHP (III)





Evet, CHP'nin yakın tarihine ışık tutan bu ilginç yazı dizisine, bugün kaldığımız yerden devam ediyoruz:

BÖLÜM V

-Evet Kılıçdaroğlu YEŞİL GLADİO'nun desteği ile gündeme getirdiği baskın olağanüstü kurultayı blok liste şeklinde yapmıştır ve PM ile MYK'daki BAYKAL -SAV ekibinin ağırlığını büyük ölçüde kırmıştır... Ama henüz gerçek mânâda başarabildiği bir şey yoktur...

-Kılıçdaroğlu arkasından rüzgar estirilmektedir ancak küresel güç odakları Kılıçdaroğlu'nun acilen somut bir başarıya yahut başarı algısına ihtiyacı olduğunu çok iyi bilmektedirler...

-Ve Baykal-Sav ikilisinin PM ve MYK etkisini kıran Kılıçdaroğlu için fırsat hemen önündedir: "Referandum". Özellikle HSYK'nın yapısının değişmesinin gündemde olduğu bu referandumda AKP "Evet" kampanyası yürütürken, Kılıçdaroğlu CHP Lideri olarak ilk seçim maratonuna başlıyordu...

-Referandum sonuçları açıklandığında sandıktan % 57,88'si "Evet", % 42,12'si "Hayır" şeklinde sonuçlar çıktı. AKP yeni Anayasa'yı kabul ettirmiş, Erdoğan 2.kez balkon konuşmasını yapmıştı. Ancak AKP'nin bu zaferinin hemen ertesi gününden itibaren tuhaf bir durum ortaya çıkacaktı.




- Doğan Medya Grubu tüm kanal ve gazetelerinde referandumda alınan %42'lik oyu Kılıçdaroğlu'nun büyük başarısı olarak sunuyor, daha partinin başına geçmesinin ardından uğraştığı parti meseleleri atlatıp aldığı %42 oy ile CHP'NİN 2007 Genel Seçimleri sonuçlarını kıyaslıyorlardı..

-Hali ile 2007 seçimlerinde %20 oy almış CHP, referandum sonuçlarına göre oyunu Kılıçdaroğlu'nun kısa liderliği süreci içinde %22 arttırmış gözüküyordu. Ama gerçekler hiç de öyle değildi...

-Oysa bu bir "referandumdu"... Ve seçim ile referandumun dinamikleri çok farklıydı, Türkiye bunu en net biçimde Özal'ın en güçlü olduğu 1987 yılında kaybettiği referandumda görmüştü. Öte yandan CHP gibi HAYIR kampanyası yürüten MHP "Bilinçli, ve Sistematik" biçimde yok sayılıyordu.

-Yapılan yayınlar, talimatla yazılan köşe yazıları ile %42 HAYIR oyu tamamen CHP;'ye, ya da özelde Kılıçdaroğlu'nun başarı hanesine yazılıyordu...

-Yapılan algı operasyonu aslında Kılıçdaroğlu İstanbul'u kaybettiğinde yapılan algı operasyonunun bir değişik versiyonuydu. Yine "Kaybederken kahraman olmuş" bir "Kurtarıcı" algısı çalışması yapıldı ve bu algı operasyonu başarıya ulaştı...

- Bu referandumun küresel güçler için 3 önemli sonuca ulaşması gerekiyordu... İlki referandumun EVET, yani AKP cephesince kazanılarak aslında YEŞİL GLADİO'ya dönüşen Cemaat'in yüksek yargıda tam hakimiyetinin sağlanması...

-İkincisi çok açık farkla olmadan referandumun AKP tarafından kazanılarak psikolojik üstünlük ve taban konsolidasyonu için Erdoğan'ın elinin güçlendirilmesi...

-Üçüncü ve son olarak da hazırlayarak CHP koltuğuna oturttukları Kılıçdaroğlu'nun bir önceki seçimden daha fazla oy oranın sahip, AKP'ye yaklaşmış, umut olabilmiş gibi "gösterileceği" bir oy oranı ile sınıra yakın bir bantta oy alması...

-Küresel güçlerin tüm planları tutmuştu ancak en kritik olanı Kılıçdaroğlu ile ilgili olan kısımdı. Çünkü bu referandumdan elde edilecek sonucun yaratacağı "Kurtarıcı Lider" rüzgarı medya ile estirilecek ve parti içerisinde konumunu sağlamlaştıracak olan Kılıçdaroğlu, hemen bir sene sonra 2011'de yapılacak genel seçimlerde millet vekili listelerini istediği gibi hazırlayabilecekti. Bu listeler hazırlanırken de BÜYÜK DÖNÜŞÜM adına CHP "Yeni" ambalajı ile kapitalist küresel güçlerin dizayn edebileceği şekilde hareket edilecekti....

-Kılıçdaroğlu PM ve MYK'da rahatladıktan sonra, gerçekleştirilen algı operasyonu ile de CHP'ye 1 YILDAN AZ SÜREDE %20 oy kazandıran lider konumuna getirilmişti.

-Kılıçdaroğlu, sağlama aldığı konumunun da verdiği rahatlık ve özgüven ile 2011 seçimlerinin listeleri için çalışmaya başladı... Küresel güçler için "Yaptıkları yatırımın karşılığını alma" zamanıydı....

- Ve 2011 listeleri hazırlanmaya başlandı...

-Şimdi burada bir virgül koyuyoruz ve BAYKAL-SAV ikilisinin pasifize edilişinin ardından SOROS eli ile koordine edilen DÖNÜŞÜM hareketinin CHP içerisinde hangi gruplar tarafından etkin olduğunu hatırlıyoruz...

-TESEV, TÜSES, 10 ARALIK HAREKETİ, BAHÇEŞEHİR ÜNİVERSİTESİ... Ama tüm bunların yanı sıra listelere damgasını vuracak bir yapı daha vardı...

-Yıllardır emniyetten yargıya, yargıdan bürokrasiye, bürokrasiden askeriyeye, askeriyeden iş dünyasına, sanattan spora her alana sızmış olan ve artık YEŞİL GLADİO halini almış olan Gülen Cemaati'nin asıl "uzmanlık alanı" eğitim kurumlarıydı.

