9 Eylül 2009 Çarşamba
SOROS FOLLUĞUNUN CİVCİVLERİ
Bilmem hiç dikkat ediyor musunuz, memleketin gidişatından endişe duyarak milliyetçi forum sitelerinde bir araya gelip dertleşen insanların arasına, sanki onlardan biri imiş gibi karışıverip de, milli değerlerin alenen ayaklar altına alınmasına itirazlarını dile getiren ve”Türk”lükten, milliyetçilikten bahsedenlerin mesajlarından duydukları rahatsızlıkları; (sureti haktan görünerek) “ortamı germeye gerek yok” klasik şablonuyla, ifade eden ve tartışmanın yönünü değiştirmeye çalışan bir takım tipler var. Bunları gördüğünüz anda, bilin ki, bunlar Soros’un folluğuna konulmuş yumurtalardan yeni çıkmış civcivlerdir. Şablon cümle hep aynıdır: “Ortamı germeye gerek yok!”
Bu günlerde dillerine doladıkları ikinci bir "şablon"ları var:
"Vatanını en çok seven, işini en iyi yapandır". Karşısındakini susturup, konuyu dağıtmayı beceremiyorlarsa, hemen: "Vatanını en çok seven, işini en iyi yapandır" şablonunu yapıştırıveriyorlar. Bu cümle, genelde askeri tesislerimizde çokça kullanılan bir cümledir ve kullanılış amacı da malumdur ama bunlar; sözüm ona, karşılarındakini boş ve avare bir adam yerine koyuyor ve "sen işine bak, bu işlere de fazla kafa yorma" demeye getiriyorlar. Bu sözü bugünlerde liboş taifesinin bir çoğu da kullanmaya başladı zaten.
Bu tiplerin ikinci bir özelliği, tartışılan konu ne olursa olsun, olur olmaz bir şekilde, bir tarafından dini derhal işin içine karıştırmak ve “Kemalistleri” dine karşı saygısız olmakla itham etmek, Mustafa Kemal’i ve onun izinden gidenleri de dinsizlikle suçlamaktır. Suya sabuna dokunmayacak bir şekilde, Atatürk ve Türk kelimelerini bol bol kullanırlar ama iş icraata dönük bir mecraya döndü mü derhal atılırlar: “Ortamı germeye gerek yok!”
“Ortam zaten gerilmiş kardeşim, sen uzaydan mı yazıyorsun, benim evlatlarım üçer-beşer şehit düşerken, vatan toprakları şuraya buraya peşkeş çekilirken kuzu olmamı mı bekliyorsun, bu durumdan hiç mi rahatsızlık duymuyorsun!” dediğiniz anda cevap hazırdır: “Meydanlara çıkıp bu milletin dinine küfrediyorsunuz!” Haydaa, ne alâka? Ama var bir alâka! Çünkü bunlar Neo-Osmanlıcı! Okyanus ötelerinden gelen talimatları harfiyen uygulamayı boyunlarına borç bilmiş, koşulsuz şartsız “biat” yularına kafalarını uzatmakta bir beis görmemiş zavallılardır! Kendilerinden başkasını Müslüman kabul etmez, efendilerinden ve efendilerinin büyük bellediğinden başka da büyük tanımazlar! Boyunlarındaki yulardan kafalarını kurtarıp yukarıya bakamadıkları için “efendi”lerinin kimin emrinde uşaklık ettiğini de göremezler. Bağımsız ve hür bir akılla yaşamanın, aynı zamanda Yüce Allah'ın da emri olduğundan bihaber yaşayanların, vatan seccademi serdiğim yerdir, İngiliz hakimiyeti altında dinimi daha rahat yaşardım, diyebilenlerin, kendine hayrı olmayanların bu vatana mı hayrı olacak!
İşte, Mustafa Kemal’in “irtica”yı bu kadar büyük bir tehlike olarak görmesinin altında yatan sebep de budur. Çünkü irtica bünyesinde daima bir “ihanet” karakteri taşır! Allah'ı büyük, vatanını namus bilen aklı başında müslümanlar Milii Mücadele içinde derhal yerlerini alırken, bir kısım soyubozuklar da düşmanla işbirliği yapmaktan çekinmemiş ve bu soysuzluklarını da utanmadan "dinin emri" gibi göstermeye kalkmışlardı. Kurtuluş mücadelesi tarihine baktığınızda da irtica kaynaklı isyanların bizi Yunan’dan daha çok uğraştırdığını görürsünüz. Bu sebeple, vatanseverlerin içlerine sızarak, onların vatan yolunda verdikleri emekleri heba etmeyi kendilerine baş vazife sayan ve bir mikrop gibi bulunduğu ortama hastalık bulaştıran bu tipleri kısa zamanda teşhis ederek gereğini yapmak, önemlidir ve önemsenmesi gereken bir iştir.
