22 Şubat 2012 Çarşamba

Bana üstadını söyle...

Liberalizmin insan hayatını ve düşüncelerini şekillendirmede büyük ölçüde etkili olduğu bu çağda, insanların ekserisinde gözlenen yüzeysel düşüncelerle "varsayılan" doğrular üzerinden "light fikirler" üretmek işi, kendi müşterisini yaratmakta hiç de zorlanmıyor! 


Yani, öyle bir durumdayız ki, teşbihte hata olmaz dedikleri hesap; Osmanlı sadrazamına: "Yarabbi, şu Arabın aklını bir geceliğine bana ver de, hiç olmazsa rahat bir uyku uyuyayım!.." dedirten haremağasının verdiği akıllar gibi, yüzyılların biriktirdiği sorunları sanki bir anda çözüverecek sihirli cümleler, ardı ardına ülke gündemine düşüp durmakta! 


Sonunun nasıl biteceğine kafa yormayanlar için her tür rüyayı hayata geçirmeyi mümkün kılan bu liberal düzen, "ah beni bir başbakan yapacaklardı ki..." diyenlerin dahi rüyasını gerçek kılabilirken, söz konusu biz olunca; liberal batının "taç giyen baş akıllanır" sözü pek geçerli bir sözmüş gibi görünmüyor.


Daha önceki bir makalemizde ele aldığımız "kinini din etmek" meselesinde altını çizmeye çalıştığımız hususlar, nihayet bizzat sayın büyüğümüzün ağzından da teyit edilmiş oldu. Atatürk'ün ünlü "Gençliğe Hitabe"sine alternatif olarak gördükleri anlaşılan ve "üstad" kabul ettikleri Necip Fazıl tarafından yazılmış bulunan bir yazıdan yaptıkları alıntı ile, onun; "Dininin, dilinin beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, kalbinin dâvacısı bir gençlik..." sözlerini, düzenlenen bir telekonferans vasıtası ile kamuoyuna aktaran sayın başbakan, o cümlede geçen "kininin davacısı" ibaresinin ne anlama geldiğini de açıklasa iyi olurdu ama buna gerek görmedi.


Herhangi bir açıklamaya muhtaç olmayacak kadar açık olan ve okuyanın kafasında soru işareti bırakmayacak kadar net cümleler içeren Atatürk'ün "Gençliğe Hitabesi"nin yanında Necip Fazıl'ın oldukça bulanık kalan bu cümleleri, hangi "örtülü" anlamları içeriyor, onu burada uzun uzun izaha çalışacak değiliz. Lâkin, hepsi bir yana, "dinsiz" olduğu kadar, dine ve dindara da karşı olan ve onları "yok" etmeye ve "ezmeye" çalıştığına inanılan bir "devlet"in "mazlum"(!) durumuna düşürdüğü "bir kitlenin gençliğine" hitaben yazılmış olduğu anlaşılan bu satırları, aynı devletin başbakanlık mevkiine yükselmiş bir kişinin sesinden dinlemek, gerçekten apayrı bir durum! İnsanlara din adına "kin" sahibi olmayı emreden bir düşüncenin, Yunus Emre'ler, Hacı Bektaş-ı Veli'ler ve Mevlana'larla aynı dini paylaştığını kim söyleyebilir? 


Bir milleti açıkça "inanan" ve "inanmayan" olarak ikiye bölen, geçmişte yaşanmış kimi hadiseleri, o günün koşullarına aldırmadan ele alıp bunları "kin" sebebi olarak sunan bir zihniyetin "üstad" olarak Necip Fazıl'ı görmesine ise şaşmamak gerek. Zira, vesilesi yazı konumuzla hemen hemen aynı olan; "Amerikanistler ve Amerikaperestler" başlıklı makalesinde, Yeniçağ Gazetesi'nden sayın Cazim Gürbüz, "üstadları"nın 17 Temmuz 1959 tarihli Büyük Doğu Dergisi'nde yazdığı bir makaleden şöyle bir alıntı aktarıyor:


“Amerikan politikasını korumakla mükellefiz... Amerikan siyasetini tutmak biricik yol... Amerika’dan nazlı bir sevgili muamelesi görmek biricik dikkatimiz olmalı. Yoksa bir Amerikan bahriyelisinin iki yana açık bacakları arasında mütalaa ettiği kadından ileri geçemeyiz. Dış siyasetimizde Amerikan siyaseti ve iç bünyemizde Amerikanizm politikasını kendimize tecezzi etmez (birbirinden ayrılmaz) bir siyaset vahidine (tekliğine) göre ayarlamakta büyük ve her işe hâkim bir mânâ gizlidir.” 