-YEŞİL GLADİO'nun eğitim alanında yüksek öğrenimdeki markası Fatih Üniversitesiydi... Ancak Fatih Üniversitesi hem geçmişinin çok eski olmayışı hem de birebir YEŞİL GLADİO bağlantısı bilindiği için operasyonel olarak kullanışlı değildi...

-Ancak YEŞİL GLADİO hep B, hatta C planını hazırda bulunduruyordu ve neredeyse 25-30 yıla yakın zamandır "hedef üniversite olarak" belirlediği İstanbul Üniversitesi'ne yatırım yapıyordu...

-İşte CHP 2011 milletvekili listelerine asıl damgasını vuracak olan da o İstanbul Üniversitesi olacaktı...

-Küresel güç odakları yeni CHP'ye "yeni" bir konsept çizmişlerdi: Sağdan ve Kürt siyasetinden gelecek siyasetçiler listelerde yer alacaktı. Merkez Sağ'dan gelecek isimleri dizayn etmek için adres "Bir bilenin" eviydi. Güniz Sokak hareketleniyordu.

-Ama daha da önemlisi AKP ile kendilerine bağladıkları büyük İstanbul sermayesine alternatif olacak yine büyük Anadolu sermayesi de CHP eli ile kontrol edilecekti.

-Bunun için iş dünyasında ağırlıklı olarak sanayi, ticaret odaları başkanları, iş adamı derneği başkanları "paraşütle" listeye alınacaktı...

-Partinin sözde solculuğunu ise sözde solcu sendika ağaları ve onların hareketi olan 10 ARALIK HAREKETİ temsil edecekti...

-Dış politika konusunda Washington ve Brüksel'in deneyimli isimleri listeye konulacaktı ki küresel güçler ile koordinasyon rahat sağlansın ve CHP "istenmeyen" bir "eksen kayması yaşamasın"...

-Dış politika konusunda Washington ve Brüksel'in deneyimli isimleri listeye konulacaktı ki küresel güçler ile koordinasyon rahat sağlansın ve CHP "istenmeyen" bir "eksen kayması yaşamasın"...

-Partinin "üst düzey kadroları özellikle ekonomi alanındaki akademisyenlerden" oluşturulacaktı. Bu ekonomist ekibin yanına ise Siyasal ve Hukuk konusunun uzmanı akademisyenler "monte edilecekti"...

-Bu akademisyen kadro çok önemliydi, zira CHP DÖNÜŞTÜRÜLÜRKEN 2 ana başlıkta dönüştürülecekti. Birisi temel ATATÜRKÇÜ ve sol değerlerinden koparılacaktı. 2. ise liberal bir biçim verilecekti ve bu liberal biçim verme görevi akademisyen kanatta olacaktı.

-Parti sağdan gelen isimler kanalı ile giderek sol merkezden de uzaklaştırılacaktı...

-ABD'deki DEMOKRAT PARTİ'nin bir başka versiyonu tasarlanıyordu CHP için...

-Bu liberal "ekonomist" akademik kadrodan sağlanacak "lojistik desteği ise" başta İstanbul Üniversitesi olmak üzere,Bahçeşehir Üniversitesi ve London of School Economics gibi okulların patentini taşıyan isimler sağlayacaktı.

-SOROS bağlantılı Friedrich Ebert Vakfı üzerinden fonlanan TÜSES ve SODEV'in kontenjanları olacaktı...

-Anadolu sermayesi ve odalar ile ilişki kurma noktasındaki kilit isim olarak TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu'nun eski danışmanı Ekrem Oktay görevlendirilmişti. İlişki buradan yürüyecekti...

-Yani ortaya SOROS koordinatörlüğünde merkez sağ, Kürt siyasal hareketi, liberal ekonomistler, liberal sendikacılar ve Anadolu büyük sermayesinin temsilcilerinden oluşturulacak, özünden koparılmış, genetiği ile oynanmış bir Yeni CHP çıkarılacaktı...

-Ve çalışmalar başladı liste yazımı bittiğinde ve seçimler sonuçlandığında ortaya çıkan tabloya haydi hep birlikte bir "GENİŞ ÖZET OLARAK" bakalım... Bundan sonrası için baş döndürücü yan etki var benden uyarması :))

-İşte "DİZAYN EDİLEN "YENİ MODEL CHP YAPISI"nı yakından inceliyoruz... Bakalım yeni seçilen vekiller ve bize "çağrıştırdıkları" neler...

-AYŞE ESER DANIŞOĞLU: Öğretim Üyesi Dr; İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi. İÜ Sosyal Bilimler Enstitüsünde Avrupa Topluluğu'nun Ekonomik Yapısı Bilim Dalında ve Amsterdam Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Okulunda Uluslararası ve Avrupa ile İlişkiler alanında yüksek lisans yaptı.

-İÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisat Bilim Dalından doktora derecesi alarak mezun oldu. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi İktisat Bölümü, İktisadi Gelişme ve Uluslararası İktisat Anabilim Dalında yardımcı doçent oldu.

-İÜ Sosyal Bilimler Meslek Yüksek Okulunda Yönetim Kurulu Üyesi ve Dış Ticaret ve AB Program Başkanı olarak görev yaptı. İÜ Sosyal Bilimler Enstitüsünde Müdür Yardımcılığı ve Yönetim Kurulu Üyeliği görevlerinde bulundu (İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ EKİBİ)

-ŞAFAK PAVEY: Londra Westminster Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünü bitirdi ve hemen ardından London School of Economics'de yüksek lisansını tamamladı.

