25 Eylül 2020 Cuma

Tanrı kötülüklere neden müdahale etmiyor?.



Son zamanlarda (madem) "Tanrı denildiği kadar güçlü ise, neden kötülüklere müdahale etmiyor?. " tarzında, sureti haktan görünerek "serzenişlerde" bulunan bir çok okumuş-yazmış "deist-bilimselci" vatandaşımız var. 

"Tahsil ettikleri bilim bakımından" diğerler vatandaşlardan çok daha aydınlık bir kafaya sahip olması beklenen bu vatandaşların, dünyadaki bütün kötülükleri dinin sırtına sararak, "dinsiz ve Allahsız bir hayatın" daha sorunsuz olduğuna iman etmeleri ve bunu da sağlamak gayesi ile, ülke nüfusunun çoğunluğunca bilinçli, bilinçsiz sahiplenilen bir dini aşağılamaya kalkmaları ve bunu yaparken de tutarsız söylemler içine girmeleri, bu sohbetin konusudur. 

Kimsenin dinini veya dinsizliğin, sorun saymak bizim işimiz değildir. Fakat, aydınlık bir kafaya sahip bireyler olarak, ülkesinin sosyal ve kültürel seviyesini yükseltmesi umulan bu kitlenin, bu derece tutarsız akıl yürütmelerine şahit olmak, şahsen beni ziyadesi ile karamsarlığa itiyor. Dilerim, benim de, bir an önce irtifa kazanması elzem olan ülkeme, bu şekilde, karınca kararınca da olsa bir katkım olur. 

Saygı ile...

Devamını gör...

1 Haziran 2020 Pazartesi

ABD fena karıştı!..



ABD, zaman zaman "dünyada eşi benzeri olmayan bir ülke" anılsa da ve aslında bu tanımlama, onun bir "özgürlükler ülkesi" olduğuna dair "gizli bir atıf" içerse de, bu tanımlama bence sadece onun "coğrafi özellikleri bakımından" geçerli sayılabilir. Zira, meselenin iç yüzünü bilenler için (veya sadece W.A.S.P'ın, yani Beyaz, Anglo-Sakson, Protestan tanımlamasını bilenler için bile...) durum hiç de dışarıdan göründüğü gibi değildir. 

Bu dediklerimizle ne kastettiğimizi, ABD'de neler olduğunu bilmek ve anlamak için, onun kuruluş günlerine gitmek ve onun "founding fathers", yani "kurucu babalar"ının "zihinsel mekanizmaları"nın nasıl çalıştığını iyi özümsemek gerekir. Irk ayrımcılığı, kadını ikinci sınıf insan görme, keskin bir "zengin-fakir" ayrımı vb. gibi ögeleri-deyim yerinde ise-"dibine kadar kullanan" bir zihniyetin, diğerlerini sömürmek üzere kurduğu bu hakimiyeti ilâ-nihaye götüremeyeceği  açıktır! 

Bütün bunlar konusunda bilmeyenlere, ne demek istediğimiz ile ilgili küçük bir fikir verebilmek için, aşağıda ABD tarihinden küçük fakat ilginç bir kaç detay sunalım:

Devamını gör...

21 Mayıs 2020 Perşembe

"Ümmilik" ne demektir?

Devamını gör...

29 Nisan 2020 Çarşamba

"Türk'ün Avrupa'daki varlığı insanların haklarına sürekli bir hakaret" imiş!..

Türklerin zihnen, fikren, dinen ve daha bir çok hususta Avrupa halkları ile ortak bir noktada buluşamadığını, tarihin her aşamasında görmek mümkün. Bu konuda Türkler çok kereler olumlu yönde girişimlerde bulunmuşsalar da, "Avrupalılardan" bir karşılık göremedikleri de bir gerçek. Bunun en son örneğine de "Avrupa Birliği'ne giriş çabalarında" zaten şahit olmaktayız.

İkinci Dünya Savaşı sonrasının harap olmuş Avrupa'sı karşısında nispeten daha derli toplu duran "Atatürk'ün Türkiye'si", Avrupa'nın gözünde bugüne nazaran, şüphesiz çok daha iyi bir yerdeydi.

