Bu bakımdan meseleye duygu ve önyargılardan uzak bir şekilde, sükûnetle yaklaşmak akıl ve bilimin bir gereğidir.
İşe İslamiyet cephesinden baktığımızda, daha ilk başta, yaradılışın gerçekleşmesi için Allah'ın "OL" emrinin yeterli olduğunu görüyoruz. İslamî görüş çerçevesinde meseleye yaklaşanlar, bilhassa Allah'ın bu "kudreti"ne dayanarak, Allah'ın insanı insan gibi, hayvanı da hayvan gibi yarattığını ve bunların sonradan bir takım başka haller içine girerek yeni formlar oluşturmalarına ihtiyaç olmadığını düşünüyorlar.
Fakat, böyle düşünenler, Allah'ın kainatı 6 günde yarattığını (Secde Suresi-4) söylemesine neden kulak vermiyorlar? Bu (haşa) Allah'ın kudretinin ancak bu kadarına mı yettiğini gösteriyor, yoksa başka bir duruma mı işaret ediyor? Elbette burada çok daha farklı bir noktaya işaret edilmekte ve Allah'ın her şeyi bir "hesap üzerine" yarattığına (Furkan Suresi-2) (bizzat Kuran-ı Kerim'de belirtildiği üzere) delalet etmekte değil midir?
Çok uzağa gitmeden, ana rahminde önce bir "pıhtı" sonra da bir "cenin" olarak "belirli bir dönem" hayat "evresi" geçirmek durumunda bulunan insanın, "insan olma yolunda" nasıl "halden hale geçtiğine", nasıl "evrildiğine" bir bakalım.
"Doğadaki canlı varlıklara baktığımız vakit onların gelişimlerini ve yaşamlarını geri besleme metodu ile sürdürdüklerini görüyoruz. Örneğin her bitki bir tohum üretir ve bu tohum toprağa düştüğünde önce bir fidan, daha sonra da gelişmiş bir bitki ve nihayet yeni bir tohum üretir. Yani, başlangıç ve sonuç tohumdur. Hayvanlar ve insanlar da bir embriyo hücresinden yaşama başlarlar ve gelişmiş canlı varlıklar çiftleşerek yeni embriyolar üretirler. Kaos kuramı bu geri besleme ve tekrardan oluşan benzeşme mekanizmasının en genel matematik temelini oluşturmuştur. Artık rahatlıkla diyebiliriz ki; sadece canlı varlıklar değil, evrende var olan tüm canlı ve cansız sistemlerin temelinde iterasyon ve dolayısıyla Kaos vardır. Zira cansızlar da dönüşerek değişirler
.
Bunları söyledikten sonra-bence üzerinde çok önemle durulması gereken-başka bir hususa daha dikkat çeken Berkmen, şöyle diyor:
"Kaos Kuramı doğadaki karmaşık yapıları bilgisayar teknolojisi sayesinde görsel olarak bizlere sunmaktadır. Bir ağacın dallarını ve yaprakların damarlarını incelediğimizde hiçbir ağacın veya yaprağın bir diğerine yüzde yüz benzemediğini, her birinde küçük fakat belirgin farkların bulunduğunu görürüz. Demek ki doğa determinist (belirgin) olmayıp karmaşa (belirsizlik) içermektedir."
Bu noktada, ben de şahsen şunları söylemek isterim ki; yaratıcının, "parmak izi", "sima", "huy ve karakter" olarak "yaratılan" her canlıya "küçük" ama her biri birbirinden "farklı" işaretler koyarak "seri üretim şeklinde" bir yaratılış kolaycılığı anlayışı yerine, her bir yaratılan üzerinde "özel bir çalışma" yapmayı tercih ettiğine de dikkat edilmelidir.
Kendi üzerine dönüşerek gelişen ve değişen sistemlerin görüntülerinin "Fraktal Geometri" ile açıklanabildiğini ve "Fraktal" sözünün, kesirli anlamına gelen “fractional” sözünden türediğini belirten Berkmen,. Fraktal geometrinin bizlere "kesirli boyutların varlığını" kanıtladığını söylemektedir.
"Ölçek değişse de yapının aynı kalışı ve temelde bulunan özelliğin kendini koruması durumuna kesirli boyut diyoruz" diyen Berkmen, bir-iki-üç.. gibi."tam sayı" ile tanımlanabilen nesnelerin birbirlerinden "yapısal farklılıklar" içereceğini, "kesirli boyutların" ise bu nesnelerde ortaya çıkan bu farklılıkları ortadan kaldırdığının altını çiziyor.
Bunu: "Bir deniz süngerini düşünün. Hiçbir deniz süngeri bir diğerine benzemese de temelde ortak bir yapıları vardır. Bir deniz süngeri ne iki boyutlu ne de üç boyutludur. İki ile üç arasında bir boyutu olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü deniz süngerindeki delikli yapı onu hem iki boyutlu hem de üç boyutlu olmasını sağlamaktadır. Deniz kıyısı gibi deniz süngerinin de Fraktal yapıya sahip olduğunu söyleyebiliriz" diyerek örnekleyen Berkmen, olaylara katı bilim açısından değil de, yaşam felsefesi ve insani düşünce yapısı açısından bakıldığında, bu görüşe tamamen katıldığını, zira insanın bir fizik, yani (bedensel) boyutu olduğu gibi bir de metafizik (ruhsal) boyutunun olduğunu ve gerek Kuantum Kuramı gerekse Karmaşa Kuramının bu ikili yapımıza destek verdiğini söylemektedir.
"Örneğin, Kuantum Kuramına göre bir nesne, ister küçük ister büyük olsun, hem parça hem de dalga özelliği taşımaktadır. Demek ki, ayırımla ve karşıtlıkla değil, birliktelikle ve bütünsellikle düşünmenin zamanı gelmiştir." diyerek sözlerini sürdüren Berkmen:
"Bunun için de yeni bir mantık yapısına gereksinim vardır. Bu yeni mantığa ben Hem-Hem mantığı diyorum. Bu mantığa göre karşıt kavramlar temelden yoktur ve bu karşıtlıklar bizim beynimizin ürünüdürler. Karşıt kavramlar birer zan iseler, kaçınılmaz olarak vahdet, yani teklik kavramını kabullenmek durumunda kalacağız. İnsanlık henüz o noktaya ulaşmış olmasa da oraya doğru yaklaşmakta olduğunu söyleyebiliriz." diyerek bu konuda vardığı kanıyı ortaya koyuyor.
* * *
Evet, öyle görünüyor ki, önümüzdeki yıllar, bugüne kadar öğrenegeldiğimiz ve benimsediğimiz bir çok kavram ve teoriyi yeniden gözden geçireceğimiz, olaylara yeni ve farklı bir açıdan bakmak zorunda kalacağımız yıllar olacak gibi görünüyor...
...
KAYNAK: http://www.sehharname.com/?p=984#more-984
0 yorum:
Yorum Gönder