17 Kasım 2019 Pazar

"Cibilliyet ve ahlâk itibariyle" Vahdettin

Başlıkta yer alan tırnak içindeki sözler, II. Abdülhamid'in emri ile Taif zindanlarında boğdurulan Midhat Paşa'nın oğlu Ali Haydar Midhat Bey'in (1872-1946) "Hatıralarım" adlı kitabından alınmıştır. Bahsi geçen her iki padişahı da yakından tanımış olan Ali Haydar bey, bu kitabının 327 ve 328.sayfalarında onlar hakkında şunları yazmış:

"Tarihte bir eşine daha nadir tesaduf edilecek olan Sultan Vahdettin, cibilliyet ve ahlak itibariyle, Sultan Abdulhamidi Saniden pek çok daha aşağıydı. Hatta, bir Bayram gününde, tekmil Saltanatı Seniyeye mensup Şehzade ve Sultanlar, arzı tebrikat icin Saraya gittiklerinde, Prens Sebahattin’in validesi Seniha Sultan, biraderinden ahvali sormuş, Padişah da, cevap olarak,

≪Umum Hanedanı Saltanatın refah ve istikbalini temin ettim

diye cevap vermiş. Seniha Sultan,

≪Ben şahsımızı ve hanedanımızı sormuyorum, memleketimiz ne haldedir, onu bilmek istiyorum≫

demesi üzerine, Vahdettin,

 ≪Orasını düşünme, memleket ve millet ne olursa olsun, ben şahsımla Hanedanı Saltanatın akıbetini düşünmek isterim. Onun haricinde, bir şeyle meşgul değilim≫

demiş.

Nihayet bu memleketsiz ve milletsiz Padişahın, sonunda, Taht ve Tacını bırakmak zorunda kalarak, bir ecnebi gemisine iltica ettiğinde de hiç bir nedamet hissi izhar etmemiş olduğu da görülmüştür."


***

İsterseniz şimdi de "Evkaf Nazırı ve Şeyhulislam Mustafa Hayri Efendinin Günlüğü"nün 89. sayfasına yazdıklarına bir göz atalım:

"Namāzdan sonra Ẕāt-ı Sāhāne ‘avdet ettikte Tevfīḳ tekrār yanıma geldi “Seninle biraz görüsmek isterim" dedi. Ḫünkār Odası’na çıktık. Kapıyı kapadı birer ṣandālyeye oturduk. Ber vech-i ātī beyānātta bulundu. 


Size ġāyet maḥrem bir sey söyleyeceğim. Rüfeḳānızdan īcāb edenlerin nażar-ı diḳḳatini celbedebilirsiniz faḳaṭ benim nāmımı ẕikretmeyiniz – Velī‘ahd’ın(*) bugünlerde biraz ‘aṣabīlik göstermeye başladığını işitiyorum. Kendi kendine başını alıp gidiyor yağmur altında şemsiyyesiz geziyor. Velḥāṣıl ‘illet-i dimāġiyyeye mübtelā olduğu anlaşılıyor. Velī‘ahd’dan sonra Vaḥīdeddīn Efendidir. Bu ise żannederim milletin başına belā olur.” 

Bu sözleri te’essüf ve ḥayretle dinledim (Velī‘ahdın ṣıḥḥati bu ṣūretle muḫtel olmus ise cidden acırım hem Velī‘ahd’ın şaḫsına ve hem de millete ve memlekete acırım. Zīrā Velī‘ahd Ḥaẓretlerinin ciddiyyet ve metāneti bu memlekete ḫizmet eder ümmīdini bende ḥāṣıl etmiştir. Cenāb-ı Ḥaḳ sifā-yı ‘ācil iḥsān buyursun."