Avrupa'nın savaşın yaralarını sarmaya başlaması ve Türkiye'nin maalesef ki, cumhuriyetin ilk yıllarında yakaladığı ivmeyi kaybederek gerilemeye başlaması ile, Avrupa'nın gözündeki "saygın mevkiini" de kaybetmiş oldu.

Yani bu noktada şunu rahatlıkla söyleyebilir ki, "Türk sorunu", Avrupa devletlerinin görüş birliği içinde oldukları e nadir konulardan biridir; belki de en başta gelenidir. Tarih boyunca "Türk'e duyulan nefreti" bir çok Avrupalı devlet adamı çeşitli vesilelerle ve küstahça dile getirmekten geri durmamışlarsa da, hiçbiri, adeta bütün bunları bir tek paragrafta "cem eden" Francesco Crispi'ninki (1818-1901) kadar (bence) gerçek meramlarını(akıllarının dibini gösterici bir tarifle tarif edilmemiştir. Sarfedilen söze bakarsanız eminim bana hak verirsiniz. İtalya'nın başbakanlık da yapmış olan politikacılarından Crispi bakın ne diyor:

Devamını gör...

25 Nisan 2020 Cumartesi

Sorun, kapandaki peynire atlama sorunu!..


Dünya ufuklarında büyük bir savaşın kara bulutlarının toplanmakta olduğunu sezen İngiltere, bütün gücü ile, başta "altın değerindeki sömürgesi Hindistan'ı" elde tutmak ve Akdeniz'i Kızıldeniz üzerinden Hint okyanusuna bağlayan Süveyş Kanalı sebebi ile de Mısır'a (onu da elinde tutmak için Kırım savaşı vesilesi ile Kıbrıs'a) ve Basra körfezini kontrol altında tutmak için de, şimdi Kuveyt emirliği olarak bilinen ve Osmanlının uzak bir vilayeti olan ve onun tarafından epey bir zamandır adeta kaderine terk edilmiş bölgeye bütün gücü ile abandı!

Bilhassa Kafkaslar üzerinden İran'a, oradan da Basra körfezine sarkarak İngiltere'nin Hindistan yolunu kesme imkânı bulunan Ruslara bu fırsatı vermemek için Doğu Anadolu'da bir Ermeni devleti kurdurma faaliyetlerine hız vermesi, hem Avrupa'daki diğer "eşek arılarını" bölgeye odaklandırdı, hem de Rusya'nın kendi sınırındaki bu yeni gelişmeye dikkat kesilmesini sağlayarak, kendine rahatça hareket edebileceği bir alan açmış oldu. Avrupa'nın diğer büyük devletleri daha sonraları "sorunu sahiplenmek için" birbirleri ile çekişseler de, "Atı alan Üsküdar'ı geçmiş", İngiltere maksadına ulaşmış, bu uğurda kullandığı Ermenileri de öylece ortada bırakarak, kendi işine bakmıştı.

Devamını gör...

"Ermeni ve Kürt sorunu" yaratmada Bulgar Komitacılığı "deneyimi" ve bundan istifade eden İngiltere



Her fırsatta Türkiye Cumhuriyetinin (amiyane tabirle) "tekerine taş koymak" için kullanılan "Ermeni Meselesi" ve daha sonra devamında "Kürt Sorunu" olarak Batılı devletlerce, sürekli altı ısıtılarak sıcak tutulan meselelerin kimin "patenti" altında üretildiğine baktığımızda, tarih bize İngilizleri işaret ediyor.

Çok tarihçi tarafından gözardı edilen ve bir çoğu tarafından da "birbirinden bağımsız gelişen olaylarmış gibi" ele alınan bu meselelerin "ilk denemesi" Bulgarların Osmanlılardan koparılması çalışması idi ve başarılı da oldu. "Slav milliyetçiliği" ve "Ortodoks Hristiyanlığı" çerçevesinde, Rus Çarlığı tarafından tarafından uygulamaya konulan, Almanya, Avusturya, Fransa, İngiltere ve İtalyan devletleri tarafından da "sessiz kalınmak suretiyle" onaylanan bu projeden, gün geldi o günün İngiliz devleti de istifade etti! 


Bu durumun kısa hikayesini de, yakınlarda rahmet-i rahmana kavuşan gazeteci-yazar Orhan Koloğlu'nun 1998 yılında yayınlanmış olan "Avrupa kıskacında Abdülhamid" adlı kitabından okuma şansı buluyoruz. 

