İnsanlık aleminin yaşadığı en büyük yıkım olarak kabul edilen ikinci dünya savaşının baş sorumlusu olarak gösterilen Adolf Hitler'in, kendi elinden çıkmış "Kavgam / Mein Kampf" adlı kitabından başka kendisi hakkında kaleme alınmış pek çok kitabın da var olduğu şüphesiz hepimizin malûmudur. Fakat bunların içerisinde üzerinde halen tartışılan öyle "özel" bir kitap daha var ki, bu kitabı okumaya başladığımızda, bu büyük savaşın çıkmasına sebep olarak bize biteviye anlatılıp duran ve yoğun bir medya sağanağı altında bize ezberletilen nedenleri yeniden gözden geçirmekle kendimizi adeta mükellef hissetmeye başlıyor ve asıl nedenlerin çok daha farklı olduğu ya da olabileceği konusunda ister istemez bir daha düşünmek durumunda kalıyoruz..
Önsözü; “Tarafsız bir kalemden Nazi Almanya'sının
tarihi henüz yazılmamıştır" cümlesi ile başlayan ve 2002 yılında orijinal adı "Die Bormann Vermerke / Bormann'ın Notları" olan ve “Hitler’in Vasiyeti” adı altında, Prof. Dr. Kâmil
Turan tarafından Türkçeye çevrilerek yayınlanan çok ilginç bir kitap var.
Kaleme
aldığı önsözde Prof. Turan kitabı şöyle tanıtıyor:
“Tarafsız bir kalemden Nazi
Almanya'sının tarihi henüz
yazılmamıştır. Dünyanın bir çok
memleketlerinde
1933-1945 yılları arasında
Almanya'da hükümran olan
3'ncü Reich'ın idaresini inceleyen
eserler yayınlanmaktadır. Fakat bunlardan pek azı Nasyonal -
Sosyalist düşmanı propagandasından kurtulabilmiş,
hemen hemen hepsi "Hitler bir deli idi,"
peşin fikrini kabul etmiş gibidirler.
1952-1953 yıllarında Avrupa'nın
bir çok ülkelerinde
"Bormann Vermerke"
(Borman'ın Notları) ismi altında
yayınlanan kitapta, Adolf Hitler
tarafından 4 Şubat
1945 tarihinden 2 Nisan 1945
tarihine kadar, bazen
uzun aralıklar vererek, en
güvenilir arkadaşı Martin
BORMANN'a tutturduğu 18 nottan
oluşmuştur.
"Bir deli," diye kesinlikle
reddedilemeyecek kadar
önemli bir ruh ve kafa yapısına
sahip olan HİTLER, dikte
ettirdiği bu satırlarda harbin o
günlere kadar izah edilemeyen bir çok yönlerini berrak bir ifade
ile anlatmaktadır.
Ümitle ümitsizliğin, zafer
heyecanı ile yenilgi endişesinin, harbin karanlık günleri ile
aydınlık yarınların iç içe anlatıldığı bu notlarda,
Almanya'da 12 yıl iktidarda kalan Nasyonal-Sosyalist felsefesinin
kurucusu, yürütücüsü ve ruhu olan HİTLER'in dünyasını hiç
olmazsa kendi ifadesi ile okumak mümkün olacaktır.
Propaganda faaliyetlerinin hissi ve taraflı tesirinden
sıyrılacak bir gelecekte, muhakkak ki Üçüncü Reich
Almanya'sının tarihi başka bir şekilde yazılacaktır.”
Bormann'ın Berlin'deki sığınakta kaleme aldığı son satırlar...
Evet, hakikaten de, önsözde
yazılanlardan da anlaşılacağı üzere, Alman Nasyonal Sosyalizmi üzerine yazılmış
kitapların hemen hemen tamamının bir “düşmanlık” hissi altında kaleme
alındığını ve adeta bir “düşmanı” anlatır tarzda kaleme alınmaktan
kurtulunamadığını derhal fark edersiniz.
Böyle bir “hissiyatla” kaleme alınmış eserlerin de o dönemin sağlıklı
bir tahlilini sunmaktan uzaklaşacağı ve bilerek-bilmeyerek “karşı cephe”nin
bütün yapıp ettiklerini meşrulaştıracağı aşikârdır. Tarafsız bir gözlemle
tarihi anlatmak, her iki tarafı da bütün önyargılardan arınmış bir dikkatle dinlemek
ve sonucu okuyucunun takdirine bırakmakla ancak mümkün olur. Aksi halde, kendisini
taraflardan birisi ile özdeşleştirerek tarih yazmaya soyunmak, tarih yazmak
değil, olsa olsa bir “propaganda malzemesi” ortaya koymak olur. İşte bu kitap da en azından bize bütün bu olan
bitenleri bir de Hitler’in kendi ağzından dinleme fırsatı veriyor.
