28 Şubat 2013 Perşembe
Cici Demokrasinin Uysal Ordusu
Bizde, eve yeni dahil olan üvey anne ya da babaya mizahi anlamda malûm “cici anne, cici baba” denir.
Bu ortalığı inleten “ileri demokrasi” naralarını duydukça doğrusu aklımıza hep bu deyiş geliyor. Demek ki, memleketin eski demokrasisi öldü, yerine ise yepyeni bir “demokrasi” geldi, öyleyse hepimizin gözü aydın olsun!..
O halde artık bu tebrikattan sonra yazımıza şu tespitleri yaparak başlayabiliriz:
Kapitalist emperyalizmin toplu, tüfekli bir işgalden daha az masraflı ve daha etkili bir silah olan “kitlesel algı yönetimi” yöntemini keşfedişinden bu yana, üçüncü dünyaya dayattığı “demokrasi(!)” anlayışından aldığı verim beklediğinin de üstün oldu.
Toplumlar için yegâne kurtuluş yolu olarak önerdiği “(liberal) demokrasi” anlayışını zamanın gereklerine göre kendi çıkarları doğrultusunda uyarlamakta son derece ustalaşmış bulunan bu zihniyet, ağına düşürdüğü milletleri bu yolla yolmaya ve yoğurmaya devam ediyor.
Bir ülkenin nasıl ve ne şekilde kurulduğunu ve hangi temel ilkeler üzerine titreyerek varlık kazandığını önemsiz bir ayrıntı sayarak kendine göre standartlar koyan bu yaklaşım, tek merkezden yönetmek istediği küresel ölçekli bir hegemonyayı “demokratik"(!) bir şekilde yoluna koymak için gerektiğinde kolunu o ülkenin içine dibine kadar sokmaktan ve kendi işbirlikçilerini makam ve mevkilere taşımaktan, kendine engel gördüğü milli kurum ve kişileri bertaraf etmekten asla perva etmiyor!..
Bu sinsi demokratikleştirme(!) projesine göre, bir iktidar “halk tarafından seçildiği için”; “ne yaparsa yapsın, ne ederse etsin” haklıdır ve onun icraatları her türlü sorgu ve denetim mekanizmasından muaf olmalıdır. Çünkü, onu seçen halktır ve halk kendisi için daima en iyisine ve en doğrusuna karar verir ve demokrasilerde de halkın iradesi üzerinde başka bir irade yoktur. Dolayısı ile de iktidarın icraatları halkın talebinin yerine getirilmesi anlamına gelir. Öyle ise halk tarafından (hele ki tek başına) seçilmiş bir iktidar, halkın isteğini yerine getirmeyip de kimin isteğini yerine getirecektir!?..
Hep bu düz mantık dairesinde kalmak ve bütün olan bitenleri sürekli bu daire içinde kalarak yorumlamak, günlük hayatını idame ettirmekle meşgul bulunan halk kesimlerine de hoş gelmekte, bunun kendisini söz sahibi ettiğini zannederek bu yönde atılan her adımı alkışlamakta bir beis görmemektedir.
Aynı mantıkla gidildiğinde; "madem hal böyledir, o halde ülkenin bu ordusu-silahına güvenerek-yerli yersiz halkın iradesi hilafına iktidara hep müdahale etmiş ve fırsatını buldukça “demokrasi”ye hep sekte vurmuştur! Geçmişte yaşanmış darbeler ve muhtelif müdahaleler de bunun böyle olduğunun en açık kanıtıdır! Burada neden ve niçin sorularının bir anlamı ve geçerliliği de yoktur. Ordu darbecilikten bir kere sabıkalanmıştır ve en nihayetinde becerikli bir iktidar çıkmış ve ordunun kolunu kanadını kırmış, onu artık bir daha darbe yapamaz hale getirmiştir!.." sonucuna varmak haliyle şaşırtıcı olmayacaktır!