-Akademik uzmanlığı olan Milliyetçilik ve azınlık hakları üstüne hazırladığı “İslam Ülkelerinde Gayrimüslim Vatandaşların Mülkiyet Hakları” OLDUKÇA "MANİDAR"

-(LİBERAL EKONOMİST EKİPTEN-London of School Economics çıkışlı- BU OKUL SIRADAN BİR OKUL DEĞİL; GEORGE SOROS VE DERVİŞ GİBİ İSİMLERİN DE MEZUN OLDUĞU LİBERAL İKTİSAT POLİTİKALARININ KALESİ SAYILAN PRESTİJLİ OKUL)

-İHSAN ÖZKES: EMEKLİ MÜFTÜ (SAĞA AÇILIM POLİTİKASININ İLK VEKİLLERİNDEN)

-NUR SERTER: İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nden mezun oldu. London School of Economics'te de doçentlik tezi çalışmaları yaptı. -İÜ Stratejik Araştırmalar Merkezi Müdürlüğü ile Fakülte Kurulu Üyeliği'nde de vazifelerde bulundu. (EKONOMİ EKİBİ-İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ& London School of Economics AYNI ANDA :))

-Bahçeşehir Üniversitesi’nin Ceza Mahkemesi Hukukunda İletişimin Denetlenmesi ve Teknik İzleme Programı eğitimi aldı. (CEMAATE YAKIN-HER ETKİNLİKTE VAR-LGBT HAKLARI İLE VERDİĞİ ÖNERGELERLE DE GÜNDEME GELDİ.)

-LGBT İLE İLGİLİ TESEV VE AÇIK TOPLUM MÜTEVELLİ HEYET ÜYESİ "KIZIL SOROS" LAKAPLI OSMAN KAVALA'NIN NORVEÇ MERKEZLİ Raoul Wollenberg İnstitute Of Human Rights İSİMLİ NGO İLE ÇALIŞMA YÜRÜTÜYOR.

-BAHÇEŞEHİR ÜNİVERSİTESİ İSE PERDE ARKASINDA VATİKAN'IN OLDUĞU ABD'Lİ FON CARLYLE GROUP TARAFINDAN FİNANSE EDİLİYOR...

-BİHLUN TAMAYLIGİL: İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi'ni bitirdi. Sermaye Piyasası Aracı Kurumu Genel Müdür Yardımcısı ve Genel Müdürü olarak görev yaptı. (GENEL SEKRETER OLDI)-(İÜ EKİBİ)

-SEZGİN TANRIKULU: İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezun olduktan sonra Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde Kamu Hukuku alanında yüksek lisans yaptı. Doktorasını ise Kültür Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde tamamladı.

-1988 senesinde İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şubesi'nin kurulmasına yardım etti. BİR DÖNEM DİYARBAKIR BARO BAŞKANI… PKK’LI TERÖRİSTLERİN AVYKATI-MYK ÜYESİ VE GENEL BAŞKAN YARDIMCISI (KÜRTÇÜ EKİP)

-AYDIN AYAYDIN:

• Rekabet Kurulu Kurucu Başkanı

• Türkiye Bankalar Birliği Başkanı

• Emlakbank Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Başkanı Vakıfbank Genel Müdürü

• Şekerbank Genel Müdürü

• İŞ Bankası Yönetim Kurulu Üyesi

•Türkiye Sınai Kalkınma Bankası Yönetim Kurulu Üyesi

•Banque Du Bosphore (Paris) Yönetim Kurulu üyesi

•Güneş Sigorta Yönetim Kurulu Başkanı

•Hür Sigorta Yönetim Kurulu Başkanı

•Şeker Sigorta Yönetim Kurulu Başkan Vekili(FİNANS SINIFI TEMSİLCİSİ)

-SEDEF KÜÇÜK: İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Siyasal Bilimler ve Sosyal Siyaset Bölümünden mezun oldu. Tekstil sektöründe çalıştı. Elit Çikolata ve Şekerleme Sanayi AŞ Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yaptı. İstanbul Sanayi Odası Başkanı Tanıl Küçük’ün eşi (İÜ ÜNİVERSİTESİ VE SERMAYE TEMSİLCİSİ)

BÖLÜM VI

 -Geçtiğimiz bölümde Kılıçdaroğlu ve küreselci ekibin PM ve MYK'da kesin hakimiyetlerini nasıl kurduklarını ve hangi "ilişkiler ağına" sahip,hangi kontenjanlardan gelen isimler ile partinin yeni Parti Meclisi ve MYK'sını oluşturduğunu yazmıştık...

-Bunun yanı sıra Gezi Olayları süreci ve bu süreçte CHP'nin tavrı ile Gezi Sürecinde yükselen değer haline gelen ARTI 1 TV'ye çekilen operasyonu yazmıştık...

-Kılıçdaroğlu ve kendisine "yön veren" danışman ekibi Küresel Güç Odaklarının istediği biçimde PM ve MYK'daki kesin hakimiyetlerini kurmuşlardı. Ama bu "sıradan" bir kurultay zaferi değildi...

-Zira 2014 yılında yapılacak Yerel, 2015 yılında yapılacak Genel seçimlerdeki adayları işte bu "dizayn edilmiş" PM onaylayacak ve oluşturacak, yine 2014 yılında gerçekleşecek Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde partinin politikalarına bu PM ve MYK yön verecekti...

-İşte tam da bu yüzden Kılıçdaroğlu için bu PM listesinde kesin hakimiyet sağlamak hayati önem arz ediyordu ve Kılıçdaroğlu bunu sağlamıştı...

-Zaman hızla ilerliyordu ve Türkiye yavaş yavaş yerel seçimler öncesi o bilindik heyecanlı seçim atmosferine girmeye başlamıştı. AKP adayları kadar kamuoyu CHP'nin özellikle büyükşehirlerde ve kritik metropollerde göstereceği adayları merakla bekliyordu...

-Ve CHP adaylarını açıkladı...

-Ankara adayı adeta parti içi örgütlerde ve tabanda soğuk duş etkisi yapmıştı. İsmi kulislerde adaylık için konuşulsa da "Yok artık, tabandan alacakları tepkiden çekinirler, aday yapamazlar" denilen bir önceki dönemin MHP Ankara Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Mansur Yavaş...

-Ülkücü geçmişi ile övünen, katıldığı TV programlarında, ülkücüyüm bundan taviz vermem diyen hatta seçilince istifa edeceğini söyleyen biri isim CHP'nin Ankara Büyükşehir Belediye Başkan Adayı yapılmıştı...

-CHP tabanı ve örgüt emekçileri isyan ediyordu ama kimin umurundaydı ki? "Ülkücü CHP adayı" Mansur Yavaş'ın sloganında olduğu gibi CHP "YAVAŞ YAVAŞ" kuşatılmıştı ve şimdi ele geçirme zamanıydı...

