25 Aralık 2011 Pazar

Evrim Teorisi, Yaradılış, Fraktal Geometri ve İterasyon üzerine...

Uzun yıllardır bir kör döğüşü halini almış bulunan ve Darwin'le başlayan evrim teorisi tartışmaları, meseleyi giderek çok daha farklı bir boyuta; "inanç ve inançsızlık" boyutuna indirgemiş bulunduğundan, meseleyi sükûnetle ortaya koyup üzerinde düşünmek yerine, bütün düşünceler; daha baştan doğru olduğuna karar verilmiş bir sonucun ispatına angaje olmakta ve bu da işi, bir fikrin tartışılmasından çok karşı tarafa bir "hücum" şekline çevirrmektedir. 


Bu bakımdan meseleye duygu ve önyargılardan uzak bir şekilde, sükûnetle yaklaşmak akıl ve bilimin bir gereğidir.


İşe İslamiyet cephesinden baktığımızda, daha ilk başta, yaradılışın gerçekleşmesi için Allah'ın "OL" emrinin yeterli olduğunu görüyoruz. İslamî görüş çerçevesinde meseleye yaklaşanlar, bilhassa Allah'ın bu "kudreti"ne  dayanarak, Allah'ın insanı insan gibi, hayvanı da hayvan gibi yarattığını ve bunların sonradan bir takım başka haller içine girerek yeni formlar oluşturmalarına ihtiyaç olmadığını düşünüyorlar.


Fakat, böyle düşünenler, Allah'ın kainatı 6 günde yarattığını (Secde Suresi-4) söylemesine neden kulak vermiyorlar? Bu (haşa) Allah'ın kudretinin ancak bu kadarına mı yettiğini gösteriyor, yoksa başka bir duruma mı işaret ediyor? Elbette burada çok daha farklı bir noktaya işaret edilmekte ve Allah'ın her şeyi bir "hesap üzerine" yarattığına (Furkan Suresi-2) (bizzat Kuran-ı Kerim'de belirtildiği üzere) delalet etmekte değil midir?


Çok uzağa gitmeden, ana rahminde önce bir "pıhtı" sonra da bir "cenin" olarak "belirli bir dönem" hayat "evresi" geçirmek durumunda bulunan insanın, "insan olma yolunda" nasıl "halden hale geçtiğine", nasıl "evrildiğine" bir bakalım.




Bu durum, sadece insanda değil bütün diğer yaratılmış "memeli"lerde aynı şekilde cereyan eden bir durumdur ve üzerinde düşünülmelidir. Burada yeri gelmişken hemen şunun da altını çizelim ki, evrim tartışmalarının bu kadar alevlenmesine sebep olan şey, evrim hadisesinin mahiyetinden ziyade, bu noktadan hareketle "yaratıcı" bir gücün aslında olmadığı ve "kozmos"un kendi kendini geliştirmek için kendi dışında bir gücün müdahalesine ihtiyaç duymadığı sonucuna ulaşmayı ummasıdır. 

"Evrim" konusu, başka bir tartışma konusuna malzeme edilmekten ziyade başlı başına sadece kendisi olarak ele alınıp tartışılabilse, zannederim ortaya daha ilginç sonuçlar çıkacaktır. Ya da en azından bu anlayışla yapılmış çalışmalardan insanlar daha kolay haberdar olabileceklerdir. 

Bu hususu unutmadan, şimdi sayın Doç. Dr. Haluk Berkmen'nin Kuantum Fiziği ile bağlantılı olarak "Kaos Kuramı" üzerinden canlı, cansız bütün varlıkların düzenli bir düzensizlik içinde, yani kaos içinde "kozmos"u nasıl meydana  getirdikleri konusunda yaptığı çalışmaya bir göz atalım. Bu çalışma ban göre "yaratıcı"nın "yaratma ve yaşatma" sistematiğini kavramaya önemli ölçüde katkıda bulunuyor. Bakalım:

"Kaos, klasik fiziğin bittiği yerde başlar" diyen Berkmen, kaos ile ilgilenen ilk kişinin Los Alamos’un kuramsal bölümünde çalışan Mitchell Feigenbaum adlı matematikçi olduğunu ve 1974 yılında, hızlı bilgisayarlar henüz yokken, Feigenbaum'un bir el hesap makinesi ile kendi üzerine dönüşümlü denklemlerle ilgilenmeye başladığını söylüyor. "Kendi üzerine dönüşüm olayına “iterasyon” denir ve bir denklemin sonucu olarak elde edilen sayıyı aynı denkleme yeniden başlangıç şartı olarak yerleştirme tekniğidir. Yani, iterasyon “geri besleme” olayıdır" diyerek sözlerine devam eden Berkmen. 
"Koas Kuramı ile doğa olayları arasındaki ilişki"yi ise şu şekilde yorumluyor: 


