BICEP2 isimli proje üzerinde çalışan Harvard-Smithsonian Astrofizik Merkezi'nden uzmanlar tarafından açıklanan keşfin, Güney Kutbu'ndaki bir teleskop yardımıyla yapıldığı belirtiliyor.
Araştırmayı yapan ekibin lideri John Kovac, “Bu sinyalin saptanması, kozmolojinin en önemli amaçlarından biriydi” diyor.
Araştırma çerçevesinde teleskop, galaksinin dışında, çok az ekstra galaktik materyalin bulunduğu bir bölge hedeflendi. Arkaplandaki kozmik mikrodalganın gözlemlenmesiyle, küçük dalgalanmalar, evrenin başlangıç aşamasıyla ilgili ipuçları verdi.
* * *
Güneş Sistemi dışında dev bir gezegen keşfedildi
Jüpiter'in 11 katı büyüklüğündeki HD 106906 b, dev kütlesi ve bağlı bulunduğu yıldıza olan büyük uzaklık nedeniyle gezegen oluşum teorilerini alt üst etti.
ABD'deki Arizona Üniversitesi'nden bilim adamlarının liderliğinde çalışan uluslararası ekibin yaptığı araştırma, Güneş Sistemi dışında yer alan dev bir gezegenin varlığını ortaya çıkardı.
"HD 106906 b" adı verilen gezegen, Dünya'ya 299 ışık yılı mesafedeki Crux Takımyıldızı'nda yer alan HD 106906 yıldızının etrafında dönüyor. Kütlesi, Güneş Sistemi'ndeki en büyük gezegen olan Jüpiter'in 11 katı büyüklüğündeki HD 106906 b, dev yapısı ve bağlı bulunduğu yıldızla arasındaki çok büyük mesafe nedeniyle bilim dünyasında şaşkınlık yarattı.
Arizona Üniversitesi'nin internet sitesinde yayımlanan yazıda, gezegenin bağlı bulunduğu yıldızla arasındaki mesafenin, Dünya'nın Güneş'e ortalama uzaklığının 650 katı olmasının gezegen oluşumlarına ilişkin teorileri alt üst ettiği vurgulandı.
Bundan 4,5 milyar yıl önce oluşan Dünya ile kıyaslandığında 13 milyon yıl önce oluşmuş genç bir gezegen olan HD 106906 b, oluşum aşamasındaki ısısının bir kısmını hala muhafaza ediyor. Bu nedenle 1500 santigrat derecelik bir yüzey sıcaklığına sahip olan gezegen, etrafına gözle görülemeyen kızıl ötesi ışık saçıyor.
Gezegenin varlığını Şili'deki Atacama Çölü'nde bulunan Magellan Teleskobu üzerine yerleştirilen termal kızıl ötesi kameralar yardımıyla keşfeden bilim ekibi, gezegenin bağlı bulunduğu yıldızla birlikte hareket ettiğini ise Hubble Uzay Teleskobu'nun 8 yıl önce, başka bir araştırma programı için elde ettiği verileri inceleyerek teyit etti. Megallan Teleskobu üzerindeki "Folded-port InfraRed Echelette (FIRE)" spektrografı sayesinde keşfettikleri gök cisminin doğası ve yapısı hakkında detaylı bilgiye ulaşan araştırmacılar, böylece HD 106906 b'nin bir yıldızın yörüngesinde dönen bir gezegen olduğunu bilimsel olarak ortaya koydu.
HD 106906 b mevcut teorileri alt üst etti
Bilim dünyasında kabul gören teorilerden birine göre, Dünya gibi, bağlı bulunduğu yıldızın yakınında yer alan yıldızlar, oluşum halindeki bir yıldızın çevresindeki, başlangıç diski olarak adlandırılan, disk biçimindeki toz ve gaz bulutu içinde oluşan küçük asteroit benzeri yapıların bir araya gelmesiyle oluşuyor. Ancak bu teori, çok ağır işleyen bir süreç gerektirmesi nedeniyle, HD 106906 b gibi çok genç, bağlı bulunduğu yıldızdan çok uzakta ve dev yapıdaki bir gezegenin nasıl oluştuğunu açıklamaya yetmiyor.
Diğer teori ise dev gezegenlerin, başlangıç diskini oluşturan materyalin direkt olarak çökmesi durumunda hızla oluşabileceğini öngörüyor. Ancak başlangıç disklerinin dış alanındaki kütlelerinin HD 106906 b gibi bir gezegeni oluşturacak bir büyüklüğe erişmesinin çok zor olması nedeniyle bu da söz konusu dev kütleli gezegenin oluşumunu açıklamak için yeterli görülmüyor.