-İzmir ve Eskişehir'de beklenen olmuş daha fazla "kör gözün parmağına" iş yapmamak adına İzmir'de Aziz Kocaoğlu, Eskişehir'de ise efsane isim Yılmaz Büyükerşen aday gösterilmişlerdi...

-Zaten ne buraların ne de aslında diğer illerin "Küresel Dizayn Ediciler" tarafından çok da umursandığı yoktu." ONLAR" Türkiye'nin kalbi ve can damarı olarak gördükleri İstanbul'a odaklanmışlardı...

-CHP'de aday açıklanmadan önce 2 isim ön plana çıkmıştı... Bu 2 isimden ilki bir önceki seçimden bu yana gönlünde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı yatan Gürsel Tekin'di... Tekin seçimler yaklaştığında özellikle HABERTÜRK grubu üzerindeki bağlantılarını kullanmaya başladı.

-Tekin, kendisi adına bir kamuoyu yaratmak ve parti içi bağlantılarını ve ağırlığını da kullanarak bu seçimde aday gösterilmek istiyordu...

-Ancak "Küresel Dizayn Ediciler" Gürsel Tekin ismine hiç bir zaman tam olarak güvenmemişler hep soru işareti ile ve temkinli yaklaşmışlardı...

-Baykal'ın istifası sonrası, Gürsel Tekin'in Baykal'ın Beysukent'teki evi önüne partilileri yığarak çadır kurdurması ve Baykal'ı istifa'dan vazgeçirmeye çalışması da Tekin-Baykal görüşmesi ardından Gürsel tekin'in partilileri Baykal'ın evi önünden çekerek SAV'IN YANINDA KILIÇDAROĞLUNA aniden yanaşması da "Birilerinin" gözünden kaçmamıştı.

-Ve küresel güçler için "şüphe" ve "tesadüf" kelimelerinin lügatta kelimelerin asla yeri yoktu... Onlar kendileri ile "Yüzde yüz uyumlu ve istedikleri şekli verebilecekleri" bir isim gerekiyordu...

-O nedenle Mustafa Sarıgül ismi üzerine yoğunlaştılar. Sarıgül Ocak 2005 Olağanüstü Kurultay'nda Baykal karşısında CHP Genel Başkan adayı olmuştu ve kendisinin de taraftarlarının da boynunda "sarı kaşkollar" vardı...

-Sarıgül'ün Baykal karşısına aday çıktığı Ocak 2005 Olağanüstü Kurultayı'ndan tam 9 ay önce Ukrayna'da "sivil bir darbe" gerçekleşmişti... Bu "sivil darbe" ile Rusya etkisindeki Ukrayna hükümeti devrilmişti, yerine ise ABD yanlısı Timoşenko-Yuşçenko 2'lisi iktidara gelmişti.

-Ukrayna'da gerçekleşen "Turuncu Devrim" Yuşçenko-Timoşenko yanlılarının taktıkları "Turuncu kaşkollardan" ismini almıştı... Ve "sivil darbeyi" finanse eden de SOROS olmuştu!

-2005 yılında Baykal karşısına Genel Başkan adayı olarak "çıkartılan" Sarıgül ekibi de "Sarı kaşkolları" ile dikkat çekerken, bu adaylık öncesi Sarıgül'ün Şişli Belediye Başkanlığı döneminde özellikle Musevi Cemaati ile olan yakın ilişkileri, Musevi kökenliler olmak üzere büyük sermaye grubu temsilcileri ile kurduğu yakın ilişkiler ve Alman Vakıfları ile Şişli Belediyesi'nin yürüttüğü ortak projeler dikkat çekiyordu...

-Mustafa Sarıgül karşısında kurultayı "zor da olsa" kazanan Baykal, Sarıgül'ü yolsuzluk dosyaları ile Yüksek Disiplin Kurulu'na veriyor ve Sarıgül'ün ihraç süreci başlıyordu.

-Ancak küresel güç odakları Sarıgül'den tam olarak vazgeçmemişlerdi. Kendisini bir "B PLANI PROJESİ" olarak konumlandırdılar. Sarıgül il,il gezerek miting yapmaya ve Türkiye Değişim Hareketi adı altında partileşme sürecine girmeye başladı.

-Pek çok yerde il,ilçe başkanlığı binaları tutulmuş, kurulacak partinin il,ilçe başkanları belirlenmişti...Partinin tüzüğü yazıldı...

-Medya rüzgarı Sarıgül'e sağlanmıştı. Ankara'da tutulan, tefriş edilen ve medyaya gezdirilen genel merkez binası için Sarıgül bir kaç gün içerisinde Ankara'da olacak ve büyük bir kalabalıkla parti resmen hayata geçecekti...

-Ancak tam o esnada "A PLANI" keskin ve net sonuç alınan bir operasyon ile başarıldı. Baykal kaset operasyonu ile tasfiye edildi... Sarıgül'e birileri önce "BEKLE", daha sonrasında ise "DUR" mesajı vermişti.

-Sarıgül mesajı aldı ve Kılıçdaroğlu'nun Genel Başkanlığı ardından Kılıçdaroğlu ile başbaşa yaklaşık 2 saat görüştü... Çıkışta kameralara "Solu bölmemek adına Kemal Bey'e destek olacağım" diyerek partileşme çalışmalarını durduruyordu...

-Bir süre sonra ise Baykal'ın kürsüden canlı yayında çarşaf çarşaf ortaya döktüğü yolsuzlukları medya desteği ile "unutturularak" yeniden CHP'ye katılacaktı...

-İşte bu Sarıgül, tam aranılan isimdi...

-Aslında Türkiye'de ANGLO-SAKSON "KALDIRAÇ" sisteminin "deneme çalışması" fiilen 2014 seçimlerinde İstanbul'da yapıldı...

-AKP, özellikle 17/25 Aralık Yolsuzluk Operasyonları sonrasında oldukça yıpranmış, 4 Bakan ve Erdoğan'ın yanı sıra başta İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş ve çeşitli İstanbul belediyelerindeki yolsuzluklar ile ilgili söylentiler yüksek sesle konuşulur olmuştu...

-"KÜRESEL DİZAYN EDİCİLER" için İstanbul'un ayrı bir önemi vardı... Küresel Güç Odakları, Türkiye'nin yönetiminin İstanbul'un iktidarından geçtiğini çok iyi biliyorlardı.

