On bir yıldır dikensiz gül bahçesinde oyun hamuru muamelesi yaptıkları bu güzel ülkeyi şekilden şekile sokarak eğlenmek güzeldi de, güzel olmayan; hesabı masa arkadaşlarının üstüne yıkıp sıvışmaya çalışmak, bunu beceremeyince de günah çıkarmaya kalkmak!
Uzun süredir masa altında süregelen tekmeleşmeler, "dershanelerin kapatılması" kararı ile iyice gün ışığına çıktı ve "cemaat" ve AKP arasındaki ayrışma giderek derinleşmeye başladı.
Şurası muhakkak ki, asıl mesele; kendisini "iktidar"a ortak gören "Gülen hareketi"nin "görülen lüzum üzerine" "ortağını" diskalifiye etme çabası içine girmesiydi. Önce MİT müsteşarı Fidan'ı, ardından da Erdoğan'ı "içeri alma" girişiminin gece yarısı alelacele çıkartılan bir kanunla son anda önlenebilmiş olması, "meselenin büyüklüğü"nü kavramak için sanırız yeterli bir örnek.
Gel gelelim, hayatiyetini sürdürebilmek için ta başından beri her şekle girebilecek bir tarzda yapılaşmayı kendine model kabul etmiş bir topluluk ve onun lideri, minderde alta düşmemek için her defasında yeni taktikler deniyor.
"Mazlumu oynamak" her iki "ortağın" da temel karakteristiği olunca, iş giderek daha da ilginç bir hal alıyor!
Başbakanın dört gün önce Rusya'dan dönerken başlattığı "şamar" muhabbetine F. Gülen'in verdiği cevap şu:
"‘Gayr-ı meşru bir muhabbetin neticesi, merhametsiz azap çekmektir’ diyor Hazreti Pir. Birinin o ölçüde sevgiye, takdire, tayine, desteklenmeye hakkı yoksa şayet, siz o mevzuda aşırı gittiğinizden dolayı, Allah, ‘Onların hakkı o kadar değildi!’ diye sizi tokatlayabilir. Ben yediğim tokatları bundan biliyorum. Şimdiye kadar hiç kimseye yapmadığımız şeyleri yaptık. Allah tarafından tokat yiyorum, Allah affetsin. (…) Zira kâmet-i kıymetinin üstünde, o ölçüde liyakati olmayan insanlara değer atfetme mevzuu, hakikati alt üst etme demektir. Kader, ‘Öyle değil bu mesele; alın siz ağzınızın payını!’ dedi ve bize tokat üstüne tokat indirdi. Şamarı bir başkası değil, biz yiyoruz.”
"Biz bunları adam sanıyorduk" demenin kibar yolu olan bu açıklamaya başbakan ne diyecek onu bilmiyorum ama benim asıl merak ettiğim şey şu:
Birbirleri arasında var olduğunu bildiğimiz bu "muhabbet", Gülen'in de itiraf ettiği üzere "gayr-ı meşru" idiyse, bu muhabbetten doğmuş, büyümüş ve serpilmiş olan bu ölümcül aşkın "meyveleri" ne olacak? "Kürtaj yasaktı, o yüzden doğurmak zorunda kaldık, çaresine devlet baksın" mı diyecekler?
...
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/25225246.asp
Yorum Gönder