Bugünkü Almanya'nın temellerini atan adam olan Bismarck’ın dostu Albrecht von Roon, arkadaşı Bismarck hakkında konuşurken şöyle demiş:
"Napolyon’un trajedisi, ihtiraslarının yeteneklerini aşmış olmasıydı; Bismarck’ın trajedisi ise onun yeteneklerinin, toplumun onları massetme kabiliyetini aşmasıydı. Napolyon’un Fransa’ya bıraktığı miras stratejik felaketti; Bismarck’ın mirası ise özümsenemeyen büyüklüktür. "
Teşbihte hata olmaz ise şimdi, yukarıdaki iki cümleden Bismarck adını çıkarın ve yerine Atatürk'ün adını koyun ve durup bir düşünün.
Bugün, adeta reddi miras eder gibi yıllarca savunur göründükleri bu cumhuriyetin temel esaslarından vazgeçmeyi içine düştükleri çaresizliğe bağlayanlar, kendi beceriksizliklerinin ve idraksizliklerinin faturası karşılığında cumhuriyeti feda ederek o mirasın ağırlığından(!) kurtulmak istiyorlar!
Evet, artık açıkça görülüyor ki, bir türlü özümseyemedikleri ve mahiyetini hakkı ile kavrayamadıkları o muazzam miras bugün kendilerine yük olmuş, bir zamanlar mücadele ettikleri karşısında pes etmiş ve havlu atmışlardır!..
Şimdi hiç kimse çıkıp da hadiseyi konjonktürel siyasi mecburiyetler üzerinden açıklamaya kalkmasın!
Şu söz, bu toprakların malıdır:
"Harmanda s.çtığın ahırda önüne gelir!" (*)
Zira, bugün içine düştüğünüz durum, dün yediğiniz herzelerin ve gevşekliklerin neticesidir.
Liyakat ve ehliyeti ısrarla dışlayan bir siyasi yapılanma, korusa korusa zaten ancak kendi koltuğunu korurdu.
Yalnız, o da elbette bir yere kadar!
Her şeyin ters yüz edildiği bir yerde, tutunduğunuz dalın takati de bir baltalık vuruş kadardır!
"Her kesimi kucaklayacak" dediğiniz adayın iyilik ve güzelliklerini durmada sayıp döküyorsunuz.
Güzel!..
Halbuki bizim meselemiz onun iyiliği ya da kötülüğü değil!..
Şimdi siz onun "iyiliğini" bir kenara koyun da bize bir iyilik edecekseniz şu sorunun cevabını verin:
İsmini geçenlerde açıkladığınız cumhurbaşkanı adayının adına genel başkanlarınız ve milletvekillerinizle beraber gerçekten düşüne taşına siz mi karar verdiniz?
Evet, sorumuz sadece bu ve beklediğimiz de "evet" ya da "hayır" şeklinde çok kısa ve net bir cevap!..
* * *
Hani demek istiyoruz ki, bugün din ve dindarlık insanların özel alanı olmaktan çıkıp da c.başkanlığı adayını belirlerken dahi başta gelen bir kriter olmuşsa, böyle siyasetin terkisine ko şaplağı gitsin!..
Ha, "Efendim, bunu halk böyle istiyor" diyorsunuz değil mi?
Hayır!
Halkı bu yöne sevk eden sizlersiniz!
Sermaye ile arasına mesafe koymak bir yana, bilâkis onun elinde oyuncak olan, "laiklik ilkesi"nin ardına saklanarak zamanın hakim sermaye gurupları ile al takke ver külah işler yürüten, onu da yüzüne gözüne bulaştırarak milleti soyduran ve onu "Atatürk'le aldatan" sizler değil misiniz?
Alın, işte onu sizden daha iyi yapan geldi!
Eserinizle dilediğinizce övününüz, yalnız bize bu işte hiç bir dahliniz yokmuş gibi ahkâm kesmeye, talimat aldıklarınızı bizim üzerimizden "böl, parçala, yönet" projelerine monte etmeye, taşıyamaz olduğumuz yükün üstüne bir de siz binmeye kalkmayınız!..
* * *
Son sözümüz, reddi miras ettiğiniz o büyük adamın sözünü aktarmak olsun. Çünkü, siz unutsanız da biz unutmadık!..
"Ehven-i şer, şerlerin en kötüsüdür!.."
...
(*) "Harmanda s.çtığın ahırda önüne gelir!" : Tarımsal faaliyetlerde hayvan kullandığımız dönemlerde buğdaylar önce harman edilir, sonra tane saptan ayrılsın diye öküzlerin çektiği, altına keskin çakmak taşları döşenmiş ahşap bir tabla ile bu harman "döğülür". Daha sonra ise bu karışım rüzgarda savrulur, dane ağır olduğu için yakına, hafif olan sap ise daha uzağa düşer ve böylece sapla saman birbirinden ayrılmış olur. Bu işlemle elde edilen saman da kış geldi mi yem olarak öküzlerin önüne dökülür. Harman döğülürken harman yerine eden öküzün işte o ettiği ister istemez samana karışır da kış günü ahıra bağlandığında samanla beraber geri önüne gelmiş olur. Tıpkı bizim öküzlerin zamanında ettiklerinin şimdi önlerine gelmesi gibi...
Yorum Gönder