28 Kasım 2010 Pazar
O KADAR BÜYÜTMEMELİ!
O KADAR BÜYÜTMEMELİ!
2 general ve 1 amiralin açığa alınması gibi olağan dışı bir olay sonrasında “milli irade” madeninden türetilmiş büyük devlet adamlarımız(!), sanki sıradan, kendiliğinden ve olması gereken şekilde yürütülen yasal bir süreç hakkında gayet masumane ve tarafsız bir eda ile konşuyorlar:
Devamını gör...
Gönderen A. Hüsnü Sezgin zaman: Pazar, Kasım 28, 2010
0 yorum Etiketler: Emperyalist bir argüman olarak "Demokrasi"
Posts Relacionados
Yürek burkan bir gözlem
Nakledilen haber şu:
"Sevgili Can Ataklı; 21 Kasım 2010 günü mahalle kasabına gittim. Kasaba gelen bir vatandaş utana sıkıla elindeki paketi kasaba verdi. Kasap fiyat söyledi parasını aldı gitti. Kasaba “Hayrola” dedim “Nedir bu?” Meğer parası olmayanlar Kurban Bayramı’nda gelen etleri kasaba para karşılığında satıyorlarmış. Durum bu kadar vahim demek ki. Yazıp duyurursanız halk ve yöneticiler okusun. Olayın geçtiği yer Kırklareli’dir. Bilgilerinize, selamlar. Ş.M"
"Benim vatandaşım" bu nankörlüğü ne zaman bırakacak acaba, değil mi "benim" sayın ve değerli başbakanım?!.. Devamını gör...
Gönderen A. Hüsnü Sezgin zaman: Pazar, Kasım 28, 2010
0 yorum Etiketler: Türkiye laik ve sosyal bir hukuk devletidir?
Posts Relacionados
24 Kasım 2010 Çarşamba
Bir de böyle bir "Dünya" var...
Konuyu şöyle açalım: Yüce Allah, insan için, yerde ve gökte sayısız nimetler yarattığını söylemiyor mu? Bilinmelidir ki, aslolan "vermek"tir, "verme konumunda" olmaktır! Bakın doğadaki bitki ve hayvanlara; yerdeki ve gökteki sayısız canlının sürekli "vermekte" olduklarına şahit olmuyor musunuz? Elma ağacı, portakal ağacı, zeytin ağacı , kiraz ağacı vb. meyve vermek için sizinle pazarlığa mı oturuyor? Meyvesi için sizden bir fiyat, bir ücret mi talep ediyor? Sadece yaradılışının gereği olarak, zamanı geldiğinde meyvesini veriyor... Kişi ayrımı yapıp; "bu meyvelerimden ancak şunlar, şunlar yiyebilir, bunlar bunlar yiyemez" mi diyor? Hayır! Çünkü o, ölene kadar hep verir, vermeye devam eder. Gücü yettiğince, az ya da çok ama mutlaka verir. Bakın denizlere, bakın diğer hayvanlara, hepsi aynı minval üzerinedirler. Niye?!.. Çünkü, Allahü Teala, yaratıp akıl verdiği insanı yeryüzünde acımasızca bir "rızk mücadelesi"ne muhatap kılmamak, bilakis onu bu zahmetten kurtararak ve onu; bütün bir zamanını bu uğurda sarfetmek zorunda bırakmayarak, ona "tefekkür" edecek "geniş bir zaman" bırakmak istiyor, bu yüzden de insanın "nimetlerine" ulaşmasını olabildiğince kolaylaştırıyor. Bir tohumdan yüz "dane" çıkararak size veriyor. "1 dane veririm amma, verdiğimi de 6 ay sonra 10 dane olarak geri isterim ha!", da demiyor. Denizlerden tonlarca hamsi, palamut vb. vererek nimetlerini alabildiğine de genişletiyor. Ama bunun karşılığında insanlar içinden bir gurup çıkıyor, kendilerine, kendilerince bir "düzen" kuruyor ve Yüce Allah'ın bütün insanlığa "cömertçe" ihsan ettiği bu nimetleri kendi tekellerine alıyor ve onları diğer insanlara "satmaya" kalkışıyor!.. Ne adına? Kapitalizm, liberalizm, serbest piyasa vb. adına!
Devamını gör...
Gönderen A. Hüsnü Sezgin zaman: Çarşamba, Kasım 24, 2010
0 yorum Etiketler: Batı Medeniyeti ve Türkler, İslamiyet ve din kültürümüz
Posts Relacionados
20 Kasım 2010 Cumartesi
Nedir bu "Antimadde"?
Antimaddenin kısa tarihi
HÜRRİYET’in dünkü birinci sayfasında sürmanşetten verilmiş bir haber, ‘Huzurlarınızda antimadde’ başlığını taşıyordu. Cenevre’deki meşhur Avrupa Nükleer Araştırmalar Merkezi CERN’in bilim insanları anti hidrojen atomları yapmıştı.
Çoğumuz, ‘antimadde’yi Amerikalı romancı Dan Brown’ın ‘Melekler ve Şeytanlar’ isimli kitabından (ve aynı isimli filmden) duymuştuk. Romancı dramatik kurgusu için bilimi çarpıtmış, CERN’de üretilen anti-maddeyi bir kutunun içine koymuş, bu yetmiyormuş gibi romanında bu kutunun kötü kişilerce çalınmasını da sağlamıştı.
Oysa anti-maddeyi taşıyacak ve bir yerden bir yere nakledilmesini sağlayacak bir kutunun olması, en azından şimdilik, imkansız.
Devamını gör...
