26 Mayıs 2013 Pazar

İntihar Tohumları


Yeryüzünde hayatın nasıl başladığına dair insanlar arasında görüş farklılıkları olsa da, hayatın devamının ancak doğanın kendi içinde kurduğu dengeler sayesinde mümkün olabileceğine sanırım hiç kimsenin itirazı olamaz. 

Hadsiz, hudutsuz bir "kâr hırsı" ile yeryüzüne ait ne varsa kelimenin tam anlamı ile onu talan etmek sadece doğanın binlerce yılda ulaştığı dengeleri yıkmakla kalmıyor, neticede onun bir parçası olan insanı da insanlığından çıkarıyor. Böylelikle, aslında kolaylıkla "cennet" olarak tanımlanabilecek olan bu dünya, bugün hastalıklı bir hırsın elinde kıvranmakta ve bu yüzden insanı, hayvanı, bitkisi, taşı ve toprağı ile adeta bir cehennem hayatı yaşamaktadır.

Bu defaki paylaşımımız da işte yine o "hırs"ın eser(!)lerinden biri: Genetiği değiştirilmiş tohumlar ve buna bağlı olarak çiftçilik ve dünya tarımından içler acısı tablolar...  

* * *

İntihar tohumları yüzünden 6 saatte bir çiftçi intihar ediyor!




Hint tarımı, Dünya Bankası ve IMF reçeteleriyle DTÖ'nün çarkına sokuldu ve Hindistan'ın tohum sektörü Dünya Bankası'nın yapısal reformlarıyla dev şirketlere açıldı. Artık çiftçilerin hangi ürünleri yetiştireceğine onlar karar veriyorlar. Artık bu ülkede 6 saatte bir çiftçi intihar ediyor!

Üreticinin aleyhindeki tarım politikaları, uluslararası şirketlerin dayatmaları ve çiftçi intiharlarına karşı yeni bir Hint tohumundan mucize bekleniyor.

İyi bir eş, iyi bir baba ve Hindistan'da zar zor geçinen milyonlarca çiftçiden biriydi. Binlercesi gibi o da geçimini sağlayabilmek için daha fazla ürün verdiği söylenen tohumlardan ekti. 

Fakat beklediği olmadı. Borç sarmalından çıkamadı, topraklarını kaybetti. Tarım ilacı içerek son verdi yaşamına. Shankara'nın adı, Hindistan'da 2002-2007 arasında her 30 dakikada bir intihar eden çiftçiler arasına böyle katıldı. Belki onun da intiharı diğerleri gibi resmi kayıtlarda "dayanılmaz karın ağrısı nedeniyle intihar" olarak göründü.

Son yıllarda ekonomik bir süper güç olma yolunda ilerleyen 1.2 milyardan fazla nüfusa sahip Hindistan'da şehirleşme ve bilişim teknolojileri için verilen teşviklere tarım sektöründeki gerileme eşlik ediyor.

Ülkenin Haziran ortasında göreve başlayacak yeni hükümetini bekleyen sorunlardan biri de çiftçi intiharları. Üstelik münferit değil, tarihin en büyük intihar dalgası bu. 1997 - 2007 arasında intihar eden çiftçilerin sayısı İçişleri Bakanlığı'na bağlı Ulusal Suç Kayıtları Bürosu (NCRB) verilerine göre 182 bin 936.

2008 rakamları 16 bin olarak tahmin ediliyor. 2009'da ise hayatına son veren çiftçi sayısı 2000'i geçti. Sadece geçen ay Chattisgarh eyaletinde 1500 çiftçi intihar etti. Üstelik bu kayıtlar kesin olmaktan uzak. Zira kadınlar gibi 'çiftçi' tanımının dışında tutulanlar da kayıtlara geçmiyor ve rakamın çok daha fazla olduğu söyleniyor.

İntiharların en yoğun olduğu eyaletlerden biri, başkenti Mumbai geçen yıl terör saldırılarıyla gündeme gelen Maharashtra. Hindistan'ın dolar milyonerlerinin dörtte birinin yaşadığı eyalette 1995'ten beri intihar eden çiftçilerin sayısı 50 bini buldu.

Son 10 yılda çiftçi intiharları yüzde 105 arttı. Bu dönemde Hindistan'da her yıl yaşanan yaklaşık 100 bin intihar vakasının yüzde 15'inin kurbanı çiftçiler oldu. Ama bu toplu intiharlardan ya da nedenlerinden çok az kişinin haberi var.

ÇİFTÇİLER NEDNE İNTİHAR EDİYOR?

