5 Ekim 2009 Pazartesi
HAKKI MÜDAFAA OLMADAN "HATTI MÜDAFAA" OLMAZ!
"HAK" önemli bir kavramdır, 'hak etmek', 'hak edebilmek' de bir o kadar önemlidir. "Hakkı için mücadele etmek" ve bu uğurda can vermek insanı "şehitlik" mertebesine yükseltecek kadar da dinen kutsanmış bir durumdur.
Şimdi bu duruma göre insanın mazlum (zulme uğramış) olabilmesi için hakkını müdafaadan tamamen aciz bir durumda olması gerekir. Milleti için acziyet kabul etmeyen Mustafa Kemal, bu sebepten "ya istiklâl, ya ölüm!" emrini vermiştir. "Bu millet esir yaşayamaz, esir yaşamaktansa ölsün, daha iyidir" kararı altında bu anlayış yatar. "Hak verilmez, alınır" özdeyişi de bu durumu anlatır! Zalimin zulmüne karşı seslerini yükseltmeyenlerin zulümden şikayete hakları yoktur! İtirazın yükselmesi, kişinin kendine, kendi emeğine olan saygısıyla birebir orantılıdır.
Daima birilerinden himmet bekler şekilde yaşamaya kendini alıştırmış olanların itiraz etmeye hakları yoktur! Kişi, ne zaman ki kendi emeğine güvenir, o zaman tam anlamıyla bir "birey" olur, ne zaman ki, bir kişi ve bir "cemaat"e bağlanarak kolay yaşama yolunu seçer ve birilerine biat ederek bu türden bir hayat tarzını seçerse, onun itiraza hakkı yoktur! "Sıra bize de gelir" kolaycılığını "tevekkül" kabul edenler boşuna beklerler!
"Vatan için canım feda" derken en kıymetli varlıklarını; canlarını ortaya koyduklarını ifade edenler, böylece bir taraftan en kıymetli varlıklarından vatanları için vazgeçmeye hazır olduklarını beyan ederlerken, bir taraftan da sorgusuz sualsiz, koşulsuz şartsız (ülkü ve ideallerin değil) "kişilerin" ardına düşmeyi bir iftihar vesilesi kabul ediyor ve "vatan"ları için canlarından vazgeçebildiklerini beyan ettikleri halde, "koşulsuz, şartsız" biat ettiklerinden vazgeçemiyorlar!
"Yarınları olmayanlar" her şeyden önce elde etmek istedikleri nedir, bunun için vazgeçmek zorunda oldukları şeyler nedir, önce buna bir karar vermeliler diyor ve meseleye katı bir şekilde yaklaştığımı düşünebilecek okuyuculara da, söylediklerimi bir daha düşünüp, cevaplarını öyle versinler diyorum.
...
Şimdi bu duruma göre insanın mazlum (zulme uğramış) olabilmesi için hakkını müdafaadan tamamen aciz bir durumda olması gerekir. Milleti için acziyet kabul etmeyen Mustafa Kemal, bu sebepten "ya istiklâl, ya ölüm!" emrini vermiştir. "Bu millet esir yaşayamaz, esir yaşamaktansa ölsün, daha iyidir" kararı altında bu anlayış yatar. "Hak verilmez, alınır" özdeyişi de bu durumu anlatır! Zalimin zulmüne karşı seslerini yükseltmeyenlerin zulümden şikayete hakları yoktur! İtirazın yükselmesi, kişinin kendine, kendi emeğine olan saygısıyla birebir orantılıdır.
Daima birilerinden himmet bekler şekilde yaşamaya kendini alıştırmış olanların itiraz etmeye hakları yoktur! Kişi, ne zaman ki kendi emeğine güvenir, o zaman tam anlamıyla bir "birey" olur, ne zaman ki, bir kişi ve bir "cemaat"e bağlanarak kolay yaşama yolunu seçer ve birilerine biat ederek bu türden bir hayat tarzını seçerse, onun itiraza hakkı yoktur! "Sıra bize de gelir" kolaycılığını "tevekkül" kabul edenler boşuna beklerler!
"Vatan için canım feda" derken en kıymetli varlıklarını; canlarını ortaya koyduklarını ifade edenler, böylece bir taraftan en kıymetli varlıklarından vatanları için vazgeçmeye hazır olduklarını beyan ederlerken, bir taraftan da sorgusuz sualsiz, koşulsuz şartsız (ülkü ve ideallerin değil) "kişilerin" ardına düşmeyi bir iftihar vesilesi kabul ediyor ve "vatan"ları için canlarından vazgeçebildiklerini beyan ettikleri halde, "koşulsuz, şartsız" biat ettiklerinden vazgeçemiyorlar!
"Yarınları olmayanlar" her şeyden önce elde etmek istedikleri nedir, bunun için vazgeçmek zorunda oldukları şeyler nedir, önce buna bir karar vermeliler diyor ve meseleye katı bir şekilde yaklaştığımı düşünebilecek okuyuculara da, söylediklerimi bir daha düşünüp, cevaplarını öyle versinler diyorum.
...
Gönderen A. Hüsnü Sezgin zaman: Pazartesi, Ekim 05, 2009
Etiketler: "Milli Birlik" Yazıları
Posts Relacionados
0 yorum:
Yorum Gönder