29 Mart 2010 Pazartesi
"Hizmet" Kime?
İnsanın kendini bir ideale veya bir amaca vakfetmesi, ömrünü o gaye için harcaması yaradılışından gelen bir özelliktir ve tek başına yerilecek veya takdir edilecek bir eylem değildir. Uluslararası münasebetlerde, bir devlet için diğeri hakkında güttüğü politikalarda bu türden "imanla" bağlanılmış ideallerden istifade etmek, zor ama iyi organize edildiğinde çok verimli bir yoldur. Gerek çağdaş bir medeniyet anlayışının ve gerekse İslâm'ın üzerinde ittifak ettiği bir doğru varsa o da insanların önce bir "birey" olarak değer sahibi olabilmeleri ve ancak bundan sonra (kendi başlarına bir değer olabildikten sonra) mensup oldukları toplumlar için arzu edilen "müştereklerde" buluşmalarıdır. Bu da ancak, neyin doğru, neyin yanlış olduğuna insanın önce kendi zihin ve vicdanında cevap bulabilme yeteneğine kavuşturulmasıyla mümkün olur. Koşulsuz şartsız bir "kul"a biat etmek, bir kere aynı zamanda o "kul"a kusursuzluk atfetmek olur ki; bu da doğrudan doğruya "şirk"in ta kendisidir ve tek olan Allah'a ait olan "kusursuzluğu" O'nun "yarattığı"na atfetmek demektir. Kâmil bir insandan beklenen ise fikrini benimsediği bir insanı destekleyip, arkasından giderken bu hususu aklından bir an çıkarmaması ve kendisine yaradılırken verilen "akıl" ve kendisi için "indirilen" kitap ve kendisi için "gönderilen" Peygamber olmak üzere sahip olduğu mevcut denetleme kriterlerini göz ardı etmemesidir. Aksi halde, gözü kapalı birilerinin arkasından seyirtmek ve bunu da "Allah rızası" için bir "hizmet" olarak görmek insanın hem kendini, hem imanını hem de vatanını tehlikeye atmak demektir. İşte bu durumun somut sonuçları da aşağıdaki şekilde kendini gösterir.
Şarkî İslamiyet’e garbî terbiye
Oysa, Resmi Gazete’de yayınlanan yönetmelikle resmileşen “Kutlu Doğum Haftası”nda, hicri takvimin üçüncü mübarek ayı Rebiülevvel’in 12’sinde dünyaya gelen Hz. Muhammed’in doğumu, Hz. İsa’nın miladi takvimine taşınıp 14-20 Nisan tarihine sabitlenmekle, bu haram işlenmiştir! Türkiye’de Kur’an’ın kameri devinime göre saptadığı mübarek bir tarihi, resmi yönetmelikle güneşin yörüngesine oturtmak cüreti, Almanya’da düzenlenen -ve ne tesadüf, yönetmeliğin Resmi Gazete’de yayınlandığı haftaya denk gelen- bir toplantı tutanaklarıyla birlikte okunduğunda, doğulu İslamiyet’e batılı terbiye diye özetlenebilecek bir reform hareketi başlatıldığı açıktır.
Zaten Münih’te “Kültürlerarası Diyalog Merkezi”nin düzenlediği toplantıda, “Avrupa’da Musevilik-Hristiyanlık sentezi bir İslamiyet’in biçimlendirilmesine dair yol haritası” bile açıklanmıştır!(*)
***
Münih’teki bu toplantıda, 2008 yılına kadar Frankfurter Allgemeine Zeitung’un Türkiye muhabirliğini yapan Dr. Rainer Hermann, “Bürokrasi, TSK ve yargı, cemaatin önündeki en büyük engeldir” dedikten sadece dört gün sonra Erzincan’da Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner’le birlikte tüm Türkiye’de 40’ı aşkın üst düzey komutan ve subay tutuklanmış, AKP ile yargı arasındaki yüksek gerilimli çekişme başlamıştır... Münih’te “tak” diye basılan düğmenin, Türkiye’de “şak” diye ilik açması, herhalde küreselliğin iletişim hızını olduğunca, garbın şarklı İslamiyet’te başlattığı reformun da hem küresel boyutunu, hem de enerji kaynağını göstermektedir.