Bilim ekibinin başı Arizona Üniversitesi Astronomi Bölümü yüksek lisans öğrencisi Vanessa Bailey, yaptıkları keşfin, gezegen ve yıldız oluşumlarına ilişkin bilinen hiçbir modelin gözlemlenen bu sistemi açıklayamaması nedeniyle özel bir önem taşıdığının altını çizdi.
http://dunya.milliyet.com.tr/gunes-sistemi-disinda-dev-bir/dunya/detay/1803776/default.htm
*
BİR YILDIZ BİR KARADELİKLE KARŞILAŞTIĞINDA...
UZAYIN GİZEMLİ SESİ
NASA tarafından muhtelif misyonlar için gönderilen Voyager ve benzeri uzay sondaları yoluyla kayda geçirilmiş seslerden oluşan ilginç bir derleme...
Orijinal arkaplan haritası 2 Mikron Tüm Gökyüzü Araştırması (2MASS) adlı kızılötesi astronomi çalışmasından alındı. Henry Draper Kataloğu'nda yer alan yıldızlar da görüntünün üzerine bindirildi.
Kara deliklerin maddenin en yoğun hali olduğu düşünülüyor ve ikili yıldız sistemlerinde ve küre şeklindeki yıldız kümeleri, galaksiler ve kuazarların merkezinde bulunduklarına dair dolaylı kanıt bulunuyor.
Paris Astrofizik Enstitüsü'nden Alain Riazuelo, "Bu bir kara deliğe doğru gittiğinizde ne göreceğinizi gösteriyor. Bu bilgisayarla oluşturulmuş görüntü, böyle bir durumda her şeyin ne kadar tuhaf görüneceğini ortaya koyuyor" diyor.
(DIŞ HABERLER / GAZETEPORT)
Dünyaya uzaydan mı geldiler?
Araştırmanın başında yer alan Bill Bottke, altın, platin, palladyum ve diğer "siderofil" adı verilen elementlerin (demirle birlikte bulunma eğilimi gösteren, atomik özelliği nedeniyle diğer elementlerle kimyasal bileşimler yapmaya elverişli olmayan nabit metal halinde elementler) demirle kuvvetli çekim gücü bulunduğunu ve demiri Dünya, Ay ve Mars’ın çekirdeğine doğru takip etmiş olmaları, böylece bu metallerin bu gezegenlerin manto ve kabuğunda seyrek kalmış olması gerektiğini belirtti.
Ancak değerli metallerin bu gök cisimlerinin üst katmanlarında da önemli miktarda bulunduğunu söyleyen Bottke, "Bu elementlerin bolluğu şaşırtıcı.
İnsanlar merak ediyor, bu nasıl olabilir diye. Yıllardır bunu tartışıyorlar" dedi.
Bottke ve meslektaşlarının teorisine göre, siderofiller, çekirdeğin oluşumundan hemen sonra, tam bir gezegen boyutuna ulaşmış gök cisimlerinden daha küçük gezegensilerle çarpışarak, yeniden Dünya’ya enjekte oldular.
Bu bombardımanın yaklaşık 4,5 milyar yıl önce, güneş sisteminin gezegen oluşumunun sonlarına doğru meydana geldiğini belirten araştırmacılar, bunun, Mars boyutunda bir gök cismiyle çarpışmayla on milyonlarca yıl süreçte ve çarpışma sonucu Dünya’dan kopan bir parçanın da Ay’ı ortaya çıkarmış olabileceğini kaydettiler.
* * *
Uzayda şaşırtıcı görüntü
16.12.2010 - 10:48
Uzaydaki 'kırmızı baloncuğu' Hubble Uzay Teleskopu görüntüledi.
NASA'nın Hubble Uzay Teleskopu tarafından yakalanan ve uzayda dev bir kırmızı baloncuğu andıran bu görüntü, dört yüzyıl önce meydana gelen muazzam bir süpernovaya (enerjisi biten Büyük Yıldızların şiddetle patlaması durumu) ait.
Patlama sonucu bir süpernovadan kaynaklanan materyalle oluşan ince tabaka bir baloncuğu andırıyor. Dünya'dan yaklaşık 160 bin ışık yılı uzaklıktaki küçük bir galaksi olan Büyük Magellanic Bulut'taki güçlü bir patlamanın ardından oluşmuş. Patlama sonucu püsküren gazlarla oluşan bu 'baloncuğa' SNR B0509-67.5 ya da kısaca SNR 0509 deniyor.
