19 Nisan 2010 Pazartesi
"ENFLASYON"
Yıllardır söylene söylene en fakirimizden en zenginimize kadar dilimize pelesenk olmuş bir kelime var: ENFLASYON!
Aynı zamanda kötü çağrışımlar yapmasıyla da ünlü bir kelime bu. Karikatürlere konu olduğunda, onun ağzından ateşler püskürten bir canavar şeklinde resmedildiğini biliyoruz.
Pahalılığın, hayatı çekilmez kılan ne varsa hepsinin ser-i sebebi hep bu "enflasyon"! Düşerse sevinilir, çıkarsa karalar bağlanır! Hiç bir zaman da "resmî" rakamlarla "piyasa" rakamları birbirini tutmaz. Ama her ne olursa olsun "o" kötü bir "şey"dir ve her zaman "enflasyon"un düşmesi yürek ferahlatan, hükümetlerin başarı hanesine yaldızlı artılar yazdıran bir durumdur.
Yıllar boyu devam edegelen bu koşullanmışlıktan kendimizi bir parça sıyıralım ve bu "mesele"ye "esastan" yaklaşan aklı selim insanlar bu konuda ne diyorlar bir bakalım ve "koşullanmışlıklarımızı" yeniden gözden geçirelim:
Kırk enflasyon mu kırk deflasyon mu
TÜRK ekonomi ufkunu sarmış olan “dışarıdan para gelmezse ekonomimiz çöker, fakirliğe mahkûm oluruz, aç kalırız” bâtıl inancını yıkmak için ezberci zihinleri gagalayıp duruyorum.
Benim önerilerim bu inanca sahip iktisatçılar tarafından kabul edilmiyor. Bu beni hiç üzmüyor. Ancak iktisadi önerilerimi doğru bulanların bir kısmı, maalesef benim “biz fakirliğe razıyız, yeter ki namerde muhtaç olmayalım yani dış borcumuz olmasın” dediğimi sanıyor. İşte bu beni çok üzüyor. Ben, tam tersine dışarıdan borçlanmaya dayalı bir ekonomi politikası yüzünden Türk ekonomisinin yeterince hızlı büyümediğini ve halkın refahının artabileceği kadar artamadığını söylüyorum. Aklım erdiğince, hızlı zenginleşmenin yollarını anlatıyorum.
* * *
Bugün, giderek güncelleşen, evrensel bir iktisat meselesine gireceğim. Bu sebeple “akıllı dış borçlanma” ve “AKP ve faiz” konularını ileri de işlemek üzere sıraya koydum. Amerika’da varlık fiyatları balonunun patlaması sonunda meydana gelen küresel krizden çıkmak için uygulanan “gevşek para ve gevşek maliye” önlemleri bir deflasyona sebep vermeden geri çekilebilir mi? Birlikte irdeleyelim.
1. Amerikanın merkez bankası olan FED’in iki amacı vardır. Birincisi “fiyat istikrarını” diğeri ise “sürdürülebilir en yüksek büyümeyi” sağlamaktır. Esasen, aksi söylense bile her merkez bankası bu iki amacı birlikte gözetir. Yoksa “bağımsızlıkları” tehlikeye düşer. Çünkü siyasi hükümetler, düşen büyüme hızı ve artan işsizlik oranı karşısında eli kolu bağlı duramazlar.
2. Uluslar arası derecelendirme şirketleri, Obama’nın, bütçe açıklarını dizginlememesi halinde Amerika’nın kredi notunu düşüreceklerini söylemişler. Bu bana biraz fantezi gibi geldi. Düşürseler ne olacak sanki? Tasarruf fazlası olan ülkeler, kimin bonolarına yatırım yapacak acaba?
3. Bizim yıllardan beri en keskin enflasyon düşmanı olarak bellediğimiz IMF iktisatçıları, gelişmiş ülkelerde ekonomi politikalarını belirleyenlere, enflasyon hedefini % 2’den, % 4’e yükseltmeyi bir düşünün hele demiş. Buna biraz şaştım. Gerekçelerini, merkez bankaları parayı ve hükümetler bütçeyi aniden sıkarsa bu sefer de ortaya “deflasyon” krizi çıkar şeklinde ifade etmişler.
4. Anlaşılan dünya ekonomisi bıçak sırtında gidiyor. Canlanma devam etsin dense, enflasyon parlayacak. Enflasyondan kaçılmak istense “deflasyon/düşük büyüme” kısır döngüsüne düşülecek. Burada karar teknik değil, felsefi veya ahlaki bir tercihtir.
Bana göre, zengin ülkelerin “deflasyon/düşük büyüme” döngüsüne girmeleri bizim gibi gelişmekte olan ülkeler için daha hayırlıdır. Hiç olmazsa, daha az doğal kaynak tüketirler.
Son Söz: Fakire enflasyon, zengine deflasyon yaraşır.
