ABD merkezli, "siyonist+kapitalist/emperyalist ittifak"ın birlikte geliştirdiği, "İslamcı" ve "Kürtçü"lerin de taşeronluğunu üstlendiği Büyük Ortadoğu Projesi, şimdiye kadar herhangi bir büyük yol kazasına uğramadan bugünlere kadar geldi. Deyim yerinde ise, satranç tahtasında karşı tarafın piyonları ele geçirildi ve bunların kendi şah ve vezirlerine karşı kullanılması sağlanarak, nerede ise zayiatsız bir zaferle "şah" çekilmesine ramak kalındı!
Evet, zaman, surları delik deşik edilmiş o "kale"yi şimdi bütünü ile ele geçirmek zamanı!
Bunun için de şimdi yine iş, öteden beri Türkiye'nin yumuşak karnı olan ve-mermere sürekli damlatılan su misali-Türkiye Cumhuriyetinin birlik ve bütünlüğü üzerine ısrarla damlatılan "Kürt Sorunu"nun aktörlerine düşüyor.
Peki ama "büyük balığı" yakalamak için oltanın ucuna takılmış olan bu "zoka" gerçekten işe yarayacak mı?
İşte bu soru, öyle anlaşılıyor ki, ABD kurmaylarının kafasını uzun süredir oldukça meşgul ediyor.
Şuradan başlayacak olursak: Bugün Irak'ın kuzeyinde yeni bir devlet olarak ortaya çıkmasına "Siyonist arka planlı" ABD'li güçlerce "izin verilen" Barzan aşiretinin köken olarak "Yahudi" olması, onun bu "rol" için uygun bir aktör olarak düşünülmesinde şüphesiz ki en büyük etken. Fakat, bu aşiretin ve onunla beraber hareket edeceği varsayılan diğer kimi Kürt aşiretlerinin kendilerine düşen rolü eksiksiz yerine getirip getiremeyeceği konusunda var olan şüphelerin bugün tam anlamı ile ortadan kalktığını söylemek ise zor!
Bilindiği üzere, baba Molla Mustafa Barzani, her ne kadar Irak'ta "14 Temmuz Devrimi" adı ile de anılan, general Kasım'ın 1958 yılında yaptığı askeri darbeden sonra (bizdekine benzer gerekçelerle) özerklik ve Kürtçenin Irak'ta ikinci resmi dil olması için Irak devletine 1961 yılından itibaren isyan bayrağı açmış ve on yıllık bir mücadelenin ardından 1971 yılında bu taleplerini Irak devletine kabul ettirmiş ise de, "bağımsız bir devlet kurmak" hevesinden bir türlü vazgeçemediği için, iktidarı ele alan Saddam Hüseyin karşısında tutunamamış ve 1975 yılında "otonomi" elde ettiği bölgeyi terk ederek İran'a sığınmak zorunda kalmıştı.
İşte bu noktada, yazarı Ömer Özkaya olan "ABD İSTİHBARAT BELGELERİNDE KÜRTLER" adlı kitaba bakarak söyleyecek olursak, tam da bu yıllarda bölgedeki Kürtleri yakından izlemeye alan ABD, onların "beşeri potansiyellerini" merak ediyor ve dönemin ABD Başkanı Nixon'un da onayı ile CIA bölgeye bu amaçla bir ekip gönderiyor. Buna göre; 21.12.1972 tarihli, "Irak'ın Ortadoğu sorunlarındaki rolü" başlıklı bir belgede; (bölgedeki beşeri potansiyelin incelenmesine dair analizin 12. maddesinde) CIA uzmanları şöyle diyorlar:
"Kürtler, dağlardaki sığınaklarının dışında, daimi bir savaşa girişmek yeteneğine sahip değildirler."
Bu bilgiler ışığında bugüne dönersek, o zamanki CIA uzmanlarının çok da yanlış tespitler yapmadıkları şu "Kobani" çatışmaları ile de ortaya çıkmış oluyor. Ve "müttefik"lerinin sadece bu "zaaf"ları bile ABD+İSRAİL ittifakının bölgedeki işinin göründüğü kadar kolay olmadığını da ortaya koyuyor. Zira, öyle anlaşılıyor ki, BOP'nin en kanlı ve en uzun safhasına geçilmiş durumda ve hadi daha açık konuşalım, TSK, üst üste yapılan operasyonlarla iyiden iyiye gücünden düşürülmüşken, onunla başa çıkabilecek yeni bir "Kürt ordusu" oluşturulmak zorunda. Fakat gerçek olan da şu ki, şu halleri ile Kürtler bu maksadı yerine getirebilecek yetenekte bir aktör olarak görünmüyorlar.
Bahsettiğimiz bu "ordu" meselesi emperyalist çıkarlar açısından o kadar önemli ki, merhum Aytunç Altındal, bundan bir kaç yıl önce, katıldığı tv programlarının bir kaçında bu hususun önemle altını çizmiş ve aynen kendi ifadesi ile "çok ama çok güvenilir bir kaynaktan" ABD'nin Irak'ın kuzeyinde "600 bin kişilik bir ordu" kurmak için çalışmalar yaptığını birilerine duyurmak için adeta feryat etmişti.
"Ortadoğu bataklığında açan son gül" olan IŞİD adlı "radikal İslamcı" örgüt ise bir zamanlar "Esed"e karşı kullanılan, fakat başarılı olamadıkları için şimdilerde gözden düşen kimi "İslamcı" grupları" derleyip toplayarak onları İsrail'den uzak tutmak ve ayrıca gerektiğinde Kürtlere "ayar vermek" üzere elde tutulan bir "organizasyon" mahiyeti arz ediyor.
Özetle; bol miktarda "çatışma"(conflict) noktaları oluşturarak bölgeyi bir istikrarsızlık adası haline getirmek ve böylece bölgede "İsrail'den daha güçlü" "Müslüman" bir siyasi yapı bırakmamak ve aynı zamanda bölgeden Avrupa'ya enerji taşıyan hatları kendi denetimleri altına almak olan BOP projesine "kendi devletlerini kurmak karşılığında" her türlü desteği vermeye hazır olan ve bölgedeki bütün Kürtleri de temsil ettiği varsayılarak bölgeye dayatılan bu yeni siyasi/askeri yapılanmanın başta Kürtler olmak üzere kime, ne kadar huzur ve güven sağlayacağı daha şimdiden tartışılır bir noktada.
Cadı kazanına dönen bölgede bu günler, aynı zamanda üstlendikleri "eşbaşkanlık görevi" karşılığında kendilerine de bir pay düşmesi gerektiğine inananların üstlerinin bir bir çizilmeye başlandığı günler olarak da tarihe geçecek ve "özenle bulandırılan sular" durulmak için ne yazık ki daha pek çok masum kanı ve daha nice gözyaşları talep etmeye devam edecektir...
2 yorum:
Merhabalar..Sen hep yaz olur mu.Bilmeyenler öğrensinler..Sevgiler..
İlginize çok teşekkür ediyorum...
Yorum Gönder