Bu günlerde dillerine doladıkları ikinci bir "şablon"ları var:
"Vatanını en çok seven, işini en iyi yapandır". Karşısındakini susturup, konuyu dağıtmayı beceremiyorlarsa, hemen: "Vatanını en çok seven, işini en iyi yapandır" şablonunu yapıştırıveriyorlar. Bu cümle, genelde askeri tesislerimizde çokça kullanılan bir cümledir ve kullanılış amacı da malumdur ama bunlar; sözüm ona, karşılarındakini boş ve avare bir adam yerine koyuyor ve "sen işine bak, bu işlere de fazla kafa yorma" demeye getiriyorlar. Bu sözü bugünlerde liboş taifesinin bir çoğu da kullanmaya başladı zaten.
Bu tiplerin ikinci bir özelliği, tartışılan konu ne olursa olsun, olur olmaz bir şekilde, bir tarafından dini derhal işin içine karıştırmak ve “Kemalistleri” dine karşı saygısız olmakla itham etmek, Mustafa Kemal’i ve onun izinden gidenleri de dinsizlikle suçlamaktır. Suya sabuna dokunmayacak bir şekilde, Atatürk ve Türk kelimelerini bol bol kullanırlar ama iş icraata dönük bir mecraya döndü mü derhal atılırlar: “Ortamı germeye gerek yok!”
“Ortam zaten gerilmiş kardeşim, sen uzaydan mı yazıyorsun, benim evlatlarım üçer-beşer şehit düşerken, vatan toprakları şuraya buraya peşkeş çekilirken kuzu olmamı mı bekliyorsun, bu durumdan hiç mi rahatsızlık duymuyorsun!” dediğiniz anda cevap hazırdır: “Meydanlara çıkıp bu milletin dinine küfrediyorsunuz!” Haydaa, ne alâka? Ama var bir alâka! Çünkü bunlar Neo-Osmanlıcı! Okyanus ötelerinden gelen talimatları harfiyen uygulamayı boyunlarına borç bilmiş, koşulsuz şartsız “biat” yularına kafalarını uzatmakta bir beis görmemiş zavallılardır! Kendilerinden başkasını Müslüman kabul etmez, efendilerinden ve efendilerinin büyük bellediğinden başka da büyük tanımazlar! Boyunlarındaki yulardan kafalarını kurtarıp yukarıya bakamadıkları için “efendi”lerinin kimin emrinde uşaklık ettiğini de göremezler. Bağımsız ve hür bir akılla yaşamanın, aynı zamanda Yüce Allah'ın da emri olduğundan bihaber yaşayanların, vatan seccademi serdiğim yerdir, İngiliz hakimiyeti altında dinimi daha rahat yaşardım, diyebilenlerin, kendine hayrı olmayanların bu vatana mı hayrı olacak!
İşte, Mustafa Kemal’in “irtica”yı bu kadar büyük bir tehlike olarak görmesinin altında yatan sebep de budur. Çünkü irtica bünyesinde daima bir “ihanet” karakteri taşır! Allah'ı büyük, vatanını namus bilen aklı başında müslümanlar Milii Mücadele içinde derhal yerlerini alırken, bir kısım soyubozuklar da düşmanla işbirliği yapmaktan çekinmemiş ve bu soysuzluklarını da utanmadan "dinin emri" gibi göstermeye kalkmışlardı. Kurtuluş mücadelesi tarihine baktığınızda da irtica kaynaklı isyanların bizi Yunan’dan daha çok uğraştırdığını görürsünüz. Bu sebeple, vatanseverlerin içlerine sızarak, onların vatan yolunda verdikleri emekleri heba etmeyi kendilerine baş vazife sayan ve bir mikrop gibi bulunduğu ortama hastalık bulaştıran bu tipleri kısa zamanda teşhis ederek gereğini yapmak, önemlidir ve önemsenmesi gereken bir iştir.
Gönderen A. Hüsnü Sezgin zaman: Çarşamba, Eylül 09, 2009
Etiketler: Emperyalist Kültür ve Politikalar
Posts Relacionados
0 yorum:
Yorum Gönder