Makalemizin başlığından da anlaşılabileceği üzere, Osmanlının yıkılışını hızlandırmak ve Hindistan'da kurduğu sömürge düzenini bilhassa kuzeyindeki Rus tehlikesinden korumak için  İngiltere, doğu Anadolu'da kendisine "bağımlı" bir Ermeni devleti kurarak, kendince bu tehlikeyi def'etme çaresi bulmuş oldu. Yöntem ise belliydi; Osmanlıyı, önce (tıpkı Rusya'nın 1877'de yaptığı gibi) tebaasına zulmeden bir devlet olarak dünya kamuoyuna tanıtmak, ardından da "bu zulme baş kaldırmak için" tıpkı Rusların Bulgarlara yaptırdığı gibi, Ermenilere de silahlı çeteler kurdurtmak! (Hınçak, Taşnaksütyun vb.) Ve bütün bunlardan neredeyse bir asır sonra "başarısız olan" ikinci Ermeni Silahlı Terör örgütü ASALA ve o da başarısız olunca "Kürt sorununu çözmek için" ortaya çıkarılan malûm PKK Terör örgütü!.. Hepsinde de yöntem aynı!

Devamını gör...
 

"Allahsız Oğlu Allahsız"

Firavunların Laneti ile Damgalandı: "Allahsız Oğlu Allahsız" - Açık İstihbarat

Sizi artık ne gücünüz, ne malınız mülkünüz, ne gizli hesaplardaki paranız, gizli ortaklıklarınız, sansürünüz, RTÜK'ünüz, her yıl yenisini yaptırmakla övündüğünüz hapishaneleriniz, eteğinizi öpen basınınız, biat etmiş yargıçlarınız, silah arkadaşları bin bir iftirayla tutuklanırken size topuk selamı veren generalleriniz;

Ne öfke ve kin kusan diliniz, korku filmine dönen çehreniz, yalakalarınız, dalkavuklarınız, jurnalcileriniz, gaz bombalarınız, özel yetkili mahkemeleriniz, 'akilleriniz'...

Allah'ı kandırmak, güya günahlarınızın kefaletini ödeyip sıyırmak amacıyla, halkın parasıyla inşa ettirmeye giriştiğiniz cami-mabed'leriniz..

Hiç birisi kurtaramayacak demektir...

Devamı...

Perdenin arkasında hava kötü

Sürece Diyarbakır'dan bakınca...


Örgütün gizli ajandasını anlamamız
için son iki gün içinde yerinde teyit ettiğim üç noktayı kayda geçeyim:

1- Örgüte katılım artıyor.Yeni yapıda rol almak için dağa çıkanlar artıyor. Burada örgütün şöyle bir taktiği var. Çekilme adı altında gidenlerin ciddi bir kısmı bu yeni katılımlar. Bir yandan da tecrübeliler içeride bekletiliyor. Hem bölgedeki koordinasyonu yapıyorlar hem de olası bir yol kazası sonrası çatışmaya hazır bekliyorlar. Plana göre ekime kadar tecrübeliler çıkmayacak. Sonra da kar kış bahanesiyle kalmaya çalışacaklar.

2- PKK ağır silahlarını ve bombaları belli bölgelerde depoladı.
Etraflarını da bubi tuzakları ve mayınlarla çevirdi. Dolayısıyla ihtiyaç halinde lojistik sorunu yaşamayacak. Asker bir şekilde buralara girmek isterse de ağır zayiat verecek.

3- Örgüt bu süreci legalleşme dönemi olarak gördüğü için önceki gün yeni bir kampanyanın startını verdi. Bundan sonra herkes evine ve işyerine Öcalan posterleri asacak.

4- Örgüt uyuşturucu ekimine hız vermiş. Diyarbakır kırsalı esrar tarlalarıyla dolu. Diyarbakır neredeyse suç ihraç ediyor. 'Nasıl olsa çözüm sürecindeyiz operasyon olmaz' diye köylüleri de baskı altına almışlar.

Başka örnekler de vermek mümkün. Yani örgüt bir yandan çözüm/barış diyor ama öbür taraftan başka bir ajandanın yol haritasını uyguluyor.