29 Nisan 2020 Çarşamba

"Türk'ün Avrupa'daki varlığı insanların haklarına sürekli bir hakaret" imiş!..

Türklerin zihnen, fikren, dinen ve daha bir çok hususta Avrupa halkları ile ortak bir noktada buluşamadığını, tarihin her aşamasında görmek mümkün. Bu konuda Türkler çok kereler olumlu yönde girişimlerde bulunmuşsalar da, "Avrupalılardan" bir karşılık göremedikleri de bir gerçek. Bunun en son örneğine de "Avrupa Birliği'ne giriş çabalarında" zaten şahit olmaktayız.

İkinci Dünya Savaşı sonrasının harap olmuş Avrupa'sı karşısında nispeten daha derli toplu duran "Atatürk'ün Türkiye'si", Avrupa'nın gözünde bugüne nazaran, şüphesiz çok daha iyi bir yerdeydi.

Avrupa'nın savaşın yaralarını sarmaya başlaması ve Türkiye'nin maalesef ki, cumhuriyetin ilk yıllarında yakaladığı ivmeyi kaybederek gerilemeye başlaması ile, Avrupa'nın gözündeki "saygın mevkiini" de kaybetmiş oldu.

Yani bu noktada şunu rahatlıkla söyleyebilir ki, "Türk sorunu", Avrupa devletlerinin görüş birliği içinde oldukları e nadir konulardan biridir; belki de en başta gelenidir. Tarih boyunca "Türk'e duyulan nefreti" bir çok Avrupalı devlet adamı çeşitli vesilelerle ve küstahça dile getirmekten geri durmamışlarsa da, hiçbiri, adeta bütün bunları bir tek paragrafta "cem eden" Francesco Crispi'ninki (1818-1901) kadar (bence) gerçek meramlarını(akıllarının dibini gösterici bir tarifle tarif edilmemiştir. Sarfedilen söze bakarsanız eminim bana hak verirsiniz. İtalya'nın başbakanlık da yapmış olan politikacılarından Crispi bakın ne diyor:

"Türk'ün Avrupa'daki varlığı insanların haklarına sürekli bir hakarettir. Dört buçuk yüzyılda ne Avrupalılaşabildi ne de üzerlerinde gaddar hükmünü sürdürdüğü ırkları bir ulusal potada eritebildi... Bu ülkede hiçbir kamu organizasyonu mümkün değildir... Irklar orada uluslarıyla değil, dinleriyle ayrılırlar... En iyi çözüm, merkezi İstanbul olacak bir Balkan Federasyonu kurulmasıdır." (3 Mart 1897) (*)

Tarih boyunca çekişen iki anlayıştan birini temsil eden bu görüşle mayalanmış bulunan böylesine bencil bir Avrupa siyasetinin, dünya siyasetinin yönünü barıştan yana çevirmesi de (bir mucize olmadıkça) imkânsız görünüyor. Öyle ise hakkımızda böylesine "betonlaşmış" düşünceler taşıyan insanlara (elbette tehditkâr değil ama) ihtiyatla yaklaşmakta ve onlara kendimizi anlatmak gibi bir mecburiyet içinde olmadığımızı idrak etmekte fayda var.

 ***

 (*) Kaynak: "Avrupa Kıskacında Abdülhamit, O. Koloğlu, 1998)

0 yorum:

Yorum Gönder

 

"Allahsız Oğlu Allahsız"

Firavunların Laneti ile Damgalandı: "Allahsız Oğlu Allahsız" - Açık İstihbarat

Sizi artık ne gücünüz, ne malınız mülkünüz, ne gizli hesaplardaki paranız, gizli ortaklıklarınız, sansürünüz, RTÜK'ünüz, her yıl yenisini yaptırmakla övündüğünüz hapishaneleriniz, eteğinizi öpen basınınız, biat etmiş yargıçlarınız, silah arkadaşları bin bir iftirayla tutuklanırken size topuk selamı veren generalleriniz;

Ne öfke ve kin kusan diliniz, korku filmine dönen çehreniz, yalakalarınız, dalkavuklarınız, jurnalcileriniz, gaz bombalarınız, özel yetkili mahkemeleriniz, 'akilleriniz'...

Allah'ı kandırmak, güya günahlarınızın kefaletini ödeyip sıyırmak amacıyla, halkın parasıyla inşa ettirmeye giriştiğiniz cami-mabed'leriniz..

Hiç birisi kurtaramayacak demektir...

Devamı...

Perdenin arkasında hava kötü

Sürece Diyarbakır'dan bakınca...


Örgütün gizli ajandasını anlamamız
için son iki gün içinde yerinde teyit ettiğim üç noktayı kayda geçeyim:

1- Örgüte katılım artıyor.Yeni yapıda rol almak için dağa çıkanlar artıyor. Burada örgütün şöyle bir taktiği var. Çekilme adı altında gidenlerin ciddi bir kısmı bu yeni katılımlar. Bir yandan da tecrübeliler içeride bekletiliyor. Hem bölgedeki koordinasyonu yapıyorlar hem de olası bir yol kazası sonrası çatışmaya hazır bekliyorlar. Plana göre ekime kadar tecrübeliler çıkmayacak. Sonra da kar kış bahanesiyle kalmaya çalışacaklar.

2- PKK ağır silahlarını ve bombaları belli bölgelerde depoladı.
Etraflarını da bubi tuzakları ve mayınlarla çevirdi. Dolayısıyla ihtiyaç halinde lojistik sorunu yaşamayacak. Asker bir şekilde buralara girmek isterse de ağır zayiat verecek.

3- Örgüt bu süreci legalleşme dönemi olarak gördüğü için önceki gün yeni bir kampanyanın startını verdi. Bundan sonra herkes evine ve işyerine Öcalan posterleri asacak.

4- Örgüt uyuşturucu ekimine hız vermiş. Diyarbakır kırsalı esrar tarlalarıyla dolu. Diyarbakır neredeyse suç ihraç ediyor. 'Nasıl olsa çözüm sürecindeyiz operasyon olmaz' diye köylüleri de baskı altına almışlar.

Başka örnekler de vermek mümkün. Yani örgüt bir yandan çözüm/barış diyor ama öbür taraftan başka bir ajandanın yol haritasını uyguluyor.