Kısaca özetlemeye çalıştığımız bu sakat algıyı pekiştirmek için var güçleri ile çalışan ve malum medya kanallarında konuşturulan kimi akademisyen, gazeteci ve siyasetçilerden oluşan sayısı belli adamlar, her türlü izan, insaf, vicdan ve meslek ahlakını ayaklar altına alarak bütün meseleyi özenle bu noktaya indirgemiş ve halkta bu türden bir algı yaratmak için olanca güçleri ile haykırıp durmuşlardır ve halen de aynı yolda faaliyetlerini sürdürmeye devam etmektedirler.
Daha önce “Ergenekon Meselesi ve Darbecilik” başlığı adı altında bu meseleye değindiğimiz için burada işin gerçek yüzünü yeniden sayıp dökecek değiliz. Evet, bu bu ülkede dışarıdan onaylı darbeler de olmuş, muhtıralar da verilmiştir. Her dönem kendi şartları ile sorgulanır ve faillerinin şahsı ile yargılanır. Bütün bunları ordunun bir geleneği gibi gösterip onun mensuplarını toptancı bir anlayışla damgalamak ve onları potansiyel birer suçlu olarak görüp göstermek ise yukarıda değindiğimiz anlamda “ileri demokrasi"(!)nin bir gereğidir.
Daha en başından, seçilmiş “sivil” iktidarların sütten çıkmış ak kaşıklar olacağını varsaymak ve millete böyle algılatmak ise demokrasicilik oynamaktan başka bir şey değildir!
Ordu ve demokrasi sanki birbirinin zıddı imişçesine yapılan konuşmalarla yapılan algı çarpıtmasının kimlere nasıl hizmet ettiği, gören gözler ve algı sorunu olmayan zihin ve vicdanlar için gayet açıktır! Demokrasinin ordulara sadece dış tehditlere karşı bir savaş makinesi olma görevi yüklediğini iddia edenlere ise bırakalım gerekli cevabı Mahmut Muhtar Paşa versin:
"Milli gücümüzün ölçülü ve iyi yönetilememesi, iç ve dış siyasette anlamsız ve boş hedefler izlenmesi, ulusal çıkarların doymak bilmeyen ellerde oluşu, bizim gibi sosyal ve iktisadi açıdan geri bir toplumda bağımsızlığın kaybedilmesine kadar gider.(..)
Devletin varlığını yok oluşa doğru sürükleyen bir yönetime karşı direnişe girişmek, her milletin doğal hakkıdır. Millet içerisinde bu hakkı kullanacak başka unsur yoksa o görevin orduya düşmesi kaçınılmaz bir buyruktur."(*)
Dileriz ki, bu sözler, akıl ve vicdanlarını yok sayarak olur olmaza biat eden (liberal) demokrasi budalaları kadar, maaş aldıkları için kendilerini görev ve sorumluluk bakımından sade bir devlet memurundan farklı saymayan kimi zevat için de herhalde bir anlam ifade eder…
----------------
(*) Balkan savaşı günlüğü "TÜRKLERLE CEPHEDE" / Gustav von Hochwaechter - "Savaşa İlişkin Değerlendirmeler", shf. xııı ve xxı / İş Bankası Kültür Yayınları, 3. Baskı, Ocak 2012
Gönderen A. Hüsnü Sezgin zaman: Perşembe, Şubat 28, 2013
Etiketler: milli siyaset kodlarımız, Tarihten hatırlatmalar

Posts Relacionados
- Korkmayacakmışız, "bir başka resmi dil ile ülke bölünmez"miş!..
- Rusya Nereye?...
- Ordular, onun bunun elinde bir ihtiras aleti olmaktan uzak tutulmalıdır
- ŞÜKRÜ KAYA'NIN ÇAKMAĞI
- ABD fena karıştı!..
- Liman von Sanders'ten Enver Paşa'ya Sarıkamış yerine, alternatif harekât önerisi
- Kemalist olarak yaftalanmak!..
- "Ne mutlu Türküm" sözü kime söylendi?
- Kabahati bu mu yani!..
- Cici Demokrasinin Uysal Ordusu
Yorum Gönder