27 Mayıs 2015 Çarşamba
Atatürk'ün gözünden İsmet İnönü
Bu milletin en sıkıntılı bir anında kendi içinden çıkardığı Mustafa Kemal'in milletinin sıkıntılarını gidermek için çıktığı yolda, kendine yoldaş ettikleri içinden zamanla en öne çıkardığı ismin İsmet İnönü olduğu bilinen bir durumdur.
Milli mücadeleye diğerlerinden biraz daha geç katılmış olsa da, bu “öne çıkış”ı, daha açık bir ifadeyle M. Kemal’in kendisine özel bir önem atfettiği bu ismin bu önemi hangi özelliği nedeni ile hak ettiği ise hep merak edilmiş bir konudur.
Bu konuda yapılmış muhtelif yorumlar varsa da ben burada bunun nedenini birinci ağızdan, yani bizzat Atatürk’ün ağzından bize nakleden bir insanın yazdığı hatıratından alarak sizlere sunmak istiyorum.
Bu isim Milli Mücadele döneminde önemli görevler ifa etmiş bulunan İstiklâl Mahkemelerinde görev yapmış, daha sonra Cumhuriyet döneminde “Bahriye Vekilliği”(Denizcilik Bakanlığı) da yapmış bulunan, “Topçu İhsan” ismiyle de bilinen İhsan Eryavuz’dur.
İhsan Eryavuz gibi önemli bir ismin anılarını gün ışığına çıkararak yakın tarihimize ışık tutacak çok önemli bir belgeyi bizlere kazandıran Kamil Maman bey, bu anıları “KARA DEFTER” adı ile kitaplaştırmış bulunuyor. İşte ben de bu kitaptan, İhsan Eryavuz’un yukarıda bahsettiğimiz konuya dair çok önemli bulduğum bir anlatısını burada sizlerle paylaşmak istiyorum.
* * *
(Gündem Lozan barış görüşmelerine kimin gönderileceği ile ilgilidir. Lozan’a Rauf Orbay gitmek istemekte fakat Mustafa Kemal bu iş için İsmet Paşa’yı daha münasip bulmaktadır. Ancak, bu görevlendirmeyi Rauf Orbay’ı kırmadan yapmak istemektedir. Bu noktada Eryavuz söze girer ve):
“Paşam, İsmet Paşa gerçi Mudanya Konferansı’nı muvaffakiyetle başardı; fakat Lozan’da yalnız askerî sahada konuşulmayacak. Orada devletin altı yüz senelik bir muhasebesi de yapılacak. Anlaşmalara ait hukukî, siyasî, iktisadî, idarî, malî vd. birtakım meseleler halledilecek. İsmet Paşa bunda da başarılı olabilir mi” diye sordum.