Ege CANSEN / HÜRRİYET GZT. / 24.2.2010
Aynı zamanda kötü çağrışımlar yapmasıyla da ünlü bir kelime bu. Karikatürlere konu olduğunda, onun ağzından ateşler püskürten bir canavar şeklinde resmedildiğini biliyoruz.
Pahalılığın, hayatı çekilmez kılan ne varsa hepsinin ser-i sebebi hep bu "enflasyon"! Düşerse sevinilir, çıkarsa karalar bağlanır! Hiç bir zaman da "resmî" rakamlarla "piyasa" rakamları birbirini tutmaz. Ama her ne olursa olsun "o" kötü bir "şey"dir ve her zaman "enflasyon"un düşmesi yürek ferahlatan, hükümetlerin başarı hanesine yaldızlı artılar yazdıran bir durumdur.
Yıllar boyu devam edegelen bu koşullanmışlıktan kendimizi bir parça sıyıralım ve bu "mesele"ye "esastan" yaklaşan aklı selim insanlar bu konuda ne diyorlar bir bakalım ve "koşullanmışlıklarımızı" yeniden gözden geçirelim:
Kırk enflasyon mu kırk deflasyon mu
TÜRK ekonomi ufkunu sarmış olan “dışarıdan para gelmezse ekonomimiz çöker, fakirliğe mahkûm oluruz, aç kalırız” bâtıl inancını yıkmak için ezberci zihinleri gagalayıp duruyorum.
Benim önerilerim bu inanca sahip iktisatçılar tarafından kabul edilmiyor. Bu beni hiç üzmüyor. Ancak iktisadi önerilerimi doğru bulanların bir kısmı, maalesef benim “biz fakirliğe razıyız, yeter ki namerde muhtaç olmayalım yani dış borcumuz olmasın” dediğimi sanıyor. İşte bu beni çok üzüyor. Ben, tam tersine dışarıdan borçlanmaya dayalı bir ekonomi politikası yüzünden Türk ekonomisinin yeterince hızlı büyümediğini ve halkın refahının artabileceği kadar artamadığını söylüyorum. Aklım erdiğince, hızlı zenginleşmenin yollarını anlatıyorum.
* * *
Bugün, giderek güncelleşen, evrensel bir iktisat meselesine gireceğim. Bu sebeple “akıllı dış borçlanma” ve “AKP ve faiz” konularını ileri de işlemek üzere sıraya koydum. Amerika’da varlık fiyatları balonunun patlaması sonunda meydana gelen küresel krizden çıkmak için uygulanan “gevşek para ve gevşek maliye” önlemleri bir deflasyona sebep vermeden geri çekilebilir mi? Birlikte irdeleyelim.
1. Amerikanın merkez bankası olan FED’in iki amacı vardır. Birincisi “fiyat istikrarını” diğeri ise “sürdürülebilir en yüksek büyümeyi” sağlamaktır. Esasen, aksi söylense bile her merkez bankası bu iki amacı birlikte gözetir. Yoksa “bağımsızlıkları” tehlikeye düşer. Çünkü siyasi hükümetler, düşen büyüme hızı ve artan işsizlik oranı karşısında eli kolu bağlı duramazlar.
2. Uluslar arası derecelendirme şirketleri, Obama’nın, bütçe açıklarını dizginlememesi halinde Amerika’nın kredi notunu düşüreceklerini söylemişler. Bu bana biraz fantezi gibi geldi. Düşürseler ne olacak sanki? Tasarruf fazlası olan ülkeler, kimin bonolarına yatırım yapacak acaba?
3. Bizim yıllardan beri en keskin enflasyon düşmanı olarak bellediğimiz IMF iktisatçıları, gelişmiş ülkelerde ekonomi politikalarını belirleyenlere, enflasyon hedefini % 2’den, % 4’e yükseltmeyi bir düşünün hele demiş. Buna biraz şaştım. Gerekçelerini, merkez bankaları parayı ve hükümetler bütçeyi aniden sıkarsa bu sefer de ortaya “deflasyon” krizi çıkar şeklinde ifade etmişler.
4. Anlaşılan dünya ekonomisi bıçak sırtında gidiyor. Canlanma devam etsin dense, enflasyon parlayacak. Enflasyondan kaçılmak istense “deflasyon/düşük büyüme” kısır döngüsüne düşülecek. Burada karar teknik değil, felsefi veya ahlaki bir tercihtir.
Bana göre, zengin ülkelerin “deflasyon/düşük büyüme” döngüsüne girmeleri bizim gibi gelişmekte olan ülkeler için daha hayırlıdır. Hiç olmazsa, daha az doğal kaynak tüketirler.
Son Söz: Fakire enflasyon, zengine deflasyon yaraşır.
Ege CANSEN / HÜRRİYET GZT. / 24.2.2010
Gönderen A. Hüsnü Sezgin zaman: Pazartesi, Nisan 19, 2010
Etiketler: Ekonomi Yazıları
Posts Relacionados
0 yorum:
Yorum Gönder