25 Şubat 2012 Cumartesi

Suriye yakında Tunus gibi olabilir

Ellerinde; "Nikab Haktır", "Nerede bu ülkenin müslüman erkekleri!" yazılı pankartlarla gösteri yapan Tunuslu kadınlar...

"Arap Baharı" adı ile janjanlı bir ambalaj içinde sunulan ve CIA/MOSSAD ortak prodüksiyonunun ürünü o malûm "devrim"lerden ilk nasibini alan ülke olan Tunus'ta ekilen kabaklar şimdiden bu "bahar"ın müjdecisi gibi çiçek açmaya başladı bile!


Çoktan "halledilmiş" bir ülke olarak Tunus, "sırasını"(!) bekleyen Suriye yüzünden olsa gerek bugün gözlerden uzak bir vaziyette sessiz sedasız "yeni"(!) hayatına alışmaya çalışıyor. CIA devrimi ile devrilen Zeynel Abidin Bin Ali'ye kadar, onun liderliğinde nispeten müreffeh ve liberal bir hayat düzenine sahip olan Tunus'ta bugün "daha fazla özgürlük" ümidi, yerini korkuya bırakmış durumda.


İngiliz Independent gazetesinde yazan gazeteci Robert Fisk, "Poisoned spring: revolution brings Tunisia more fear than freedom"(*), yani; "Zehirli Bahar: devrim Tunus'a özgürlükten daha çok korku getirdi" başlıklı makalesinde ilginç saptamalar yapıyor.


"Geçen yılki ayaklanma, sürekli sansür, hoşgörüsüzlük ve işsizlikle sonuçlandı" diyen Fisk, 3,5 milyon çalışanın bulunduğu 10 milyonluk Tunus'ta işsiz sayısının bir anda 800 binlere dayandığını bildiriyor. 


Ayrıca, basın-yayın üzerinde sıkı bir sansür uygulandığını söyleyerek, Tunus kökenli bir Alman futbolcu olan Sami Khedira'nın bir gazetede yarı-çıplak vaziyetteki kız arkadaşına sarılmış bir fotoğrafının yayınlanması üzerine, gazetenin editörü, yazı işleri müdürü ve bir gazetecinin gözaltına alındığını da söylüyor.


"Yasemin Devrimi"nin birinci yılında Tunus'ta, bir tarafta Bin Ali'nin devrilişi kutlanırken, öte tarafta da eşzamanlı olarak binlerce işsiz insanın protesto gösterilerinde bulunduğu gözleniyor. Ekim ayında yapılan seçimlerinden sonra Enhanda Partisi liderliğinde kurulan bir koalisyon hükümeti tarafından yönetilen ve tıpkı Suriye gibi laik bir yönetim geleneğine sahip olan Tunus'ta, koalisyonun büyük ortağı olan Enhanda'nın kendini İslamcı bir parti olarak tanıtmasına ve gündelik yaşamda görülen uygulamalarına da bakılarak laikçi geleneğin artık yıkılmakta olduğu söylenebilir.


Kendilerini Türkiye'deki AKP'ye yakın bir parti olarak gördüklerini söyleyen Enhanda lideri Raşid Gannuşi, buna rağmen her iki ülkenin farklı olduğunu, AKP'nin dindar kökenlerine rağmen laik bir parti olarak kabul edildiğini ama Tunus'un dininin İslam olduğunu ve laik bir devlet olmadığını vurgulamaktan geri durmuyor.


Kısacası, kadınların "nikab" adlı bir peçe takmaya ve erkeklerin de, Afgan erkeklerine benzer bir şekilde giyinmeye ve sakal bırakmaya başladığı Tunus'un artık İngiliz icadı Vahhabi/Selefiliğin merkezlerinden biri haline geldiği gözleniyor. Müzik CD'leri satan dükkan sahiplerinin tehdit edildiği, belleri kılıçlı Selefilerin bir üniversiteyi basarak, kadın ve erkeklerin ayrı ayrı oturmaları gerektiğini ihtar ettikleri ve bütün bunların karşısında yeni hükümetin sessiz kaldığı ve hatta Selefilerin Tunus İçişleri Bakanının oğullarınca desteklendiği ise artık biliniyor. Selefilerin, Sejnane ve Tunus şehirlerinde etkili oldukları da söylenenler arasında.