-Özellikle 80 sonrası Dalan-İstanbul-Özal-Türkiye(ANAP), Sözen-İstanbul-İnönü Türkiye (SHP)-Erdoğan-İstanbul-Erdoğan Türkiye(RP-AKP) şeklinde bu silsile devam etmişti...

-Ama "KÜRESEL DİZAYN EDİCİLERİN" İstanbul ilgisinin ve İstanbul'a verdikleri önemin tek nedeni bu değildi... Bu KÜRESEL GÜÇ ODAKLARI için İstanbul'un "Tarihi" ve "Mistik" çok özel anlamları vardı...

-"TARİHİ" olarak bu güçlerin "seçilmişler" olarak devam ettirdiklerini iddia ettikleri "ROMA İMPAROTORLUĞU"NUN Başkenti İstanbul'du...

-"MİSTİK" olarak ise nihai hedefleri olan "TEK DÜNYA DEVLETİ"nin en önemli 3 kentinden bir tanesi Kudüs ve Londra ile birlikte İstanbul'du...

-O nedenle "Yorulan ve Yıpranan" AKP'li Topbaş'ın olası seçim kaybına karşın öncelikle mali olarak Topbaş "diri tutuldu". Medya gücü kullanılarak, AKP yolsuzluk haberleri ile çalkalanırken, Topbaş ile ilgili haberler "sümenaltı" yaptırıldı, dedikodudan öteye geçemedi, basına düşmedi.

-Ama asıl yapılması gereken şey tüm bu desteğe rağmen "kestirilemez" refleksleri olan Türk seçmeninin Topbaş'ı sandığa gömme ihtimali karşısında CHP adayını "belirlemekti"... Sarıgül üzerinde mutabık kalındı ve "düğmeye basıldı"...

-Sarıgül ismi Genel Merkeze, "En üst noktaya" iletildi... Artık sadece doğru zaman bekleniyordu. Kamuoyuna "KARŞILIKLI PAZARLIK VE PARTİ İÇİ DENGELERİN GÖZETİLDİĞİ ÇETREFİLLİ VE HASSAS BİR SÜREÇ" olarak yansıtılan bir tiyatro oynanmaya başlamıştı...

-Ve bir süre sonra CHP İstanbul adayını açıkladı... Aday Mustafa Sarıgül'dü... Hani yolsuzlukları nedeni ile partiden ihraç edilen, Baykal'a rakip olan, kurultayda CHP'li Bakırköy Belediye Başkanı Ateş Ünal Erzen'i yumruklayan Sarıgül...

-İşte bu adaylık açıklandığı gün... KÜRESEL DİZAYN EDİCİLER aslında KALDIRAÇ sistemini başarı ile test ettiler. Zira Sarıgül'ün adaylığının kesinleşmesi demek kim kaybederse kaybetsin KÜRESEL GÜÇ ODAKLARININ kazanacağı bir seçim yarışını tesçilliyordu...

-AKP adayı Kadir Topbaş yıllardır bu küresel güç odakları ile temas halindeydi. İsrail merkezli Dünya Belediyeler Birliği üzerinden ve onların kontrolünde ve "korumasındaydı"...

-CHP adayı ise bu rakibe KADİR ABİ diyen bir başka uzun zamandır ilişkide oldukları isim olunca kazananın önemi kalmıyordu... İSTANBUL'u KÜRESEL GÜÇLER KAZANMIŞTI... HEM DE SEÇİMDEN AYLAR ÖNCE...

-Şimdi dostlar geliyoruz yine bolca "başınızın döneceği" bir ilişkiler ağı yumağına... Kalem kağıt alsanız iyi olur benden söylemesi... Zira Mustafa Sarıgül diyoruz ve yakından mercek altına alıyoruz Sarıgül'ü.... Başlayalım isterseniz...

-CHP'nin dönüşümü nasıl olmuştu? SOROS'un koordine ettiği STK ve VAKIFLAR eli ile ha tabii bir de üniversiteler... Hal böyle olunca "VAR MIDIR SARIGÜL'ün BİR VAKIF, ÜNİVERSİTE BAĞI?" diye sorup araştırmaya başlıyoruz ve bakın karşımıza yine nasıl bir "İlişkiler Ağı" çıkıyor...

-Takvim yaprakları 1994'ü gösterirken -Bu tarihin SOROS'un Türkiye'de STK faaliyetlerine ilk başladığı yıl olduğunu not alalım- Şişli Belediyesi İSTANBUL ŞİŞLİ VAKFI ismi ile bir vakıf kuruyor...

-Kısa adı İŞVAK olan bu vakıf kuruluş senedine göre o dönem 1 milyar 600 milyon TL sermaye ile kuruluyor ve Vakıf başkanı olarak "VAKFIN BAŞKANI ŞİŞLİ BELEDİYE BAŞKANI'DIR" ibaresi geçiyor...

-Bu vakıf 1994-1999 ARASI tek bir, tek bir faaliyet dahi yapmıyor... Bir tane elemanı var zaten sigortalı olarak çalışan...

-1999 senesine gelince Şişli Belediyesi'ni yerel seçimlerde Mustafa Sarıgül kazanıyor...Belediyenin bir de ŞİPA A.Ş isimli bir şirketi var ve baştan ayağa bu şirketten yolsuzluk, talan, vurgun akmakta...

-Zaten bu şirket ve yolsuzlukları ANAP dönemi Belediye Başkan Yardımcısı olan Gülay Aslıtürk'ün yargılanışını, vurgunları Türkiye daha sonra görecek neyse efendim biz şimdi dönelim Sarıgül ve İŞVAK'a...

-Genç, dinamik belediye başkanı Sarıgül beyanat veriyor yolsuzluklarından rahatsız olduğu ŞİPA A.Ş ile ilgili ve bu şirketin kapatılarak tasfiye edileceğini açıklıyor...Herkesin beklentisi işe yaramayan İŞVAK'ın da bu esnada ŞİPA ile birlikte tasfiye edilmesi...