Kitapta bu zamana kadar pek dillendirilmemiş,
çok ilginç görüşler var. Hitler, Churchill’in fazlası ile Yahudi etkisi
altında olduğunu ve bu yüzden de kendi yapmak istediklerini bir türlü kavrayamadığını
söylüyor ve şöyle devam ediyor:
“Doğuya saldırmak, komünist çıbanını deşmekle,
batılılar
nezdinde bir iyi niyet tepkisini uyandırmak
ümidini besliyordum.
Onlar iştirak etmedikleri hâlde, bu
hareketlerimle,
Batı'nın zehirden arınması işini
üzerimize
alarak, onlara bir temizlik imkânı
veriyorduk. Fakat
bu uyurgezerlerin iyi niyetli bir insan
hakkında
besledikleri kin, onların
muhafazakârlık duygularından
daha kuvvetlidir. Yahudi hâkimiyetinin
Churchill
devri İngilteresinin üzerindeki
kudretini küçümsemiştim.
Aynı İngilizler Nasyonal Sosyalizmi
kabul
etmektense yanılgılar içinde yıkılıp
gitmeyi tercih
ediyorlardı. Onlar şöyle böyle gösteriş
kabilinden
bir Yahudi düşmanlığı gütmemizi kabul
edebilirlerdi.
Fakat Dünya'daki Yahudi kudretini
temeline kadar
yıkmak azmimize gelince, kâfi derecede
sağlam mideleri
olmadığından, onlar bunu
hazmedemezlerdi.”
* * *
Hitler, 1930’lu yıllardaki dünyanın siyasi
durumunu ise şöyle görüyor:
“Kudret itibariyle, XXI 'ncu asrın
başında yalnız
Avrupa söz konusu olabilirdi. Asya'nın
büyük imparatorlukları ölüm uykusuna benzeyen bir
uykuya
gömülmüşlerdi.
Yeni Dünya, Avrupa'nın eskiden meydana
gelmiş bir parçasından başka bir şey
değildir
ve hiç kimse haklı olarak yeni
istiklâle kavuşmuş on
üç İngiliz kolonisinin muhteşem
kaderini önceden
göremezdi. (ONÜÇ KOLONİ: A.B.D. yi
birleşerek
kuran ilk on üç İngiliz Kolonisi.) On
üç, -Ben ki
hurafeye inanmam- bu rakam beni öyle olmaya
sevk etmekte
idi.
Dört milyon nüfuslu bu yeni devlet yüz yıllık bir
zaman içinde ölçüsüz bir şekilde büyümüş ve
XX'nci
asrın başında Dünya'nın en kuvvetli devleti
haline
gelmişti...(..)
Büyük harpte yıpranan Avrupa, üstünlüğünü
yitirmişti. Onun öncülük rolünü artık kimse
tanımıyordu. Avrupa hâlâ dünyanın çekici bir
noktası olmakta devam ediyor, ama önemini
gittikçe kaybediyordu. Birleşik Amerika Devletinin,
Rus-Asya İmparatorluğu denen devin ve nihayet
Doğan Güneş İmparatorluğunun kudretinin
meydana gelişi ölçüsünde Avrupa önemini gittikçe
kaybediyordu.”
Bu noktadan sonra Hitler, İngiltere’nin
(kendince) yapması gereken en doğru işin ne olması gerektiğini şu satırlarla
anlatıyor:
“Şayet kader ihtiyarlayan ve nesilleri
kuruyan
İngiltereye yarı Amerikalı, ihtiyarlamış ve
Yahudileşmiş, Churchill denen bu başbakan yerine,
yeni bir Pitt ihsan etseydi, İngiltere'nin
gelenek halini
almış olan denge politikasını gayet iyi bilen
Pitt'in
idaresi altında, bu memleket bambaşka bir
ölçüde,
dünya ölçüsünde, ortaya çıkardı. İngiltere
Avrupa'da rekabetleri muhafaza edeceğine, onlara sebebiyet
vereceğine ve tahrik edeceğine, hiç olmazsa
Avrupa'nın birleşmesine sesini çıkartmayacaktı.
Birleşmiş bir Avrupa'nın müttefiki olacak, böylelikle
dünya meselelerinde hâkem rolünü muhafaza
edecekti.”
Hitler’in “Pitt” diye bahsettiği zat ise;
1759-1806 yılları arasında yaşamış ve İngiltere'nin en genç başbakanı olarak tarihe geçmiş, Büyük İhtilâlin
(1789 Fransız ihtilali) ve Birinci Napoleon'un azılı düşmanı olan William Pitt'dir.