Ben bu konferansa bizzat Mustafa Kemal Paşa’nın gitmesi gerektiğini düşünüyordum. Ankara dostluk bildirgesi yapılırken Franklin Boyyon(*) ile yazdığı müzakereleri ve arada karşılıklı sual ve cevapların tutulmuş zabıtlarını getirip mecliste gizli celsede okuyan Mustafa Kemal Paşa benim görüşüme göre siyasi müzakereleri idarede büyük feraset ve maharet gösteriyordu. Mustafa Kemal Paşa, bende gördüğü tereddüde karşı şöyle cevap verdi,
“Ben İsmet ile ilk defa Diyarbekir’de tanıştım. Ahmed İzzet Paşa ile halef ve selef oluyorduk. İsmet Bey de o ordunun erkân-ı harbiye reisi (kurmay başkanı/ahs) idi. Yeni kumandanına (bana) ordunun hal ve vaziyetini ve düşman hakkında edinilmiş malumatı izah ediyordu. Düşündüklerimi ve bu izahat üzerine bende hâsıl olan fikrimi kendisine söyledim; buna göre bir emir yazmasını emrettim. İsmet bir müddet sonra emri yazmış, getirdi. Fakat bu emir tamamıyla eski kumandanı Ahmed İzzet Paşa’nın görüş ve telakkisine göre yazılmıştı. Anladım ki İsmet Bey kendisine telkin edilen fikirde uzun müddet tesir altında kalır bir erkân-ı harptir. O emri kalem ile çizdim. Orada emri bizzat ben yazmaya başladım. İsmet ayağa kalktı. Resmen bir selam verdi ve, “Affedersiniz! Müsaade buyurun. Arzunuz gibi bir emir yazar, şimdi getiririm” dedi. Filhakika, az zaman sonra, tamamıyla fikir ve görüşlerime uygun bir emir kaleme almış, getirdi. İsmet Bey fikir ve kararlarının isabetine kani olduğu üstlerinin verdiği direktife bağlı kalır ve yalnız o direktif dahilinde çalışmasını bilir ve başarılı olur… Eğer müzakere onu aldığı direktif haricine çıkarmak isterse; daha evvel ve mutlaka bizi haberdar eder, o nokta hakkında yeni direktif ister. Bu Heyet-i Temsiliye başında İsmet Paşa bulunursa, şahsen ben orada bulunuyormuşum gibi müzakerelere selametle ve arzu dahilinde idare edileceğine itimat ederim” demişti.(a.g.e, sh. 298-299 / TİMAŞ Y. 2014)
---------------------
(*)Henry Franklin-Bouillon
(d. 3 Eylül 1870, Saint-Hélier, Jersey - ö. 12 Eylül 1937, Paris), Fransız siyasetçi. Radikal-Sosyalist Parti üyesi olarak Seine-et-Oise'dan milletvekili seçilerek parlamentoya katıldı (1910-1919, 1923-36), 1917 yılında Paul Painlevé hükümetinde propaganda işleriyle görevli devlet bakanlığını üstlendi. Rheinland Cumhuriyeti'nin kurulmasına çalıştı (1919). Rapallo Konferansı'nda önemli bir rol oynadı. Haziran 1921'de TBMM hükümetiyle görüşmelerde bulunmak üzere Ankara'ya gönderildi. Görüşmelerin kesilmesi üzerine döndü. Sakarya Meydan Muharebesi'nden (23 Ağustos-13 Eylül 1921) sonra yeniden Ankara'ya geldi. 20 Ekim 1921'de Fransa adına, Türkiye'de Ankara Antlaşması'nı imzaladı. Fransa, anlaşmayla, Gazi Mustafa Kemal’in başında bulunduğu Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümetini ve Misak-ı Milli’yi tanıyan ilk batılı müttefik devlet oldu.[1] Antlaşma gereği Fransızların ayrılması dolayısıyla Adana'da yapılan törenlerde (20 Aralık 1921) bir Türk dostu olarak ağırlandı. Mudanya Mütarekesi görüşmelerinde taraflar arasında arabuluculuk yaptı. Lozan Antlaşması görüşmelerinde Fransız kurulunda yer aldı. (http://tr.wikipedia.org)
Milli mücadeleye diğerlerinden biraz daha geç katılmış olsa da, bu “öne çıkış”ı, daha açık bir ifadeyle M. Kemal’in kendisine özel bir önem atfettiği bu ismin bu önemi hangi özelliği nedeni ile hak ettiği ise hep merak edilmiş bir konudur.
Bu konuda yapılmış muhtelif yorumlar varsa da ben burada bunun nedenini birinci ağızdan, yani bizzat Atatürk’ün ağzından bize nakleden bir insanın yazdığı hatıratından alarak sizlere sunmak istiyorum.
Bu isim Milli Mücadele döneminde önemli görevler ifa etmiş bulunan İstiklâl Mahkemelerinde görev yapmış, daha sonra Cumhuriyet döneminde “Bahriye Vekilliği”(Denizcilik Bakanlığı) da yapmış bulunan, “Topçu İhsan” ismiyle de bilinen İhsan Eryavuz’dur.
