II. Dünya Savaşının hemen arefesinde Uzak Doğu'da yaşananlar Batı Cephesinde olup bitenler kadar nedense pek ilgi çekmemiştir.
İlgi yönlendirmede önemli bir araç olduğu inkâr edilemeyecek sinema sanatını en güçlü şekilde icra eden Amerikan sinemasının, yani Hollywood'un, (özellikle savaş filmleri söz konusu olduğunda) içinde Amerika'nın olmadığı bir hikayeye pek sıcak bakmaması, dolaylı olarak dünya milletlerinin kendi sunduklarına göre odaklanmasını sağlmaktadır.
"Sağlamaktaydı" desek daha doğru olacak. Zira değişen dünya koşulları ile beraber, Amerika'nın bu konudaki "tekel"i de kırılacak gibi görünüyor. Öyle ki, Uzak Doğu'da yeni ve büyük bir yıldız olarak parlayan Çin, sadece sınai üretimde değil kültürel konularda da artık dünya çapında önemli eserlere imza atıyor. Bunlardan biri de; "City of the Life and Death", yani "Hayatın ve Ölümün Şehri" adlı 2009 yapımı bir film.
Bütünüyle Çin sinemasının imkânları, yönetmenleri ve oyuncuları ile "siyah/beyaz" olarak çekilen bu film, izleyenlerin zihinlerinde gerçekten önemli izler bırakan, son derece etkileyici bir film.
Konusunu yaşanmış bir olaylardan alan bu film, emperyalist paylaşım savaşlarının Doğu cephesindeki yansımalarına da ışık tutuyor. Bu anlamda, Ağustos 1937'de Çin üzerinde egemenlik hakkı olduğu iddiası ile Çin'e asker çıkaran Japonya'nın, kimilerince "Büyük Doğu Asya Savaşı" olarak da adlandırılan bu savaşta, Nanking şehrinde Çin halkına yaptığı katliamlar ve Çinli kadınlara reva gördüğü tecavüzler, bu filmle son derece çarpıcı bir şekilde sinema diline aktarılmış.
Dünya çapında ses getiren ve yönetmenliğini Lu Chuan'nın yaptığı "savaş karşıtı" bu film, daha uzun yıllar kendisinden bahsettirecek ve dünya klasikleri arasına girecek gibi görünüyor.
Lu, bu filmde dikkat çekici bir dengeyi yakalamayı başardığı bir gerçek. Olaylara tek taraflı bakması halinde şovenist bir ağırlık kazanması muhtemel olacak olan bu filmde, filmin kahramanlarından biri olarak bir Japon subayı da ustalıkla filme dahil eden Lu'nun, Çin hükümetinin desteğini almış olmasına ve bu güne kadar bu konuda Çin'de dinmeyen güçlü duygulara rağmen, milliyet temeline dayanmadan insanların saygı ve onur sahibi olabileceğini filmdeki karakterle anlatmayı başarması da filmin önemli filmler arasına girmesinde önemli bir etken.
Son olarak, bugüne kadar her "iddialı" filmin olmazsa olmazı olarak kabul edilen ve filmle özdeşleşen bir "özgün" bir müzik kullanılmaya gerek görülmemesi, filmde bir "eksiklik" yaratmamış. Film, bu yönü ile de ayrıca dikkat çekici.
İşte, bu filmden kareler ve filmin fragmanları:
...
0 yorum:
Yorum Gönder