"Doğadaki canlı varlıklara baktığımız vakit onların gelişimlerini ve yaşamlarını geri besleme metodu ile sürdürdüklerini görüyoruz. Örneğin her bitki bir tohum üretir ve bu tohum toprağa düştüğünde önce bir fidan, daha sonra da gelişmiş bir bitki ve nihayet yeni bir tohum üretir. Yani, başlangıç ve sonuç tohumdur. Hayvanlar ve insanlar da bir embriyo hücresinden yaşama başlarlar ve gelişmiş canlı varlıklar çiftleşerek yeni embriyolar üretirler. Kaos kuramı bu geri besleme ve tekrardan oluşan benzeşme mekanizmasının en genel matematik temelini oluşturmuştur. Artık rahatlıkla diyebiliriz ki; sadece canlı varlıklar değil, evrende var olan tüm canlı ve cansız sistemlerin temelinde iterasyon ve dolayısıyla Kaos vardır. Zira cansızlar da dönüşerek değişirler
.


Şu halde Kaostan Kozmos türemekte veya karmaşa, düzeni oluşturmaktadır. Bu kuram sayesinde Kaos korkulan ve kaçınılması gereken bir kavram olmaktan çıkmış, doğadaki oluşumların ve hareketlerin temel nedenine dönüşmüştür. Kaos kuramına göre hiçbir sistemin uzun süre düzenli kalması da mümkün değildir. Nasıl ki karmaşa düzen oluşturursa, düzen de belli bir süre sonra karmaşaya dönüşmek zorundadır. Yaşamı ve ölümü bu şekilde açıklamak mümkündür."


Bunları söyledikten sonra-bence üzerinde çok önemle durulması gereken-başka bir hususa daha dikkat çeken Berkmen, şöyle diyor: 


"Kaos Kuramı doğadaki karmaşık yapıları bilgisayar teknolojisi sayesinde görsel olarak bizlere sunmaktadır. Bir ağacın dallarını ve yaprakların damarlarını incelediğimizde hiçbir ağacın veya yaprağın bir diğerine yüzde yüz benzemediğini, her birinde küçük fakat belirgin farkların bulunduğunu görürüz. Demek ki doğa determinist (belirgin) olmayıp karmaşa (belirsizlik) içermektedir."

Bu noktada, ben de şahsen şunları söylemek isterim ki; yaratıcının, "parmak izi", "sima", "huy ve karakter" olarak "yaratılan" her canlıya "küçük" ama her biri birbirinden "farklı" işaretler koyarak "seri üretim şeklinde" bir yaratılış kolaycılığı anlayışı yerine, her bir yaratılan üzerinde "özel bir çalışma" yapmayı tercih ettiğine de dikkat edilmelidir.


Kendi üzerine dönüşerek gelişen ve değişen sistemlerin görüntülerinin "Fraktal Geometri" ile açıklanabildiğini ve "Fraktal" sözünün, kesirli anlamına gelen “fractional” sözünden türediğini belirten Berkmen,. Fraktal geometrinin bizlere "kesirli boyutların varlığını" kanıtladığını söylemektedir.


"Ölçek değişse de yapının aynı kalışı ve temelde bulunan özelliğin kendini koruması durumuna kesirli boyut diyoruz" diyen Berkmen, bir-iki-üç.. gibi."tam sayı" ile tanımlanabilen nesnelerin birbirlerinden "yapısal farklılıklar" içereceğini, "kesirli boyutların" ise bu nesnelerde ortaya çıkan bu farklılıkları ortadan kaldırdığının altını çiziyor.




Bunu: "Bir deniz süngerini düşünün. Hiçbir deniz süngeri bir diğerine benzemese de temelde ortak bir yapıları vardır. Bir deniz süngeri ne iki boyutlu ne de üç boyutludur. İki ile üç arasında bir boyutu olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü deniz süngerindeki delikli yapı onu hem iki boyutlu hem de üç boyutlu olmasını sağlamaktadır. Deniz kıyısı gibi deniz süngerinin de Fraktal yapıya sahip olduğunu söyleyebiliriz" diyerek örnekleyen Berkmen, olaylara katı bilim açısından değil de, yaşam felsefesi ve insani düşünce yapısı açısından bakıldığında, bu görüşe tamamen katıldığını, zira insanın bir fizik, yani (bedensel) boyutu olduğu gibi bir de metafizik (ruhsal) boyutunun olduğunu ve gerek Kuantum Kuramı gerekse Karmaşa Kuramının bu ikili yapımıza destek verdiğini söylemektedir. 


