Bu sistem hakkında yazılan ve çizilenlerin, muhalif siyasi kanatta yer alan siyasetçilerin kafasında hâlâ bir soru işareti uyandırmıyor olmasını, onların duyarsızlığına ve kapasitesizliğine vererek yaptığım değerlendirmelerin hepsini geri almama sebep olan bir makaleyi kaleme alan değerli gazeteci Fatma Sibel Yüksek'e de, bu vesile ile bir kere daha teşekkür ediyorum. Sayın Yüksek, 23 Ocak 2011 tarihli, "Bu "Ulusalcı" Medya ile "Aydınlık"a Çıkılır mı?" başlıklı makalesinde (http://www.acikistihbarat.com/Haberler.asp?haber=9358) diyor ki:
""Sekiz yıldır iktidarda olan bir parti, bunca istismara, yoksullaştırmaya, yolsuzluğa, her türlü bölücülüğü sürekli körüklemesine, devletin ayaklar altına alınmasına ve ülkenin her alanda yangın yerine çevrilmesine rağmen oylarında neden belirgin bir azalma olmaz?"
sorusu halen ortadadır.
Ve bu soru öyle "Bu millet seviyor ya Tayyip'in delikanlı tavırlarını.." lümpenliği ile ya da "Lâyık bu millet kardeşim bunlara. Al birini vur ötekine" tepkisiyle cevaplanabilecek bir soru değil gibi görünüyor.
Halkın büyük bir çoğunluğu, iktidar partisinin seçim hilesi yaptığı şüphesini taşımaktadır. Ulusal bilişim altyapısı, tamamen küresel tekellere terkedilmiştir. Dünyadaki bütün seçimler artık bir tiyatro oyunundan başka bir şey değildir. İstenilen parti bilgisayar başında iktidara getirilebilmekte, seçmen eğilimleriyle çocuk oyuncağı gibi oynanabilmektedir.
Başımıza gelenleri gördükçe, bizzat kendi partisi tarafından susturulmuş olan MHP'li Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz'ün yıllar önceki haklı feryadı vicdanlarımızı tırmalamaktadır. Bu ülkenin telekomünikasyon alt yapısı, çevredeki pek çok ülkede olduğu gibi yabancı tekellerin, dolayısıyla istihbarat örgütlerinin ve onlarla işbirliği yaptıkları için kendilerine iktidar rüşveti verilmiş olanların eline geçmiştir.
* * *
Şimdi, "Bu işte bir yanlışlık var" diyebilen varsa böyle buyursun!
Fatma Sibel Hanımın tespitleri bu kadarla kalmıyor ve "görünen köy kılavuz istemez" misali, bu gidişatın yakın bir gelecekte varacağı noktayı da bütün açıklığı ile ortaya şöyle koyuyor:
"Bu iki partinin toplamda yüzde 46'dan fazla oy alarak hiç değilse AKP'nin tek başına hükümet kurmasının engellenmesi "en büyük kazanım" olarak şimdiden gönülleri fethetmektedir. AKP'nin "kimle koalisyon yapacağını" konuşacağımız günlerde ise MHP ile CHP'nin nasıl da birbirleri ile yarışacaklarını tahmin etmek için siyasi deha olmaya gerek yoktur. Her iki partide de "koalisyon" arzusu şimdiden dile vurmuştur.
Seçim yaklaştıkça "AKP-CHP" veya "AKP-MHP" koalisyonunu kafalarımızda "ehven-i şer" olarak daha mutedil bir yer edinmeye başlayacak olması, bu duyguyla Tayyip Erdoğan'ın Köşk'e çıkmasını ve BDP-PKK'nın ülkenin en büyük ve en etkili muhalefet hareketi haline dönüşmesini içimize sindirmek zorunda kalacak oluşumuz ise ayrıca hislenilmesi gereken bir durumdur."
Sözün bittiği bu noktada, allahtan fıkralar imdadımıza yetişiyor da, meramımızı hakkıyla ifadede bize bir nebze olsun yardımcı oluyor. Hani derler ki; "çok uyanık tilkiler", ekseri kervan peşinde can verirlermiş! Nasıl mı? Kervandaki develerin yürüdükçe sallanan hayalarına dikkat kesilen bu uyanıklar, "ha şurda düştü, ha burda düşecek" diyerek kervanın peşine takılır, çöllere düşerlermiş de, "düşecek nasıl olsa" diye beklediklerinin bir türlü düşmediğini anladıklarında ise, çoktan iş işten geçmiş olur, ıssız çöller ortasında, dil bir karış dışarda, öylece süner kalırlarmış... İşte o hesap!
Milletinin gücünü, güç sınmayıp da, şunun bunun gücünden medet umanlar ve bunları bir adam sanıp da, daha hâlâ bunlardan medet umanların haline vayy! Ve de; vay bu memleketin haline, vaay vayy!...
Yorum Gönder