-Normal şartlarda hiç bir işlevselliği olmayan vakfın kapanması gayet mantıklı ancak ŞİPA A.Ş gerçekleştirdiği işlem hacimleri ile bankalarda ciddi kredibilitesi olan, ihaleye girebilen bildiğiniz baya ciddi bir şirket olmuş

-Yani yolsuzluklardan temizlense baya işe yarar belediye için...

-Oysa Mustafa Sarıgül niye olduğunu kimsenin anlamadığı bir şekilde vakfa dokunmuyor....ŞİPA A.Ş sizlere ömür...

-Herkes bu işe şaşırıyor ama başkan Sarıgül vakfın kuruluş senedini inceliyor ve oradaki bir madde dikkatini çekiyor...

-O madde vakfın kuruluş amaçlarını belirten maddeler arasında ve aynen şu şekilde: "mesleki alanlarda ihtiyaç duyulan nitelikli insan gücünü yetiştirecek eğitim kurumları açmak".

-Başkan Sarıgül bu maddeyi görünce vakfa dokunmuyor zira "BÜYÜK ÇARKIN" nasıl işlediğini gayet iyi biliyor... Gerektiği zaman bir üniversite ile birlikte güçlendirip aktive etmek üzere vakfı adeta "uykuya yatırıyor"...

-Sarıgül, CHP içerisine geri döndüğü andan itibaren KÜRESEL DİZAYN EDİCİLER tarafından kendisine İstanbul adaylığı sinyali veriliyor. Sarıgül de tam seçimler yaklaşırken kenarda köşede duran İŞVAK'u "yıllar süren derin uykusundan" kaldırmaya karar veriyor...

-İstanbul Şişli Vakfı (İŞVAK)'ın kurucusu olduğu İstanbul Şişli Meslek Yüksekokulu ne tesadüf ki(!) tam seçimler arefesinde, 18.05.2012 tarih ve 28296 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 27.04.2012 tarih ve 2012/3165 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile kuruluyor....

- Şimdi diyeceksiniz ki "Ne alaka Vakıf ile CHP İstanbul Adayı?" Bence hiç erken davranmayın kahvelerinizi yudumlayın bundan sonrası için daha dinç olmanız lazım zira:))

-Şimdi dostlar bu İŞVAK'IN KURUCUSU OLDUĞU "İstanbul Şişli Meslek Yüksekokulu"'nun bir Mütevelli Heyeti var... Yıldızlar geçidi... Başlı başına bir ilişkiler ağı yumağı... Şimdi yakından bakıyoruz...

-Vakfın mütevelli heyeti başkanı Mehmet Nedim KOLAN... Mehmet Nedim KOLAN, Kolan Hospital Group Yönetim Kurulu Başkanı Kolan Hukuk Bürosu Kurucu / Yönetici ve Kolan Akademi Kurucusu... Peki, hangi üniversite çıkışlı dersiniz?

-Bu seriyi takip eden dostlar zorlanmamışlardır cevabı verirlerken: İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ tabii ki!

-Devam ediyoruz... Sırada "İlginç bir isim" var... Sabri Özkan ERBAKAN... Evet şaşırmayın merhum Necmettin Erbakan'ın öz be öz yeğeni... Çok üst düzey bir bürokrat, milli görüş iliklerine işlemiş bir isim....

-Ama ne tesadüf ki (!) 2014 seçimlerinde CHP'nin İstanbul FATİH BELEDİYE BAŞKAN ADAYI aynı Sabri Özkan ERBAKAN!

-Mustafa GÜR: Ortadoğu Grup Yönetim Kurulu Üyesi... Şimdi gelelim bu Ortadoğu Grup'a... Hafızanızı şöyle bir zorlayın... Bakalım tanıdık gelecek mi size bu firmanın ismi?

- Hani bir ara medyaya düşen Bilal Erdoğan'a ait olduğu ses kayıtlarında "ortağımız" dediği iddia edilen bir Mehmet Gür isimli iş adamı vardı...

-İşte bu Ortadoğu Grup'un Yönetim Kurulu Başkanı kim? Ahmet Gür... Mehmet Gür kim? Bu Ortadoğu Grup'un Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Gür ve Mütevelli Heyeti üyesi olan Mustafa Gür'ün ve iddiaya göre Bilal Erdoğan'ın ortağı…

-Mesela daha geçen sene bu Ortadoğu Grup, Antalya'nın Alanya ilçesi Avsallar Mahallesinde bulunan dünyaca ünlü İncekum Plajı'nı da kapsayan İncekum Tabiat Parkı üzerine 5 yıldızlı "İSLAMİ LÜKS OTEL" dikti... İslami lüx nasıl oluyorsa artık!

-Neyse efendim biz devam edelim.. Gelelim bir başka mütevelli heyeti üyemize: Prof. Dr. Onur Çetin KUMBARACIBAŞI... Kendisi önemli de bir siyasetçidir... Bayındırlık ve İskan Bakanı ile Devlet Bakanı olarak kabinelerde yer almıştır....

-Ancak bizim açımızdan daha "dikkat çekici" bir yönü var Sn. Kumbaracıbaşı'nın... Onur KUMBARACIBAŞI, ALMAN FİREDRİCH EBERT VAKFI'NIN EN ÖNEMLİ PARTNERLERİ'NDEN BİRİSİ OLAN TÜSES'İN kurucusu ve 250 bin TL değerindeki vakıf senedi hissesine sahip isim...

-Ayrıca yine Friedrich Ebert Vakfı'nın bir diğer önemli "PARTNERİ" SODEV'in en önde gelen isimlerinden birisi...

-Gerek TÜSES gerekse SODEV, SOROS eli ile ROTHSCHİLD AİLESİ'nin ETKİN OLDUĞU FRİEDRİCH EBERT VAKFI'nın partneri... Tesadüftür her halde :))

-Prof. Dr. Emre ALKİN... Bu isme dikkat başlı başına karmaşık ilişkiler ağı:))

-Kimdir efendim Prof. Dr. Kerem Alkin? Saygın bir ekonomisttir. Pek çok ulusal kanalda da endam ederek öngörülerini paylaşır bizlerle... Tabii o gördüğümüz yüz... Peki, mesela nereden mezundur, nerelerde çalışmıştır, bu çalışmalar ona hangi ilişkiler ağını kazandırmıştır?