Hele Musevi/Hristiyan sentezi yeni İslamiyet’in tanıtıldığı Münih’teki sempozyumu IDIZEM Türk öğrenci derneğinin yanı sıra, Hazreti İbrahim Dostları (Freunde Abrahams), Katolik “Pax Christi” hareketi, Protestan Kilisesi vb. gibi birbirinden “ehli Müslim” kurumların ortaklaşa düzenlediği...
İslamiyet’e dökülen yeni kalıbın, Brüksel’den Prof. Peter Hans Vöcking, Washington’dan Prof. Thomas Michel, Moskova’dan Prof. Leonid R. Syklainen ve Alman Wilhelm Willeke tarafından anlatıldığı... Zaten açış konuşmasını da Ortodoks Piskopos Malamoussis’in yaptığı düşünülecek olursa...
İslamiyet’in Kuzey Amerika’nın Potomac vadisinde yeniden doğduğu ve Avrasya’ya bu kez Mezopotamya’dan değil, Avrupa üzerinden yayıldığı anlaşılmaktadır.
http://haber.gazetevatan.com/haberdetay.asp?Newsid=293954&Categoryid=4&wid=122
Şarkî İslamiyet’e garbî terbiye
Oysa, Resmi Gazete’de yayınlanan yönetmelikle resmileşen “Kutlu Doğum Haftası”nda, hicri takvimin üçüncü mübarek ayı Rebiülevvel’in 12’sinde dünyaya gelen Hz. Muhammed’in doğumu, Hz. İsa’nın miladi takvimine taşınıp 14-20 Nisan tarihine sabitlenmekle, bu haram işlenmiştir! Türkiye’de Kur’an’ın kameri devinime göre saptadığı mübarek bir tarihi, resmi yönetmelikle güneşin yörüngesine oturtmak cüreti, Almanya’da düzenlenen -ve ne tesadüf, yönetmeliğin Resmi Gazete’de yayınlandığı haftaya denk gelen- bir toplantı tutanaklarıyla birlikte okunduğunda, doğulu İslamiyet’e batılı terbiye diye özetlenebilecek bir reform hareketi başlatıldığı açıktır.
Zaten Münih’te “Kültürlerarası Diyalog Merkezi”nin düzenlediği toplantıda, “Avrupa’da Musevilik-Hristiyanlık sentezi bir İslamiyet’in biçimlendirilmesine dair yol haritası” bile açıklanmıştır!(*)
***
Münih’teki bu toplantıda, 2008 yılına kadar Frankfurter Allgemeine Zeitung’un Türkiye muhabirliğini yapan Dr. Rainer Hermann, “Bürokrasi, TSK ve yargı, cemaatin önündeki en büyük engeldir” dedikten sadece dört gün sonra Erzincan’da Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner’le birlikte tüm Türkiye’de 40’ı aşkın üst düzey komutan ve subay tutuklanmış, AKP ile yargı arasındaki yüksek gerilimli çekişme başlamıştır... Münih’te “tak” diye basılan düğmenin, Türkiye’de “şak” diye ilik açması, herhalde küreselliğin iletişim hızını olduğunca, garbın şarklı İslamiyet’te başlattığı reformun da hem küresel boyutunu, hem de enerji kaynağını göstermektedir.
Hele Musevi/Hristiyan sentezi yeni İslamiyet’in tanıtıldığı Münih’teki sempozyumu IDIZEM Türk öğrenci derneğinin yanı sıra, Hazreti İbrahim Dostları (Freunde Abrahams), Katolik “Pax Christi” hareketi, Protestan Kilisesi vb. gibi birbirinden “ehli Müslim” kurumların ortaklaşa düzenlediği...
İslamiyet’e dökülen yeni kalıbın, Brüksel’den Prof. Peter Hans Vöcking, Washington’dan Prof. Thomas Michel, Moskova’dan Prof. Leonid R. Syklainen ve Alman Wilhelm Willeke tarafından anlatıldığı... Zaten açış konuşmasını da Ortodoks Piskopos Malamoussis’in yaptığı düşünülecek olursa...
İslamiyet’in Kuzey Amerika’nın Potomac vadisinde yeniden doğduğu ve Avrasya’ya bu kez Mezopotamya’dan değil, Avrupa üzerinden yayıldığı anlaşılmaktadır.
http://haber.gazetevatan.com/haberdetay.asp?Newsid=293954&Categoryid=4&wid=122
Gönderen A. Hüsnü Sezgin zaman: Pazartesi, Mart 29, 2010
Etiketler: Cemaatler ve Dinler arası Diyalogcular
Posts Relacionados
0 yorum:
Yorum Gönder