Baloncuk görünümlü oluşum, 23 ışık yılı genişliğinde ve saatte 11 milyon kilometreden fazla hızla genişliyor. Baloncuğa neden olan süpernovanın adı ise Type 1a.
(DIŞ HABERLER / GAZETEPORT)
* * *
Kainatın evrimindeki kayıp halka bulundu
07.01.2011 - 00:36
Astronomlar, Büyük Patlama'nın ardından Büyük Patlama'dan sonra kainatın evriminde 'kayıp halkayı' bulduklarını öne sürdü.
Bilim insanları yıllardır uzayın 'karanlık çağlarına' (13.7 milyar yıl önceki Büyük Patlama ile ilk yıldızların oluşumu arasındaki dönem) dair bilgi sahibi değildi.
Ama Cambridge Üniversitesi araştırmacıları, büyük bir kara delikten yayılan bir ışığı yakaladı ve bunu evrenin tarihinin bilinmeyen kısmına ışık tutacağını düşünüyorlar.
Bilim insanları, ilk yıldızların kalıntılarını ve Güneş'ten 25 kat daha büyük patlayan bir yıldızın patlamasına ait kanıtları keşfetti.
Cambridge Astronomi Enstitüsü'nden Profesör Max Pettini, bu gazların keşfinin evrinin oluşumunu anlamaya yardımcı olacağına inanıyor.
Pettini, "Gökcisminden yayılan ışığı kullanarak Karanlık Çağlar'a bakabildik. Işık o yöndeki her gaz bulutunun ölçülebileceği bir arka perde sağlıyor. Bulutta küçük miktarlarda elementler olduğunu keşfettik. Bunlar boyut olarak, bugünkü normal yıldızlardakilerden çok farklı. En dikkat çekici olan, karbon demir oranının Güneş'te ölçülenden 35 kat daha büyük olması. Bileşim, Güneş'ten 25 kat daha büyük olan ve esas olarak sadece hidrojen ve helyumdan meydana gelen bir yıldızdan yayılan gaz olduğu sonucunu çıkarmamızı sağlıyor. Aslında bu bize evrenin ilk zamanlarına giden kayıp bir halkayı sağlayan bir fosil kalıntı" diye konuştu.
California Teknoloji Enstitüsü ile bir araya gelen Cambridge bilim insanları, dünyanın en büyük teleskoplarını kullanarak bu araştırmayı gerçekleştirdi.
(DIŞ HABERLER / GAZETEPORT)
* * *
Astronomide sürpriz keşif
Güneş'in bir milyon katı büyüklüğünde bir kara delik keşfedildi...Evren'in oluşumunun aydınlatılmasında yeni bir ışık olarak değerlendirilen keşfi yapan astronomlar, bir cüce galakside bu büyüklükte bir kara delik bulmanın sıradışı olduğunu belirterek, keşfin kendilerine kara deliklerin galaksiden önce oluştuğunu düşündürdüğüne işaret ettiler.
Çalışmanın eş başkanı Virginia Üniversitesi Astrofizik bölümünden Amy Reines, "Keşif, kara deliklerin gelişiminin galaksinin çekirdeğinin oluşumundan önce meydana geldiği yönündeki teoriyi desteklemekte" dedi.
İngiliz bilim dergisi Nature'un internet sitesinde de yayımlanan araştırmada, keşfedilen ve "Henize 2-10" adı verilen genç galaksinin, Dünya'dan 30 milyon ışık yılı (bir ışık yılı 9,46 trilyon kilometre) uzakta bulunuyor.
Güneş'in yüz milyonlarca katı büyüklüğünde kara delikler, Samanyolu gibi birçok büyük galaksinin merkezinde yer alıyor.
Yaşı 13,7 milyar olarak hesaplanan bugünkü evrende, galaksinin kütlesi ile ortasında bulunan kara deliğin kütlesi arasında sabit bir oran bulunuyor.
Bu tip galaksilerin kütlesi, merkezlerindeki kara deliklerin kütlesinin bin katı civarında oluyor. Bu bağlantı, astronomları kara delikler ve galaksilerin karşılıklı gelişiminin birbirlerine sıkı sıkıya bağlı olduğunu düşündürüyor.
Uluslararası bir astronom ekibi, iki yıl önce bu oranı uygulayarak, genç galaksilerdeki kara deliklerin, evrenin oluşumunun başında daha büyük kütleleri bulunduğunu keşfetmişlerdi.