-Dostlar Kerem Hoca tahmin edeceğiniz üzere İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ mezunu...-Ben bu seriyi yazarken memlekette artık başka üniversite olmadığına da inanmaya başladım.

-Kerem Hoca'yı biz 2003 yılında Türkiye İhracatçılar Merkezi (TİM)'de görevli olarak görüyoruz... Peki, o yıllarda TİM Başkanı kim? Oğuz SATICI...

-Oğuz SATICI'nın özelliği nedir? 10 ARALIK HAREKETİ'nin yükselen değeri olan Oğuz Kaan Salıcı'nın önce "Ağabeyi" ve 10 ARALIK HAREKETİ'nin kurucusu eski DİSK Başkanı Süleyman ÇELEBİ tarafından Mehmet KARASU'ya sonrasında "parlatılması için" kendisine emanet edilmesi...

-Parlatma o kadar kısa sürede yapılıyor ki Oğuz Kaan Salıcı önce CHP İstanbul İl Başkanı oluyor, sonrasında PM üyesi ise Milletvekili... Peki onu parlatan ekibin beyni kim? İşte bu Kerem Hocamız... :))

-Peki Kerem Hoca, yıldızı parlayan ve etkinliği artan kendi parlattığı Oğuz Kaan Salıcı'ya ADAYLARI BELİRLEYECEK PM'de İstanbul Adaylığı için kimin adını fısıldıyor dersiniz? :))

-Ha bu arada eklemeden geçmeyelim, Oğuz Kaan Salıcı da Friedrich Ebert Vakfı "PARTNERİ" sodev'in KURUCUSU VE bir başka "partner" TÜSES üyesi...

-Tanju Verda AKAN: Mimar Sinan Üniversitesi Sözleşmeli Öğretim Görevlisi Türk Kültür Vakfı Kurucu Üyesi ve Mütevelli Heyet Başkanı...

-Şimdi bakıyoruz dostlar ismi TÜRK KÜLTÜR VAKFI olan bu vakfımızın en önemli faaliyetlerini "Öğrenci Değişimi Programları" oluşturuyor... Giden de nedense "ORYANTASYON" adı altında TÜRK gençleri...

-Bu değişim programlarının temelini 1. ve 2 Dünya Savaşı'nda ABD ambulans şoförleri atmış... Bu programlara AFS programları diyorlar ve TÜRK KÜLTÜR VAKFI OLARAK bu "değişim programı" amacını şöyle niteliyorlar: (Aynen)

-AFS yıl programlarına katılan öğrenciler bir yıl süre ile farklı bir ülkede gönüllü ailelerin yanında kalarak liseye devam ederler ve AFS tarafından sağlanan "oryantasyon" ve danışmanlığın da katkısı ile onlara hiçbir sınıf düzeninde ya da kitaplara sunulamayacak sıradışı bir kültürlerarası öğrenme ve değişim deneyiminin parçası olurlar.

-İlginç tabii TÜRK KÜLTÜR VAKFI adı ile kurulan bu güzide vakfımızın (!) ABD'de öğrencilerimize "değişim" vaadi... Ama bir ilginçlik daha var bu vakfımızla ilgili...

-Bu vakfımızın kurucuları arasında bir isim dikkat çekiyor: KOREL GÖYMEN... Kimdir KOREL GÖYMEN? Kendisi çok ünlü bir mimar tamam da orası değil "ilgi çekici olan kısım"...

-Yıl: 1994, Yerel seçim dönemi...

-Yükselişteki Refah Partisi Ankara'da yeni bir ismi aday gösteriyor: MELİH GÖKÇEK...

-O dönemde SHP-CHP ayrışması yeni yaşanmış... CHP ısrarla seçime birlikte ortak aday ile CHP çatısı altında girelim diyor, SHP kabul etmiyor... Ve kimi aday çıkartıyor? KOREL GÖYMEN'İ...

-CHP de mecburen ALİ DİNÇER'i aday gösteriyor... Sonuç ALİ DİNÇER VE KOREL GÖYMEN'E verilen oylar toplamda GÖKÇEK oylarından 25-30 bin fazlayken, 2 aday ayrı girdiği için GÖKÇEK 2-3 BİN OYLA ANKARA'YI ALIYOR VE 23 SENE BIRAKMIYOR!

-Bu arada aynı KOREL GÖYMEN, şu bizim meşhur Friedrich Ebert Vakfı ile "PARTNER" olan TÜSES'in kuruluşunda konulan sermaye içerisinde, vakıf senedine tamı tamına 8 MİLYON 330 BİN TL vererek pay alıyor...

-Devam ediyoruz dostlar: Osman USLU Yorum Ajans Kurucusu, Publicis Yönetim Kurulu Başkanı.

-Osman USLU, Türk ve Dünya reklam/imaj seçim kampanyası efsanelerinden birisi. Piyasanın son büyük yerli oyuncusu. Özellikle "yurtdışı üst düzey bağlantıları çok güçlü"

-Efsaneye dönüştüğü seçim kampanyası ise Baykal'ın yıllarca mücadele verdiği İnönü'yü 1991'de iktidara taşıyan "LİMON SIKMA KAMPANYASI" olarak literatüre geçen kampanya!

-Zekeriya Yasemin, Fulya Fidan Yönetim Kurulu Başkanı, Wermlands Mejeri AB... Zekeriya Yasemin, ismini Yayla Gıda ile adeta Avrupa'da kurduğu gıda imparatorluğu ile duyurdu. Daha sonra ise Sarıgül'ün AVRUPA TEMSİLCİSİ oldu!

-Bir ismimiz daha var ama bu belki de en çarpıcı olanı: Cenk KÜPELİ /Doğa Şirketler Grubu Genel Müdür. Şimdi belki "Niye en çarpıcısı bu genç arkadaş?" diyebilirsiniz 5 dakikaya cevabı alacaksınız ve eminim siz de şaşıracaksınız...

-Bu Cenk Küpeli isimli genç ve başarılı üst düzey yöneticimiz DOĞA ŞİRKETLER GRUBU'nun Genel Müdürü... Bu grubun en önemli faaliyet alanı ve markası ise eğitim alanı ve bu alandaki DOĞA OKULLARI...

