Yukarıdaki sözler, diğer bir çokları gibi çocuğunu eli kanlı terör örgütüne kaptıran bu ülkenin vatandaşı bir “Kürt” babaya ait. Yüreği yanık anne ise: "Yani diyorlar barış var. Barış varsa niye çocukları götürüyorlar?" diye haklı olarak sormakta.
Görülen o ki, “analar ağlamasın” gibi duygusal bir sloganın arkasına saklanılarak başlatılan “açılım süreci”, kısa/uzun vadede Türklerin ve Kürtlerin, daha doğrusu bu coğrafyada yaşayan bütün insanların anasını çok daha fena ağlatacak bir biçimde ve son derece ahlâksız ve insafsız bir şekilde “geliştirilmeye” devam ediyor. Eli kanlı bir bebek katilinden barış güvercini yaratmaya çalışan güdümlü medya, bu katilin adamlarını her gün bir kanalında ağırlıyor da bunlardan birine bir gün olsun "bu ana-babaların feryatları ne olacak" diye sormuyor, sormadığı gibi, hemen her gün birilerine ya da bir şeylere höt-zöt etmekten kendini alamayan bu ülkenin baş sorumlusu da bir gün olsun bu konuda çıkıp tek bir laf edemiyor!.
Eli kanlı bir narko-terör örgütünü açıkça muhatap alarak ve onu sanki Türkiye’de yaşayan bütün Kürtlerin temsilcisi gibi kabul ederek anaların artık gözyaşının akmayacağı bir Türkiye yaratacaklarını iddia edenler, eminim ki, bu söylediklerine kendileri bile içten içe gülüyorlar! Çünkü onların kapalı kapılar ardında hazırlanmış bir ajandaya uymak gibi bir mecburiyetleri var ve bu yüzden yıllardır her alanda izledikleri politikaların da daima ve hep iki yüzü var! Ve bu yüzden iktidar olmak uğruna yıllar önce kapalı kapılar ardında verilen sözlerin tutulması zamanının bugün artık bir mecburiyet halinde kapıya gelip dayandığı gerçeği var!
Sözümona Kürtlerin gücenikliğini(!) gidermeye yönelik olduğu ihsas edilerek devlet dairelerinden birer birer kaldırılan T.C ibareleri, aslında bir devletin fiilen ortadan kaldırıldığının da bir işareti idi. Ve nitekim, bu ülkenin güneydoğusu örgütlü bir terör çetesinin eline teslim edilmiş ve devlet, bu ülkeyi yönetenlerin rızası ve talimatı ile elini bugün bu bölgeden açıkça çekmiştir! O kadar ki, göz göre göre bir terör şebekesinin eline ve insafına terk edilen bölge insanı, kaçırılan çocukları için feryat-figan ağlıyor da bu hükümetin kulağı bile duymuyor! Herifçioğulları, bir devletin olmazsa olmazı olan egemenlik hakkına açıkça el atıyorlar da muhteremlerin kılı bile kıpırdamıyor!
Burada, bu vesile ile bu "açılım" hadisesini gönül okşayıcı bulan ama terörü de tasvip etmeyen, fakat etnik aidiyetini de önde tutan vatandaşlar da umuyorum görmüş ve anlamışlardır ki, kimi eksik ve noksan noktaları olduğu düşünülse ve iddia edilse bile eşit yurttaşlık esasına göre temellendirilmiş bir cumhuriyetin kendi vatandaşına sağlayacağı huzur ve refah potansiyeli, gene de talip olunan diğer bütün yönetim ve idari şekillenmelerden daima hep daha yüksekte kalmaktadır. İşin geldiği şu aşamada yaşananlar dahi bunun böyle olduğunun bir kanıtıdır. Aksi yöndeki bütün çabalar, bölge insanını kaçınılmaz olarak "çok merkezli" ve birbirleri ile sürekli bir çatışma halinde bulunan feodal zamanlar artığı ilkel yönetim bölgelerinin elinde hırpalanan ve ezilen insanlar haline getirecektir.
Evet, kısacası durum göründüğünden daha da vahimdir ve İslam maskesi takan haramilerle, Kürt maskeli bir çapulcu sürüsü el ele vererek koca bir devleti delik deşik etmekte ve devlet içinde devlet oluşturarak Türk-Kürt-Arap vb. demeden kime gücü yeterse onu tahakkümü altına almakta, evlatlarına el koymakta, mallarını mülklerini gasp etmektedir!
Egemenlik hakkından bu kadar kolay ve rahat taviz verebilmenin ilk sonuçlarını görmeye başladığımız bu günler, ileriki yıllarda doğusu-batısı demeden ülkenin daha nerelere sürükleneceği konusunda düşünen beyinlere bir fikir verebilmeli, bir taraftan Kürt etnik aidiyetini temel almış görüntüsü verirken öte yandan Diyarbakır sokaklarına Ermeni adları vermekten kendini alamayan bir terör örgütü ve onun uzantıları eliyle başlatılan bu sinsi bir emperyalist oyununun ne derece tehlikelere gebe olduğu ve terör ağalarına ne derece hizmet ettiği, etnik aidiyeti ne olursa olsun bütün vatandaşlarca artık görülmelidir.
0 yorum:
Yorum Gönder