3 Ekim 2019 Perşembe
"Günün birinde hangi duvar dibinde veya hangi sokak ortasında can vereceğimi ben de bilmiyorum"
"İttihat ve Terakki"nin sacayağından biri olan Talat Paşa'ya dair tarihi belgelerde yer alan bir çok hatırat içinde aşağıda alıntıladığım şu pasaj, zannederim ki hepsi içinde, en çok öne çıkması gerekenlerden biri olmayı hak ediyor.
Osmanlı'nın sayılı devlet adamlarından olan Mithat Paşa'nın oğlu Ali Haydar Mithat Bey'in "Hatıralarım" başlığı ile 1946'da yayınlanan kitabında yer alan şu satırlar, eminim ki, onun şahsiyeti hakkında önemli ipuçları barındırmaktadır.
Buyurun, okuyalım:
"Tal’at Paşanın, her ne kadar tahsili noksan idiyise de, muktedir ve yüksek kaliteli bir devlet adamı ini. Her şeyi çabuk kavrayan, zeki, hamiyetli, vicdanı pak ve temiz bir zattı. Hiç bir zaman büyüklüğe kapılmaz, sadeliğini ve neş'esini muhafaza eden bir karakteri vardı, tevazuu, adeta bir zevk sayardı; hü'kumeti şahsiyeden de zevk almazdı. Memlekete hizmet etmiş tarihi simalara büyük hürmeti vardı. Bana, birkaç defa, Sadaret Sandalyesini göstererek, şu sözleri söylediğini hatırlarım :
≪Bu sandalyeye oturmuş olan büyük adamları hatırladıkça kendimden utanıyorum.≫
Tal’atın bir zaafı vardı. O da, sırasına göre, komitacı, sırasına göre de devlet adamı görünmesi idi ki, bir gün, kendisine ahvalin fenalığından bahsettiğimde, bana, ≪İstikbalin elbetteki karanlık birçok tarafları vardır. Günün birinde hangi duvar dibinde veya hangi sokak ortasında can vereceğimi ben de bilmiyorum≫ demişti.
Uğradığı elim akıbeti haber aldığım zaman, bu sözlerini hatırlamış ve bu hiss-i kable'l-vukû'a (altıncı his, önsezi/a.h.s) hayret etmemek elimden gelmemişti.
Harbin ikinci senesinde, Tal’at Paşa nüfuzunu kaybetmiş bulunuyordu. Yalnız, İttihat ve Terakki Umumi Merkezinde, henüz dayanabilecek bir kuvvet buluyordu. Enver şimalde, Cemal cenupta hakimdiler. Bunların nüfuz sahasına karışmak imkanı yoktu. Tal’at, ancak sur’ati intikali ve zekası sayesinde ortalığı idare edebiliyordu. Meclisi Meb’usanın yardımına dayanarak, Levazım Reisi İsmail Hakkı Paşanın nüfuzunu elinden almağa çok calışmış, fakat Enver Paşanın mukavemetini yenmek mümkün olamamıştı. Memleketin ve bilhassa İstanbul'un iaşe işlerine, askeri tarafına karışmamak şartı ile, her ne kadar Kemal bey (“Kara Kemal”a.h.s) memur edilmiş idiyse de, o da, Türk zengini yetiştireceğim diye, kendi eli ile dehşetli bir sui'istimal kapısı açmıştı."(*)
(*)Ali Haydar Mithat - Hatıralarım (1872-1946) s.300
Osmanlı'nın sayılı devlet adamlarından olan Mithat Paşa'nın oğlu Ali Haydar Mithat Bey'in "Hatıralarım" başlığı ile 1946'da yayınlanan kitabında yer alan şu satırlar, eminim ki, onun şahsiyeti hakkında önemli ipuçları barındırmaktadır.
Buyurun, okuyalım:
"Tal’at Paşanın, her ne kadar tahsili noksan idiyise de, muktedir ve yüksek kaliteli bir devlet adamı ini. Her şeyi çabuk kavrayan, zeki, hamiyetli, vicdanı pak ve temiz bir zattı. Hiç bir zaman büyüklüğe kapılmaz, sadeliğini ve neş'esini muhafaza eden bir karakteri vardı, tevazuu, adeta bir zevk sayardı; hü'kumeti şahsiyeden de zevk almazdı. Memlekete hizmet etmiş tarihi simalara büyük hürmeti vardı. Bana, birkaç defa, Sadaret Sandalyesini göstererek, şu sözleri söylediğini hatırlarım :
≪Bu sandalyeye oturmuş olan büyük adamları hatırladıkça kendimden utanıyorum.≫
Tal’atın bir zaafı vardı. O da, sırasına göre, komitacı, sırasına göre de devlet adamı görünmesi idi ki, bir gün, kendisine ahvalin fenalığından bahsettiğimde, bana, ≪İstikbalin elbetteki karanlık birçok tarafları vardır. Günün birinde hangi duvar dibinde veya hangi sokak ortasında can vereceğimi ben de bilmiyorum≫ demişti.
Uğradığı elim akıbeti haber aldığım zaman, bu sözlerini hatırlamış ve bu hiss-i kable'l-vukû'a (altıncı his, önsezi/a.h.s) hayret etmemek elimden gelmemişti.
Harbin ikinci senesinde, Tal’at Paşa nüfuzunu kaybetmiş bulunuyordu. Yalnız, İttihat ve Terakki Umumi Merkezinde, henüz dayanabilecek bir kuvvet buluyordu. Enver şimalde, Cemal cenupta hakimdiler. Bunların nüfuz sahasına karışmak imkanı yoktu. Tal’at, ancak sur’ati intikali ve zekası sayesinde ortalığı idare edebiliyordu. Meclisi Meb’usanın yardımına dayanarak, Levazım Reisi İsmail Hakkı Paşanın nüfuzunu elinden almağa çok calışmış, fakat Enver Paşanın mukavemetini yenmek mümkün olamamıştı. Memleketin ve bilhassa İstanbul'un iaşe işlerine, askeri tarafına karışmamak şartı ile, her ne kadar Kemal bey (“Kara Kemal”a.h.s) memur edilmiş idiyse de, o da, Türk zengini yetiştireceğim diye, kendi eli ile dehşetli bir sui'istimal kapısı açmıştı."(*)
(*)Ali Haydar Mithat - Hatıralarım (1872-1946) s.300
Gönderen A. Hüsnü Sezgin zaman: Perşembe, Ekim 03, 2019
Etiketler: ittihat ve terakki, talat paşa, Tarihten hatırlatmalar
Posts Relacionados
0 yorum:
Yorum Gönder