Çiftçileri intihara götüren en temel faktör ödenemeyen borçlar. Çoğu resmi olarak kuraklık ya da aile kavgaları gibi 'doğal' nedenlere bağlansa da; "Yaptığımdan ailemi sorumlu tutmayın" diye başlayan intihar mektuplarında kuraklık ve sellerden çok devlet ve eyalet yöneticileri suçlanıyor. Örneğin intiharların yoğun olduğu Andhra Pradesh eyaletinde çiftçilerin yüzde 82'si borçlu. Mart 2008'de konuyla ilgili kapsamlı bir rapor hazırlayan Madras Kalkınma Çalışmaları Enstitüsü'nden Prof. K. Nagaraj da halihazırda Hindistan'ın temel sorunu olarak nitelediği çiftçi intiharlarının Hint devletinin son 20 yıldır izlediği neoliberal politikalarla yakından ilişkili olduğu görüşünde.

Newsweek Türkiye'nin sorularını yanıtlayan Nagaraj'a göre istikrar önlemleri adına tarıma yapılan yatırımların düşmesi, bu alanlarda zaten sıkıntı yaşayan ülkedeki durumu daha da güçleştirdi. "Bankacılık sektöründe yapılan reformlar tarıma ayrılan kredilerin de kökünü kuruttu. Devlet tarafından sağlanan kredi kullandırma ve fiyat destek hizmetleri kesildi. Bu da devlet desteğine bağlı hassas bir tarım ekonomisi üzerinde ciddi etkiler bıraktı. Bu politikalar terkedilmezse fakir çiftçiler için hiç umut yok" diyor Nagaraj.

Diğer taraftan Dünya Ticaret Örgütü'nün (DTÖ) serbest ticaret politikalarıyla varlıklı ülkelere tarım subvansiyonlarını arttırma şansı verilirken diğer ülkeler, çiftçilerini ucuza ithal edilen ürünlerden korumakta yetersiz kaldılar. ABD ve AB'de tarıma sağlanan teşviklerle, Hindistan'da çiftçilerin ihracat gelirleri de azaldı; zararlar artarken de, krediler kesildi.

Indra Gandhi Kalkınma Araştırmaları Enstitüsü'nden Dr. Srijit Mishra, bu yüksek subvansiyonların yarattığı küresel fiyat dalgalanmaları karşısında her geçen gün daha da savunmasız kalan çiftçilerin kredi için kurumsal olmayan kaynaklara yönelmesinin de intiharlarda önemli bir faktör olduğu görüşünde. Zira kırsal bölgelerde faaliyet gösteren banka şubelerinin kapanmasıyla çiftçiler, tarım girdilerini satın alabilecek parayı bulmak için tefecilere başvurmak zorunda kalıyor. Ardından da borç sarmalından çıkamıyorlar.

Bu çarkın en önemli dişlilerinden biri ihracata dayalı büyüme modeliyle çiftçilerin gıda yerine pamuk, kahve, şeker pancarı, yer fıstığı, biber, vanilya gibi ihracata yönelik ürünler yetiştirmeleri. Milyonlarca çiftçi bu şekilde küresel fiyat dalgalanmaları içine sıkışıp kalıyor.

İNTİHARLARDAKİ EN ÖNEMLİ NEDEN

Diğer bir dişli de tohumlarda şirketlere bağımlılık. The Hindu gazetesinin kırsal konular editörü ve çiftçi intiharları konusunda birçok makalesi yayımlanan Palagummi Sainath "Hindistan'da tarımın her aşamasında şirketlerin hakim olmadığı bir alan yok" diyor.

"Çiftçilerin hangi ürünleri yetiştireceğine onlar karar veriyor. Hindistan'ın tohum sektörü Dünya Bankası'nın yapısal reformlarıyla dev şirketlere açıldı. Hint tarımı, Dünya Bankası ve IMF reçeteleriyle DTÖ'nün çarkına sokuldu."

ÖLÜMLERDEKİ ANA SORUMLU GDO’LU ÜRÜNLER

Laboratuarlarda genetiği değiştirilmiş (GD) tohumların, özellikle de bu alanda bir numaralı şirket olan ABD merkezli Monsanto'nun Hindistan'a gelmesi hem ülke tarımında hem de intiharların başlangıcında bir dönüm noktası oldu.

1993'te Hindistan'ın önde gelen tohum şirketi Mahyco ile başlayan görüşmeler iki yıl sonra ABD'de yetiştirilen BT (toprakta bulunan ve böceklerin zararlı etkilerinden korumak için bitkilere aşılanan Bacillus thuringiensis bakterisi) pamuk türünün ithalatına izin verilmesiyle sonuçlandı. 1998'de Monsanto, Mahyco ile ortaklık kurdu. Amaç GD pamuk tohumlarının ticarileşmesiydi. Aynı dönemde hükümet BT pamuğun ilk saha deneylerine de izin verdi. 

Fizikçi, çevre eylemcisi ve "İntihar Tohumları" isimli raporun yazarlarından Vandana Shiva'ya göre Bt pamuğun ekildiği ilk yıl olan 2002'de çiftçiler mahsul kıtlığı nedeniyle 1 milyar rupi kaybetti. Vadedilenin yedide birinden az ürün alınmıştı. GD tohumlar, özellikle de Monsanto'nun sadece bir kez ürün veren "terminatör" tohumları nedeniyle çiftçiler her ekim döneminde yeniden tohum almak zorunda kaldı. Biyoçeşitlilik yerini monokültüre bırakırken, çiftçilerin borçları da günden güne arttı. Fakat beklenen verim artışı gerçekleşmedi.