-Bu okullar, DOĞA GRUBU nakde sıkışınca, hem de %100'Ü OLMAK ÜZERE satışa çıkarıldı... Kamuoyundaki genel beklenti, okullar zincirinin Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkan'ı Muharrem Büyükekşi ile Haydar Sancak ve Muharrem Usta'nın oluşturduğu konsorsiyuma satışıydı...

-Ama satış hiç beklenmedik bir şirkete yapıldı: METAL KONUT YAPI... Kimdir bu METAL KONUT YAPI'nın sahibi? Ömer SAÇAKLIOĞLU... Peki, bu Ömer SAÇAKLIOĞLU kimin ortağı? Sıkı durun geliyor...

-Kadir TOPBAŞ'ın damadı Ömer Faruk KAVURMACI İLE ortak? Nerede? VİZYON A.Ş ismi ile kurulan şirkette... Ortaklık ne zaman başlıyor? 27 Ocak 2014'te... Yani yerel seçimlere 2 ay kala...

-Yani Mustafa SARIGÜL'ün Mütevelli HEYETİ, üyesi olduğu Şişli Meslek Yüksek Eğitim Okulu'nun bir başka mütevelli heyet üyesi, Sarıgül'ün rakibi Kadir TOPBAŞ'ın damadına okulları satıyor... Böylece SARIGÜL-TOPBAŞ ilişkisi daha da girift bir hal alıyor...

-O okulları alan damat da 15 TEMMUZ sonrası YEŞİL GLADİO FETÖ'den içeri alınıyor, serbest bırakılması karşılığı TOPBAŞ'ın koltuğu gidiyor...

-Bir de Cemil Erkan var mütevelli heyetinde, daha sonra Sarıgül'ün etkisi ile CHP 2.Bölge (İstanbul) aday adayı oluyor... Ama seçilemiyor...

-İşte dostlar, İstanbul'da ilişkiler ağı başlı başına romanlara taş çıkartacak düzeyde... Bu arada CHP içerisini ele geçiren, SOROS'çu ekip ve YEŞİL GLADİO yönlendirmesi ile, CHP pek çok yerde ya cemaate yakın isimleri aday göstermekten çekinmiyor, ya da belediye meclis listelerine alıyor. Ilımlı mesajlar veriyor...

-Seçim sonuçlarının açıklanması ise KÜRESEL GÜÇLERİN aslında CHP üzerindeki operasyonlarını büyük ölçüde tamamladıklarını tescilliyor...

-Ancak KÜRESEL GÜÇLERİN asıl hedefi BOP'a daha rahat yürüyebilmek için Erdoğan'ın başkanlığını tesis etmek ve bunun ilk adımı da Cumhurbaşkanlığı seçimleri...

-Öncelik Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı seçilmesi oluyordu ve bu organizasyonu yapacak kişi de belirlenmişti....

-Ekmeleddin İhsanoğlu nasıl birdenbire çatı aday olarak ortaya çıktı? Bu işi kim organize etti? Ve sıkışan Kılıçdaroğlu'nu çok fonksiyonel bir strateji ile "Genel Başkanlıktan" "Liderliğe" TAŞIYACAK STRATEJİ NEYDİ? Ve tabii "DİRENİŞ BİTTİ Mİ?".

Tüm bu soruların yanıtları (7. Bölümde)…

Celal Eren Çelik - @yazparov

0 yorum:

Yorum Gönder

 

"Allahsız Oğlu Allahsız"

Firavunların Laneti ile Damgalandı: "Allahsız Oğlu Allahsız" - Açık İstihbarat

Sizi artık ne gücünüz, ne malınız mülkünüz, ne gizli hesaplardaki paranız, gizli ortaklıklarınız, sansürünüz, RTÜK'ünüz, her yıl yenisini yaptırmakla övündüğünüz hapishaneleriniz, eteğinizi öpen basınınız, biat etmiş yargıçlarınız, silah arkadaşları bin bir iftirayla tutuklanırken size topuk selamı veren generalleriniz;

Ne öfke ve kin kusan diliniz, korku filmine dönen çehreniz, yalakalarınız, dalkavuklarınız, jurnalcileriniz, gaz bombalarınız, özel yetkili mahkemeleriniz, 'akilleriniz'...

Allah'ı kandırmak, güya günahlarınızın kefaletini ödeyip sıyırmak amacıyla, halkın parasıyla inşa ettirmeye giriştiğiniz cami-mabed'leriniz..

Hiç birisi kurtaramayacak demektir...

Devamı...

Perdenin arkasında hava kötü

Sürece Diyarbakır'dan bakınca...


Örgütün gizli ajandasını anlamamız
için son iki gün içinde yerinde teyit ettiğim üç noktayı kayda geçeyim:

1- Örgüte katılım artıyor.Yeni yapıda rol almak için dağa çıkanlar artıyor. Burada örgütün şöyle bir taktiği var. Çekilme adı altında gidenlerin ciddi bir kısmı bu yeni katılımlar. Bir yandan da tecrübeliler içeride bekletiliyor. Hem bölgedeki koordinasyonu yapıyorlar hem de olası bir yol kazası sonrası çatışmaya hazır bekliyorlar. Plana göre ekime kadar tecrübeliler çıkmayacak. Sonra da kar kış bahanesiyle kalmaya çalışacaklar.

2- PKK ağır silahlarını ve bombaları belli bölgelerde depoladı.
Etraflarını da bubi tuzakları ve mayınlarla çevirdi. Dolayısıyla ihtiyaç halinde lojistik sorunu yaşamayacak. Asker bir şekilde buralara girmek isterse de ağır zayiat verecek.

3- Örgüt bu süreci legalleşme dönemi olarak gördüğü için önceki gün yeni bir kampanyanın startını verdi. Bundan sonra herkes evine ve işyerine Öcalan posterleri asacak.

4- Örgüt uyuşturucu ekimine hız vermiş. Diyarbakır kırsalı esrar tarlalarıyla dolu. Diyarbakır neredeyse suç ihraç ediyor. 'Nasıl olsa çözüm sürecindeyiz operasyon olmaz' diye köylüleri de baskı altına almışlar.

Başka örnekler de vermek mümkün. Yani örgüt bir yandan çözüm/barış diyor ama öbür taraftan başka bir ajandanın yol haritasını uyguluyor.