Mustafa Kemal'e kadar zorlama bir cemaat anlayışı içinde ne kadar külfet varsa sırtlarına yüklenen ama buna rağmen horlanmaktan ve soyulmaktan bir türlü kurtulamayan Türkler, Cumhuriyet İdaresi ile birlikte kendilerine adam gibi yaşayabilecekleri bir vaha kurma şansını yakalayabildiler. Ne var ki, kendilerine bir kez daha yol göstermek için ortaya çıkan bu son bozkurt'un işaret ettiği yolda onunla beraber gayet güzel yürürken, onun yokluğu ile beraber bu kutlu yürüyüşün yönü ne yazık ki değişti. Bugün gelinen noktada, kendileri için nefes alabilecekleri bir alan olan bu vahada nefes almaları artık giderek zorlaşmakta...Atalarının yaşadıklarından ders çıkarmak konusunda çok da başarılı olamayan Türkler, her defasında büyük bedeller ödeyerek tekrar tekrar ölüm-kalım savaşları vermek zorunda kalıyorlar. Şimdi bu noktada duralım ve bu kutlu yürüyüşün rotasını çizenlerden biri olan Türk fikir adamı merhum Ziya Gökalp'in işaret ettiği noktaya doğru bir bakalım:**
Tarihi açıdan konuya bakan ehil insanların Gökalp hakkındaki fikirleri son derece önemlidir; örneğin, Türkiye’nin yetiştirdiği örnek tarihçilerden Prof. Dr Halil İnalcık, Ziya Gökalp için şöyle demektedir: “Yaşamı kısa oldu ama düşüncesi yüzyıla damgasını vurdu. Müstesna kişiliği ona, savaşlar ve devrimler (içindeki) dramatik bir dünyada kılavuz rolü hazırladı… Etnik kökenini deşmek isteyenlere karşı cevabı açıktı. Diyordu ki: “Atalarım Türk olmayan bir bölgeden gelmiş olsalar bile kendimi Türk sayarım. Çünkü bir adamın milliyetini belirleyen (unsur) ırksal kökeni olmayıp (aldığı) terbiye ve (içindeki) duygulardır.” Ziya Gökalp’ın ulusal kimlik konusundaki bu görüşü, Atatürk Türkiye’sinin millet-vatandaş anlayışına esas olmuştur…”
Evet, Gökalp ve İlancık Hoca böyle diyor. Bu söylemin üzerine söylenecek başka söz fazlalık olur.
**
Etrafını aydınlatan ışık olarak anlam yüklenen “ziya” insan örneğinde en güzel şekilde Ziya Gökalp’ in şahsında anlam bulmuştur. Diyarbakır’ in Dağ Kapı semtindeki öğretmen okulunda geçen gençlik yıllarımda, milli değerleri anlama ve öğrenme esasına dayalı eğitimin verdiği yöntem olarak Gökalp’ in şiirlerini ezberlemek, düşüncelerini benimsemek ve savunmak bir ayrıcalıktı. Gökalp’i anma günlerinde ezberden “Vatan” şiirini okumak heyecan vericiydi. Hatırlandığı kadarıyla ifade edelim: “Bir ülke ki camiinde Türkçe ezan okunur Köylü anlar manasını namazdaki duanın. Ey Türkoğlu, işte senin orasıdır vatanın…”
**
Şiirin bir bölümünde de ulus devlet yolunda olan Türkiye Cumhuriyetini temsil edecek millet meclisinin adeta anatomisini tarif eder ve onu oluşturan milletvekillerinin ne kadar “Türk” olması gerektiğini hatırlatır. İşte o mısra: “…Mebusları temiz, orda Boşoların sözü yok!” der.
**
Ne demek “Boşo”?
Kimdir bu “Boşolar”
Neden mecliste bunların olmasını istemiyor Gökalp?
Bununla Gökalp neyi ifade etmek istemiş acaba?
Ziya Gökalp’ın milliyetçiliği, vatanperverliği dikkate alınarak bu şiiri yorumlayanlar, “Boşo”, “Boşolar” ifadesini “Bolşevikler” olarak ifade etmişlerdir. Belki de dönemin en dikkate değer olayın “Bolşevik ihtilali” olmasından kaynaklanan bir yorum…
Gerçekten Ziya Gökalp’ in “Boşolar” dedikleri kimlerdir?
“… Boşo Efendi, Manastır vilayetine bağlı Serfice’den Osmanlı Meclisi’ne giren Rum kökenli bir mebustur. Görevi süresince yalnız Patrikhane’nin, Rum okul ve kurumlarının çıkarı için gayret gösteren Boşo Efendi, sonuçta bir Osmanlı mebusu olduğunu, bu nedenle biraz da ülkenin sorunları için çalışması gerektiğini anımsatanlara şu cevabı vermesiyle ünlenmiştir; Osmanlı Bankası’nın sermayesi, yöneticileri ve bütün çalışanları yabancı olup yalnız adı Osmanlı’dır! Benim Osmanlılığım da Osmanlı Bankası’nınki kadardır.” (Orhan Karaveli: Ziya Gökalp’ı Tanımak, Doğan Kitap)
**
Ziya Gökalp’ın meclisinde istemediği “Boşolar”, acaba, bugünkü Türkiye Cumhuriyeti Devleti B.M.M.’de var mı?
Bu sorunun cevabını herkes kendisi verebilir; bunun için günlük basın-yayın hizmetlerine bakmak yeterlidir. Bize göre, “Boşo Efendi” kendine nazire olsun diye ifade ettiği “Osmanlı Bankası” modeli, bugünkü Türkiye’nin bazı sektörlerine “uyarlanabilir” dense, hata mı yapılmış olur acaba? Örneğin yabancılara satılan KİT’ler, TELEKOM, BANKALAR.. kadar “Türk”!??
Diğer yandan, Osmanlı mebuslar meclisindeki “Boşo Efendiler” gibi, acaba, bugün kaç “Boşo” var ülkemizde? Dahası, kaç tane “Boşo Efendi” var basın yayın hayatımızda; gazete köşe başlarında, TV ekranlarında…
Osmanlı mebuslar meclisi karışıkmış, doğru da, şimdilerde savunulan nedir peki? Farklı görünen, fakat aslı değişmeyen “Boşoların” çok olması istenmiyor mu? Evet!!! Peki, şimdilerde “Moşolar” ya da “ABoşlar”, “ABDoşlar” “Emperyaloşlar”, “Hainoşlar”, “Yalakoşlar” var mı?
Ulus Devlette “…oşolar” olur mu hiç!? Olmaz!
4.4.2010
Prof. Dr. Ramazan Demir www.r-demir.com
http://www.yenidenergenekon.com/458-ziya-gokalpin-istemedigi-bosolar/








Yorum Gönder