"Evet, iyi mi? Sizde ne derler bunu yazana?" diye hayretlerini belirtmekten kendini alamayan sayın Gürbüz'ün sorduğu soru bize bir Türk özdeyişini hatırlattı. Bir kelimesini değiştirerek aktaralım: "Bana üstadını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim!"


Dileriz, bir vesile çıkar da Sayın Başbakan, üstadın bu satırlarını da yüksek sesle millete okur da, dostumuzu, düşmanımızı hiç olmazsa bu sayede bellemiş olur ve "Amerikanizm"i "kin" listemize böylece dahil etmemiş oluruz!.. Başka ne diyelim?!..




0 yorum:

Yorum Gönder

 

"Allahsız Oğlu Allahsız"

Firavunların Laneti ile Damgalandı: "Allahsız Oğlu Allahsız" - Açık İstihbarat

Sizi artık ne gücünüz, ne malınız mülkünüz, ne gizli hesaplardaki paranız, gizli ortaklıklarınız, sansürünüz, RTÜK'ünüz, her yıl yenisini yaptırmakla övündüğünüz hapishaneleriniz, eteğinizi öpen basınınız, biat etmiş yargıçlarınız, silah arkadaşları bin bir iftirayla tutuklanırken size topuk selamı veren generalleriniz;

Ne öfke ve kin kusan diliniz, korku filmine dönen çehreniz, yalakalarınız, dalkavuklarınız, jurnalcileriniz, gaz bombalarınız, özel yetkili mahkemeleriniz, 'akilleriniz'...

Allah'ı kandırmak, güya günahlarınızın kefaletini ödeyip sıyırmak amacıyla, halkın parasıyla inşa ettirmeye giriştiğiniz cami-mabed'leriniz..

Hiç birisi kurtaramayacak demektir...

Devamı...

Perdenin arkasında hava kötü

Sürece Diyarbakır'dan bakınca...


Örgütün gizli ajandasını anlamamız
için son iki gün içinde yerinde teyit ettiğim üç noktayı kayda geçeyim:

1- Örgüte katılım artıyor.Yeni yapıda rol almak için dağa çıkanlar artıyor. Burada örgütün şöyle bir taktiği var. Çekilme adı altında gidenlerin ciddi bir kısmı bu yeni katılımlar. Bir yandan da tecrübeliler içeride bekletiliyor. Hem bölgedeki koordinasyonu yapıyorlar hem de olası bir yol kazası sonrası çatışmaya hazır bekliyorlar. Plana göre ekime kadar tecrübeliler çıkmayacak. Sonra da kar kış bahanesiyle kalmaya çalışacaklar.

2- PKK ağır silahlarını ve bombaları belli bölgelerde depoladı.
Etraflarını da bubi tuzakları ve mayınlarla çevirdi. Dolayısıyla ihtiyaç halinde lojistik sorunu yaşamayacak. Asker bir şekilde buralara girmek isterse de ağır zayiat verecek.

3- Örgüt bu süreci legalleşme dönemi olarak gördüğü için önceki gün yeni bir kampanyanın startını verdi. Bundan sonra herkes evine ve işyerine Öcalan posterleri asacak.

4- Örgüt uyuşturucu ekimine hız vermiş. Diyarbakır kırsalı esrar tarlalarıyla dolu. Diyarbakır neredeyse suç ihraç ediyor. 'Nasıl olsa çözüm sürecindeyiz operasyon olmaz' diye köylüleri de baskı altına almışlar.

Başka örnekler de vermek mümkün. Yani örgüt bir yandan çözüm/barış diyor ama öbür taraftan başka bir ajandanın yol haritasını uyguluyor.