Bunu söylerken de bunun "aklıselim"in bir gereği olarak böyle olacağını (ya da olması gerektiğini) vurguluyor.
Özellikle bölgenin "doğusu"nda, -"özerklik" adı altında dahi olsa- ayrı bir "statü" verilmiş bir bölgenin varlığı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti için kısa zaman içinde "zayıf karın" haline gelecektir..
1- Bir kere, artık şundan eminiz ki, bu talep, "Özerklik", "Kürtçülük" siyaseti güdenler açısından "nihaî" bir amaç değil, sadece-şayet mecbur kalınır ise- geçilmesi gereken bir aşamadır.
2- Irak'ın kuzeyinde, bir "federasyon" olarak kurulmasına "izin" verilen "Kürt devleti", hiç de "federatif" bir devlet gibi davranmamakta, asayiş ihtiyacı için sınırlı sayıda bir kolluk kuvveti bulundurması gerekirken bizzat ABD desteğinde bir "Birleşik Kürt Ordusu" kurmakta ve sadece bu durum bile bize "Kürt Sorunu" konusunda "niyet sorgulama" hakkını fazlası ile vermektedir. ("Irak'taki Kürtlerden bize ne" de demezsiniz herhalde!..)
3- Bugün, komşumuz(!) Ermenistan, kendi anayasasında, mevcut topraklarını "Doğu Ermenistan" olarak tanımlamakta ve açıkça "Batı Ermenistan"ın Türkiye'nin işgali altında olduğu iddiasını kendi "milli meselesi" olarak ortaya koymaktadır.
Bu iddiasını da "uluslararası alanda haklı bir talep" haline getirmek ve konuyu "sıcak tutmak" adına, "soykırım yalanları"nı bu iddiasına dayanak yapmaya çalışmakta ve zamanında nasıl "ASALA" terör örgütünü devreye sokarak cinayetler işletmişse, şimdi de PKK terör örgütü, üstlendiği rol itibarı ile bir nevi ASALA'nın rolüne soyunmuş olmaktadır. Tek farkla ki, biri "dışarıda", diğeri ise "içeride" eylem yapmaktadır.
O halde, Ermenistan da, aynen "Kürt Meselesi" gibi, Türkiye Cumhuriyetinin başına bir "Ermeni Meselesi" kılıcı asmakta, ya da asması sağlanmaktadır.
O halde, "Doğu Ermenistan / Batı Ermenistan" meselesine böylelikle bir de "Güney Kürdistan / Kuzey Kürdistan" meselesi eklenmişken, Türkiye Cumhuriyeti, Anadolu'nun doğusunda "özerk bir bölge" kurulmasına göz yumarak ya da "olur vererek" neleri harekete geçireceğini iyi anlamak durumundadır.
* * *
Bir başka mesele de, ısrarla ayrı bir millet olarak tanımlanan "Kürtler", "ayrı bir millet" olmalarını gerekçe göstererek bundan dolayı kendileri için hakikaten "özerk bir bölge" ya da bir "federatif yapı" talep ediyorlar ise, bize de doğal olarak şu soruyu sormak hakkı doğuyor:
"O halde, Türkiye'nin geneline yayılmış bulunan milyonlarca Kürdün durumu ne olacak?!.."
Şayet bir "özerk bölge" kurulur ise şimdi oturup bir "mübadele planı" mı yapacağız yani? Çünkü, "Ayrı" bir yer istiyor iseniz, "ayrı yaşamayı" istiyorsunuz demektir. Söyler misiniz; oralarda bir yerde bir "Kürdistan" var iken, kaç tane "Türk" bir "Kürdün" yanında yönünde görünmesini, mal-mülk, iş-güç sahibi olmaya devam etmesini kabullenebilecek?!..
Hayır, bunu sormak ve dillendirmek, ne bir tehdit, ne de bir gözdağıdır. Bu sadece ve sadece "eşyanın tabiatı" ile ilgili bir durumdur. Türk ve Kürdün yerine başka iki milletin adını koysanız, durum yine değişmez!.. Kaldı ki, bugün Türkiye'nin en batısında bulunan İzmir kentinde bile, yaşamlarını burada sürdürdükleri halde hala "Kürdistan" naraları atanları görüyoruz. Mesela, şayet istediklerine kavuşurlar da Kürdistan kurulur ise tası tarağı toplayıp Kürdistan'a gitmeye kendilerini hazır hissediyorlar mı? Ya da şöyle soralım: "Orada" bir Kürdistan kurulmuş iken, burada rahat ve huzur içinde yaşayabileceklerini gerçekten düşünebilirler mı? Dediğimiz gibi; eşyanın tabiatına aykırı!..
* * *
Toparlayacak olursak:
Anadolu yarımadasının doğusunda, Anadolu Türklerinin Asya kıtası ile olan bağını koparıp, irtibatını kesecek her girişim Türkiye Cumhuriyeti için ciddi bir tehdittir. Bu tehdidin ciddiyeti, bugün Türkiye'nin boğuşup durduğu sorunların büyüklüğü ile doğru bir orantı içindedir.
Kurtuluş savaşımıza başladığımızda, bizi "üç yanımızdan" kuşatmış olan İngiliz önderliğindeki Batı Emperyalizmi, yeni kurulan Sovyet devleti ile aramızdaki irtibatı kesebilmek için Gürcistan ve Azerbaycan'a 5 Bin kişilik, özel yetiştirilmiş bir İskoç Alayı çıkartmaya kalkışmış ama bunu haber alan Mustafa Kemal Paşa, durumdan Erzurum'da bulunan 15. Kolordu komutanı Karabekir Paşayı haberdar ederek gerekli tedbirleri aldırması ile İngiliz bu girişiminden vazgeçmek zorunda kalmıştı.
Şöyle diyordu Mustafa Kemal:
"Eğer bu plan muvaffak olur ve Kafkas milletlerinin bize karşı kati bir set vaziyeti almasıyla memleketimiz kuşatılmış kalırsa, artık Türkiye için mukavemet imkânları temelinden yıkılmış olur, ondan sonra siyasi mevcudiyetlerini tamamen kaybedebilecek olan Anadolu Türkleri İtilaf devletleri subayları kumandası altında sömürge askeri olarak ordular teşkil edecek, hem Kafkasya milletlerinin İtilaf itaatinde tutulmasını ve hem Bolşevik istilasının durdurulmasını temin için kan dökeceklerdir. Bu halde İtilaf devletlerine mutlak teslimiyet halinde Türkler için canlarını feda etmekten kurtulmak emin değildir."
Evet, arkadan kuşatılmış bir Türkiye için aynı tehlike bugün de geçerlidir, yarın da geçerli olacaktır.
Mihri Belli, belli ki "halkların kardeşliği" konusuna kendini fazlaca kaptırmış ve bunları dikkate almaya vakit bulamamış!..
0 yorum:
Yorum Gönder