ESKİ KODLAR BARDAK OLMUŞ!...
"Siyasette hala eski kodları kullanmakta ısrar edenler bu günkü olup bitenleri anlayamıyorlar ve bu yüzden paranoyalar üretiyorlar"mış.
Gazeteci, TV programına konuk ettiği bir AKP'li vekile soruyor:
"Bazı vatandaşlar özelleştirmelerde satılanlar çok ucuza gitti diyorlar, buna siz ne diyorsunuz?"
Duyduğumuz cevap aklınızı durdurur, başınızı tavana vurdurur:
"Ülkedeki istikrar ortamından dolayı dikkat ediyorsanız bütün fiyatlarda bir düşüş var, o yüzden özelleştirme bedelleri de düşük gibi görünüyor. Konuyu bu çerçeve içinde değerlendirmek lazım..."
Böyle bir mantık, başı dumanlı dağ olsan dayanılmazdır!
Esasına bakarsanız da bu bir "akıldan" değil, çıksa çıksa başka bir yerden çıkabilecek türden bir "laf"tır. Yanlış anlaşılmasın, demek istediğim şu ki, insanın yaradılışının ve varoluşunun temel sebebi olan "hakkı müdafaa refleksi"nin iğdiş edilmesine akıllarını bertaraf ederek boyun eğenler, içlerine "yeni kodlar" eklenmesine de elbette ses çıkaracak değillerdir. Ve tabiatıyla "hakkın" sesine değil, içlerine o "kodları" kim yerleştirmişse onun sesine kulak vereceklerdir!
Şimdi, şuna şüphe yok ki; bunu söyleyen adam o söylediğine kendisi de inanmıyor
ama o bunun bir görev olduğunu biliyor ve "görev"inin gereğini yerine getiriyor.
Bu durum ise aklımıza ister istemez şöyle bir şey getiriyor:
Hani bunlar zaman zaman Kızılcahamam'da kampa çekiliyorlar ya, muhtemelen bu lafları onlara orada, bir organizasyon çerçevesinde belletiyor olmalılar?.
Ettikleri ağız birliğine bakılırsa böyle bir şey akla pek de aykırı gelmiyor.
Acaba bugünlerde gündeme gelip de İçişleri Bakanı'mızın "haberim yok" dediği
şu meşhur 35 Amerikalı da sakın bu kampın müdavimlerinden olmasın?!...
Kim bilir? Bu da meselenin araştırılması gereken başka bir boyutu elbette.
Neyse, biz bu durumu Nijerya İçişleri Bakanlığı'na havale edelim
ve konuyu dağıtmadan kaldığımız yerden devam edelim:
Şimdi, bir kere "Hakk'ın kulu" olmaktan çıktınız mı kendinize yeni "rabler edinmekte" hiç de zorluk çekmezsiniz. Ne manidardır ki, "kendilerine kitap ve peygamber gönderildiği" halde bugün Allah'ın kendileri gibi bir kuluna koşulsuz şartsız biat etmekte birbirleri ile yarışanlar, dün de Hasan Sabbah'ın bir emriyle kendilerini uçuruma bırakmakta hiç bir beis görmüyorlardı...
Yıllar önce, o meşhur "bankerlik faciaları" yaşanırken o zamanın "GIRGIR Dergisi"nde yayınlanan bir karikatür bugün bile hiç gözümün önünden gitmez.
Grantuvalet giyinmiş, parmakları koca koca taşlı, pahalı yüzüklerle dolu kalantor bir banker, camide oturup ellerini açmış, sırıtarak şöyle dua ediyordu:
"Allahım yarattığın bunca avanak kul için sana binlerce şükür olsun!"
* * *
Yalnız burada daha da vahim ve daha ince bir ayrıntı var ki, onu zikretmezsek konu tamamlanmış olmayacak. O da şudur:
Eğer her türlü hinlik ve cinlik bizzat kendi aklının mahsulü ise insanlar; "ulan herif ne hin oğlu hin miş be!" der ve yapılan her ne kadar asla tasvip edilmeyecek bir şey de olsa, olayı tezgâhlayan "zekâ"yı içlerinden takdir etmekten kendilerini alamaz, tezgâha düşeni de pek kınamazlar. Ama uyanıklık yaptığını zannedip bir başkasının kurduğu tezgâhta "ayakçı" olduğunu farkedemeyerek kendilerini tezgâhın "ortağı" zannedenler, tezgâh toplandığı zaman ayazda kaldıklarında ağızla dahi gülünmeye layık görülmezler.
Mesele budur ve teşbihler de her türlü hatadan münezzehtir!
Milletlerden müteşekkil bir dünyada millet olmaktan utananların kalplerinde "vatan" duygusunun yeşeremeyeceği aşikâr bir durum, bu vatan üzerinde "milletim hür yaşasın" diye canlarını seve seve feda edenlere minnet duyup, vefa ummak da bu gibilerden zaten beklenemeyecek bir davranıştır!
Ne mutlu milletinden daha büyük güç, Kur'an-ı Kerim'in Allah'ından başka Allah tanımayanlara! Ne mutlu esir yaşamayı yaşamaktan saymayanlara, diyerek noktayı koyalım.
...
0 yorum:
Yorum Gönder