10 Ağustos 2011 Çarşamba

Somali'de Açlık İstismarı

"Somali'de yaşanan açlığın nedenlerini ve bütün dünyaya yapılan yardım çağrılarının arkasındaki gerçekleri deştiğinizde, karşınıza yine BATI'nın Liberal/Kapitalist yüzü çıkmakta ve toplanan yardım paralarının nasıl bir "rant" çarkına dönüştürüldüğü insanların gözünden ustalıkla saklanmaktadır. 


Somali'de neler yaşandığına bir de bu taraftan bakın diyor ve aşağıdaki makale ile sizleri baş başa bırakıyoruz." 


Rasna Warah - Pambazuka News
(Çeviri : Sedef Özgönül)


Rasna Warah iyi işleyen bir merkezi hükümetin yokluğunda, ‘Somali aslında yardım kuruluşları tarafından yönetiliyor ve kontrol ediliyor’ diye yazıyor.


Ancak bu global haber şebekeleri ya da ‘yaşamaları Kenya aracılığıyla yakında Somali’ye akacak bağış paralarına dayalı olan yardım çalışanları’ tarafından anlatılması muhtemel olmayan bir hikayedir.


Kuzey Kenya ve Somali’de ki açlık hakkındaki gerçek hikayenin, Dadaab kampında CNN için kıtlık “raporu”nu bildiren genç bir dış yardım görevlisini izlediğimde muhtemelen hiç anlatılmayacağını biliyordum.


Genç beyaz kadın açıkça kurumunu tanıtmak için CNN’de görünme fırsatını kullanmak için hazırlanmış, üzerinde OXFAN kelimesi olan bir t-shirt giymişti.



Aç çocuklar ve bir deri bir kemik annelerin yiyecek aramak için millerce yürümesini anlatırken kendini beğenmiş, siyasi olarak doğru olduğuna inandığı tutkusu yüzünde apaçıktı.


Tahmin edileceği gibi, CNN izleyiciler iskelet dönmüş çocuklar ve pörsük göğüsleriyle yorgun kadınların görüntülerini, BM ve bağış kurumları tarafından multi-milyon dolar fon toplama kampanyaları başlatan görüntüler izlediler.


BM genel sekreteri Bank Moon bağışçılardan sadece Somali’ye yardım etmek için 1.6 milyar dolar toplamalarını istedi.


Bu arada bir düzine insani yardım kuruluşu kendi kurumlarına fon sağlamak için Dadaab’da görünmek için yaygara koparıyorlar. Hollandalı gazeteci Linda Polman buna “Kriz Karavanı” diyor.


Polman aynı isimli kitabında tüm sektörün “sağlanabilecek en fazla milyarlar için bir insani yardım bölgesinden diğerine, birbirleriyle rekabet ederek ve para akışını takip eden kurumların süvari alaylarıyla” insani yardım çevresinde büyüdüklerini söylüyor.


Polman’a göre, Somali’de ki gibi felaketler ortalama 1000 ulusal ve uluslar arası kuruluşu cezbediyor. Bu, kiliseler, kulüpler ve kermeslerle fon toplayan “çanta tipi” yardım kuruluşları hariçtir.


Paranın büyük kısmı yukarıda belirtildiği gibi, büyük arabalar kullanan ve güzel evlerde yaşayan ancak ülkelerine döndüklerinde insanlara açlıktan ölen Afrikalılara yardım ederken yaşadıkları zorlukları anlatan parlak bakışlı yardım çalışanlarının maaşları dahil idari ve lojistik maliyetlere gidiyor.






İnsanlar aç mı?


Evet.


Onlara yardım edilmeli mi?


Kesinlikle.


Ancak dağıtılması gereken gıda maddelerinin ne kadarı milisler tarafından çalınacak ya da satılacakları mağazalara ulaşacak?


Aldatıcı medya reklamlarında perdelenen başka bir şey de Somali gibi yerlerdeki açlığın gerçek nedeni.


Yakın zamanda yayımlanmış bir makalede, University of Ottawa İktisat Profesörü ve the Centre for Research on Globalisation’ın (Küreselleşme Üzerine Araştırma Merkezi) kurucusu Michel Chossudovsky Somali’de ki tarımın IMF ve Dünya Bankası tarafından dayatılan ekonomik reformlardan ciddi şekilde etkilendiğini iddia etmektedir. Chossudovsky’ye göre, devam eden kuraklıklara rağmen 1970’lerin sonuna kadar Somali gıdada kendine yeterliydi.


Tasarruf tedbirleri ve önemli hizmetlerin özelleştirilmesini içeren ekonomik reformlar ekonominin istikrarını bozdu ve tarımı mahvetti.


Kamu sektöründeki ücretler anormal şekilde azaldı kırsal satın alma gücü dramatik şekilde düştü ve yakıt, gübre ve çiftlik girdilerinin maliyeti hızla yükseldi. Bu Somali’nin hala toparlayamadığı 1991’deki iç savaşa neden oldu.


