Kökü ne kadar derinlere iniyordur, onu şu an bilemiyorum fakat, Türkiye'nin önünü tıkayan bir "insan tipolojisi" var ki, ben bunu tanımlamak için, bundan on yıl önce 'HÜRRİYET VE İTİLAF" PARTİLERİ başlığı altında, konu ile ilgili ilk makaleyi yayınlamıştım.
Sonrasında gazeteci Rıza Zelyut, "AKP'nin atası: Hürriyet ve İtilaf" başlıklı makale yayınladı; onu da önemine binaen olduğu gibi bloğuma aldım.
Son olarak YENİBAHÇELİ ŞÜKRÜ BEY'İN HATIRÂLARI adlı kitapta rastladığım aşağıdaki satırlar, bu konudaki hassasiyetimin yersiz olmadığı konusunda beni iyiden iyiye ikna etti. Öyle ki, son günlerde sıkça duyar olduğumuz "dış güçler" sözü yerine, önceliği "hangi Türkler?." konusuna tanırsak, zannederim daha iyi ve daha hayırlı bir iş yapmış olacağız... Şimdi buyurun, beraber bakalım Şükrü beyin yazdıklarına...
“..memlekette bir milli birlik havası estirmeyi
çok muvafık gördüğümüz düşman karşısında, vatanın ölüm,
dirim mücadelesi davasında ayrılığa razı olacak bir Türk bulunabileceğini de havsalamız kabul etmediğinden Hürriyet ve İtilafın kodamanlarıyla bir toplantı yapmayı düşündük.
Ne yazık ki, devletin, milletin halas ve istiklâlini görüşmek, el birliğiyle bu büyük milli davada birleşmek için davet ettiğimiz İtilafçılar karşımıza bir Ermeni davası ile geldiler. Ve o çürük bedbaht davanın fahri avukatı kesildiler,
Bu hali gören ve derin bir elem duyan İttihatçı arkadaşlar
tiksinti ile derhal toplantıyı terk ettiler. İtilafçılar arasında Kör Emin diye tanınan ve merhum Mahmut Şevket Paşa'nın katli hadisesi maznunlarından bulunan zat, kendi arkadaşlarının bu hallerine tahammül edememiş ve onlardan ayrılmıştır.
Az sonra bu Kör Emin Bey'in delaletiyle Dâhiliye Nazın Reşit Bey ile de görüştük. Fakat mumaileyh de memleketin necat ve halasının ancak ve ancak Padişahın etrafında toplanılmakla ve kayıtsız, şartsız tabi olmakla mümkün olabileceğine inanıyordu.
Bunun üzerine Kör Emin Bey bana geldi ve;
-Ben artık bu adamlar arasında bulunamam. Benim yerim
sizin yanınızdadır. Beni kendinizden biliniz ve beni aranızdan
ayırmayınız, demişti.
Kim ne derse desin, Kuvâ-yı Milliye'de İttihatçı ruhu vardı. Hakiki İttihatçılar, İttihatçılığın bir parti, bir zümre demek
olmayıp hiçbir şahsi menfaat düşüncesi olmaksızın feragate,
fazilete dayanan temiz bir vatanperverlik olduğuna inanırlar. Kuvâ-yı Milliye'de de aynı ruh ve his hâkim bulunuyordu. Bu
itibarla bizler her türlü fırka hislerinden uzak olarak memlekette bütün vatan çocuklarını aynı gaye etrafında toplanmış görmek istiyorduk. Ne çare ki İtilafçılarda bu asil fikre makes bulmak mümkün olmadı ve onlar eskiden olduğu gibi daima aynı habis ruhla hareket etmişler ve düşmanla daima işbirliği yapmakta devam etmişlerdir.(*)
* * *
Maddi, manevi ve milli varlığımızı sinsice kemiren bir "kemirgen kitle" ile karşı karşıya olduğumuzu artık kabul etmemiz ve bu duruma bir çare bulmak için, evvela bu "sorunun kaynağı"nı tanımlamak gerekir. Konuya el atacak ehliyete sahip vatanseverlere bu vesile ile çağrımızı yapmış olalım.
(*)(“Yenibahçeli Şükrü Bey’in Hatıraları” s.33-34)
0 yorum:
Yorum Gönder