Söylemeye ne kadar gerek var, bilemiyorum, rutin olduğu üzere, televizyon ekranlarından derhal; "savaş uçaklarımız Kandil'i bombalıyor!.." haberleri geçmeye başladı!.. Şehit sayısının yüksekliği, "güzel şeyler olacak" diyen cumhurbaşkanını bile ürkütmüş olmalı ki, durumun vehameti, kendisine "intikam" sözcüğünden başka bir söz sarfetme imkânı bırakmadı. Daha bir kaç gün önce, askere "moral" vermek için "gizlice" ziyaret ettiği (fakat ne hikmetse ziyaretten sonra poz poz resimleri basına dağıtılan bu ziyaretten sonra) birliğimiz 8 koldan PKK saldırısına maruz kaldı!..
Bu defa rutinin dışına çıkıldı ve "Kandil'e Hava Harekâtı"na ek olarak, "başkomutan sıfatı ile harita üzerinde, harekâta dair subaylardan brifing alan cumhurbaşkanı resimleri eşliğinde" sınır ötesi harekât başlatıldığı haberleri verilmeye başlandı. Ardından da, "flaş haber" olarak Amerika ile "nokta istihbarat" konusunda anlaşmaya varıldığı haberleri geldi. Lâkin, çok geçmeden "sınır ötesine" bir harekât yapıl(a)madığı bizzat Genel Kurmay tarafından duyuruldu!.. Arkasından da; "aralarında üst düzeyden olanlar da dahil 40 küsür teröristin etkisiz hale getirildiği" ilan edildi ve böylece millet üzerinde büyük bir infial yaratan bu son hadisenin şoku nispeten hafifletilmiş oldu.
Buraya kadar, bunlar hepimizin bildiği, kamuoyu önünde cereyan eden şeyler.
Fakat bir de bu işin bir arka yüzü var ki, tam anlamı ile içler acısı!..
"Bu iş böyle nereye gidecek?!.." diye kendi kendine soran vatandaşlarımız, (yeislerinin bir kat daha artması pahasına) nereye gittiğimizin net cevabını bulmak ve PKK terörünün bu işin sadece bir ayağı olduğunu, yaşanan hadiseler bir bütün halinde ele alındığında ortaya ne gibi bir tablo çıktığını görmek istiyorlarsa aşağıdaki satırlara bir göz atsınlar!..
Hadise şu:
Tarih: 1 Temmuz 2010. Gazeteci Arslan Bulut, Yeniçağ'daki köşesinden şöyle bir duyuru yapıyor:
"Yılmaz Polat’ın “CIA Pençesinde Açılım” adlı kitabındaki bilgileri esas alarak yazdığım, “Adalet Bakanlığı’nda Amerikalı bir savcı!” başlıklı yazıyı, Adalet Bakanlığı’nın kesin bir dille yalanlamasından sonra dün yeni bilgilere ulaşmış ve Amerikan Adalet Bakanlığı ve Türkiye’deki Amerikan Büyükelçiliği’nin İnternet sitelerinden alıntılar yaparak, doğru bilgi verdiğimi ispatlamıştım.
odatv.com yazarı Barış Terkoğlu da aynı kaynaklardan konuyu araştırdı ve “Adalet Bakanı Amerikalı danışman yok dedi. Bakın Amerika ne söylüyor?” başlığı altında bizimle hemen hemen aynı bilgileri içeren bir haber yaptı.
Yazıyı 29 Haziran günü saat 17.00’de yazıişlerine teslim etmiştim. Bir saat sonra arkadaşların, “oda.tv’ye bir bak” uyarısı üzerine bu sitenin manşetinde 16.50’de girilmiş Barış Terkoğlu imzalı haberi okudum.
Barış Terkoğlu ile birbirimizden habersiz olarak, aynı saatlerde hemen hemen aynı bilgileri ele almıştık. Terkoğlu’nun haberinde dünkü yazımda olmayan çok önemli bir bilgi daha vardı ki onu da bu sütunda kayda geçirmem gerekir.
Barış Terkoğlu, “İstanbul’da savcılarla toplantı” ara başlıklı bölümde şöyle yazdı:
“Yine ABD Dışişleri Bakanlığı sitesinde şöyle bir bilgi veriliyor:
’Türkiye’de PKK ile Savaşmanın Yasal Araçları Üzerine Program: 25-26 Ocak 2007’de, OPDAT Türkiye Genel Hukuk Danışmanı İstanbul’da, PKK ile mücadelede yasal araçlar üzerine bir program düzenledi. Program katılımcıları terör suçları ve organize suçlarla ilgilenen mahkemeleri bulunan sekiz Türk kentinden cumhuriyet başsavcı vekilleri ile dört yargı temsilcisinden oluştu. Program Türk yetkilileri ile Hollandalı ve İngiliz meslektaşlarını bir araya getirdi. Amaç, programa katılan tüm tarafların, PKK ile mücadelede kendi ülkelerinde kullanabilecekleri mevcut yasal araçları tartışmalarını sağlamaktı.’ (http://www.dojafijobs.us/news.html)
ABD Dışişleri Bakanlığı, resmi yayın organında Genel Hukuk Danışmanı’nın İstanbul’da PKK ile mücadele kapsamında cumhuriyet savcıları ve yargı temsilcilerine yönelik bir program düzenlendiğini haber veriyordu. Oysa Adalet Bakanlığı kimseden danışmanlık hizmeti almadıklarını söylemiyor muydu?
Bakanlık, OPDAT programı dahilinde seminerlerin yanısıra iki yönlü teknik yardımın da gerçekleştiğini haber veriyor. Türkiye’de Adalet Bakanlığı’nın kesinlikle yalanladığı ilişki, ABD Adalet Bakanlığı arşivlerinde yapılan faaliyetler ile beraber net olarak görülebiliyor. Tüm bunlardan sonra Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in, Türkiye’de gazeteciler yerine ABD Adalet Bakanlığı’nı yalanlaması gerekmez mi? Ya da Adalet Bakanlığı İstanbul’da düzenlenen OPDAT toplantılarından haberdar değil mi?”(http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=13900)
* * *
Hadise bu kadarla da bitmiyor!..
Bu yazılanlardan yola çıkan CHP Zonguldak milletvekili Ali İhsan Köktürk, TBMM'ne konu ile ilgili bir soru önergesi veriyor ve soru önergesini şu soruları sorarak tamamlıyor:
* * *
Vaziyet gayet açık değil mi?!..
Bir yanda, küresel emperyalizmin soyup soğana çevirdiği, ödenemeyecek borçlara "gark" ettiği, bununla da yetinmeyerek, "vatan borcumdur" diyerek elin satılmışları ile dağlarda mertçe döğüşmeye giderken evinin elektriği kesilmiş, "yeşil kart"a muhtaç edilmiş, ana-babasının tek umudu, bunca gariban vatan evladının canına da kast ettiği bir memleket!.. Öte yanda, PKK ile mücadele için ABD'den "danışmanlık hizmeti" alan ancak bunu inkâr eden bir Adalet Bakanlığı!..
Vaziyet bu iken: "Kötü bir şey ise niye aldınız, iyi bir şey ise ne diye inkâr ediyorsunuz?!.." desek ve; "Silivri yargılamaları (Ergenekon) ve Habur yargılama süreçlerinde de OPDAT programı dahilinde ABD ile herhangi bir işbirliği gerçekleştirilmiş midir?" diye vatandaş olarak bir de biz sorsak, hakkımız değil mi?!..
...
Yorum Gönder