"Örneğin, Kuantum Kuramına göre bir nesne, ister küçük ister büyük olsun, hem parça hem de dalga özelliği taşımaktadır. Demek ki, ayırımla ve karşıtlıkla değil, birliktelikle ve bütünsellikle düşünmenin zamanı gelmiştir." diyerek sözlerini sürdüren Berkmen: 


"Bunun için de yeni bir mantık yapısına gereksinim vardır. Bu yeni mantığa ben Hem-Hem mantığı diyorum. Bu mantığa göre karşıt kavramlar temelden yoktur ve bu karşıtlıklar bizim beynimizin ürünüdürler. Karşıt kavramlar birer zan iseler, kaçınılmaz olarak vahdet, yani teklik kavramını kabullenmek durumunda kalacağız. İnsanlık henüz o noktaya ulaşmış olmasa da oraya doğru yaklaşmakta olduğunu söyleyebiliriz." diyerek bu konuda vardığı kanıyı ortaya koyuyor.


* * *


Evet, öyle görünüyor ki, önümüzdeki yıllar, bugüne kadar öğrenegeldiğimiz ve benimsediğimiz bir çok kavram ve teoriyi yeniden gözden geçireceğimiz, olaylara yeni ve farklı bir açıdan bakmak zorunda kalacağımız yıllar olacak gibi görünüyor...


...


KAYNAK: http://www.sehharname.com/?p=984#more-984




















0 yorum:

Yorum Gönder

 

"Allahsız Oğlu Allahsız"

Firavunların Laneti ile Damgalandı: "Allahsız Oğlu Allahsız" - Açık İstihbarat

Sizi artık ne gücünüz, ne malınız mülkünüz, ne gizli hesaplardaki paranız, gizli ortaklıklarınız, sansürünüz, RTÜK'ünüz, her yıl yenisini yaptırmakla övündüğünüz hapishaneleriniz, eteğinizi öpen basınınız, biat etmiş yargıçlarınız, silah arkadaşları bin bir iftirayla tutuklanırken size topuk selamı veren generalleriniz;

Ne öfke ve kin kusan diliniz, korku filmine dönen çehreniz, yalakalarınız, dalkavuklarınız, jurnalcileriniz, gaz bombalarınız, özel yetkili mahkemeleriniz, 'akilleriniz'...

Allah'ı kandırmak, güya günahlarınızın kefaletini ödeyip sıyırmak amacıyla, halkın parasıyla inşa ettirmeye giriştiğiniz cami-mabed'leriniz..

Hiç birisi kurtaramayacak demektir...

Devamı...

Perdenin arkasında hava kötü

Sürece Diyarbakır'dan bakınca...


Örgütün gizli ajandasını anlamamız
için son iki gün içinde yerinde teyit ettiğim üç noktayı kayda geçeyim:

1- Örgüte katılım artıyor.Yeni yapıda rol almak için dağa çıkanlar artıyor. Burada örgütün şöyle bir taktiği var. Çekilme adı altında gidenlerin ciddi bir kısmı bu yeni katılımlar. Bir yandan da tecrübeliler içeride bekletiliyor. Hem bölgedeki koordinasyonu yapıyorlar hem de olası bir yol kazası sonrası çatışmaya hazır bekliyorlar. Plana göre ekime kadar tecrübeliler çıkmayacak. Sonra da kar kış bahanesiyle kalmaya çalışacaklar.

2- PKK ağır silahlarını ve bombaları belli bölgelerde depoladı.
Etraflarını da bubi tuzakları ve mayınlarla çevirdi. Dolayısıyla ihtiyaç halinde lojistik sorunu yaşamayacak. Asker bir şekilde buralara girmek isterse de ağır zayiat verecek.

3- Örgüt bu süreci legalleşme dönemi olarak gördüğü için önceki gün yeni bir kampanyanın startını verdi. Bundan sonra herkes evine ve işyerine Öcalan posterleri asacak.

4- Örgüt uyuşturucu ekimine hız vermiş. Diyarbakır kırsalı esrar tarlalarıyla dolu. Diyarbakır neredeyse suç ihraç ediyor. 'Nasıl olsa çözüm sürecindeyiz operasyon olmaz' diye köylüleri de baskı altına almışlar.

Başka örnekler de vermek mümkün. Yani örgüt bir yandan çözüm/barış diyor ama öbür taraftan başka bir ajandanın yol haritasını uyguluyor.