Yüzlerce yardım kuruluşu kendi yaptıkları krizle başa çıkmak için dükkan açarken açlık ve gıda yardımı norm haline geldi.


Kısacası, Somali binlerce değilse bile (çoğu Batılı) yüzlerce yardım kuruluşu çalışanına iş sağlayan bir “iş fırsatı” oldu.


Eski Oxfam icra direktörü Nicholas Stockton bir keresinde bu fenomene “ahlaki ekonomi” demişti.


Michael Maren’in “The Road to Hell” kitabı, gıda yardımının politika ve ekonomisini anlamak için okunmalıdır, bu yardımın Somali’de ki yerel gıda üretimini nasıl baskı altına aldığını, iç savaşa katkı yapıldığını ve kalıcı gıda krizi meydana getirildiğini göstermektedir.


Bu kriz ve güçlü, iyi işleyen bir merkezi hükümetin olmaması, devlet tarafından herhangi bir güvenlik incelemesi olmaksızın yardım kuruluşlarının Somali’ye rahatça girip çıkmasına da neden olmaktadır.


Aslında, Somali yardım kuruluşları tarafından idare edilmekte ve kontrol edilmektedir – devlet sadece ismen bulunmaktadır.


Ne yazık ki, bu, - uluslar arası haber gündemine hükmeden - CNN, BBC, Sky TV ya da diğer global haber ağlarında anlatılması muhtemel olmayan bir hikayedir.


Ve bu, yaşamları, Kenya vasıtasıyla Somali’ye ulaşacak olan bağış paralarıyla yaşayan yardım çalışanları tarafından anlatılmayacaktır.


Somalili insanlara yapılan gıda yardımının ve yabancıların müdahalesinin yaşamlarına nasıl etki ettiğinin, izleyicilere gösterme fırsatı da verilmeyecektir.


(Resimler: Siyasetimilliye)

Kaynak: Rasna Warah - Pambazuka News (Çeviri : Sedef Özgönül - Fikir Sahibi Damaklar Grubu / Süt Tüketicileri Blogu Milliyet)




8 Ağustos 2011 / AÇIKİSTİHBARAT



0 yorum:

Yorum Gönder

 

"Allahsız Oğlu Allahsız"

Firavunların Laneti ile Damgalandı: "Allahsız Oğlu Allahsız" - Açık İstihbarat

Sizi artık ne gücünüz, ne malınız mülkünüz, ne gizli hesaplardaki paranız, gizli ortaklıklarınız, sansürünüz, RTÜK'ünüz, her yıl yenisini yaptırmakla övündüğünüz hapishaneleriniz, eteğinizi öpen basınınız, biat etmiş yargıçlarınız, silah arkadaşları bin bir iftirayla tutuklanırken size topuk selamı veren generalleriniz;

Ne öfke ve kin kusan diliniz, korku filmine dönen çehreniz, yalakalarınız, dalkavuklarınız, jurnalcileriniz, gaz bombalarınız, özel yetkili mahkemeleriniz, 'akilleriniz'...

Allah'ı kandırmak, güya günahlarınızın kefaletini ödeyip sıyırmak amacıyla, halkın parasıyla inşa ettirmeye giriştiğiniz cami-mabed'leriniz..

Hiç birisi kurtaramayacak demektir...

Devamı...

Perdenin arkasında hava kötü

Sürece Diyarbakır'dan bakınca...


Örgütün gizli ajandasını anlamamız
için son iki gün içinde yerinde teyit ettiğim üç noktayı kayda geçeyim:

1- Örgüte katılım artıyor.Yeni yapıda rol almak için dağa çıkanlar artıyor. Burada örgütün şöyle bir taktiği var. Çekilme adı altında gidenlerin ciddi bir kısmı bu yeni katılımlar. Bir yandan da tecrübeliler içeride bekletiliyor. Hem bölgedeki koordinasyonu yapıyorlar hem de olası bir yol kazası sonrası çatışmaya hazır bekliyorlar. Plana göre ekime kadar tecrübeliler çıkmayacak. Sonra da kar kış bahanesiyle kalmaya çalışacaklar.

2- PKK ağır silahlarını ve bombaları belli bölgelerde depoladı.
Etraflarını da bubi tuzakları ve mayınlarla çevirdi. Dolayısıyla ihtiyaç halinde lojistik sorunu yaşamayacak. Asker bir şekilde buralara girmek isterse de ağır zayiat verecek.

3- Örgüt bu süreci legalleşme dönemi olarak gördüğü için önceki gün yeni bir kampanyanın startını verdi. Bundan sonra herkes evine ve işyerine Öcalan posterleri asacak.

4- Örgüt uyuşturucu ekimine hız vermiş. Diyarbakır kırsalı esrar tarlalarıyla dolu. Diyarbakır neredeyse suç ihraç ediyor. 'Nasıl olsa çözüm sürecindeyiz operasyon olmaz' diye köylüleri de baskı altına almışlar.

Başka örnekler de vermek mümkün. Yani örgüt bir yandan çözüm/barış diyor ama öbür taraftan başka bir ajandanın yol haritasını uyguluyor.