Gönderen A. Hüsnü Sezgin zaman: Cumartesi, Kasım 20, 2010
0 yorum Etiketler: Genel Kültür
Posts Relacionados
17 Kasım 2010 Çarşamba
Akıl ve Bilimin Zaferi
"İnsan aklının düşünebildiği, hayal edebildiği her şey", gerçekleşmesi mümkün şeylerdir. Bir başka deyişle; "insan, gerçekleştiremeyeceği şeyleri hayal edemez." İnsan aklının rasyonel bir şekilde kullanılmasının insan hayatını kolaylaştırdığına elbette şüphe yoktur. Koşullardaki olumsuzluğa boyun eğmek zorunda kalmamak da ancak akılla mümkündür. Kısaca, insanın gücü aklıdır ve bu akılla geliştirdiği ilimdir. Bunu doğrulayan en ilginç güncel olaylardan biri de, geçtiğimiz günlerde Çin'de gerçekleşti: 15 Katlı bir otelin inşaatı 6 gün içinde tamamlandı.
Önce videoyu izleyelim:
Haberin detayları ise şöyle:
Evet, yanlış okumadınız, sadece 6 gün. Mimari ve inşaat sektörünün teknolojiyle birlikte ne derece hız kazandığını gösteren Çin’in Changa şehrindeki 15 katlı Ark Otel’in inşaatı yalnızca 6 günde tamamlandı. Bu 6 günün de yalnızca 2′si binanın kurulumuyla geçiyor. Üstelik bina 9 şiddetinde bir depreme dayanıklı. Ses ve ısı izolasyonuna, tüm kablolama sistemlerine ve üç bölmeli pencerelere kadar her şeye de sahip. Optimal enerji, insan ve zaman kullanımının bir örneği olan inşaattan geriye yalnızca yüzde 1′lik inşaat atığı kalmış olması da etkileyici.
www.log.com.tr/cindeki-15-katli-otelin-insaati-6-gunde-bitti/
Gönderen A. Hüsnü Sezgin zaman: Çarşamba, Kasım 17, 2010
0 yorum Etiketler: Dünyadan Haberler
Posts Relacionados
13 Kasım 2010 Cumartesi
Hay ömrüne bereket Osman Hocam!
Devamını gör...
Gönderen A. Hüsnü Sezgin zaman: Cumartesi, Kasım 13, 2010
0 yorum Etiketler: Ekonomi Yazıları
Posts Relacionados
11 Kasım 2010 Perşembe
Havanda "hava" dövmek!
Gönderen A. Hüsnü Sezgin zaman: Perşembe, Kasım 11, 2010
0 yorum Etiketler: Emperyalist bir argüman olarak "Demokrasi", Milli Kültür
Posts Relacionados
5 Kasım 2010 Cuma
Kitle İletişim Araçları - MEDYA?...
"Suyun taşı delmesi gücünden değil sürekliliğindendir"
LATİN DEYİŞİ
Yaşadığımız günlerde kitle iletişim araçlarıyla (KİA) geniş çevremiz için bilgi edinebildiğimiz bir gerçektir. Bu bir nimet midir, yoksa bize zararlı olabilen bir şey midir?... Bu çok tartışılabilecek bir konudur. Çünkü KİA aracılığla sadece gelişen sanat olayları ile yapıtları, bilimsel açılım haberleri gibi konuları değil, dünyada olan bitenler konusunda haberleri de alırız.
Sokaktaki adam açısından haber, yakın ya da uzak çevrede olan biteni öğrenmek anlamını taşır. Ama haberci açısından bu konu biraz farklı algılanmaktadır. Artık klasikleşmiş "Köpeğin insanı ısırması değil, insanın köpeği ısırması haber niteliğini taşır" özdeyişini bir yana koyarsak, habercinin başka açılardan da haber niteliğine yaklaştığını görürüz.
Devamını gör...
Gönderen A. Hüsnü Sezgin zaman: Cuma, Kasım 05, 2010
0 yorum Etiketler: Genel Kültür
Posts Relacionados
4 Kasım 2010 Perşembe
Asıl öfkelenmesi gerekenler kim?
Zira, esasen Türklerin kendilerine bir türlü "Türk" diyememesinin temelinde de hep bu "birilerinin" mağduriyet yaygaraları yatmıyor mu?
Türkler, her türlü mihnetini yüklendikleri, her türlü bedelini ödedikleri bu topraklarda, sırf birileri alınmasın, darılmasın, gücenmesin diye, kendilerini "Türk" olarak tanıtmaktan ve böyle tanınmaktan sürekli imtina etmek durumunda kalmadılar mı?
Kimi kez "Osmanlı" oldular, kimi kez "müslüman" oldular, "sağcı" oldular, "solcu" oldular ama bir türlü "Türk" olamadılar! Olamadıkları halde, bir de "Türklükleri" sürekli başlarına kakılmadı mı? Herhangi bir konudaki itirazları ve hak arayışları; "ırkçılıkla ve Türkçülük"le damgalanıvermedi mi?
Böyle böyle; "sen kimsin?" diye sorulduğunda, öz yurtlarında yaşadıkları halde, "Haşa huzurdan Türküm" demek noktasına kadar getirilmediler mi? "Etrak-ı bî-idrak" (idraksiz Türkler) aşağılaması da ta o zamanların bir hatırası olarak milli şuurumuza kazınıp kalmadı mı?
İşte şimdi aynı oyun, yine aynı yüzsüzlükle yeniden sahneleniyor.
Devamını gör...
Gönderen A. Hüsnü Sezgin zaman: Perşembe, Kasım 04, 2010
0 yorum Etiketler: Milli Birlik Yazıları, Milli Güvenlik Meselelerimiz
Posts Relacionados