Her fırsatta, her vesile ile dile getirmeye çalıştığımız; muhalif bir siyasi hareket olarak tanımlanamayacak kadar teslimiyetçi, emperyalist güçlerle uzlaşmaktan ve bunca olan bitene rağmen onlarla işbirliği yapmaktan sakınmayacak kadar cesur(!), bu uğurda o çok hürmetkâr ve riayetkâr göründüğü dininde tâdilat yapılmasına ses çıkarmayacak kadar uysal ama arkasında emperyal gücün desteğini hissettiği anda kendi gibi düşünmeyen yurttaş ve dindaşlarına kan kusturacak kadar kindar ve pervasız olabilen, dün; ‘İttihatçılar yerine Ruslar gelsin memlekete razıyız’ derken, bugün; 'Ankara'nın şerrinden Brüksel'in şefaatine sığınmayı' düşünebilen bir zihniyetin bütün yönleriyle tanınıp tanıtılması, Türkiye Cumhuriyeti'nin bekası ve Türk demokrasisinin gelişimi ve gerçek İslam'ın anlaşılabilmesi bakımından katkısı azımsanamayacak kadar büyük bir hizmettir. İşte bu düşüncelere ışığında aşağıdaki makaleyi dikkatlerinize sunmayı bir görev sayıyoruz.
DÜNDEN BUGÜNE NE DEĞİŞTİ?
Doğal olarak konuyla ilgili kaynaklar ilgimi çekiyor.
Birkaç ay önce çıkan, Gazeteci Nezih Tavlaş’ın “Foto Muhabiri: Ara Güler” adlı kitabını bir solukta okudum.
Büyük usta Ara Güler, Ahmet Ağaoğlu’nun kızı (adını Şair-i Azam Abdulhak Hamit koymuştur) Tezer’in, Prof. Nimet Taşkıran’la evliliğinden olan Suna Hanım ile evliydi.
Ne yazık ki Suna Hanım’ı geçen hafta kaybettik.
Madem söz açıldı yazmalıyım: Bildiğiniz gibi Ara Güler üstadımız Ermeni’dir; Suna Hanım ise Azeri’dir.
İşte Anadolu’nun bu kültür zenginliğini birileri hala görmek istemiyor; bizi kendi tarihimizden utanır hale getirebilmek için ellerinden geleni yapıyorlar.
Geçen hafta sahafları dolaşırken Samet Ağaoğlu’nun “Hayat Bir Macera” adlı kitabını aldım. 2003 yılında çıkan kitap demek ki gözümden kaçmıştı.
Samet Ağaoğlu, Ahmet Ağaoğlu’nun oğluydu.
1940’lı yıllarda Orhan Veli’den Ruhi Su’ya kadar Ankara’daki solcu aydınların çevresine takılıyor ve edebiyatla uğraşıyordu.
Sonra Demokrat Parti milletvekili ve bakan oldu.
27 Mayıs 1960 askeri müdahalesinden sonra cezasını çekmek için konduğu Kayseri Cezaevi’nde çocukluk anılarını kaleme aldı. 193 sayfa tutan bu anıları Kitap Yayınevi yayınladı.
Bunları niye yazıyorum?
Samet Ağaoğlu Kayseri Cezaevi’nde kaleme aldığı anılarının bir bölümünde bakın ne yazıyor:
“İttihatçıları yakalayarak hapislere atan, askeri mahkemeler karşısına çıkaran; İngilizlere teslim eden, onların ‘İttihatçılar yerine Ruslar gelsin memlekete razıyız’ diyecek kadar can düşmanları Hürriyet ve İtilafçılar idi. Tam on yıl, bir kısmı vatan dışında, bir kısmı içeride çeşitli minnetlerle yaşamış bu insanlar yakaladıkları hasımlarının hiçbirine hakaret etmediler, hiçbirini vurmadılar, dövmediler. Ali Kemal ile Pehlivan Kadri’nin makaleleri dışında hiçbirine sövülmedi. Bekirağa Bölüğü’nde babamı ve arkadaşlarını her gün görebiliyorduk. Konuşurken de yanımızda dinleyen kimse yoktu.
Milli Mücadele’den sonra inkılaplar sırasında İstiklal Mahkemelerine verilen siyaset adamlarına da hükmedilmiş en ağır cezalara rağmen insan haysiyet ve şerefine dokunacak baskılar uygulanmadı.
Fakat ne hazin tecellidir, aradan yıllar ve yıllar geçtikten sonra aynı insanların çocukları birbirlerine tarihte örneği az görülmüş maddi manevi hakareti reva görmekten çekinmediler; dün ordunun başkumandanı generaller, devlet ve hükümet başkanları, mebuslar, şairler, tarihçiler, yazarlar, yüksek memurlar, yüzlerce insan ayaklar altına alınarak dipçiklerle, tekmeler, tokatlar, yumruklarla, bir kısmının yüzü gözü kan içinde hapishanelerden hapishanelere sürüklendiler.
Halbuki insan haysiyet ve şerefine saygı prensibi dillerde ve kanunlarda baş tacıydı. Demek devlet şeklinde ve yazılı prensiplerde görülen ilerlemenin karşısında, ruhlarda, zihniyette, düşüncede büyük gerileme olmuştu. Bu, neden olmuştu? Bunun sorumlusu sebepler nelerdi?
Bu soruların cevaplarını ileride tarihçiler ve sosyologlar elbette araştırarak verecekler…”
Yıl: 2010.
Samet Ağaoğlu’nun yazdıklarının üzerinden 50 yıl geçti.
Ağaoğlu’nun yazdığı dönemlere ilişkin “eksik” ya da “fazlalık” bulabiliriz kuşkusuz.
Ancak bu, şu soruyu sormamıza engel değildir:
Dünden bugüne ne değişti?
Soner Yalçın
Odatv.com
6.3.2010
0 yorum:
Yorum Gönder