Amy Reines, bunun kara deliklerin kendilerini çevreleyen galaksilerden önce oluştuklarını gösterdiğini belirterek, bu durumun Henize 2-10'un keşfiyle de teyit edilmiş gibi göründüğünü kaydetti.
Araştırmanın diğer eş başkanı Virginia Üniversitesi Astronomi Profesörü Kelsey Johnson, "Bu galaksi muhtemelen evrenin başlangıcındaki galaksilere benziyor. Bu aşamada galaksiler tam oluşmaya başlıyor ve sıklıkla birbirleriyle çarpışıyorlardı" dedi.
(Resimler: H. Sezgin)
11.01.2011 12:12 / VATAN
* * *
NASA'dan tuhaf görüntü
Milyonlarca ışık yılı uzaklıktaki bir galaksi içinde süzülen büyük yeşil oluşumun sırrı çözülebilir.
Bu yeşil oluşum, 2007'de Hollandalı genç bir öğretmen olan Hanny van Arkel tarafından keşfedilmiş ve Hanny'nin Cismi (Hanny Voorwerp) adı verilmişti.
Hubble uzaş teleskopu tarafından çekilen fotoğraf da, astronomları heyecanlandıran bir keşfi ortaya çıkardı.
NASA uzmanları artık, parlak yeşil oluşumun, evrenin yıldızların oluşumunun beklenmediği bir ücra köşesinde yeni yıldızlar doğuruyor olabileceğini düşünüyor.
En genç yıldızın birkaç milyon yıllık olduğu düşünülüyor.
Hubble çalışmasının lideri, Alabama Üniversitesi'nden astronomi profesörü Bill Keel, "Yıldız kümeleri birkaç bir ışık yılı genişlikte bir bölgede yerelleşmiş, sınırlanmış" diyor.
Hanny's Voorwerp, Samanyolu galaksisi büyüklüğünde muazzam bir gazlar toplamı ve yeşil parlak renk oksijenden kaynaklanıyor. Yaklaşık 650 milyon ışık yılı uzaklıkta bulunuyor.
13 Ocak 2011
(DIŞ HABERLER / GAZETEPORT)
* * *
25/1/2011
Her kara deliğin içinde saklı bir evren bulunuyor olabilir...
Poplawski Dünya’nın içinde bulunduğu evrenin, kendisi daha da büyük bir evrenin içinde var olan bir kara deliğin kurtyeniği (solucan deliği) içinde yerleşik olabileceğini öne sürüyor. Bilim adamı ‘her kara deliğin içinde’ bir evrenin var olabileceğini iddia ediyor.
Einstein'in genel görelilik teorisinin bir uyarlamasını kullanarak, Poplawski bir kara deliğe giren parçacıkların teorik hareketini analiz etti. Her kara deliğin içinde bütünüyle yeni bir evrenin bulunmasının mümkün olduğu sonucuna vardı, bu bizim evrenimizin de bir kara deliğin içinde bulunuyor olabileceği anlamına gelebilir.
“Belki Samanyolu’nun ve diğer galaksilerin merkezindeki dev kara delikler farklı evrenlere köprülerdir” dedi.
Teorisini Physics Letters B dergisinde açıklarken, Einstein-Cartan-Kibble-Sciama (ECKS) yerçekimi teorisini kullandığını, analizinde bir kara delikteki parçacıkların açısal momentumunu hesaba kattığını söyledi. Bunu yapmak, yerçekimini geri ittiğine inanılan bir özellik olan bükülme adı verilen uzay – zaman niteliğini hesaplamayı mümkün kıldı.
Maddenin, Einstein'in teorisinde “tekillikler” adı verilen bir kara delikteki sonsuz yoğunluğa ulaşması yerine, uzay – zamanın davranışı daha çok sürekli olarak geri sıçrayan ve genişleyen maddeyle sıkıştırılan bir yay gibi etki eder.
Dr Poplawski bu “geri sıçrama” etkisine, kara delikteki yerçekiminin devasa kuvvetine karşı itici bir kuvvete sahip olan uzay – zamanın bükülmesinin neden olduğunu açıklıyor.
Dr Poplawski ayrıca bu yeniden sarma etkisinin, bugün gözlediğimiz genişleyen evren anlayışına yol açan şey olabileceğini ve bunun evrenimizin kozmik şişmeye gereksinim olmadan neden düz, homojen ve yönbağımsız (esyonlu) olduğunu açıklayabileceğini iddia ediyor.