İhsan Eryavuz gibi önemli bir ismin anılarını gün ışığına çıkararak yakın tarihimize ışık tutacak çok önemli bir belgeyi bizlere kazandıran Kamil Maman bey, bu anıları “KARA DEFTER” adı ile kitaplaştırmış bulunuyor. İşte ben de bu kitaptan, İhsan Eryavuz’un yukarıda bahsettiğimiz konuya dair çok önemli bulduğum bir anlatısını burada sizlerle paylaşmak istiyorum.
* * *
(Gündem Lozan barış görüşmelerine kimin gönderileceği ile ilgilidir. Lozan’a Rauf Orbay gitmek istemekte fakat Mustafa Kemal bu iş için İsmet Paşa’yı daha münasip bulmaktadır. Ancak, bu görevlendirmeyi Rauf Orbay’ı kırmadan yapmak istemektedir. Bu noktada Eryavuz söze girer ve):
“Paşam, İsmet Paşa gerçi Mudanya Konferansı’nı muvaffakiyetle başardı; fakat Lozan’da yalnız askerî sahada konuşulmayacak. Orada devletin altı yüz senelik bir muhasebesi de yapılacak. Anlaşmalara ait hukukî, siyasî, iktisadî, idarî, malî vd. birtakım meseleler halledilecek. İsmet Paşa bunda da başarılı olabilir mi” diye sordum.
Ben bu konferansa bizzat Mustafa Kemal Paşa’nın gitmesi gerektiğini düşünüyordum. Ankara dostluk bildirgesi yapılırken Franklin Boyyon(*) ile yazdığı müzakereleri ve arada karşılıklı sual ve cevapların tutulmuş zabıtlarını getirip mecliste gizli celsede okuyan Mustafa Kemal Paşa benim görüşüme göre siyasi müzakereleri idarede büyük feraset ve maharet gösteriyordu. Mustafa Kemal Paşa, bende gördüğü tereddüde karşı şöyle cevap verdi,
“Ben İsmet ile ilk defa Diyarbekir’de tanıştım. Ahmed İzzet Paşa ile halef ve selef oluyorduk. İsmet Bey de o ordunun erkân-ı harbiye reisi (kurmay başkanı/ahs) idi. Yeni kumandanına (bana) ordunun hal ve vaziyetini ve düşman hakkında edinilmiş malumatı izah ediyordu. Düşündüklerimi ve bu izahat üzerine bende hâsıl olan fikrimi kendisine söyledim; buna göre bir emir yazmasını emrettim. İsmet bir müddet sonra emri yazmış, getirdi. Fakat bu emir tamamıyla eski kumandanı Ahmed İzzet Paşa’nın görüş ve telakkisine göre yazılmıştı. Anladım ki İsmet Bey kendisine telkin edilen fikirde uzun müddet tesir altında kalır bir erkân-ı harptir. O emri kalem ile çizdim. Orada emri bizzat ben yazmaya başladım. İsmet ayağa kalktı. Resmen bir selam verdi ve, “Affedersiniz! Müsaade buyurun. Arzunuz gibi bir emir yazar, şimdi getiririm” dedi. Filhakika, az zaman sonra, tamamıyla fikir ve görüşlerime uygun bir emir kaleme almış, getirdi. İsmet Bey fikir ve kararlarının isabetine kani olduğu üstlerinin verdiği direktife bağlı kalır ve yalnız o direktif dahilinde çalışmasını bilir ve başarılı olur… Eğer müzakere onu aldığı direktif haricine çıkarmak isterse; daha evvel ve mutlaka bizi haberdar eder, o nokta hakkında yeni direktif ister. Bu Heyet-i Temsiliye başında İsmet Paşa bulunursa, şahsen ben orada bulunuyormuşum gibi müzakerelere selametle ve arzu dahilinde idare edileceğine itimat ederim” demişti.(a.g.e, sh. 298-299 / TİMAŞ Y. 2014)