***


Kişisel düşüncem; Ali Haydar Midhat Bey'in her ne kadar "baba acısı" nedeni ile içinde saltanata karşı bir husumet beslemesi kabul edilebilir bir durum olsa da, yukarıda kaynak zikretmeden naklettiği sözler, (yukarıda da görüleceği üzere) kendisi haricindeki çağdaşlarının (bilhassa) Sultan Vahdettin hakkında serdettikleri düşünce ve gözlemlerle oldukça örtüşmekte ve bahsekonu zatın kişiliği hakkında, zihnimizde yeterli bir kanaat hasıl olmasını sağlamakta olduğu yönündedir. Biz bunları burada okuyucuya böylece nakletmiş olalım. Gerisi okuyanın takdirine kalmıştır. 

---------


(*) Sözkonusu veliaht Yusuf İzzedin Efendi olup, Sultan Abdülaziz Han'ın oğludur. Evhamları yüzünden oldukça sıkıntılı bir ömür geçirmiş ve nihayet 1 Şubat 1916'da intihar ederek, hayatına son vermiştir.
...


0 yorum:

Yorum Gönder

 

"Allahsız Oğlu Allahsız"

Firavunların Laneti ile Damgalandı: "Allahsız Oğlu Allahsız" - Açık İstihbarat

Sizi artık ne gücünüz, ne malınız mülkünüz, ne gizli hesaplardaki paranız, gizli ortaklıklarınız, sansürünüz, RTÜK'ünüz, her yıl yenisini yaptırmakla övündüğünüz hapishaneleriniz, eteğinizi öpen basınınız, biat etmiş yargıçlarınız, silah arkadaşları bin bir iftirayla tutuklanırken size topuk selamı veren generalleriniz;

Ne öfke ve kin kusan diliniz, korku filmine dönen çehreniz, yalakalarınız, dalkavuklarınız, jurnalcileriniz, gaz bombalarınız, özel yetkili mahkemeleriniz, 'akilleriniz'...

Allah'ı kandırmak, güya günahlarınızın kefaletini ödeyip sıyırmak amacıyla, halkın parasıyla inşa ettirmeye giriştiğiniz cami-mabed'leriniz..

Hiç birisi kurtaramayacak demektir...

Devamı...

Perdenin arkasında hava kötü

Sürece Diyarbakır'dan bakınca...


Örgütün gizli ajandasını anlamamız
için son iki gün içinde yerinde teyit ettiğim üç noktayı kayda geçeyim:

1- Örgüte katılım artıyor.Yeni yapıda rol almak için dağa çıkanlar artıyor. Burada örgütün şöyle bir taktiği var. Çekilme adı altında gidenlerin ciddi bir kısmı bu yeni katılımlar. Bir yandan da tecrübeliler içeride bekletiliyor. Hem bölgedeki koordinasyonu yapıyorlar hem de olası bir yol kazası sonrası çatışmaya hazır bekliyorlar. Plana göre ekime kadar tecrübeliler çıkmayacak. Sonra da kar kış bahanesiyle kalmaya çalışacaklar.

2- PKK ağır silahlarını ve bombaları belli bölgelerde depoladı.
Etraflarını da bubi tuzakları ve mayınlarla çevirdi. Dolayısıyla ihtiyaç halinde lojistik sorunu yaşamayacak. Asker bir şekilde buralara girmek isterse de ağır zayiat verecek.

3- Örgüt bu süreci legalleşme dönemi olarak gördüğü için önceki gün yeni bir kampanyanın startını verdi. Bundan sonra herkes evine ve işyerine Öcalan posterleri asacak.

4- Örgüt uyuşturucu ekimine hız vermiş. Diyarbakır kırsalı esrar tarlalarıyla dolu. Diyarbakır neredeyse suç ihraç ediyor. 'Nasıl olsa çözüm sürecindeyiz operasyon olmaz' diye köylüleri de baskı altına almışlar.

Başka örnekler de vermek mümkün. Yani örgüt bir yandan çözüm/barış diyor ama öbür taraftan başka bir ajandanın yol haritasını uyguluyor.