Dr Poplawski’nin teorisinin doğru olup olmadığını test edebilmemizin zor olduğu görülüyor; kara deliklerdeki yerçekimi kuvveti o kadar büyüktür ki hiçbir sey ondan kaçamaz, bu nedenle kara deliğin içinde neler olup bittiği ile ilgili bilgiye hiç ulaşamayabiliriz.
Ancak Dr Poplawski’ye göre, eğer dönen bir kara deliğin içinde yaşamaktaysak, o zaman dönüş içerideki uzay – zamana aktarılır, bu da evrenin tercih edilmiş bir yöne sahip olduğu anlamına gelir – bu ölçebileceğimiz bir şeydir. Böyle tercih edilmiş bir yön, evrendeki madde ve antimaddenin gözlenen dengesizliği ile ilişkili olabilir ve nötrinoların salınımını açıklayabilir.
Poplawski kara deliklerin yeni evrenlerin anneleri olduğu fikrinin, uzay zamanın doğası hakkında basit yeni varsayımın doğal sonucu olduğunu söylüyor. Poplawski genel göreliliğin standart türetmesinin (formül çıkarma) dönen yarı parçacıkların özgün momentumunu hesaba katmadığını işaret ediyor. Ancak, teorinin başka bir versiyonu var, buna Einstein-Cartan-Kibble-Sciama yerçekimi teorisi adı veriliyor, bu teori yarı parçacıkların özgün momentumunu hesaba katıyor.
Bu teori yarı tamsayı dönüşe sahip olan parçacıkların bükülme adı verilen minik itici bir kuvvet üreterek etkileştiğini öngörüyor. Olağan durumlarda, bükülme herhangi bir etkiye sahip olmayacak kadar küçüktür. Ama yoğunluklar nükleer maddede olandan daha fazla büyük olduğu zaman, bu önemli oluyor. Poplawski özellikle, bükülmenin kara deliğin içindeki tekilliklerin oluşumunu önlediğini söylüyor.
Astrofizikçiler evrenimizin çok büyük olduğunu, şu anda gördüğümüz genişleme hızını veren şimdiki büyüklüğüne erişmiş olamayacağını uzun zamandır biliyorlar. Bunun yerine, evrenin şişme periyodu olarak bilinen periyod olan Big Bang’den bir saniyenin küçük bir kısmında birçok büyüklük dereceleriyle büyüdüğüne inanıyorlar.
Poplawski’nin yaklaşımı şişme problemini hemen cözüyor. Poplawski bükülmenin bu hızlı şişmeye neden olduğunu, bunun bugün gördüğümüz evrenin şişme hakkında herhangi ilave varsayımlar olmadan tek bir yerçekimi teorisiyle açıklanabileceği anlamina geldiğini söylüyor.
Poplawski’nin yaklaşımının bir diğer önemli sonucu şu; bu, evrenlerin belirli türde kara deliklerin olay ufkunun içinde doğmasını mümkün kılıyor, bu kara deliklerde bükülme tekillik oluşumunu önlüyor, ama enerji yoğunluğunun oluşmasına izin veriyor, bu da yeni evrenin genişlemesini izleyen çift üretim ile parçacıkların muazzam bir ölçekte yaratımına yol açıyor.
“Bu tür bir genişleme kara deliğin dışındaki gözlemciler icin görülebilir değildir, cünkü onlar için ufkun oluşumu ve sonraki tüm süreçleri sonsuz zamandan sonra gercekleşir” diyor Poplawski. Bu nedenle, yeni evrenin uzay zamanın ayrı bir dalı olduğunu ve buna göre evrimleştiğini vurguluyor.
Poplawski’nin teorisi ayrıca neden zamanın tek bir yönde aktığının, başka yönde akmadığının görülmesine bir çözüm öneriyor, fizik yasaları zaman simetrik olsa da.
Poplawski zamanın yönünün kaynağının, ana evrenden kara deliğe madde akışının simetrik olmamasından geldiğini söylüyor. “Bir kara deliğin içindeki evrenin kozmik zamanının yönü, olay ufkundaki maddenin zaman – simetrik olmayan çöküşüyle sabitlenmiş olurdu” diyor.
Tercüme edilirse, bu, evrenimizin zaman yönünü kendi kaynağından miras aldığı anlamına geliyor. Poplawski şöyle söylüyor, “Kız evlat evrenler annelerinden başka özellikleri miras almış olabilir”, bunun bu fikrin deneysel çürütülebilir kanıtını sunarak bu özellikleri belirlemenin mümkün olabileceğini işaret ediyor.
http://www.newscientist.com/article/mg20727703.000-every-black-hole-may-hold-a-hidden-universe.html