Yani, Hitler, "ilk başta İngiltere’ye
karşı bir düşmanlık içinde olmadığını, tam aksine İngiltere’nin başında Churchill
yerine daha aklı başında (Pitt gibi) ) bir devlet adamı olsa idi, Almanya’nın
Avrupa kıtasını birleştirerek ABD ve Sovyet imparatorluğu karşısına Avrupa’nın
üçüncü bir güç olarak çıkmasına karşı çıkmaz ve İngiltere de “hakem rolünde” (ve
tabii ki, kendisine fazlası ile yeten dünya çapındaki sömürgeleri ile) etkili
bir devlet konumuna kavuşabilirdi” demek istiyor ve bu durumda da kendilerini bir
“Avrupa imparatorluğu” kurmasının mevcut dünya konjonktörü bakımından “zaruri” olduğunu
söylemiş oluyor.
“İngiltere, Avrupa’ya yakın ama Avrupa’dan
ayrı bir ada devleti olarak dünya üzerinde bu kadar yer ele geçirip sömürge
edinmiş iken bizim de Avrupa kıtasına hakim olmamıza ses çıkarmamalı idi” şeklinden başka türlü anlaşılmayacak ve bu anlamda bir “serzeniş” de içeren bu sözlerinin arkasından, “Churchill yönetimindeki”
İngiltere’ye ve onu seçen “İngiliz halkı”na duyduğu öfkeyi şu sözlerle açığa vuruyor:
“Mukadder bir zamanda Churchill'in başbakan
olması, İngiltere
ve Dünya için cezanın Yüce Tanrı tarafından
tayin edilmiş olduğunu göstermektedir.
Büyük Britanya'nın dejenere olmuş ileri gelenlerine Churchill çok
gerekli bir adamdı. Sınırsız bir imparatorluğun ve
Avrupa'nın kaderinin tayini, ne yazık ki bu yaşlı
artist simsarına kısmet oluyordu.
İleri gelenlerinin
dejenere olmasından dolayı,
insanın İngiliz halkının kâinat
üzerinde kurduğu
hâkimiyeti temsil eden değerlerden şüphe edesi
geliyor. Şahsen ben, bu değerlerin hâlâ
yaşadıklarından şüphe ediyorum. Zira İngiliz
halkının, şeflerinin yanlış hareketlerine cevap teşkil
edecek hiç bir direnişi olmadı. Halbuki İngiltere'nin
yeni ve faydalı bir yola kahramanca atılmasına
yarayacak çok sayıda fırsat ortaya çıktı.
İngiltere şayet isteseydi, 1941 yılının sonunda
harbe son verebilirdi. (..) İngiltere kendileri için bir
gelenek halini almış olan bir barış antlaşması yapabilirdi.
Fakat Yahudiler buna meydan vermediler. Churchill
ve Roosevelt gibi Yahudi taraftarları, bu barışı
kundaklamakla görevli bulunmakta idiler.
Kaldı ki bu barış Amerikalıları Avrupa'nın işlerinden
uzak tutacaktı. Avrupa meseleleri Üçüncü Reich'ın
idaresi altında aceleyle halledilecekti. Bir defa Yahudi hakimiyeti tecrit edildikten sonra bu kolay bir şeydi.
Sıra ile birkaç ay aralıkla iki Germen kuvveti
tarafından mağlup edilen Fransa
ile İtalya,
büyüklük hevesinden derslerini
almış
olacaklardı. Her iki Lâtin devleti de
kuvvetleriyle
orantısız düşen büyüklük politikalarından
mecburen vazgeçeceklerdi. Bu devletlerin Kuzey
Afrika ve Orta Doğu
politikaları da kendiliklerinden
her türlü ihtirastan arınacaktı. Bu keyfiyet ise Avrupa kıt'asına İslâm
devletleriyle cesurane bir dostluk politikası takip etme
imkânını bahşedecekti.
O zaman Avrupa'nın yaratmış
olduğu endişelerden
kurtulan İngiltere, kendini
tamamıyla İmparatorluğunun geleceği için
vakfedebilecekti.
Nihayet, batı cephesi güvenlik altına
alınan Almanya,
kelle koltukta kendini hakiki görevine
verebilirdi.
Bu görev Alman mevcudiyetinin hayati
gayesi,
Nasyonal - Sosyalizmin sağlıklı ve
güçlü oluşumu:
Yani bolşevikliğin ezilmesi idi. Bunun
neticesi olarak
Alman halkının istikbâlini garantiye
alacak olan,
doğudaki toprakların fethi başlayacaktı.
(Lebensraum)"
Hitler’in bu ilginç yaklaşımlarından,
onun anlatıldığı gibi çok da “boş kafalı
bir onbaşı eskisi” olmadığı ve
jeopolitik ve jeostratejik konulara uzun uzun kafa yorduğu anlaşılıyor. İlerleyen
bölümlerde oldukça ilginç yaklaşımlarına şahit olacağımız Hitler’in bu serencamından
ve kafasında tasarladığı “yeni dünya düzeni”nden çıkarılacak önemli sonuçlar
olduğunu düşünüyoruz.
Konu, dediğimiz gibi hayli ilginç!.. Devam edeceğiz...
0 yorum:
Yorum Gönder