---------------------
(*)Henry Franklin-Bouillon
(d. 3 Eylül 1870, Saint-Hélier, Jersey - ö. 12 Eylül 1937, Paris), Fransız siyasetçi. Radikal-Sosyalist Parti üyesi olarak Seine-et-Oise'dan milletvekili seçilerek parlamentoya katıldı (1910-1919, 1923-36), 1917 yılında Paul Painlevé hükümetinde propaganda işleriyle görevli devlet bakanlığını üstlendi. Rheinland Cumhuriyeti'nin kurulmasına çalıştı (1919). Rapallo Konferansı'nda önemli bir rol oynadı. Haziran 1921'de TBMM hükümetiyle görüşmelerde bulunmak üzere Ankara'ya gönderildi. Görüşmelerin kesilmesi üzerine döndü. Sakarya Meydan Muharebesi'nden (23 Ağustos-13 Eylül 1921) sonra yeniden Ankara'ya geldi. 20 Ekim 1921'de Fransa adına, Türkiye'de Ankara Antlaşması'nı imzaladı. Fransa, anlaşmayla, Gazi Mustafa Kemal’in başında bulunduğu Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümetini ve Misak-ı Milli’yi tanıyan ilk batılı müttefik devlet oldu.[1] Antlaşma gereği Fransızların ayrılması dolayısıyla Adana'da yapılan törenlerde (20 Aralık 1921) bir Türk dostu olarak ağırlandı. Mudanya Mütarekesi görüşmelerinde taraflar arasında arabuluculuk yaptı. Lozan Antlaşması görüşmelerinde Fransız kurulunda yer aldı. (http://tr.wikipedia.org)
Gönderen A. Hüsnü Sezgin zaman: Çarşamba, Mayıs 27, 2015
Etiketler: Tarihten hatırlatmalar

Posts Relacionados
Doğru tarafta onursal yerini almak isteyen birinin illâ Sn.ERDOĞAN'a biât etmesi gerekmemektedir. Şu Marx-bilimsel gerçekliğin tam idrâki içinde İSMET İNÖNÜ'e biât etmesi de yeterlidir: Neo-Tanzimatçılık yolunu 1946 yılında İnönü açmıştır. Yola bilahare Menderes ve Ecevit'in döktükleri molozlar da KEMAL DERViŞ buldozeri ile kaldırılmıştır. Sn.Derviş Pembeköşk Sitesi'nde ikamet ederdi. Sn.ERDOĞAN'ın yürümekte olduğu nurlu-füruğlu yol İNÖNÜ yoludur.
Doğrusunu söylemek gerekirse yorumunuzla ne anlatmak istediğinizi tam olarak kavrayamadım sayın üstadım ama ilgi ve alâkanıza yine de teşekkür ediyorum.
“The hour of capitalism's greatest triumph is its hour of crisis” vecîzesini İsmet İnönü Türkçeye «Benim en büyük zaferim en büyük yenilgimdir» diye çevirmiştir. Siyasî tarihimize «İşte paşam İstanbul» başlığı ile geçen olaydan çıkartılması gereken sonuç da, insanlarımızın, “Kapitalist Üst-Akıl” adına konuşmaya mezun İnönü’yü dinleme ihtiyacını, oy vermeyecek olsalar dahî duyar oldukları olmalıdır.
Bilimin üstünlüğünü bir Saddam Hüseyin gibi, bir Nicolae Ceaușescu gibi kanının son damlasına kadar savaşarak savunacağı yerde, 1946 yılında meydân-ı celâdetten envâr-ı sefâyı sürmeden tüyen İsmet İnönü'nün nasıl ATATÜRKÇÜ olduğuna hiçbir ATATÜRKÇÜ akıl-sır erdirememektedir.
Yorum Gönder