Hükümet binalarının, yeterince müslüman olmadıkları düşünülen insanlara işkence yapılan cezaevlerine dönüştürüldüğü Tunus'un şimdi bir CIA/MOSSAD operasyonları için bir üs haline geldiği ve bu hafta Suriye devlet başkanı Beşar Esad'ı devirmek için Batılı ülkelerle Arap ülkeleri temsilcilerinin Tunus'ta bir araya gelecekleri düşünüldüğünde, Tunuslu bir blog yazarının "Suriye de Tunus gibi olacaktır" sözüne hak vermek gerekiyor.(**)


-------------------------------------------   

(*)http://www.independent.co.uk/news/world/africa/poisoned-spring-revolution-brings-tunisia-more-fear-than-freedom-7237464.html

(**)http://aangirfan.blogspot.com/2012/02/cias-islamists-make-fools-of-tunisians.html

0 yorum:

Yorum Gönder

 

"Allahsız Oğlu Allahsız"

Firavunların Laneti ile Damgalandı: "Allahsız Oğlu Allahsız" - Açık İstihbarat

Sizi artık ne gücünüz, ne malınız mülkünüz, ne gizli hesaplardaki paranız, gizli ortaklıklarınız, sansürünüz, RTÜK'ünüz, her yıl yenisini yaptırmakla övündüğünüz hapishaneleriniz, eteğinizi öpen basınınız, biat etmiş yargıçlarınız, silah arkadaşları bin bir iftirayla tutuklanırken size topuk selamı veren generalleriniz;

Ne öfke ve kin kusan diliniz, korku filmine dönen çehreniz, yalakalarınız, dalkavuklarınız, jurnalcileriniz, gaz bombalarınız, özel yetkili mahkemeleriniz, 'akilleriniz'...

Allah'ı kandırmak, güya günahlarınızın kefaletini ödeyip sıyırmak amacıyla, halkın parasıyla inşa ettirmeye giriştiğiniz cami-mabed'leriniz..

Hiç birisi kurtaramayacak demektir...

Devamı...

Perdenin arkasında hava kötü

Sürece Diyarbakır'dan bakınca...


Örgütün gizli ajandasını anlamamız
için son iki gün içinde yerinde teyit ettiğim üç noktayı kayda geçeyim:

1- Örgüte katılım artıyor.Yeni yapıda rol almak için dağa çıkanlar artıyor. Burada örgütün şöyle bir taktiği var. Çekilme adı altında gidenlerin ciddi bir kısmı bu yeni katılımlar. Bir yandan da tecrübeliler içeride bekletiliyor. Hem bölgedeki koordinasyonu yapıyorlar hem de olası bir yol kazası sonrası çatışmaya hazır bekliyorlar. Plana göre ekime kadar tecrübeliler çıkmayacak. Sonra da kar kış bahanesiyle kalmaya çalışacaklar.

2- PKK ağır silahlarını ve bombaları belli bölgelerde depoladı.
Etraflarını da bubi tuzakları ve mayınlarla çevirdi. Dolayısıyla ihtiyaç halinde lojistik sorunu yaşamayacak. Asker bir şekilde buralara girmek isterse de ağır zayiat verecek.

3- Örgüt bu süreci legalleşme dönemi olarak gördüğü için önceki gün yeni bir kampanyanın startını verdi. Bundan sonra herkes evine ve işyerine Öcalan posterleri asacak.

4- Örgüt uyuşturucu ekimine hız vermiş. Diyarbakır kırsalı esrar tarlalarıyla dolu. Diyarbakır neredeyse suç ihraç ediyor. 'Nasıl olsa çözüm sürecindeyiz operasyon olmaz' diye köylüleri de baskı altına almışlar.

Başka örnekler de vermek mümkün. Yani örgüt bir yandan çözüm/barış diyor ama öbür taraftan başka bir ajandanın yol haritasını uyguluyor.