GD savunucuları bu verimsizliği doğa koşullarına ya da çiftçilerin uygun yöntemleri kullanmayı bilmemesine bağlarken sonuç çiftçiler için hayal kırıklığıydı. Daha az pestisit (bitkileri zararlılardan korumak için kullanılan kimyasallar) ya da gübre kullanılacağı öngörülürken,gerek yeni zararlıların türemesi gerekse bitkilerin direnç kazanması nedeniyle bu da gerçekleşmedi.

Kısacası verim yerine maliyetler arttı.

Örneğin Maharashtra'nın kuzeydoğusundaki Vidarbha'da, 4 kilometrekarelik bir alanda pamuk yetiştirmek 1991'de 2 bin 500 rupiye mal olurken, 90'ların sonunda 13 bin rupiye çıktı.

Eylül 2006'da bu bölgede altı saatte bir, bir çiftçi 

kendini öldürdü.
Yine geçen ay 1500 çiftçinin intihar ettiği Chattisgarh'da da yerel pirincin yerini laboratuvar tohumları alınca daha fazla sulama yapmak gerekmiş, fakat ihtiyaç duyulan su sağlanamamıştı.

Kocaları öldükten sonra çoğu tarlalarından edilen Hindistan'ın dulları, "çocuklarımızın çiftçi olmasını, babalarıyla aynı kaderi paylaşmalarını istemiyoruz" diyor. Fakat uzmanlar yapısal önlemler alınmadıkça intiharların yakın gelecekte sona ereceğine dair bir öngörüde bulunmuyor.

Nevra Yaraç Laçinok / Newsweek Türkiye

------------------------------------------------






0 yorum:

Yorum Gönder

 

"Allahsız Oğlu Allahsız"

Firavunların Laneti ile Damgalandı: "Allahsız Oğlu Allahsız" - Açık İstihbarat

Sizi artık ne gücünüz, ne malınız mülkünüz, ne gizli hesaplardaki paranız, gizli ortaklıklarınız, sansürünüz, RTÜK'ünüz, her yıl yenisini yaptırmakla övündüğünüz hapishaneleriniz, eteğinizi öpen basınınız, biat etmiş yargıçlarınız, silah arkadaşları bin bir iftirayla tutuklanırken size topuk selamı veren generalleriniz;

Ne öfke ve kin kusan diliniz, korku filmine dönen çehreniz, yalakalarınız, dalkavuklarınız, jurnalcileriniz, gaz bombalarınız, özel yetkili mahkemeleriniz, 'akilleriniz'...

Allah'ı kandırmak, güya günahlarınızın kefaletini ödeyip sıyırmak amacıyla, halkın parasıyla inşa ettirmeye giriştiğiniz cami-mabed'leriniz..

Hiç birisi kurtaramayacak demektir...

Devamı...

Perdenin arkasında hava kötü

Sürece Diyarbakır'dan bakınca...


Örgütün gizli ajandasını anlamamız
için son iki gün içinde yerinde teyit ettiğim üç noktayı kayda geçeyim:

1- Örgüte katılım artıyor.Yeni yapıda rol almak için dağa çıkanlar artıyor. Burada örgütün şöyle bir taktiği var. Çekilme adı altında gidenlerin ciddi bir kısmı bu yeni katılımlar. Bir yandan da tecrübeliler içeride bekletiliyor. Hem bölgedeki koordinasyonu yapıyorlar hem de olası bir yol kazası sonrası çatışmaya hazır bekliyorlar. Plana göre ekime kadar tecrübeliler çıkmayacak. Sonra da kar kış bahanesiyle kalmaya çalışacaklar.

2- PKK ağır silahlarını ve bombaları belli bölgelerde depoladı.
Etraflarını da bubi tuzakları ve mayınlarla çevirdi. Dolayısıyla ihtiyaç halinde lojistik sorunu yaşamayacak. Asker bir şekilde buralara girmek isterse de ağır zayiat verecek.

3- Örgüt bu süreci legalleşme dönemi olarak gördüğü için önceki gün yeni bir kampanyanın startını verdi. Bundan sonra herkes evine ve işyerine Öcalan posterleri asacak.

4- Örgüt uyuşturucu ekimine hız vermiş. Diyarbakır kırsalı esrar tarlalarıyla dolu. Diyarbakır neredeyse suç ihraç ediyor. 'Nasıl olsa çözüm sürecindeyiz operasyon olmaz' diye köylüleri de baskı altına almışlar.

Başka örnekler de vermek mümkün. Yani örgüt bir yandan çözüm/barış diyor ama öbür taraftan başka bir ajandanın yol haritasını uyguluyor.