4 Temmuz 2017 Salı

Tarihin tekerrürüne şahitlik eden bir kitap daha...


Malûm, tarih, kendisinden bîhaber olanlara kendisini tekrar tekrar hatırlatmaktan bir an bile yüksünmüyor. Tıpkı II. Meşrutiyetle de yaşadığımız gibi, hakkın olan bir şeyi "avanakça" başkası ile paylaşmakla "huzur bulacağına" inanır ya da inandırılırsan, sadece o şeyi kaybetmekle kalmıyor, üstüne bir de canınla ve malınla da bedel ödüyorsun! Şimdi de olan bu değil mi?

İşte, değişen dünya koşullarında, Osmanlıya siyasal bir rota çizmek gerektiğinin farkında oldukları halde buna hazırlıksız yakalanan ve deneme-yanılma yöntemi ile işin içinden çıkmaya çalışan (ve haliyle çıkamayan) bir kadronun ümitsiz çırpınışlarını, bizzat teşkilatın içinden birinin kaleminden okumak, günümüzde, tarihin nasıl kendini tekrar ettiğini anlamak bakımından önemli.


O dönem, İttihat ve Terakki'nin gazetesi olarak bilinen Tanin Gazetesi'nin "başmuharrir"i(başyazarı) bir gazeteci olarak görev almış Muhittin Birgen'in kendi değerlendirmelerini içeren bu kitapta Birgen, İttihat ve Terakki'nin fikri altyapısı oturmamış bir teşkilat olduğunu söylüyor ve bu görüşünü şu manidar benzetme ile tanımlıyor:

"İttihat ve Terakki, bidayette(başlangıçta), bir bayrak bile değildi. Üzerine herkesin kendi bayrağını çekmek istediği boş bir bayrak direği!.."

“Tarihimizi tetkik ediniz. Türk’ün çektiği bütün felâketler, maruz kaldığı tehlikeler ve musibetler hep kendi öz benliğini, millî varlığını ihmâl ederek nereden geldikleri ve ne oldukları, hangi nesle mensup bulundukları belirsiz bir takım kimseleri kendilerine reis tanıyarak onların şuursuz bir vasıtası olmak mevkiine düşmüş olmasındandır.(*) 


diyen Atatürk'ün ne demek istediğini bugün bile olsa bir nebze olsun anlayabilmek, yanlıştan dönmemize yeterli olacaktır. Lakin, görünüş o ki, "bade harabül Basra" deyişinde olduğu gibi, "Basra harab olduktan sonra" dahi anlayacak durumda olmayacağız! 

Eh, o zaman; kendi düşen ağlamasın!...










------


(Kılıç Ali, Atatürk’ün Hususiyetleri, s.543)

0 yorum:

Yorum Gönder

 

"Allahsız Oğlu Allahsız"

Firavunların Laneti ile Damgalandı: "Allahsız Oğlu Allahsız" - Açık İstihbarat

Sizi artık ne gücünüz, ne malınız mülkünüz, ne gizli hesaplardaki paranız, gizli ortaklıklarınız, sansürünüz, RTÜK'ünüz, her yıl yenisini yaptırmakla övündüğünüz hapishaneleriniz, eteğinizi öpen basınınız, biat etmiş yargıçlarınız, silah arkadaşları bin bir iftirayla tutuklanırken size topuk selamı veren generalleriniz;

Ne öfke ve kin kusan diliniz, korku filmine dönen çehreniz, yalakalarınız, dalkavuklarınız, jurnalcileriniz, gaz bombalarınız, özel yetkili mahkemeleriniz, 'akilleriniz'...

Allah'ı kandırmak, güya günahlarınızın kefaletini ödeyip sıyırmak amacıyla, halkın parasıyla inşa ettirmeye giriştiğiniz cami-mabed'leriniz..

Hiç birisi kurtaramayacak demektir...

Devamı...

Perdenin arkasında hava kötü

Sürece Diyarbakır'dan bakınca...


Örgütün gizli ajandasını anlamamız
için son iki gün içinde yerinde teyit ettiğim üç noktayı kayda geçeyim:

1- Örgüte katılım artıyor.Yeni yapıda rol almak için dağa çıkanlar artıyor. Burada örgütün şöyle bir taktiği var. Çekilme adı altında gidenlerin ciddi bir kısmı bu yeni katılımlar. Bir yandan da tecrübeliler içeride bekletiliyor. Hem bölgedeki koordinasyonu yapıyorlar hem de olası bir yol kazası sonrası çatışmaya hazır bekliyorlar. Plana göre ekime kadar tecrübeliler çıkmayacak. Sonra da kar kış bahanesiyle kalmaya çalışacaklar.

2- PKK ağır silahlarını ve bombaları belli bölgelerde depoladı.
Etraflarını da bubi tuzakları ve mayınlarla çevirdi. Dolayısıyla ihtiyaç halinde lojistik sorunu yaşamayacak. Asker bir şekilde buralara girmek isterse de ağır zayiat verecek.

3- Örgüt bu süreci legalleşme dönemi olarak gördüğü için önceki gün yeni bir kampanyanın startını verdi. Bundan sonra herkes evine ve işyerine Öcalan posterleri asacak.

4- Örgüt uyuşturucu ekimine hız vermiş. Diyarbakır kırsalı esrar tarlalarıyla dolu. Diyarbakır neredeyse suç ihraç ediyor. 'Nasıl olsa çözüm sürecindeyiz operasyon olmaz' diye köylüleri de baskı altına almışlar.

Başka örnekler de vermek mümkün. Yani örgüt bir yandan çözüm/barış diyor ama öbür taraftan başka bir ajandanın yol haritasını uyguluyor.