Bir ülkenin gelişmişliğinde en etkin parametrelerden biri olan bilginin entelektüel bir merakla işlenmiş olmasının bir zorunluluk olduğu gerçeği ülkemizdeki insanların büyük çoğunluğu tarafından ne yazık ki yeterince anlaşılmış görünmüyor. Anlaşılmış olmak bir yana, sanki kulaktan kulağa oyunu oynarmış gibi babadan oğula aktarılan özünden oldukça uzağa düşmüş bilgi desen denmeyecek söylentileri bir inanç gibi sahiplenen oldukça büyük bir kitle var ortada... Bu kitle, karakter olarak da tıpkı, "bizi atalarımızın dininden vazgeçirmeye mi geldin?" diyerek kendilerine yeni ve doğru şeyler söyleyen bir peygambere hücum eden "cahiliye dönemi Arapları" gibi...
Halbuki "ilerleme" bilgiyle, daha doğrusu bilginin doğru yöntemlerle elde edilmesi ve elde edilen bu bilginin doğru yöntemlerle işlenmesi ile olur. Tarihte olmuş hataları tekrar edip durmaktan, yani "tarihi tekerrür ettirmekten" kurtulmak ve onu tekemmül ve tekamül ettirerek (olgunlaştırarak, mükemmel hale getirerek...) işe yarar bir hale koymak ancak bu şekilde mümkün olur. Yoksa, "ben büyüklerimden böyle duydum" diyerek kulağını ve aklını diğer her şeye kapatmanın insanın ne kendisine, ne başkasına, ne de ülkesine bir faydası vardır. Dahası, aynı zamanda kendi aklına olan güvensizliğin de bir delili olan bu türden yaklaşımları olan bir insan, sahte mehdilerin ve sahte tarihçilerin ardına düşer, hiç yoluna telef olup gider de bundan haberi dahi olmaz!
Yukarıdaki "zorunlu giriş" cümlelerini sarf etme nedenimiz, bugün içine düştüğümüz kaosu niye hâlâ anlayamadığımız nedeni iledir. "Yeni Osmanlı" hülyaları ile uykuya yatırılanlarla, "Atatürk"ü anlamadan "Atatürkçülük" üzerine ahkâm kesen ve reaksiyoner bir tutumla, yersiz bir Osmanlı/Türkiye Cumhuriyeti çekişmesi ortaya atanlar arasındaki kör döğüşü yüzünden yönünü kaybetmiş bir ülkenin üzerine çöken bu sis bulutu, ancak serinkanlı bir akılla doğruları anlamaya ve aramaya çalışmakla dağıtılabilir ki, aşağıda alıntıladığımız bu kısacık ve anlaşılır makale de bize göre bu amaca hizmet etmek üzere atılmış çok güzel ve sağduyulu bir adımdır.
Dün,Osmanlı Devleti'nin "padişah" vasfına sahip son hükümdarı, Sultan II.Abdülhamidt'in ölümünün 97. yıldönümüydü. (10 Şubat 1918)
Objektif bilgi, akıl ve hakkaniyet bize şunu söyler:
Abdülhamit ve Mustafa Kemal Atatürk, yakın Türk tarihinin en büyük iki devlet adamıdır.
Birini anlamadan diğerini anlamaya çalışmak eksik bir çabadır.
Yüzeysel "batıcılık" Abdülhamit'i ve Mustafa Kemal'i birbirine karşı iki siyasi simâ gibi göstermeye çalışsa da gerçeğin bununla hiç bir ilgisi yoktur. İkisi çağdaş bile değildir. Mustafa Kemal, Abdülhamit'in tahta çıkışından 5 yıl sonra dünyaya gelmiştir. Tahttan indirildiğinde de Harekat Ordusu'nda görevli olmakla birlikte genç ve küçük rütbeli bir subaydı.
Abdülhamit aynı zamanda Türklük bilinci olan tek sultandı. Türk yurdunu ve devletini bütün ağır kuşatma ve ihanetlere rağmen 33 yıl ayakta tutmayı başarabildi. Mustafa Kemal ise Anadolu'yu ve İstanbul'u kurtlar sofrasından alıp son Türk yurdunu kurtardı ve son Türk Devleti'ni "ilelebet" yeminiyle kurdu.
Abdülhamid'in kurduğu idari yapılar ve Osmanlı'ya kazandırdığı zaman Mustafa Kemal'in bu topraklarda bir Cumhuriyet mayalaması için gerekli zemini hazırladı. İkisi de pragmatizmle idealizmi doğru oranda harmanlayarak , ellerindeki gücü doğru tahlil ederek topraklarını daha büyük felaketlere sürüklemeden bir sonraki aşamaya taşımaya başardılar.
Bugün Abdülhamid'i sahiplenip "Ulu Hakan" yapmaya çalışan zihniyetle, Mustafa Kemal'i putlaştırıp "Ulu Önder" yapmaya çalışan zihniyetin siyasi kavgası bu iki ismin de tarihteki devamlılığını perdeleyip , ülke adına farklı siyasi çözümler ve ufuklar üretilmesinin önündeki engellerden biridir.
Yeni bir yüzyıllık darboğazdan bu koca gemiyi geçirmeye çalışırken, dümende yine bir neo-Enver'in ve neo-İttihatçı zihniyetin ülkeyi kayalıklara sürüklüyor olması bir talihsizliktir. Tarih tekerrür etmeyecektir ama bu tarihin tekamül etmeyeceği anlamına gelmez.
Abdülhamit - Mustafa Kemal çizgisinin doğru analiz edilip, bu yeni neo-İttihatçı felaket dönemi aşıldığında tarihin nasıl tekamül edeceğini hep birlikte göreceğiz.
Türk tarihinin bu iki büyük isminin de ruhları şâd olsun; Allah bu ülkeyi egosu ile vatan menfaatlerini karıştıran her boyda eski ve neo-Enver'den korusun.
http://www.acikistihbarat.com/Sayfalar/haberdetay.aspx?id=10530
Yorum Gönder